31 Aralık 2015 Perşembe

31/12/2015 Perşembe, Tire

Soğuk... Beni bilenler bilir, kolay kolay soğuğa soğuk demem. Sıcaklığın eksileri göstermesiyle de alakalı değil bu. Doğuda sıfırın altında 25 derecede üzerindeki ceketi atan adamım ben. Ama buranın soğuğu bir başka türlü. Böyle soğuğu askerlik yaptığım Trakya'daki  tatbikatlarda görmüştüm sadece.

Sabah arabaya binerken son bir haftanın manzarasını göremeyince bayağı şaşırmıştım. Bu kez arabanın ön ve yan camları buzlanmamış, tertemizdi. İyi bari, dedim hava daha güzel olacak herhalde. Tam aksine, baktım ki ekran dış sıcaklığı eksi 1'i gösteriyor. Kaplan'a doğru yükseldikçe hava daha da soğudu. Yaylaya geldiğimde dış sıcaklık eksi dört olmuştu. Demek ki benden neredeyse bir saat önce işbaşı yapan Yakup Usta'lar yaylaya geldiklerinde termometre en az eksi altı olmalıydı.

Beton için acil çakıl lazım. Dün aradığımda Traktörcü ancak öğlene getirebileceğini söyledi. Tekrar arayıp sıkıştırdım. Başka traktör ayarlayıp bir saat içinde istediğim çakılı getirdi. Uzatma borusu ile su almamız gerekiyor ama borunun içinde kalan su donmuş, çözülmesi imkansız. Soğuk dayanılacak gibi değil. Eller, yüzler pancar gibi. Bir de rüzgar çıktı arkasından. Saat 10.30 da hava şartları yüzünden çalışmayı kestik. Ustaları gönderdim. Ben de bir an önce buradan çıkmak, sıcak evime kapağı atmak istiyorum istemesine ama sabah Mimar Gökhan'ı aramış, montaj ekibinin yola çıktığını öğrenmişim. Bugün balkona katlanır camlar takılacak. Tekrar Gökhan'ı aramak istemedim. Hatta bu soğukta gelmeseler daha da iyi olacaktı. Maazallah ellerinden düşürürler koca camları.

Sonunda ustalarla birlikte çıkıp eve döndüm. Daha yerime oturmadan telefon geldi. Ekip montaj için yaylaya çıkmış. Hazırlanıp tekrar yola düştüm. Bina kapısının anahtarı sadece bende olduğundan işe başlayamazlardı. Ben varana dek onlar ısı camlı çerçeveleri araçtan indirmişler. 
Binanın kapısını açıp yeri gösterdim. Hemen işe koyuldular.  Rüzgar hızını arttırmıştı. Geçici olarak balkonu kapatan ahşap çerçeveli naylonları yerinden çıkarıp onların yerine cam çerçevelerin montajına başladılar. Hep birlikte üşüyoruz ama ben bir iş yapmadan onları seyrettiğim için daha çok üşüyorum. Aşağı yukarı iki saat geçtikten sonra yiyecek bir şey yaptırayım diyerek yanlarından ayrıldım. Bu arada aceleyle çıktığım için evde unuttuğum cep telefonumu da alacaktım. Şehre ikinci kez indim ama bu son olmayacaktı. Yılmaz'a ustalar için Tire Köftesi hazırlamalarını söyleyip evden telefonumu aldım. Dönüş yolunda yemek paketi hazırlanmış olduğu için hiç zaman kaybetmedim.

Yaylaya çıkıp yemeklerini verdim ustalara. Bir iki saat daha kaldım. Bunların niyeti bugün işi bitirmek.  Bu hava kararana kadar çalışacaklar demek ama bende onların yanında duracak takat yok. Allah'ım bugünü mü buldular? Kızım İzmir'den geldi gelecek. Birlikte özenle yılbaşı sofrası hazırlayacağız. Evden almamı istedikleri bazı şeyler var.

Yaylada ağaçlar yapraklarını tamamen döktü. Şimdi manzaranın önüne geçen bir şey yok. Ortalık yeşillenince ayrı güzel oluyor ama yeşil gidince gönlümüzü almak için tam yerine manzara koyuyor yaratan.

Bir iki saat sonra <<Ben işlerimi göreyim bu arada>>  diyerek yanlarından ayrıldım ve üçüncü kez Tire'ye indim. Yarın kurulması gereken Cuma Pazarı, yılbaşı nedeniyle bir gün öne alınmış. Arabayı park edecek yer bulabilmek için göbeğim çatladı yine. Sonunda çarşıdan uzak bir yere park ettim. İşlerimi hallettikten sonra Total'den arabama yakıt aldım. Saat 15.30 olmuştu. Eve uğramadan tekrar yaylaya çıktım. Montaj işi bitse de yaylada kapıyı, pencereyi kapatmak zorundayım. Vardığımda işin bugün tamamlanmasının mümkün olamayacağını onlar da görmüşlerdi zaten. Saat 18.00 e kadar sürdü toplanıp çıkmaları. Kapının önündeyken kızım telefon etti. Geç kaldığım için merak etmiş.

Çerçevelerin biri 6 mm geniş yapıldığından yeniden imal edilecek. Sağ yan balkon camlarına da hiç başlayamadılar zaten. Neyse ki kazasız belasız bu günü de atlattık diye sevindim. Artık birkaç gün içinde gelip tamamlarlar. Bir aydır yağmur yağmadı, biraz daha sabretse bari.

Eve geldiğimde kızım sıcak şarap hazırlamış.
Oysa ben birayla başlamayı düşünüyordum. Şarap da harika olmuş. Yeni yılda herkesin istediklerine kavuşmasını diliyorum.


30 Aralık 2015 Çarşamba

30/12/2015 Çarşamba, Tire, İzmir, Ödemiş

Yeni yılı karşılamaya sadece bir gün kala  bütün işleri bir sene sonraya bırakmamak gibi bir telaş var sanki üzerimde. Balkon camını yapan firma ile yaptığım sözleşmeye göre ayın 25'inde iş teslim edilmiş olmalıydı. Yeni yılda ele alacağımız ilk sizin işiniz olacak önerisini kabul etmeyince yarına, yani yılın son gününe sıkıştırdılar. Bakalım bir aksilik olmaz ise yarın balkonumuz kapanacak.  Marangozlar geçici olarak ahşap çerçeveli naylonla kapatmıştı balkonu. Şu işe bakar mısınız? Hemen hemen üç hafta oldu, o gün bugündür yağış yok. Korumasız olarak öylece bıraksaydım her gün yağmur yağar, ahşaba zarar verirdi.

Sabahleyin biraz geç çıktım evden. Son günlerde evimizin önünden kamyon kamyon beton parke taşı geçiyordu. Belli ki bir yerden sökülmüş bir yere taşınıyor. Eğer başka yerde kullanılmayacaksa bu taşlar bizim yayla girişinden taş binaya kadarki yolun kaplaması için uygun olabilir. Belediye ile konuşup uygun fiyata bu taşları belki alabilirim diye düşündüm. Önce Başkan'a gittim. Yerinde yoktu. Yardımcılarını sordum onlarda üst katta toplantıdalarmış. Fen İşleri Müdürü, malum yılbaşı öncesi iki gün izin almış. Nihayetinde oradaki memurlardan bu taşların ne olduğunu öğrendim. Meğerse bu taşlar İzmir Büyük Şehir Belediyesi tarafından Tire Belediyesine veriliyormuş ve onlara kendilerinin ihtiyacı varmış. Bu taşları nereden temin ederim sorusu üzerine belediyeye iş yapan taşeronlardan birini gösterdiler. Hemen orada görüşüp bazı fiyatlar aldım. Birlikte yaylaya çıkıp iş yerini gösterdim. Beni birkaç güne kadar arayıp fiyat teklifini sunacak.

Taşeronu uğurladıktan sonra döndüğümde Yakup Ustanın, Kadir'le birlikte fosseptik taş duvar imalatında çalışmaya devam ettiğini gördüm. 5 traktör taş getirmeme rağmen taşın yetmeyeceğini söylediler. Çukurköy'den Gani'yi aradım. Çocukları zeytine gönderdiğinden dolayı ancak saat ikiye doğru malı sarabileceğini söyledi. Yakup Usta daha önce kilit parke taşı yapmış. Hatta bana teklif gönderecek taşeronda da çalışmış. Uygun fiyata taş bulabilirsem taşeron kullanmadan yapalım diye önerdi. Bu düşünceyle yayladan ayrılırken, taş gecikirse budanan ağaçların kesilmesi, istiflenmesi, çalı ve yaprakların yakılarak temizlenmesi işlerini yapmalarını ya da fosseptiğin üzerini kapatmak için deli kestane dallarından uygun olanlarını hazırlamalarını istedim. 

Eşimi evde yalnız bırakmaya gelmiyor. Belinden rahatsız olmasına rağmen hiç boş duramıyor. Evde kalması demek kendine iş çıkarması demek. Ya pasta börek ya da temizlik. Bağlasan durmaz. Bu nedenle fırsat bu fırsat diye düşünüp onu aradım.
"Hadi seninle gezmeye gidiyoruz."

On beş dakikaya kadar hazır olabileceğini söyledi. Kapıdan aldım ve Torbalı'ya doğru yola çıktık. Kilit parke taşı imalatçısı arıyoruz. İnternet araştırmalarımda bulamadım ama sora sora Bağdat bulunurmuş. Bu arada Gerçek Kaan Madencilik'in taş ocaklarını görmek istiyordum. Malum parkelerin altına taş tozu lazım. Hazır Torbalı'ya yolumuz düşmüşken yayla girişi için Cumhur Usta'ya yaptırdığımız demir kapımızın imalatını da görürüz diye düşündüm.

Mahmutlar Köyünü geçtikten sonra Ayaklıkırı Köy ayrımında Kaan Madenciliğin tabelasını gördük. Zeytin bahçelerinin arasında on kilometreye yakın yol gittikten sonra ocağa ulaştık. Ocağı kolay bulmamızdaki şansımız ocağın tırlarından birinin önümüzden gitmesiydi. Bayağı da süratli olduğundan hiç de hızımızı azaltmadık. Ocağa girdikten sonra sol tarafta küçük bir rampayı çıkınca İdari Binalarını gördüm. Tesadüf bu ya ilk kapıyı açtığımda şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Olcay Beyi karşımda buldum. Son derece kibar ve ilgili bir beyefendi. Kendimi tanıttım. Son olarak çalıştığım şirketin patronlarıyla Olcay beyin babası tanışıyorlarmış. Eski şirketimi çok iyi tanıyor. Taş tozu için Pazarlama ve Satış Müdürü Hasan Beyin kartvizitini vererek ondan fiyat almamı rica etti. Taş ocağı ve Konkasör Tesisleri oldukça etkileyici. Allah bol kazanç nasip etsin. Oradan ayrılıp Torbalı'ya doğru yolumuza devam ettik.

Torbalı'ya vardığımızda önce sanayide Cumhur Usta'nın atölyesine uğradık. Adamcağız hiç avans almadan beş metre uzunluğundaki kapıyı neredeyse bitirmiş bile. İstediğimiz gibi de yapmış. Kilit yerine belirlemek için kapının sağa mı yoksa sola doğru mu sürüleceğine karar vermek gerekiyormuş. Sola doğru sürülürse daha sağlam olacak. Kapının solundaki bölgeyi makine ile kapı eşik kotuna kadar kazdırmıştım ama sürme mesafesinde kocaman bir kestane ağacının gövdesi var. Ya kurtaracak ya da büyük bir ihtimalle kurtaramayacak. Cumhur Usta'nın kendisinin gelip karar vermesi lazım buna. Sağa doğru sürülürse ray, zemine betonla sabitlenmiş profiller üzerine monte edilecek.  Kapının ağırlığı dikkate alındığında belki buraya da bir harçlı taş duvar düşünülmeli. 

Torbalı, Ayrancı, Kuşçuburun Köyü arasında epey git-gel yaptık. Biri aşağıda biri yukarıda diye adres gösteriyorlar. Üstüntaş adında bir kilit taşı imalatçısını arıyoruz. Meğerse bu imalathane kapanmış yeri satılmışmış. Daha sonra verilen adresler Kısıkköy ve Menderes. Bir de Ödemiş var aklımda. Buraya kadar gelmişken on beş kilometre daha gidelim dedim. İzmir yönünde ilerlerken Kısıkköy Sanayi Sitesine varmadan sol tarafta aradığımız imalathaneyi gördük. Sanayi Sitesi kavşağından dönüp işyeri sahiplerinden Abdullah Bey'le görüştüm. En makul fiyatları da buradan aldık zaten. Bu bölgede telefonla teklif alacağım diğer bir imalatçının yanı sıra Menderes'te başka biriyle görüştüm. Aklımda sadece Ödemiş'teki parke imalatçısı kalmıştı. Taşıma mesafesinin Kısıkköy'den daha yakın olması mantıken nakliye maliyetini azaltıyordu.

Gerçek Kaan Madencilik 'ten Hasan beyi arayıp yaylaya teslim toz fiyatını aldıktan sonra Ödemiş'teki firmanın adını ondan öğrendim. Ödemiş'e vardığımızda saat 16.30 olmuştu. Buradaki imalatçının yerini bulduk bulmasına ama verdiği fiyat o kadar yolu boşuna tepmiş olduğumuzu gösterdi. Firmaların pazarlama ve satış elemanları çok önemli. İşin sahibi alıcıya başka davranıyor temsilci olarak koyduğu insan başka. Velhasıl insan faktörü her işte önem kazanıyor. Maaşlı elemanlar adeta ürünü satmamak için uğraşıyorlar. Ha bir enayi düşürürlerse malı piyasa fiyatının üzerinde satıp aklı sıra patronlarının gözüne girecekler.

Sonunda malzemeyi alacağım yerler ve birim fiyatları  ana hatlarıyla kafamda oluştu. Lakin duvar ile bina önü ve havuzun çevresindeki kayrak taşı döşeme işlerini bitirmek lazım önce. Sabah kapı girişi ile bina arasındaki mesafeyi adımladım. Geniş adımlarla 125 adım saydım. Aşağı yukarı 100 metre gelir sanırım. Bu uzunluktaki yol için 3 metre genişliğin yeterli olacağını düşünüyorum. Daha önce 450 m2 gibi düşündüğüm metrajın % 50 oranında azalmış olacak. Buna sevindim. Ancak sadece beton parke ile bu iş bitmiyor. Kenarlarına da bordür çekmek lazım. Barajların kalite kontrol laboratuvarlarında kırılan silindir numunelerini koyacak yer bulamıyorduk. Şimdi onlara burada o kadar çok ihtiyacım var ki...

Eşim çok acıkmış. Hazır Ödemiş'e gelmişken bir Ödemiş Köftesi yemeyi zaten kafamıza koymuştuk. Yemeğimizi yedikten sonra Tire'ye döndük.

Yarın Cam Balkon montajı ve taş işlerinden dolayı zaman bulamayabilirim diyerek yılbaşı alışverişini de bugünden yapmak isabetli olacaktı. Zaten yarın çok daha kalabalık olur alışveriş merkezleri. Son yıllarda evimizde aile arasında çocuklarla birlikte giriyoruz yeni yıla. Sadece Umman'da mühendis olarak çalışan oğlumuzdan  ayrı olacağız bu yılbaşında. Belki de internet üzerinden o da katılır bizlere. Dışarıda bir programa gidip daracık sandalyelerde saatlerce oturmaktansa evde istediğimiz gibi yayılmak daha cazip geliyor. Fazla alkol de almak istemiyorum artık. Ne zaman fazla alsam, erken başladığımız eğlencelerimizde TV eğlence programlarını takip etmem zorlaşıyor, henüz yeni yıla girmeden koltuğumda sızıp kalıyordum. Bu yılbaşı akşamı kızımın İspanya'dan getirdiği şarabı içeriz, bir de aperatif olarak içeceğim bir bira neyime yetmez. Eskiden yılbaşı geceleri için bizim evde öyle masalar kurulurdu ki, masadakileri bir hafta yesek bitirmek mümkün olmazdı. Şimdi eşimi bir şey hazırlamasın diye zorlukla zapt ediyorum. Sadece bir hakkı var o da yılbaşı için güzel bir pasta ya da tatlı. Bunun dışında mezeler, çerezler, meyveler, sürpriz hediyelerimizle yılbaşını kutlamaya hazırız.    

    
  

29 Aralık 2015 Salı

29/12/2015 Salı, Tire

Bugün haftanın en sevdiğim günü. Pazartesi ödeme günüm olduğu için daha hafiflemiş hissediyorum kendimi. Çalışanlar bugün pazar alışverişlerini  yapıyorlar. Bu sebeple çoğu zaman çalışma olmuyor. Bu sabah daha geç kalktım. Hiçbir yere yetişeceğim endişesi olmaksızın rahat rahat kahvaltımızı ettik. Kahvaltıdan sonra dün gece uykumuz geldiği için  yarım bıraktığımız uzun bir filmin devamını kızımla birlikte seyrettik. Film Wolfgang Amadeus Mozart'ın hayatını anlatan ve tam üç saat süren bir film. Çok beğendik. Dahilik ile delilik birbirinden bir kıl kadar uzakmış. Mozart bu kurama bir örnek olmalı. Tam bir müzik dehası ama hafif çatlak yönleri de var. O da pek çok sanatçı gibi kısacık ömründe pek rahat yüzü görmüyor. Müziğe tapıyor adeta. 4 yaşında ilk konçertosunu, 7 yaşında ilk senfonisini, 12 yaşında ilk operasını besteliyor. 35 yıllık ömründe tam 626 esere imza atıyor. Dönemin en usta müzisyen ve bestecileri onun yanında çırak gibi kalıyorlar.

Salı günleri hiçbir şeye ihtiyacımız olmasa bile o pazarın havasını solumak istiyorum. Kızımızı da alıp hep birlikte çıktık. Tire Pazarı güzel güzel olmasına da, bir de park sorunu olmasa. Arabayı oldukça uzak bir yere park etmek zorunda kalıyoruz. Akşama balık yemeyi koymuşuz kafaya. Yeni Camii yakınındaki Dokumacılar Kahvesinde bir taşçı ile buluşacaktım. Eşim ve kızım halden balık alırken ben bu işimi halledip onların yanına döndüm. Alışveriş bittikten sonra eve döndük. Masa kuruldu. Salatalar yapıldı, balıklar pişirildi, afiyetle yenildi.

Yemek sonrası çaylar içilirken ben de bizim evde hiç eksik olmayan tatlılardan biriyle cilamı çektim. Bir saat kadar önce kızımızı İzmir'e uğurladık. Yılbaşında yine beraberiz.        

28 Aralık 2015 Pazartesi

TANGO, Denge & Ahenk




28/12/2015 Pazartesi, Tire

Erkenden yola koyulmuşken aklıma elektrik konusu geldi. Yakup Ustayı arayıp biraz geç geleceğimi söyledim. Kadir'le birlikte işe başlamışlar bile. Elektrikçiyi sahaya çıkmadan önce yakaladım. Bir saat kadar sonra dağıtım şirketinden bizim işe bakan kişi ile beraber olacaklarmış. Bu kişinin geçen hafta izinli olduğunu söylemişti daha önce. Onunla konuşup sizi ararım dedi. Alt tarafı keşif için bir gün tespit edecekler. Sanırsınız nükleer santral kuruyorlar.

Bu hantallık biraz canımı sıkmıştı. Dere Kahve üzerinden Kaplan yokuşunu tırmanmaya başladım. Yaylaya vardığımda işin yoluna girdiğini görmem biraz içimi ferahlattı. Hava oldukça soğuktu. Yakup Usta bu yönden biraz sıkıntılı olduğunu söyledi. Öğlene doğru sıcaklık hızla artarken, akşamları tam aksine hızla soğuyor. Soğuk havalara dayanıklı olan ben bile üşüdüğümü itiraf etmeliyim. Yakup ve Kadir'in ikisine de güvendiğimden dolayı benim ayrıca başlarında dikilmeme gerek yok. Epeydir arabayı yıkatmak istiyor ama zaman bulamıyordum. Bunu fırsat bilip oto yıkamaya bıraktım arabayı ve eve kadar yürüdüm. Taş evin bahçesi ile yaylanın içindeki yola kilit parke taşı döşeme fikri ağırlık kazandığından bunun üzerinde internette araştırma yaptım.

Bir ara telefonum çaldı. Arayan eski şirketimin Yönetim Kurulu üyelerinden Mansur Bey'miş. Uzun uzadıya sohbet ettik. Ankara'ya davet etti. Ben de Tire'ye gelirlerse sevineceğimi söyledim.  

Arabayı yıkamadan aldığımda vakit epey ilerlemişti. Elemanlar ayrılmadan haftalık ödemelerini yapmak istediğimden acele etmek zorundaydım. Yolda giderken elektrikçiyi aradım. Dağıtım şirketi yetkilisi ile görüşmüş. Yılbaşı yaklaştığından dolayı ancak yeni yılın ilk günlerinde yeni güzergahı keşfe çıkacaklarmış. Bana da haber verin diye tekrar tembihledim. Arkasından Mimar Gökhan'ı aradım. Önce cevap vermedi ancak kısa süre sonra bana döndü. Bir tanıdığının cenazesindeymiş. Arama sebebini tahmin ettiğinden dolayı gerekli yerleri aramış bana dönmeden önce. Taş evin balkon camı imalatları büyük olasılıkla yarına tamamlanıyor, ertesi güne de montajı planlıyorlarmış. İnşallah dedim.

Vardığımda taş duvar işi neredeyse yarılanmış ama beş traktör taş da epey erimişti. Sanırım yeniden taş bulup taşımamız gerekecek. Bu arada Çukurköy'de bir ocaktan kayrak taşı çıkarıldığını öğrendim. Dönüşte Öncü Konserve sahiplerinin Kaplan Köyündeki evlerinde kullanılan kayrak taşlarını gördüm. Bu taşların hepsi bahsettikleri ocaktan çıkarılıyormuş. Taşları çok beğendim. Yarın Salı olduğu için çalışmaya ara verilecek, bu arada ben ocak sahibi Gani ile buluşup konuşacağım. 2-3 traktör taşı 15 günde hazırlayabiliyorlarmış. Ayrıca bahçe duvarı için de taş getirtebilirim.  


27 Aralık 2015 Pazar

KEMENÇE EŞLİĞİNDE HORON TEPEN YUNAN KOMŞULARIMIZ

Dünkü TAVERNA başlıklı yazımda değinmiştim. Hiç aklınıza gelir miydi? Bir tavernada Yunanca sözler ve kemençe eşliğinde bizim Laz havaları çalarken konuklar coşkuyla kalkıp bildiğimiz horon tepecekler...  Konu bir zamanlar Trabzon civarında hüküm sürmüş Rum Pontus devleti ile alakalı zannedersem. Bu kültür onlardan bize mi yoksa bizden onlara mı geçti bilinmez ama her iki toplum da kemençe ve horonu içselleştirmişler. Bu ortaklık bizi birbirimize daha çok kenetliyor. Özellikle aşağıdaki videonun sonunu izlemenizi öneririm. 4. dakikada bir de sürpriz var. Kemençeyle Çaykovski'nin kuğu gölü balesini dinlemiş miydiniz?

27/12/2015 Pazar, Tire

Ercan'la ilgili kafamda soru işaretleri zaten vardı. Adamı ilk gördüğümde bir an acaba bu herif askerlik arkadaşım mı? diye düşünmeye başladım. Mecburen abur cubur insanlar zaman zaman muhatabınız oluyor. Beyefendi sabah gecikince <<inşallah gelmez>> diye dua etmeye başlamıştım. Maalesef geldi.

Aslına bakarsak günün tersliği traktörle başladı. Onun da biraz gecikmesini bekliyordum ama ne olur ne olmaz diye bir arayım dedim. İyi ki de aramışı. Meğerse Ali, ben onu tekrar aramadım diye vazgeçtim sanıp traktörü babasıyla zeytin işine yollamış. "Pazar günü seni bekliyorum" dedikten sonra seni neden bir daha arayım? dedim. "Ooo, işler karıştı o zaman deyip babasını yoldan çevirip bana yönlendirdi. Tabii gecikmeyle geldi bizim yaylaya. Bu nedenle en az on sefer taş yaparız diye düşünürken yedi seferde kaldık.

Yakup Usta, henüz taş hazır olmadığından yarım kalan zeytin işine gideyim bari dedi. İşin doğrusu bu çok hoşuma gitti. Yine de Ercan'ın yanına Kadir'i versem, traktöre taş yüklemek için yeğeni Mehmet'ten başka adam yoktu. Alelacele Kadir'in yeğeninin yanına onun Anıl adında bir arkadaşını ayarladık. Anıl'ı Buğday Dede'den almak zorunda kaldım. Dönüşte traktör gelmişti.

Ercan kim ağaç budama kim. Ağaca çıkmasın diyerek her gördüğü ağacı kurumuş, hastalanmış, verimi düşmüş gibi gerekçelerle kökünden kesmeye çok hevesli biri. Bir an önce mesai bitsin ne kadar ağaç kurtarırsak iyi bu kasabın elinden. Kendisi haftaya gelir şunu keser bunu keser planları yapsa da biraz zor girer bizim yaylaya artık.  

26 Aralık 2015 Cumartesi

26/12/2015 Cumartesi, Tire

Bugün dinlendim artık. Diğer günlere göre biraz geç kahvaltı ettik. Atilla beyin komşusu traktörcü Ali aradı. Kibarca bana dönüşte geç kaldığı için başka birini bulduğumu söyledim. Zeytin topladıklarından dolayı işin durumuna göre gelip gelmeyeceğini bana söyleyecekti. Traktör için görüştüğüm diğer kişinin adı da Ali olduğundan ikincisine damat Ali diyeceğim. Artık ben de işi kaptım galiba. Tek kişiye bağlanmayacaksın; aksi takdirde ortada kalman söz konusu. Damat Ali'nin çift çeker traktörü getireceğini söylemesi kararımda etkili oldu.. Akşama kadar kaç sefer yaparız göreceğiz. En az on sefer taş yüklesek 20-25 m3 taş yapar. Çok daha fazla ihtiyacımız olacak gibi.

Kızım dişinden rahatsız olduğu için yumuşak ve sıvı gıdalar alabiliyor. Bu sebeple dışarıya çıkmak istemedi. Öğlene doğru eski işyeri arkadaşlarımdan Yozgat Demiryolu Şantiyesinden Proje Müdürü Mustafa Bey aradı. Yanında Irak'ta ENKA şirketinde birlikte çalıştığımız arkadaşım Ömer Bey varmış. Kendisiyle İstanbul'da üniversite yıllarından arkadaş olduklarını söyledi. Ömer Bey Yozgat - Sivas bölgesinde görev yapıyormuş. Her ikisiyle uzun uzadıya sohbet ettik. Kimse benim meslekten uzaklaşacağıma inanamıyor ancak ziraat işlerine öyle bir girdim ki şimdilik bırakmam mümkün görünmüyor. Eskisi kadar para kazanamasam da bu işlerden zevk alıyorum. Halen hayatımdan şikayetçi de değilim. Bir de düzeni kurabilirsek daha keyifli olacak.

Öğleden sonra yaylaya çıkıp taş evin son durumunu gösterdim bizimkilere. Bu arada Ercan telefonla arayarak yarın gelip gelmeyeceğini sordu. O da gelecek, Yakup Usta da. Bir de Kadir yanında dayısının oğlunu getireceğine göre ben dahil altı kişi olacağız. Taş taşıma işine Yakup Ustayı da görevlendirirsem ben daha ziyade Ercan'ın ağaç budama işini takip etmek isterim. Ne yapıp yapamayacağını merak ediyorum. Göreceğiz bakalım.  

25/12/2015 Cuma, Tire

Saat 8.15'te yarım kalan su deposu temel kazısıyla başladık güne. Yarım saat sonra makinenin işi bitmişti. Parasını verip gönderdim. Kadir'le birlikte ağaç budama işinden önce dün söktüğümüz kestane, kiraz ve gül fidanlarını yeni yerlerine dikip can suyu verdik. Ağaçların budanması, çıkan odun ve dal parçalarını ayrılması şeklinde devam etti çalışmalar.

Pazar günü için römorkuyla bir traktör ayarladım. Gün boyunca çalışacak traktör, sınır boylarındaki duvar taşlarını yükleyip binanın çevresinde kazı şevlerinin önüne ve fosseptik yapacağımız yere taşıyacak. Verimli çalışması için Kadir yanına bir yakınını daha getirecek. Yakup Usta iyileşmiş ama ona da yarından sonra Pazar günü gelmesini söyledim. Aynı gün Ercan, kestane ağaçlarının üst kısımlarını budamak ve kuruyan ağaçları kesmek için gelecek sözünde durursa. Mimar Gökhan'ın balkon camı montajı için Pazartesi gününden önce gelmeleri benim için sürpriz olur.  

Kızım azı dişini çektirdi ve bizde istirahat ediyor. İstirahat günü olarak ayırdığım yarın onunla birlikte bir gün geçireceğim için çok mutluyum. Akşam 16.30 gibi işi sonlandırdıktan sonra eve döndüm. sevgili kızımla birlikte arapsaçı pişirdik. Kuzu eti yerine tavuk döner kullanıyoruz. İkinci kez denediğim bu usul çok lezzetli bir yemek çıkarıyor ortaya. Değişiklik sadece tavuk dönerle değil tabi. Yemeğin malzemeleri arasında pırasa, soğan, domates, salça, patates de var. Bol zeytinyağı ile pişirdiğimiz yemek o kadar lezzetli oluyor ki anlatamam. 

25 Aralık 2015 Cuma

TAVERNA

Latince "Taberna" kelimesinden türemiş bir kelime "Taverna". "Taberna"nın kelime anlamı tek odalı geniş giriş kapısı olan, genellikle çatısı kubbe şeklinde ve gün ışığı alsın diye tepesinde bir penceresi bulunan dükkan ya da kulübeymiş. Eski Roma'da MS I. yüzyılın başlarında "Taberna"lar ticaretin yoğun olarak yaşandığı yerler olarak biliniyor. Yunanca "Taverna", Yunan mutfak kültürünün sunulduğu ufak lokanta anlamına geliyor. Türkiye'de adı taverna olan mekanlardan henüz hayal ettiğim tadı alamadım.

İnternette gezerken Alpha TV'yi keşfettim. Web TV olarak canlı yayın yapıyorlar. Yunanca bilmediğim için tam olarak ne olduğunu anlayamadığım "stinigiamas" etiketiyle Facebook'ta çokça paylaşılan bir tavernanın müzik görüntülerini ben de sıklıkla izliyor ve zaman tünelimde paylaşıyordum. "Stinigiamas" ya tavernanın adı ya da sahibinin adı olmalı derken bir üçüncü ihtimal ise Alpha TV kanalının sahibi olması  şeklinde belirdi kafamda. Program esnasında kamera sık sık 50'li yaşlarda sakallı bir adama dönüyor. Büyük bir ihtimal bu Stinigiamas Efendi olmalı. İşte dedim benim hayalimdeki taverna budur. Sakallı Stinigiamas Efendi, her zaman eğlenceye büyük bir içtenlikle katılır, bazen kalkar oynar, bazen şarkılara yerinde alkış tutarak eşlik eder. Yüz ifadesinden tam bir keyif adamı olduğu belli.



Favorim olan bu tavernanın özelliklerinden biri de çoğumuzun Türkçe bildiği parçaları Yunanca seslendirmeleri. Genellikle bizde tarihe mal olan ve unutulup giden güzel parçalar farklı bir dille seslendirilse dahi büyük zevk alıyorum. Taverna müziği olarak adlandırabileceğimiz bu türün sözleri arasında "çiftetelli", "aman aman", "yandım ben" gibi bir çok Türkçe nidalar var. Bazı programlarda tamamen Türkçe parçalara yer veriyor, Fide Köksal ve benzeri Türk solistleri de konuk ediyorlar.

Tavernada orkestranın karşısına son derece basit ahşap masalar yerleştirilmiş. Misafirler masaların sadece ortadaki piste ve orkestraya dönük tarafında oturuyorlar. Müzik hareketlendikçe ayağa kalkıyorlar ya da yerlerinde şarkı sözlerine eşlik ediyorlar, bazıları piste çıkıp dans ediyor, piste tabak fırlatıyor, ya da karanfil atıyorlar. Kimi zaman hızını alamayan hatunlar masanın üzerine çıkıp orada oynamaya başlıyor. Eğlencenin sınırı yok. Öyle ki masayı üzerinde tabak ve bardaklarla piste ters çevirenleri bile gördüm.

Tuhaftır taverna müşterilerinin neredeyse tamamı Yunanistan'ın en güzel bayanları. Hepsinin giyimleri ve dansları harika. Asla bir taşkınlık görmedim. Kadınıyla erkeğiyle herkes birbirine son derece saygılı. Bu yazıyı yazarken "http://www.alphatv.gr/webtv/live" adresinden Alpha TV yi canlı dinliyorum. Şimdi olduğu gibi bazen ezgiler Karadeniz'e kaçıyor. Müziğe kemençe benzeri bir çalgı eşlik ediyor ve pistte horon tepiyorlar

Alpha TV'nin bir benzeri yayınlar Kanal ERT World'de oluyor. Bazı.konser filmlerini Youtube da bulabilirsiniz.



Ankara'da Meandros tavernaya giderdik. Ümit Besen'den parçalar çalardı. İlk uzoyu orada içtim. Genellikle kalabalık gruplar yan yana dizilmiş masalara uzunlamasına oturur sarhoş olana kadar içerlerdi. Fakat taverna kültüründen çok uzak bulurdum ben orayı.

İmkan olsa da Sakallı Stinigiamas Efendi'nin tavernasına en az ayda bir gidip kurtları dökebilsek. Düşünüyorum da, acaba müşterilerin hepsi özel seçilmiş de TV programına dekor mu oluyorlar. Bütün Yunanlılar manken değil ya!

24/12/2015 Perşembe, Tire

Uzun zamandır yağmur yağmıyor. Geceleyin ve sabah saatleri soğuk olsa da öğlenden akşama kadar geçen zaman diliminde adeta bahar havası hüküm sürüyor. Saat 10'a doğru beklediğim iş makinesi yaylaya ulaştı. Kadir ve ben dokuza çeyrek kala gelmiştik zaten. Kadir ağaç budama işine devam ederken ben onu bırakıp makineye iş verdim ve çoğu zaman başından ayrılmam mümkün olmadı. Önce taş evin önünü açtık. Bir gün önce koyduğum işaretler isabetli olmuş. Tam düşündüğüm şekilde çıkan hafriyat dolguya denk düştü. Yaklaşık 5 tonluk paletli bir back-hoe ama oldukça güçlü. Önündeki bıçağı tesviye için bayağı kullanışlı. Kazı şevlerini dik kestirdim. Dökülmeleri önlemek için mecburen  taş duvar öreceğiz.
Öğlen operatörler için Tire'ye inip yiyecek bir şeyler aldım. Döndüğümde kazı devam ediyordu. Makine ufak cüssesine rağmen iri kayaları zeminden söküp traktör römorkuna rahatlıkla yükleyebiliyor. Öğlen yarım saat kadar yemek molası verildi. Daha sonra  eski tuvaletlerin olduğu yere doğru  kazı alanını genişlettik. Bir kaç gül ağacı ve bir adet kiraz fidanını  başka yere dikmek üzere köküyle birlikte sökmek zorunda kaldık.

Saat 15.00 civarında makineyi fosseptik çukuru için bahçenin alt kısmına yönlendirdim. Yaklaşık dört metreye dört metre genişlik ve iki buçuk metre derinlikte bir çukur açtık. Bu büyüklükte bir çukur olunca büyük olasılıkla boşaltmaya gerek kalmayacak. Makine dönerken bir traktör yolu oluşturmasını istedim. Bu yolda traktör fosseptik yapısı için taş ve inşaat malzemeleri taşıyacak. Bazı bölgelerde ağaç dalları oldukça alçak. Yeni diktiğim ceviz fidanlarına zarar vermeksizin ağaçların arasından yolu teşkil ettik. Sık ağaçlı yerlerde yapılan çalışmalar için buna benzer küçük paletli makineler tam biçilmiş kaftan. Kadir bir ara yanımıza gelip makinenin çalışmasını seyretmeye koyuldu. <<Ne oldu bitti mi işin?>> diye sorduğumda yanında olamadığımdan budanacak ve kesilecek dalların tespitinde zorlandığını söyledi. Birlikte ağaçların arasına daldık. Kuruyan bir elma ağacını benim olurumu aldıktan sonra kökünden kesti. Yerlere kadar eğilen alçak dalları da temizledik. Ben madem makine başından ayrılamıyorum, sen de git biriken ince dal, çalı ve yaprakları yak ortalık temizlensin dedim.

Yarın Yakup usta işe başlayacaktı. O gelmeden taşı ayarlamamız lazım diye düşünürken onu bir arayım bakalım gelecek mi diye telefon ettim. Hastalıklı bir sesle rahatsızlığından dolayı yarın gelemeyeceğini söyledi. Been de taş için bir gün kazanmış oldum.

Son olarak makineyi havuzun yanına getirdik. Su deposu temel kazısına başlandı. Saat beşi geçtiğinden az sonra hava kararmaya başlayacaktı. İşin bugün tamamlanamayacağı anlaşıldı. Kadir'i göndereli yarım saat kadar olmuştu. Operatör Recep ile konuşup yarın sabah devam etmeye karar verdik. Makine ve traktörü yaylada bırakıp Tire'ye doğru yola çıktık. Recep'in dayısı belediyenin bir işinde bize uygun taş çıktığını haber vermiş. Eğer attıkları bu taşı alabilirsek iyi olacak. Çevre çitinin içindeki çevre duvarlarındaki taş hem miktar yönünden yetersiz hem de çit boyunca yolumuz olmadığından bu bölgelere kolaylıkla erişilmiyor. 

23/12/2015 Çarşamba, Tire

Dünkü yoğunluktan sonra bugün sakin bir gün geçirdim denebilir. Kaplan köy meydanına vardığımda saat 08.30'u biraz geçiyordu. Kadir'i yanında babası ve bir başka adamla bekler buldum. Her üçü de arabama binerek yaylaya doğru hareket ettik. Bizim bahçeye yaklaşık 200 metre kala Kadir'in babası ve yanındaki adamı yol kenarında bıraktık. Girişteki ağır kapıyı açıp kapamak iyice zorlaştı artık. Neyse ki artık Kadir var yanımda. İlk işimiz yeni aldığım ağaç motorunu çalıştırmak oldu. İlk kullanımda yağını, benzinini koyup depo bitene kadar boşta çalıştırmak gerekiyormuş. Motor yakıtı için benzinin 5 litresini bir plastik bidona ayırıp 1 litre için 40 gr. 2T yağ gelecek şekilde karıştırdık. Motoru çalıştırdıktan sonra bir ağaca asıp rölanti durumunda bıraktık.

Bugün hava biraz daha kırılmış sanki. Oysa Şubat ayında bir hafta, hatta on gün kadar yayla yolunun kapandığı söylendi. Hem aydınlansın hem de havalansın diye taş binanın alt kat pencere ve kanatlarını açtım. Bir yandan Kadir iş makinesinin çalışma alanındaki inşaat malzemelerini taşırken ben de odanın içindeki malzemeleri boşalttım. Daha sonra odanın kaba temizliğini birlikte yaptık. Taban döşemesine laminat parke düşünüyorduk ama oraya da seramik mi döşesek acaba...    

Saat 10'a doğru telefon trafiği başladı. Önce iş makinesi için Hakan'ı aradım. Makinenin işinin uzadığını ancak yarın sabah saat 9.00 da bende olacağını söyledi. Bunu bekliyordum zaten. Daha sonra Nevzat ustayı birkaç kez aradım. Yine telefona cevap vermedi. Buna canım sıkıldı. Nail Beyi arayıp işleri rahatsa su deposunda çalıştırmak üzere Nizamettin Ustayı almak istediğimi söyledim. Maalesef onların da çok yoğunmuş işleri. Nizamettin ile görüşüp bana döneceğini söyledi.

Bu arada yakıtı biten motor susmuştu. Tekrar deposunu doldurduk. Önce taş binanın önündeki havuzun çevresini temizledik.  Hem kirazı hem de ceviz ağacını bir örümcek ağı gibi sarıp gelişmelerine engel olan asma ağacını kesip dallarını sökmekle başladık işe. Binaya doğru gelişen dallarını budadık kiraz ve kayısı ağaçlarının. İnşaat esnasında epey bu kirazın çok meyvesini yemiştim ama kayısı ve erik olmadı hiç bu bölgede.

Havuzun etrafını ve tabanını saran sarmaşıkları temizledik. Makine üzerinden geçip de zarar vermesin diye bina önündeki su borusu için hendek kazıp içine gömdük. Düzenleyeceğimiz bahçeyi ölçüp biçip iş makinesinin çalışacağı alanı belirledim. Tuvaletler hariç bahçede yaklaşık 100 m2 bir alan kalacak sanırım. Çıkan hafriyatı yükleme imkanım olmayacağı için bayır tarafı boyunca örülen taş duvar seviyesine kadar çukuru dolduracağım. Bu şekilde bina önündeki alanı bir miktar genişletip bina tretuvar seviyesine indirmeyi düşünüyorum. Elbette havuz ile birlikte kiraz, kayısı ve ceviz ağaçlarını koruyacağım.

Mimar Gökhan beyi arayıp sözleşmeye göre sürenin dolmak üzere olduğunu söyledim. Yarın camların geleceğini ondan sonraki gün profillerin boyadan çıkacağını falan anlattı. Anlaşılan sözleşmeye göre Cuma tamamlanması gereken balkon cam işlerine sıkı takibim sayesinde ancak Pazartesi günü başlayabilecek.

Öğleden sonra Aydın DSİ den arkadaşım eski Barajlar ve HES Şube Müdürü Salih bey aradı. Uzun zaman görüşmemiştik. Tire'li eşini uzun zaman önce kaybetmişti. Bu arada oğlunu evlendirmiş.

Kadir Mayıs ayında askere gidecekmiş. Temiz bir çocuk. Tam aradığım gibi birini buldum derken ne yazık ki çabuk kaybedeceğim. Çalışırken aşırı terliyor. Guatr hastası olduğu için çok terlediğini söylemişler. Babası da genç yaşta gırtlak kanserinden vefat etmiş. Şimdiden onun gibi düzgün birini ayarlamam lazım ama buralardan çok zor çıkar.

Budama işlerine devam ettik. Çok yüksek dallara çıkamasa da Kadir işin önemli kısmını hallediyor. Zor işleri Pazar günü gelecek Ercan'a bırakıyoruz. Deli ve kuruyan dalları motorlu testere ile budarken ben de aşağıda orakla ince ve kalın dalları ayırıp istifliyorum. Her ikimiz de sigara içmediğimizden ateşimiz yoktu. Bu nedenle ince dalların yakılıp temizlenmesi işi yarına kaldı.

Bir ara yoldan avcıların silah sesleri geldi. Siyah bir Amaroc pikabı girişte benim arabanın yanına park etmişler. Dışarıda yol kenarında iki kişiyi ellerinde av tüfekleriyle gördüm. Çukurköy'den gelmişler. İki karatavuk dışında bir şey vuramamışlar.

Akşam eve döndüğümde güzel bir ot kavurması yaptım. İşte Tire'nin güzelliklerinden biri de bu. Sırada dün pazardan aldığım hardal ve turp otu var. Bu arada hanım evde misafir ağırladı. Ev pasta börekten geçilmiyor. Kendimiz zor tutuyorum.

Yemekten sonra koltuğumda sızıp kalmışım.  
 



23 Aralık 2015 Çarşamba

22/12/2015 Salı, Tire

Havalar iyice soğumaya başladı artık. Gündüz vakti o kadar olmasa da geceleri Kaplan sıfırın altına düşüyor sanırım. Sabahları arabamın camlarını buz tutmuş buluyorum. Bugün de arabayı on dakika kadar çalıştırıp buzların erimesini beklemek zorunda kaldım. Bu esnada Demirci Ali telefonla arayarak beni sanayideki dükkanında  beklediğini söyledi. Camdaki buzlar önümü görecek kadar  çözülünce Gökçen yolundan Yeni Sanayi Sitesine gittim. Saat tam 8.30 da dükkana vardım. Ali'nin daha önce verdiği kataloğu iade ederken seçtiğimiz kapı ve korkuluk detaylarını gösterdim. Ali bunların üzerinde çalışıp fiyat teklifini bir-bir buçuk saat kadar sonra bildireceğini söyledi. Oradan ayrılıp inşaat malzemelerini aldığım Kadıoğlu'na uğradım. İşyeri açık ancak sahibi henüz gelmemişti. Sekreter kız Mehmet beyin beş dakikaya kadar geleceğini söyleyip telefonla benim için bir adaçayı istedi.

Pazartesi günleri benim ödeme günüm. Eskisi kadar yüklü alımlar olmadığı için ufak alımları bir kaç gün geciktirebiliyorum. Mehmet Bey geldikten sonra biraz sohbet ettik. Hesabı kapattım. Bir ara çalıştırdığım ama aradan zaman geçince adını unuttuğum inşaat ustasını sordum Mehmet Beye. Çünkü o bana  tavsiye etmişti. Nevzat Usta der demez hatırladım hemen tabi. Telefonumda numarası da kayıtlıydı. Kadıoğlu'ndan ayrılmadan evvel Nevzat'ı aradım. Çayırlı köyünde iş almış ama bir haftaya kadar benim işimi görebileceğini söyledi. Daha önce konuştuğumuz üzere 40-50 tonluk betonarme bir su deposunu ona yaptırmak istiyorum. Nevzat Usta, öğlene doğru yeri tekrar görmek üzere kendisini Çayırlı'dan alabileceğimi söyledi. Önceden telefon edeceğimi söyledim.

Bir kez daha Kaplan yokuşuna vurdum arabayı. Saat dokuzu geçmesine rağmen güneşin değmediği yolun bazı kısımlarında buzlar çözülmemişti. Anlaşılan erken saatlerde daha dikkatli araba kullanmak lazım bundan sonra. 

Yaylaya vardığımda demir işi için Torbalı'da görüştüğüm Cumhur ustayı aradım. Saat 11.00 gibi Tire'ye doğru yola çıkacağını söyledi. Nevzat usta ile çakışacak gibi ama olacakları kendi akışına bıraktım.

Yaylaya vardığımda ağaçtan geçici olarak yaptığımız kapıyı zorlukla açtım. Çünkü iki taş duvar arasına üstün körü dayatılmış üstelik ağırlığı da en az iki kişinin kaldırabileceği kadardı. Taş binadan iki büyük sele ve bir sırık alıp zeytine başlamanın iyi bir fikir olacağını düşündüm. Sırığı arabanın bagajından ileriye doğru itekleyip indirdiğim ön camdan dışarı uzattım. Sağ dikiz aynasının üzerine yerleşince bağlamaya bile gerek kalmadı. Yine de kayması halinde bağlamak üzere yanıma biraz ip aldım.

Zeytinlik yayladan Tire'ye iniş yolu üzerindeki Kaplan köyü girişinde. Bu sene yok yılı ama çevrede herkes zeytin topluyor. Ceviz, kestane, muşmula, inşaat işleri derken zeytinliği ihmal ettim. Henüz yeşil iken kendimize yetecek kadar bir miktar dalından toplamıştım. Hakikaten ağaçların pek çoğunda tane yok bu sene. Birkaç ağaç epey meyve vermiş ama yağa gidecek kadar değil. Yok yılında ne kadar zeytin çıkar bu yıl öğreneceğim son konu olacak.


Zeytinlikten girenleri ilk olarak karşılayan  ağaçlardan biri bayağı yüklü. Artık onu tanıdım. Zeytinler henüz kararmadan en fazla yeşil zeytini de bu ağaçtan almıştım. Sırıkla silkelemeye çalıştım. Tahminimden daha yüksekmiş üst dalları. Ağaca çıkmadan hepsini düşürmek mümkün değil. Bazı kısımları Kadir ile halletsem iyi olacak.

Öğlene doğru işe ara verip Tire'ye doğru yola çıktım. Güya Nevzat ustayı Çayırlı'dan alacaktım. Ama benim için en iyisi bir taşla iki kuş vurmak. Nevzat Ustayı alıp Cumhur Usta ile birlikte yaylaya çıkmaya niyetlenmiştim ama bu planım işlemedi. Kesikbaş'ın kahvesine gelmeden Cumhur usta telefon etti. <<Biz Tire'ye geldik.>>



Neyse birkaç telefondan sonra Torbalı ekibi ile buluşabildik. Kaplan yolu girişindeki kahvelerden birine arabalarını park ettirdim. Hani <<Bekleyin de Nevzat Ustayı da alayım>>  denmezdi artık. Cumhur Usta, oğlu Ali ile gelmiş. İki günde bu dördüncü Ali. En azından Kaplan Köyüne kadar çıkmalarını isteseydim keşke diye aklımdan geçirdim. Nevzat Usta işi yattı gibi. Neyse yarın makine gelmeden ona yeri gösteririm artık.

Cumhur Usta, oğlu ile birlikte  yapılacak iki bahçe kapısı, veranda ve teras korkuluklarının yerine baktı, ölçülerini aldı. Çıkarken ağaç kapının kapatılmasında bana yardım ettiler. Kaplan yolu girişinde arabalarını bıraktıkları yerin yanındaki kahveye oturup onlara çay ısmarladım. Cumhur Usta, defterini çıkarıp verdiğim katalog modeli üzerinde yapacağı değişikliklerle ilgili benden onay aldı ve işin bana maliyetini çıkardı. Kendisini akşam arayacağımı söyleyip yolcu ettiğimde saat 13.30 a geliyordu. Bundan sonra Nevzat Ustayı kaç defa aradım saymadım ama her seferinde telefonu kapsama alanı dışında mesajıyla son buldu. Yarın sabah ilk olarak yine onu arayacağım.

Bu arada telefonum çaldı. Telefonun ekranından arayanın üniversiteden arkadaşım Benzer olduğunu gördüm. Umman'da 70 milyon USD lik bir işe girmek istediklerini söyledi ve Umman'da çalışma şartları hakkında bilgi vermemi rica etti. Ona detaylı bilgi verdim. Ankara'da eski şirketimdeki yöneticilerle görüşmelerini tavsiye ettim. Umman diğer Arap ülkelerine nazaran pek çok bakımdan tercihe şayan. Bir kere başkentleri Muscat, Singapur'dan sonra dünyanın en temiz kenti seçilmiş. Sadece Arap ülkelerini değil ülke idaresi söz konusu olduğunda Türkiye'yi de sollar. Sultanlıkla idare edilen ülkede yönetim sözde demokrasi ile yönetilen Türkiye'den daha üst düzeyde. Arap baharının teğet geçtiği ülkelerden biri. Ülkenin bazı bölgelerinde nümayişler söz konusu olduğunda asgari ücreti arttırıp çalışma saatlerini düşürdüler ve olaylar anında sona erdi. Avrupa'da eğitim görmüş Sultan Qaboos halk tarafından da çok seviliyor. Suudi Arabistan'a, Yemen'e komşu bir ülke düşünün ki başkent caddelerinde bayanlar mini şortla dolaşılabilsin. Beş yıldızlı otellerde zengin Araplar "Cellabiye" denilen beyaz elbiseleri içinde viskilerini yudumlarken otelin yüzme havuzlarında bikinili turistler güneşleniyor. Zaten dinin fakirler için geçerli olduğu açık. Başkentte çok az cami var. Olan camiler de tam bir sanat şaheseri. Yüzbinlerce Hintli, Pakistanlı, Filipinli hizmet sektöründe çalışıyor. Hırsızlık diye bir şey yok neredeyse. Yapılar kaliteli, sağlam ve estetik. Son olarak şunu anlatayım da kafanızda bir fikir oluşsun: Şantiyede işçi koğuşlarında ranza kullanmak yasak dediklerinde inanamadım. Gerçekten de işçi yatakhanelerinde ranzaya müsaade edilmiyormuş. Sebebini öğrendiğimde çok şaşırdım. Meğerse üç-beş yıl kadar önce ranza serbestmiş. Ranzanın üst yatağında yatan işçi uykusunda dönüp aşağı düştüğünde kolunu kırmış. Bunun üzerine Çalışma Bakanlığı işçi yatakhanelerinde ranzayı yasaklamış. İnsana verilen değere bakın. Bizde ise işçi çadırlarında yangınlar çıkıyor, onlarca kişi can veriyor, madenlerde insanları ölüme gönderiyorlar. Olumsuzluk mu? Sadece yazın çok sıcak oluyor. Onu da kapalı mekanlara klima  koyarak çözmüşler.

Eşimi arayarak <<Tire klasiklerinden birini daha yaşadım>> dedim. Az önce telefon geldi. Arayan bir ay önce kestane ve ceviz ağaçlarını budamak üzere anlaştığımız ve yarın işe başlayacak olan Güme Köyünden Ali. Olamaz bu beşinci Ali!
<<Abi>> dedi.
<<Hee>> dedim.
<<Senin kestane ağaçları yüksekmiş>> dedi.
<<Eee>> dedim.
<<Abi, ben yüksek ağaca çıkamam>> dedi.
<<Peki bunu bana daha önce niye söylemedin? Ben senin yerine başka birini bulurdum.>> dedim.
<< Kusura bakma abi, ben daha önce ağaçtan düştüm bana 1.000 Tl versen yine çıkmam>> dedi.
<< Ağaca çıkmadan kestane nasıl budanacak Ali?>> dedim.
<<Ben yerden budarım ancak abi, kusura bakma>> dedi.
<<Hadi sana uğurlar olsun>>  dedim.
Budama konusunda konuştuğum başka biri daha vardı. Ona telefon ettim. <<Ancak Pazar günü başlayabilirim>> dedi. Mecburen <<Peki>> dedim.

Yeniden yaylaya çıkmadan önce bidona 25 lt. benzin aldım ve arabanın deposunu doldurdum. Aile dostumuz Atilla bey yaylayı ve yenilediğim taş evi görmek istermiş. Telefonla arayarak kendisini almaya gelebileceğimi söyledim. Saat 15.30'dan sonra müsait olabileceğini söyledi. Saatimi 15.15'e kurarak yukarıda zeytin toplama işine devam ettim.  Alarm çaldığında paydos edip Tire'ye doğru yola çıktım. Bu arada Nevzat Usta'yı bilmem kaçıncı kez aradım. Yine telefon kapsama alanı dışında ya da kapalı olduğu sinyalini verdi. Atilla beyin telefonunu da çaldırıp durdum ancak cevap yok. Tireye indiğimde tekrar aradım yine yok. Bugün Salı Pazarı. Hazır şehre inmişken pazar alışverişi yapayım dedim. Pazar güzel ama arabayı yakın yere park etmek imkansız. Pazara yakın cadde ve sokaklarda iki tur attıktan sonra Orta Park'a geri döndüm. Ümitsiz gözlerle bakarken beyaz bir otomobilin Kaymakam Evinin önünden çıktığını fark edip oraya yöneldim. Günün mutluluğu buydu benim için. Oraya bugün park etmek mucize gibi bir şey.

Bol bol ot aldım. Pazarcı Ahmet dostumuzdan arapsaçı, pırasa kereviz buldum. Kerevizi yaprak ve saplarıyla birlikte çok sevmeye başladık. Eşim de çok güzel pişiriyor. Ankara'da sadece kellelerini bulabiliyorduk. Kestaneler 6 TL ile 10 TL arasında satılıyor. Ceviz 18-20 TL. Pazarda hala muşmula bulunuyor. Bunları seneye inşallah bizim yayladaki dükkanda satacağız. Arapsaçını sevmeyen eşim, kuzu eti yerine tavuk dönerle yaptığım alternatif çalışmayı pek beğenmişti. Migros'a uğrayıp alışverişe orada devam ettim.

İş makinesi için Hakan'ı aradım. Çalıştığı yerde işi bitirip bitirmeyeceğini ancak akşam söyleyebilirim dedi. Ferforje işi için sabahın köründe sanayideki dükkanına uğradığım Ali'yi aradım. bahçe kapısı için verdiği fiyat Torbalı'dan gelen Cumhur Usta'nın verdiği fiyattan % 60 fazla, korkuluk için verdiği fiyat ise tam üç katıydı. Ben bu memleketin insanlarını çözemedim!

Alışveriş bittikten sonra eve döndüm. Eşim misafirlerini ağırlamış çoğu da evlerine dönmüştü. Kısaca demir işlerinden bahsettim. Hemen arkasından Cumhur Ustayı arayıp iki kapı ve korkuluk işleri için teklifini kabul ettiğimi ve hemen işe koyulmasını istedim. Yeni yılın ilk haftası montaja başlayacağına dair söz verdi. Yarına taş evin cephe camı için Mimar Gökhan Bey'i tekrar aramalıyım. Zira sözleşme gereği ayın 25'ine kadar bu iş tamamlanmak zorunda. Son olarak Kadir'i arayıp sabah saat 8.30 da kendisini Kaplan Köy Meydanından alacağımı söyledim. Onunla ne mi yapacağız? Yeni alındığında ağaç testeresi bir depo benzin harcayana kadar boşta çalıştırılmalıymış.  Önce benzinin yağını koyup motorlu testereyi çalıştıracağız. Daha sonra ufak ufak alçak dalları budamaya başlayabiliriz. Taş binanın içini temizleyebiliriz. İş makinesinin gelip gelmeyeceği yarın sabah 10.00 da kesinleşecek. Eğer işi bitmezse bir sonraki gün gelecek. O zaman Kadir'le birlikte zeytin silkip toplayabiliriz. Fosseptik çukurunun teşkilinde kullanılacak taş için çevre duvarlarından taş çıkarabiliriz. Yani yapılacak iş çok.

Bu arada bizim Goethe Roma'ya geldi ve bir haftadır Roma'da.  İnşallah onun seyahat günlüğünü benimkinden önce bitirebilirim.

Çok kötü bir alışkanlığımı değiştirmem lazım. Yazmayı seviyorum. Yazdıkça daha çok seviyorum. Ancak yazdığımı kontrol amacıyla da olsa dönüp bir kez dahi okuyamıyorum. Bu geriye dönüş çok zor geliyor bana. Kabiliyetli gördüklerinden olsa gerek mesleki hayatımda İngilizce olsun Türkçe olsun resmi yazışmalar hep üzerimde kalmıştır. Bundan hiç de şikayetçi olmadım. Diğer taraftan yazdığım yazıları okuyup basit hataları görecek birinin eksikliğini her zaman hissetmişimdir. Bazen dönüp baktığımda basit ama çok vahim hatalar yaptığımı görüyorum. Dün ilk kez yazdığım yazıyı okudum ve gördüğüm hataları alelacele düzelttim. Bugün biraz uzun kaçtı ama bunu da kontrolsüz yayınlamayacağım. İlerde bu işi emekli Edebiyat Öğretmeni olan eşim üstlenecek umarım.

 



22 Aralık 2015 Salı

21/12/2015 Pazartesi, Tire

Sabahleyin bu kadar tempolu bir gün geçireceğimi beklemiyordum. Saat 8.30'da Ali'ye telefon ettim. Henüz kahvaltıya yeni oturmuş. Sağ olsun on beş dakika sonra beni kapısının önünde bekliyordu. Her ne kadar bir gün önceden sözleşmiş olsak da eski müdürü Ali olmasa elektrikçinin beni yine ekeceğinden emindim. Neyse ki bu sefer dükkanda yakaladık. Elektrik işlerimi üstlenen kişinin adı da Ali'ydi. Belli ki birbirlerini uzun zaman görmemişler. İçeri girer girmez hemen çaylar söylendi ve sıcak bir sohbet başladı aralarında. Epey bir süre geçtikten sonra arkadaşım benim konuyu açıp çıkarılan keşfe esas güzergahı sorduğunda elektrikçinin verdiği cevap şaşırtıcıydı. Onun eski müdürü olan  arkadaşım dünkü keşfimize dayalı alternatif güzergahtan bahsedince << İşte>> dedi. << Bize bu yolu gösterecek birileri lazım>> İşin doğrusu çok şaşırdım. Neden derseniz yıllarca bu işi yapmış ve bölgeyi karış karış bilen bir insan nasıl olur da işin maliyetini yarıya düşürürken aynı zamanda kolaylaştıracak bir çözümü göremez. Bu da bana yeni bir hayat dersi oldu. Bazen bize alim olarak görünen insanlar göründüğü kadar işinin ehli olmayabilir. İlmine güvenip kimseye kayıtsız şartsız güvenmemek lazım. Peki beni bu konuda yanıltan neydi? Birincisi elektrikçim az konuşur. Soru sormadan bir şey anlatmaz. Bu özellik insana bir gizem katıyor ve hata yapma ihtimalini azaltıyor olmalı. Sadece birkaç gün önce düşünülen hat güzergahını öğrenmiştim ama bunu da ondan değil müessesede görevli birlikte keşfe çıktıkları bir başka teknisyenden. Yanılmamın ikinci sebebi ise çevresi üzerinde bıraktığı olumlu kanaatten dolayı ona duyduğum güven. Aslında zor bir insanım. Yapılandan emin olana kadar soru sorarım ve açıklama beklerim. Gel gelelim karşınızdaki biraz duygusal bir yapıya sahip ve kendisine sorulan soruları güvensizlik olarak görüyor ise durum iyice karışıyor. Maalesef benim elektrikçi de böyle biriydi Sorularım üst üste gelince ona güvenmediğim duygusuna kapılıp bunu bazen gözleri dolarak belli ediyordu.<<Ali bey ne oldu bizim elektrik işi?>> diye sorduğumda  <<Merak etmeyin, bu işler zaman alıyor, keşfe geldiler, İzmir'e yazdılar, ben sizi akşam arar bilgi veririm.>>  vs. yanıtını alıyordum. Bizim elektrikçinin birinci özelliği bana eski bürokratlarımızdan birini hatırlattı: O da soruşturma geçiren memurlarına <<Size soru sorulmadan cevap vermeyin>>  diye taktik verirdi. İleride bu arkadaştan daha fazla bahsedebilirim. Tire'deki enerji dağıtım müessesesindeki arkadaş izinliymiş dönüşte Ali'nin önerdiği güzergah üzerinden enerji müsaadesi talep edeceğiz. Eğer izin alınırsa elektrikçiye göre bir haftalık bir iş, hadi diyelim bir ay olsun. Derken sohbet devam etti ama konulara yabancıyım. Ha bire çaylar tazelendi. Isıtma olmayan dükkan sabahın soğuğunu aynen açık kapıdan içeri aldığından olsa gerek hiç hoşlanmadığım halde üç bardak çay içtim. Bir, belki bir buçuk saat sonra müsaade isteyip kalktık ve Ali'yi evine bıraktım.

Öğleden sonra yayladaki demir kapı ve ferforje işleri için üç gün önce sözleştiğimiz Ali bey ile buluşacaktık. Bugün görüşeceğim üçüncü Ali olması ilginç bir tesadüf. Eve dönüp kitap okuyarak bu boşluğu değerlendirmeyi düşündüm. Halen okumakta olduğum Goethe'nin "İtalya Seyahati" ni kızımdan almıştım. O da İtalya'ya ilk kez yapacağı seyahate hazırlık kapsamında satın almıştı bu kitabı. İşin doğrusu çeviriden mi yoksa dönemin adını ilk kez duyduğum onlarca heykel ve tiyatro sanatçısı, ressam isimleri arasında boğulmamdan mı kaynaklanıyor bilemiyorum oldukça ağır gidiyor. Beni şaşırtan konulardan biri de Goethe'nin gezdiği bölgelerin jeolojisi, taşların yapısına olan yoğun ilgisi oldu. Lakin muazzam gözlem gücüne de hayran kaldım.

Öğlen saat yarıma doğru demirci Ali'ye telefon edip randevuyu hatırlattım. Tanıdığının bir cenaze töreninde olduğunu ve görüşmenin yarına kalmasını istedi. Ben bu program değişikliklerinden bıktım. Bugün öğleden sonramı sana ayırmışım yarın başka işlerim var. Bir de Bayındır'a gidip taş bakacaktım. <<O zaman ben Bayındır'a gidip geldikten sonra görüşelim>> şeklindeki teklifimi kabul etti. Bayındır'da daha önce şömine taşı aldığım Ceylanlar Taş İşletmesini arayıp geleceğimi söyledim. Bir saat sonra yanlarındaydım. Aradığım özellikte taşı bulamadım. Taş binanın önüne döşemek istediğim kayrak taşları ise çok pahalı geldi. Fosseptik çukuru için duvar taşlarını çitin yanındaki kalıntılarından alabilirim diye düşündüm. Yine de kenarları düzgün rengi sarıya kaçan kübik taş bloklar harçlı duvar inşaatı için uygun olabilir. 4 tonunu damperli pikaplarıyla adrese teslim 400 TL ye getirebileceklerini söylediler. Mevcut havuzun etrafında ve binanın önünü açmak için yaptıracağım kazıların şevlerini tutmak için kullanabilirim.

Bayındır'dan Tire'ye dönüş yolunda demirci Ali'yi telefonla aradım. Telefonu kapalıydı. Aşağı yukarı bir saat kendisine ulaşamadım. Beni en çok sinirlendiren olaylardan birini daha yaşıyordum. Hırsla beni ona yönlendiren demirci ustası İsmail'in dükkanına gittim. Her ne kadar Ali'nin ustalığı daha iyi olsa da bana önce sözünün eri adam lazım. İsmail'in dükkanı her zamanki gibi açık ama kendisi yoktu. Telefon ettim Akyurt'taymış. Elinde yoğun iş varmış. Gel dedim işi sana vereyim beni Ali'yle Veli'yle uğraştırma. Akşama doğru bir daha ara Ali'yi dedi bana. Benim akla değil işe ihtiyacım var. Yok dedim kendi kendime bana bundan da fayda yok. Aklıma Torbalı'dan geçerken bir tanıdığımın tavsiyesi ile tanıştığım ferforje ustası Cumhur geldi. Cebimde kartvizitini taşıyordum. Hemen onu aradım. Saat 15.30 olmuştu. Saat 16.30 a kadar dükkandaymış. İş durumun nasıl?, Hemen işe başlayabilme durumun var mı? diye sordum. Olumlu yanıt alınca Torbalı'ya doğru topukladım. Elimde Ali'nin verdiği katalog üzerinden seçtiğimiz kapı ve korkuluk detaylarını gösterdim. Prensipte anlaştık. Yarın yer görmeye gelmek istediğini söyledi. Tamam dedim telefon numaramı bırakıp ayrıldım.

Torbalı dönüş yolunda çevre beton çitini yaptırdığım Karaca Kardeşler'de durdum. Daha önce beton kilit taşları imalatı yaptıklarını görmüştüm. İnternet sitelerinde ise ferforje işlerine de bulaşmışlar. Cengiz'in kardeşi Emrah vardı. Katalog üzerinden seçtiğimiz kapı ve korkuluk modellerinin resmini çekti. Beton kilit taşı ve beton döşeme plaklarının fiyatlarını aldım. Ferforje işleri için fiyatlarını bildirecekler ama esas işleri olmadığı için demir işini onlara vermeye düşünmüyorum. Belki en ucuz fiyatı verecekler ama hem malzemeden hem kaliteden taviz vermek zorunda kalacağım. Bir de çit işini çok uzatmışlardı. Ama yine de düzgün ve çalışkan çocuklar. Akşam saat beş buçuğa doğru demirci Ali lütfedip aradı. Telefonu arızalıymış. Ben de yedim. Yarın sabah sekiz - sekiz buçuk arası randevulaştık. Kataloglarını geri vereceğim. Bir de fiyat alırım ama şansını epey azalttı kendisi. Şimdi Torbalı bir köy iken nasıl gelişti, Tire niye bu kadar geri kaldı daha iyi anlamaya başladım. Eğer ben basit bir demir işini yaptıracak adam bulamıyor işimi Torbalı'dan görüyorsam bu her şeyi açıklıyor zaten.

Evet hiç hesapta yok iken Tire'den sonra Bayındır ve Torbalı'yı dolaşmış oldum. Bakalım yarın nelere gebe...



