14 Ocak 2016 Perşembe

14/01/2016 Perşembe, Tire

BUKRA İNŞAALLAH



Ne kadar alışmaya çalışırım desem de yok ben alışamayacağım galiba.

Düşünün ki bir iş yapacaksınız, zamanı ve mekanı karşınızdaki zat-ı muhterem belirliyor, siz de o günü tamamen bu işe tahsis ediyorsunuz.
Bir yere gitmeniz gerekiyor  ya da başka işleriniz varsa erteliyorsunuz, tam artık olacak bu iş diye sevinmeye başladığınız an, işiniz zamanı ve mekanı belirleyen şahıs tarafından  erteleniyor. Bunu öyle bir rahat yapıyor ki anlamak mümkün değil.
Olayı kişilere indirgemiyorum, hedef aldığım o veya bu kişi değil, ya da bir sefer, iki sefer karşılaşıp "Olur böyle şeyler" demek de mümkün görünmüyor. O kadar normal bir davranış biçimi haline gelmiş ki bu, insan çileden çıkıyor. Asıl ilginç olan da şu: Bu insan türü, benzer durumlarla karşılaştığında  asla aşırı tepki vermiyor, etik değerlerden yoksun bu davranışı gayet doğal karşılayıp işlerine bıraktıkları yerden devam ediyorlar. Bu nasıl bir ahlak anlayışıdır?

Bana şu gün geliyoruz dediğinde bile yaylanın elektrik işi yoluna giriyor diye ümitlenmiştim. O güne kadar yılbaşı geliyor, yetkili izinden henüz dönmedi, yağmur yağdı gibi haklı haksız sebepler ileri sürerken nihayet bu sabah buluşacaktık. Gelemiyorum diye bir telefon ya da elle tutulur bir mazeret sakın ola beklemeyin bu insanlardan.

Sabah kalktığımda ilk iş olarak havaya baktım. Gökyüzünde güneş parlıyordu. Saat  dokuz olmuş ne arayan var ne soran. Yine ben çevirdim elektrikçinin telefon numarasını. Bir zamanlar cevap vermekte zorlanacağı zamanlar telefonu açma tenezzülünde bile bulunmamıştı.

Bu kez nasıl olduysa açtı telefonu. «Yukarı çıkmıyor muyuz?» diye sorduğumda, dün yağmur yağarken bizim hat güzergahına zaman ayırdıklarından dolayı programlarında yapmaları gereken bazı işler sarkmış, bu yüzden bugünün programına dünden kalan o işleri almışlar. Eğer hava güzel olursa ve benim için de uygunsa yarın  gelmeyi düşünüyorlarmış. Bak şu Allah'ın işine. Benim işim yüzünden işleri aksamış! Neredeyse özür dilememi bekleyecekler.

Sanırım benim de karakterim değişti burada. Başka yerlerde bu tür şeylerle karşılamadım ama şu yaşadıklarımı yaşasaydım eğer, sinirden yeri göğü inletirdim eskiden. Hani hasta olursun, kaza geçirirsin veya bir yakınını kaybedersin amenna. Özürleri kabahatinden büyük oluyor bu insanların. Öyle de duygusallar ki, bu lafları kalkıp yüzlerine söylesem hüngür hüngür ağlayacaklar sanki.

Uzun bir zaman  değil daha dün akşam "yarın hava güzel olursa keşfe çıkarız" demedin mi sen bana? Hava da güzel oldu bak. Peki madem işlerin sarktığını biliyorsun da bana neden yarın değil de bir gün sonrası için gün vermedin. Sabah saat yediden itibaren senin işin için koşturuyorum falan demeye kalkınca artık dayanamadım. Sesimin tonunu bir derece yükselterek,
«Peki, tam bir haftadır bu iş oldu olacak diye beni işimden gücümden alan sen değil misin? Bu hafta acil bir iş için Çeşme'ye gidecektim. Ha bugün ha yarın derken o iş de kaldı.» dediğimde bir süre sessiz kaldı., hemen arkasından havanın iyi olması durumunda yarın sabah benim keşif işi için yaylaya çıkmayı önerdi. Buna karşılık ben,
«O zaman ben yarın da Çeşme'ye gitmeyecek ve sizin gelmenizi bekleyeceğim." dedim. O yine her zamanki tavrı ile,
«Ben şimdiden havanın nasıl olacağını bilemem, yarın bakalım, iyi olursa gideriz, siz isterseniz Çeşme'ye gidebilirsiniz benim sizinle işim yok.» diye cevap verdi.

Peki diyerek kapattım telefonu. Şaka gibi. Yani bu tarz çalışma şeklini sadece Arap ülkelerinde gördüm ben. Onlar da "Bukra, İnşallah" diyorlardı. Tercümesi, "İnşallah, yarın" Ancak Allah'ın yarını bitmezdi, ne yarınlar geçer o beklenen yarın gelmezdi bir türlü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder