12 Mart 2016 Cumartesi

11/03/2016 Cuma, İzmir

Geceyi güzel geçiriyorum. Sabah kalktığımda ne bir ağrım var ne de bir sızım. Kahvaltıdan sonra saat dokuza on kala hastaneye geliyoruz. Sol gözümün üzerindeki plastik kapağı çıkartıyor hemşire ve cihazın başına oturtuyor yine. Daha sonra bekleme salonuna alınıyoruz. "Doktorunuz gelince size haber vereceğiz." diyor.

Tam karşımızda bir televizyon var. Magazin programını seyrediyor diğer bekleyen hastalar. İlk kez burada farkına varıyorum görmemdeki farklılığı. Sihir gibi geliyor. Bu kadar kısa zamanda bu kadar değişiklik mucize gibi. Televizyona bakıyorum. Sağ gözümde eski multifocal mercek var, ikinci kez ameliyat olduğum sol gözüme  monofocal mercek uygun görmüş doktor. Merkezden kaysa bile görmede bozukluk olmuyormuş monofocal merceklerde. Sanırım hoca işi garantiye almış olmalı. Risk almak istememiş. Ama bu şekilde televizyonu sanki üç boyutlu görüyor gibiyim. 3D filmleri nasıl özel gözlükle seyredebiliyorsak aynı onun gibi yani. İki boyutlu çekilmiş bir filmi gözlüksüz üç boyutlu seyredebiliyorum televizyondan şimdi ben. Tıp dünyası şaşıracak buna. Demek ki neymiş? Gözün biri mono diğeri multifocal olursa televizyonu üç boyutlu seyretmek mümkün olabiliyormuş. Bu icat benim icadım mı şimdi? Doktora söylesem mi bunu, yoksa saklayıp kendime mi mal etsem bu buluşu? Bundan sonra herkes katarakt olmak için dua etmeye başlarlar mı ki?

Çok komik bir durumla karşı karşıyayım. Az sonra doktorum çağırıyor. Gözüme bakıp inceliyor. "Ameliyatınız çok başarılı geçti" diyor. Ama ben televizyonu üç boyutlu görmeye başladığımı saklıyorum ondan. Doktor, gözümün iki üç gün sonra daha iyi olacağını söylüyor. Bunun daha iyisi dördüncü boyuta geçmem demek. Salı günü bekliyor kontrole yine. Belki o zaman söylerim yeni kazandığım bu özelliğimi. Bir damla daha yazıyor. Serum fizyolojik gibi bir damlaymış ama tuz oranı % beş.

Kızım bizi çalıştığı hastanesinin yanında salaş bir yere götürüyor. Doktorların ve diğer sağlık personelinin uğrak yeriymiş. Eşimle öğlen yemeği adetimiz olmamasına rağmen güzel bir şekilde karnımızı doyuruyoruz. Yemekleri gerçekten lezzetliymiş.

Bugün aldığım iki iltifat çok sevindiriyor beni. Yazdığım yazıları methediyorlar. Birisi kızımın halası, o süper bir edebiyat öğretmeni. "Kapı Önü Sohbetler" isimli yazımı çok beğenmiş. Beğenmekle kalmamış bu işin duayeni olmuş, birçok makalesi ve kitabı olan bir arkadaşına da göndermiş. İkinci beğeniyi dayıoğlundan aldım. O da her boş kaldığında zevkle okuyormuş yazılarımı. Aman ne kadar sevindim anlatamam.

Eve uğradık sonra, acil yapılması gereken işleri tamamlayıp Tire'ye döndük birlikte. Sık sık damla damlattı gözüme kızım, yol boyunca. Kırmızı ışıklarda durunca bile. Nasıl öderim eşimin ve kızımın hakkını ben?

6 yorum:

  1. Geçmiş olsun ağabeyciğim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim sevgili kardeşim :) Umarım sizin gibi edebiyatçılara bir nebze olsun cesaret vermişimdir. Yürümekle yollar aşınmaz demişti bir siyasi büyüğümüz, yazmakla hiç aşınmaz :)

      Sil
  2. Dördüncü boyuta geçerseniz eğer, mutlaka yazın; bilim kurgu öyküsü gibi zevkle okurum. Bu arada geçmiş olsun ve bir not: Ben de yazılarınızı beğenerek okuyorum :)

    Selamlar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Söz veriyorum her boyutuyla yazacağım. Bu arada siz benim bu blog aleminde belki de ilk rastladığım blog yazarısınız. Benim yazmama destek oldunuz. Gerek ifade gücünüz gerekse seçtiğiniz konular her zaman ilgimi çekti. İnşallah hak ettiğiniz yeri bulursunuz. Geçmiş olsun dilekleriniz için ve verdiğiniz moral için çok teşekkür ederim.

      Sil
    2. Çok teşekkürler, sevgi ve selamlar..

      Sil
  3. Muito obrigado para sua revisão António.
    Cumprimentos

    YanıtlaSil