 
         

21 Aralık 2015 Pazartesi

20/12/2015 Pazar, Tire

Eskiden bugün tatil günüm derdim ama öyle bir sınıflamam yok artık. Bugün Tire'ye yerleşmiş olduğumuz günden bu yana geçmiş Pazar günlerinin aksine kendimi iyice dinlendirdim diyebilirim. Beklenmedik gelişmeler olmazsa bir gün önceden yapılacak işleri kafamda kurarım. Yaylada yevmiye usulü çalışan köylüler kendilerini Tire Pazarına göre ayarladıklarından dolayı biz de Salı günlerini tatil günü gibi değerlendirir olduk. Yaylada inşaat ve tarım faaliyetlerine ara verdiğimiz bu günlerde büyük bir keyifle Tire Salı Pazarında alışveriş yapıyor, bazen İzmir'e gidip kızımızla buluşuyor, yakın sahil beldelerine taze balık yemeye gidiyorduk.
Bu aralar yaylaya elektrik getirilmesi işi önceliğim oldu. Üniversite yurtlarında aynı odayı paylaştığım arkadaşım Elektrik Mühendisi Ali ile bugün buluşup keşfe çıkacaktık. Uzun zamandan beri ilk kez saat 9.00 da hala yataktan kalkmamıştım. Sabah mükellef bir kahvaltıdan sonra eşim mutfak işlerini yaparken masa başında uzun uzadıya sohbet ettik. Kayınvalidem de bizde misafir bu aralar. O olunca sohbetimiz daha çok tatlıdan oluyor elbette. 
Sohbet sonrası hazırlanıp Ali'yi aradım ve on beş dakika sonra kendisini almak üzere yola çıktım. Kaplan köyüne doğru yükselmeye başladık. Yaylada kule dedikleri taş binayı elden geçirmiştim. Köye ulaştığımızda önce trafonun yerine ve direklerin durumuna baktık. Tire ve Bayındır'ı panoramik olarak en güzel açıdan gören bir yerleşime sahip taş binayı gezdik daha sonra.


Geri dönüp Lütfü beyin işlettiği Dağ Restoranın önüne arabayı park ettik. Orman içine ilerleyen yolda 500-600 m kadar yürüdük.  Restoranın önünden orman içine araç girebilecek bir toprak yol açılmış ve bu yol boyunca demir direklerle bir elektrik iletim hattı yapılmış. Birkaç telefon konuşmasından sonra bu hattın İstanbul'da yaşayan Diş Hekimi Ahmet beyin evine ulaştığını öğrendik.
TEDAŞ ve elektrik işlerini üstlenen kişi yerinde bir keşif yapmıştı. Buna göre bize elektriğin hangi direk ve güzergahtan verileceğini öğreneceğiz. Bu işin kısa zamanda çözüleceğini umuyorum. Yarın yine elektrik işinin peşini bırakmayacağım. Diğer taraftan çevre düzenlemesi ve alt yapı için iş makinesi çalıştırabilirim yarına. Kestane, ceviz ve meyve ağaçlarının budanmasına, yok yılı olmasından dolayı az da olsa bir gün zeytin toplamaya ayırmak lazım.

19 Aralık 2015 Cumartesi

19/12/2015 Cumartesi, İzmir

Bugün Kaplan'dan ayrı düştüm. Metin Dayı'nın ilk kız torunu Ayliz için mevlit okumasına davet edilen eşimi götürmek üzere sabah erkenden İzmir'e doğru yola koyulduk. Bu arada hem ziyaret hem ticaret deyip İzmir'deki işlerimizi görelim diye plan yaptık. Öncelikle Taş ev fosseptik çukuru için 1m çapında delikli büzleri görmek üzere Kemalpaşa yolunda Özkar Beton boru fabrikasına uğradık. 1mx1m kutu menfez betonları da varmış ama ne kare ne boru şeklindeki beton elemanların fosseptik için pek uygun olmayacağını düşünüyorum. 4x5 m kuru taş duvar örerek 20 m2 x 2,5m yükseklik 50 m3 bir hacmi karşılamak için 20 x 5 = 100 adet eleman bile az gelecek. Bu işin sadece malzeme maliyeti de en az 45x100+5x400 (nakliye) = 6.500 TL tutuyor. En iyisi kuru taş duvar. Bayındır'dan bir taş ocağı bulursam iki bilemedin rampayı düşünerek üç kamyon taş ile olayı çözerim.  

Bugün aldığım haber doğruysa yaylaya elektrik için yaptığım müracaat henüz İzmir Bölgeye sorulmamış. Oysa Tire'de yazıyı yazdık, yatırım programına alındı demişlerdi. İşin aslını kısa zamanda öğreneceğim. Fakat yalancılık, kaypaklık, namussuzluk had safhada. Hiç alışık olmadığım bu durumlar canımı sıkıyor. Kime güveneceğim, kim doğruyu söylüyor bilemiyorum. 

Arabanın bagajına 5o yıllık arkadaşım Mustafa'nın istediği cevizleri yükledim. Mustafa'nın Üçkuyular'da (Fahrettin Altay) bir şarküteri/marketi var. Zannedersem bu dördüncü parti götürdüğüm.

Kemalpaşa yolunda beton boru fabrikası ile görüştükten sonra yolda avukatı aradık. İzmir Hatay'da kiradaki evimize doktor kızım oturacağından tahliye davası açacaktık. Avukat bugün müsait olmadığını söyleyince bir sonraki sefere kaldı. Biz de İzmir'de başka işlerimiz olduğunda görüşmek istediğimiz için bir türlü olmuyor. Eşimi mevlit okunacak eve bıraktıktan sonra arkadaşım Mustafa'yı arayıp dükkandaysa 10-15 dakika sonra geleceğimi söyledim.  

Mustafa ile çocukluk ve gençlik yıllarımız birlikte geçti. Mesleğe atıldıktan sonra eskisi kadar olmasa bile ilişkimiz hiçbir zaman kopmadı. Şimdi çok güzel bir şarküteri market işletiyor. Esasen baba mesleği olduğu için konusuna çok hakim. İşin inceliklerini iyi biliyor, müşteri ile güzel ilişki kurabiliyor. Market içinde ürün yerleşimi sunumu cezbedici ve her gittiğimde bir farklılık göze çarpıyor.
Benden bir yaş küçük olan arkadaşım ile İzmir Eşrefpaşa Ortaokulunda okuduk. Hocalarımızdan pek çoğu ortaktı. Bu gittiğimde başından çıkarmadığı siyah fötr şapkasının hikayesini anlattı. Ben de hafızasına şapka çıkarttım.
Bir müddet önce yaşlı ama nur yüzlü bir teyze marketten içeri girip turşu almak istediğini söyler. Mustafa, << siz Muazzez Öğretmen misiniz? >> diye sorduğunda << evet >> yanıtına karşılık, << hocam ben sizin Eşrefpaşa Ortaokulundan öğrencinizim, verin elinizi öpeyim >> demiş. Doğal olarak Muazzez hoca duygulanmış, arkadaşım heyecanlanmış, yıllardan sonra bu karşılaşma her ikisini de 40-45 yıl öncesinin anılarına götürmüş. Muazzez Hoca benim belleğimden epey silinmişti ancak biraz kafamı toparlayınca renkli gözlü, yuvarlak yüzlü, kıvırcık saçlı ve pembe beyaz gergin yüz hatlarıyla o zaman 35-40 yaşlarında bir sima belirdi hafızamda. Mustafa'ya  << Evet hatırlar gibiyim, bahsettiğin hanımefendi İngilizce öğretmenimizdi değil mi? >> diye sordum. << Bravo, ta kendisi. >> diyerek karşılık verdi. Muazzez öğretmen  çok sevdiği eşinin yurt dışında bir iş seyahati sırasında vefat ettiğini öğrenmiş. Özenle sakladığı siyah fötr şapkasını arkadaşıma getirerek ona hediye etmiş. Bunu kullanırsan beni de mutlu edersin. demiş. Böylelikle Mustafa'nın başından eksik etmediği şapkasının sırrını da öğrenmiş oldum. Boğazına da bir fular bağlayınca değişik bir tarz oluşturmuş. Şimdi << şapkasız çıkmam abi >>  diyenlerden.

Mustafa ile birkaç saat birlikte olduk. Eskilerden konuştuk. Her ikimiz de mutlu olduk. << Raşit hocayı hatırlıyor musun? >>  diye sorunca yine beni Eşrefpaşa Ortaokuluna devam ettiğimiz yıllara döndürdü. Evet, dedim. Okul müdürü ve resim öğretmeniydi. Nasıl unuturum dedim. Değişik bir kulak bükme stili vardı. Kulağın arkasındaki kıkırdak kısmını baş ve işaret parmağı arasına alıp sıkıştırınca acıdan gözlerden yaş gelirdi. Benim de bir kez kulağımı bükmüştü Raşit hoca. Sınıfa herkes yarına bir afiş çalışması yapsın diye ödev vermişti. Bazı arkadaşlar gazete, bazıları margarin, diğer biri otomobil reklam afişi hazırlayıp resim kağıtlarına özenle çizip boyamışlardı. Ben de en popüler ürünlerden biri olan Omo deterjanı için afiş çalışmasına hazırlandım. Üzerine de bir slogan yazdım. << Omo ile çamaşırlarınız bembeyaz >>. Ortaokul ikinci sınıf öğrencisiyiz. Raşit hoca (o zamanlar 55 yaşlarında, kır saçlı ve yakışıklı ama sert görünümlü bir adamdı.) sıraları dolaşıp öğrencilerin çalışmalarını inceliyor, bazılarını es geçiyor bazılarının ise kulağına asılıyordu. Hemen hemen sınıfın yarısı hocanın gazabına uğrarken bana doğru yaklaştıkça acaba kulağını çektiklerinin neyini beğenmedi diye meraklanıyor ve endişeleniyordum. Yanıma geldiğinde kulağıma yapıştı ve iyice sıktı. Canımın çok yanması bir tarafa nerede hata yaptığımı anlamamıştım. Sonradan bize nedenini anlattı. Neymiş afiş her zaman düşey olarak hazırlanırmış! O zamana kadar hiç dikkatimi çeken bir husus değildi ama bu öğreti canımı iyice yakmıştı. Böyle bir eğitim yöntemi doğru mudur bilmiyorum ama haksızlığa uğramış hissettim kendimi. Raşit hoca bu davranışı ile çevremizi farklı bir gözle görmemizi istemiş olabilir. Ancak benim o yıllarda bir ders kitabında okuduğum değerli edebiyatçı Nurullah Ataç’ın ‘Bakmak ve Görmek’ metni kulağım bükülmeksizin çok daha etkileyici oldu. Şimdi internet üzerinden bakıyorum da, 2012 yılı Altın Portakal Afiş Tasarım Yarışması katılım koşullarında aynen şöyle yazıyor. << Afişler, 50×70 cm boyutunda dikey ve yatay olarak çalışılacaktır. >> Çevreme baktığımda evet doğru hemen hemen bütün afişler düşey hazırlanmış ancak düşey konumun afiş hazırlama kriterlerinden biri olduğuna dair bir şey görmedim. Zira yatay afiş örneklerini de görebiliyorsunuz. Aşağıdaki ödüllü afiş benim kulağımı bir kez daha sızlatırken Raşit hocanın da kemiklerini sızlatmıştır umarım.


18/12/2015 Cuma, Tire

Yoğun bir gün. Sabah evde güzel bir kahvaltıdan sonra saat 9.30 da dün açtığımız büyük gömüyü yerinde toptancıya vererek güne başladık. Geçen seneye göre kestane fiyatları nerdeyse yarı yarıya düşmüş diyorlar. Bir yandan yevmiyeler artarken diğer yandan ürün bedellerinin azalması bizim şansızlığımız oldu ama her şeye hazırlıklı olmak lazım galiba. Kestanenin bu yıl böyle gitmesinin Rusya krizi ile bir ilgisi var mı bilemiyorum. Neyse buna da şükür. Bu sene öğrenme yılımız. Kestane ağaçları zamanında güzel ilaçlanmalı, budanmalı, sulanmalı, delileri temizlenmeli, gömülerin toza toprağa karışmaması için altına yaygı serilmeli, kestane cinslerine göre ayrı ayrı gömülere yatırılmalı, her şeyden önce zamanında kozalakları ile birlikte silkilip toplanmalı. Ağaçlar yorgun, bakım istiyor, yavaş yavaş hepsine el atacağız inşallah.
Taş evin balkon camı bir hafta içinde yerine takılacak. Gökhan bey aranarak gecikme olmaması için ikaz edildi. Ana giriş kapısı ve veranda, teras ferforje işleri için ölçü alındı. Pazartesi günü öğleden sonra anlaşma yapılacağı ümit ediliyor. Bina önü ve havuz çevresi tesviye işleri, fosseptik çukuru ve buraya ulaşım için paletli bir iş makinesi ayarlandı. Pazartesi günü çalışmaya başlayabilecek.
Yaylaya elektrik getirilmesi için teşebbüsler devam ediyor. Yakup usta nizamiye kapısı yanındaki taş duvar işlerini bitirdi.
Bu sene zeytin için yok yılı. Zeytinlik gezildi. Az miktarda zeytin var. Bir gün de bu işe ayırmak gerekecek. Ayrıca Yakup usta ile aşağı yayla etrafındaki tel çitin zeminle arasında yer yer oluşan açıklıkların tamiri görüşüldü. Ağaç budama işlerine Çarşamba günü başlanması düşünülüyor. Bu arada yer hazır olursa tuvaletlerin temeline de aynı gün başlanabilecek.

Akşam eşimle birlikte Tire'ye emek vermiş önemli kişilerden biri olan ve eşimin akrabası emekli öğretmen Sn. Orhan Aksay'ı ziyaret ettik.



Sn. Orhan AKSAY paylaşan: osman-kadri-tokeri

Yukarıdaki videoda anlattıklarını bana da anlattı. Hakikaten bir Cumhuriyet ve Atatürk aşığı olarak karşılık beklemeden çok emek vermiş ve vermeye devam ediyor. Yazdığı kitapların ek baskılarını cebinden karşılayarak bedelsiz halka dağıtıyor. Ancak yıllarca hizmet verdiği kurumların özel günlerinde kendisine davet bile gönderilmediğini hayıflanarak anlattı. 1982 yılında ülke çapında yılın öğretmeni seçilmiş. Evinin duvarına astığı özel bir resimde dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren ve Milli Eğitim Bakanı Hasan Sağlam ile ödül töreninde birlikte çekilmiş fotoğrafları var.
Bunlarla sınırlı değil hizmetleri elbette. Yıllarca THK (Türk Hava Kurumu) Tire Başkanlığını yapmış ve görevi sırasında inanılmaz hizmetleri olmuş. Öğrencileri ile özel günlerde temsil ve gösterileri ile takdir toplamış. Kıbrıs temalı gösterilerden sonra dönemin Kıbrıs Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'tan teşekkür mektubu almış ve kendisini Kıbrıs'a davet etmişler. Tire Bandosunun tarihçesini resimlerle anlatan kitabından mı bahsetsem yoksa şiirlerle Tire'yi anlatan eserinden mi bilmiyorum. Kısacası Orhan amcamız sohbeti tatlı, dinledikçe yeni şeyler öğreneceğimiz bir ayaklı müze adeta. Tarihi bir kişilik ancak toplum ve özellikle Tire halkı olarak kıymetini bilemiyoruz.
Üstteki resmi az önce çektim. Orhan amca Pazar günleri kişisel müze haline getirdiği mütevazı kulübesine davet etti bizi. En kısa zamanda orayı da görmek isterim. Sohbetinden çok keyif aldım. Tire'de genç yaşta kaybettiğim kayınpederim Şahap Etel'i yad ettiğimiz ve birlikte olmaktan mutluluk duyduğum Seha Gidel hocamızın ardından Orhan amcamız da yeri doldurulmayacak bir kişi oldu gönül penceremde. Bu sohbet esnasında kalkıp bir fotoğraf gösterdi ki en az 60 yıl öncesine gittik bir an. Aşağıdaki resimde ortadaki kayınpederim Şahap Etel, elinde tüfek tutan Orhan Aksay öğretmenimiz ve diğer kişi yine akrabalardan Mimar Sinan Üniversitesi Profesörlerinden Gündüz Gökçe'ymiş.
Evet, bugünlük bu kadar.

Sana gönül verdim diye S.KAZANTZİDİS...(Sana Gönül Verdim Diye)..CATHERINE DENEUVE...

Bazen bir şarkı ezgisine takılır hayallere dalarım. Dönüp baktığımda yaşadığımız uzun yıllar dökülür birden önüme. Bu şarkıyı ilk kez Sezen Cumhur Önal'ın sözleriyle Berkant'tan dinlemiş ve belleğimizde derin izler bırakmıştı. Meğerse bestesi S.Kazantzidis'e ait bu güzel parça yunanca sözlerle çalınıp söylenir imiş de biz bestenin de Berkant'a ait olduğunu sanırmışız. Sadece bu mu Ege Denizini çevreleyen bütün topraklar Türk ve Yunan kültürlerinin kaynaştırıyor. Diğer taraftan 1 Ekim 2012'de kaybettiğimiz Berkant, babasının aynı kurumdaki görevi nedeniyle Hasanoğlan Köy Enstitüsünde başlıyor tahsil hayatına...

S.KAZANTZİDİS...(Sana Gönül Verdim Diye)..CATHERINE DENEUVE...
BİZ BU ŞARKIYI İLK KEZ BERKANT'IN HARİKA YORUMUYLA SEZEN CUMHUR ÖNAL'IN YAZDIĞI SÖZLERLE ''SANA GÖNÜL VERDİM DİYE''ADIYLA DİNLEMİŞ VE ÇOK SEVMİŞTİK...ŞİMDİ BU GÜZEL ŞARKIYI TEK BAŞINA EDEBİYATIN CATHERİNE DENEUVE GÖRÜNTÜLERİYLE HAZIRLADIĞI KLİPLE BİRLİKTE İZLEYİN...ŞARKIYI ORJİNAL ŞEKLİYLE STELİOS KAZANTZİDİS SESLENDİRİYOR... Sana gönül verdim diye, Bilmem neden düştüm dile, Katlandım her derdine, Hasret kaldım gülmeye. Sana gönül verdim diye, Herkes kıskandı niye, Düştük sonunda bu hale, Yarab acı bizlere. Yeter artık sensizliğe, Nerden çıktım gurbete, Muhtacım bir teselliye, Ses ver artık kalbime, Aşkım nerde, nerde...
Posted by Tek Başına Edebiyat on 7 Şubat 2014 Cuma

18 Aralık 2015 Cuma

17/12/2015 Perşembe, Tire

Son günlerde bir şeyler yazmak fikri  iyiden iyiye kafamı kurcalamaya başladı. Belki de en iyi çözüm bir günlük tutmak olacak sanırım.  Başkent'imizi bırakıp Tire'ye kesin ve keskin bir dönüş yapalı neredeyse bir yıl oluyor. Buradaki yaşantım hiç de alışık olmadığım ve her gün farklı şeyler öğrenmekle geçiyor. Çok yoğun bir çalışma temposundan sonra kendimi yormadan ama ufak tefek kendime bazı meşguliyetler bulacağımı düşlememe karşılık zihnen o kadar olmasa da bedenen çok daha yorucu bir tempoya girdim. Bu güzel ilçede bir yılı nasıl geçirdiğimi tam manasıyla satırlara dökmedim. Sadece yaylada ele aldığımız bazı inşaat ve ziraat ile ilgili işlere ait kısa notlarla harcamaları kayıt düştüm. Dönüp baktığımda ilk kaydımın tarihi 05/03/2015. Bu tarihe kadar yeni evimize yerleşmemiz, hemen arkasından bir türlü iyileşmeyen hastalıklar, bu yeni yurdumuzda ne yapabiliriz konusundaki araştırmalarımız 3-4 ayımızı aldı. Bundan sonra da yeri geldiğinde Tire'de geçirdiğim ilk yılda yaşadıklarımıza dair bazı hususlara yer vermeyi düşünüyorum.
Buraya yerleşmemizde ilk fikirler kızım Irmak'ın tıp fakültesinden mezun olduktan sonra ilk tayininde şansına Tire Devlet Hastanesine gelmesiyle oluşmaya başladı. 9 ay kadar acil servis doktorluğu yaptıktan sonra daha biz gelmeden İzmir'de asistanlık sınavını kazanarak Tire'yi bize bıraktı ayrı konu...
Bu girizgahtan sonra bugüne döneyim. Sabah saat 9.00 da yayla giriş kapısı ve muhtelif ferforje işleri için sanayiden İsmail Usta ile buluşup ona imalatın yapılacağı yerleri gösterecektim. Doğruluk ve dürüstlüğün normal insanda olması gereken özellikler iken bu hasletlerden artık meziyet olarak bahsetmek ne acı ama. İsmail usta tam saatinde dükkanında hazır ve beni beklemekteydi. Üstelik ben biraz özellikli işler isteyince ferforje işlerini ben Zühtü ustadan öğrendim, şimdi o yaşlandı ama oğlu Ali aynı işlere devam ediyor. Bu işleri benden daha iyi yaparlar sen istersen önce onlarla görüş diyebilecek kadar da alçak gönüllü olmasına çok şaşırdım. Yine de olmazsa ferforje desenleri üzerinde birlikte karar veririz ve çalışabiliriz diyerek yaylaya çıkıp kapıların ve balkon, teras korkuluklarının yerini gösterdim. Taş ustası Yakup usta ana kapının sağına ve soluna taş duvar örme işine devam ediyordu. İki gün çalıştık ama o da düzgün biri sanırım. Sabah saat tam sekizde yardımcısı Muzaffer ile birlikte iş başı yapıyor. İsmail ustayı tekrar sanayiye bırakıp önerdiği kişiye giderken taş evimizin ahşap işlerini yapan Ünal Parmak'a telefon ettim. Çünkü Zühtü Usta'nın eski işyeri Ünal Parmak'ın işyerinin yanındaymış. Ünal ile yaptığım telefon görüşmesinden sonra, o an iş yerinde olmayan Ali usta ile öğleden sonra birlikte yaylaya gelebileceğini söyledi.
Sabah 8.15 gibi Güme'li Ali'yi arayıp demirci ustası getireceğim için biraz geç geleceğimi, çuvalları veranda kapısına bıraktığımı, sadece büyük gömüyü açmalarını söyledim. Ben demirci ustasını yerine bırakıp geri döndüğümde henüz gelmişlerdi. Ali yanında iki erkek ve beş kadından oluşan bir ekiple geldi. Kestane gömülerini açıp makineden geçirdikten sonra yaygı üzerine döküp çürük çarığı ayıkladıktan sonra iri ve orta/küçük boylarına ayırmaya koyuldular. Saat 15.30 gibi işler bitmek üzereyken bir toptancı geldi ve akşam üzeri kestanenin tamamını kendisine satmayı kabul ettik. Yarın sabah saat 9.00 da taş eve koyduğumuz 1.700 kg kadar kestane alıcının aracına yüklenecek.
Öğleden sonra Ünal demirci ustasının işinin bitmediğini yarın 9.00-9,30 gibi yaylaya geleceklerini söyledi. Aracın sağ arka lastiğinin havası inmiş, Kesikbaş mevkiindeki lastikçide ölçtürdüm hakikaten düşük çıktı. Arkalara 38 önlere 40 psi hava bastı. Günlük alışverişi yaptıktan sonra eve döndüm. Yarın görüşmek üzere...