Yine yaylada çalışma yok. Oysa, havanın fazla soğuk olmadığı bir gündü. Sadece sabah saatlerinde biraz yağmur vardı. Çamurda çalışma olmazmış diye, kablo kanalı kazacak ekip de gelmedi bugün. Bizim de kış uykusuna yatmamız mı gerekiyor yoksa? Yazın işi çok olur buraların desem, bir şey değil, beni kırk yıllık çiftçi zannedecekler. Ama o kadar da haksızlık etmeyim kendime, geçen yaz hakikaten çok çalışmıştım. Şimdiden yazı mı bekliyorum sanki? Yok kalsın böylesi de iyi. Kendime ayıracak zamanım çok oluyor bu sayede. Bol bol okuyor ve yazıyorum.
Sırf işi öğreneyim diye, ırgatlık yapmıştım bütün yaz. Beş kiloluk alışveriş torbasını taşımaktan aciz olan ben, elli kilo ağırlığındaki kestane çuvallarını vurduğumda sırtına, gıkım bile çıkmamıştı. Aşağı yayla, yukarı yayla arasında mekik dokumuş, ceviz toplamaktan iki büklüm olmuştum. Artık hiç kimse aldatamazdı beni. Kimseye de minnet etmem gayrı.
Mezun olduktan sonra ilk mesleki tecrübelerimi Kütahya Tunçbilek şantiyesinde kazanmıştım. Geniş bir alana yayılmış şantiyede sosyal site inşaatı yapıyorduk. Hiç unutmam, Ramazan ayına girmiştik ve ilk gün işçilerin tamamı oruçluydu. Sıcak hava ve güneşin altında sızlanmaya başlamıştı işçiler. Henüz yirmi beşinde genç bir mühendistim ekibin başında. Koca koca adamlar, "Abi, oruç bizi kötü yaptı." diyerek işi savsaklamaya başlamışlardı. Hiç kafamda yokken, sırf onların yaşadıklarını yaşamak adına, ne yaptım biliyor musunuz? Bundan böyle, beni de uyandırın sahura, dedim kalfaya. Sahur vakti, şantiye yemekhanesinde tıka basa karnımızı doyurduktan sonra, bekledim ki işçiler yine dert yansın bana. Sabahları sahur, akşamları iftar sofralarında beni görünce sızlanmalar kesilmişti artık. Bir şey demeye kalksalar onlara bir çift lafım olacaktı. "Ne söyleniyorsunuz daha, bakın ben de sizler gibi oruçluyum" diyecektim. Gün boyu tuttuğum oruç nedeniyle hiç sıkıntı çekmemiştim. Ne acıktığımı, ne de susadığımı hatırlıyorum. Zamana karşı yarış vardır şantiyelerde. Akşamın nasıl olduğunu anlayamazsınız. Mesai bittiğinde yine zengin bir iftar sofrasına kuruluyorduk. İşte böyle, eğer bunu yapmasaydım, haksızlık yaptığımı düşünecektim, beni aldatanlara.
Yayla işlerinden hiç anlamayan ben, geçen yaz tebdili kıyafet bütün işlere giriştim bu nedenle. Sadece yüksek ağaçlara tırmanıp ceviz, kestane silkmeyi kesmedi gözüm. Bu yaza taş evimiz tamamlanacak. Domates, biber, patlıcan ekip tavuk besleyeceğiz artık. Güzel bir köpeğimiz ve onun pembe panjurlu bir kulübesi de olacak.
Öğlene doğru yine fizik tedaviye götürdüm eşimi. Ayrıca çektiği bel ağrısı için çektirme yapılmaya başlandı. İki parçalı bir sedyeye yatırılıp alt ve üst tarafı kuşaklarla bağlandıktan sonra cihaz ağır ağır parçaları birbirinden uzaklaştırdı. Yaklaşık bir çeyrek saat süren bu operasyon sırasında tıkır tıkır sesler çıkıyordu. Umarım faydasını görür bunların.
Yakup Usta ve Gani ustayı aradım. Onlarla yapılacakları bundan sonra yaylada yapılacakları konuştuk. Akşama doğru eski dostum Ali telefon ederek yarın şehir kulübünde Galatasaray maçını için yer ayırttığını bildirdi. Futbolla pek alakam olmasa da Galatasaray takımını tutmuş olmam, olayı biraz çekici hale getirecek. Maç seyretmek bahane aslında, önemli olan bir araya gelip sohbet etmek, tam otuz beş yıl sonra bulduğum arkadaşımla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder