28 Nisan 2016 Perşembe

KARA KIZLARA NAZAR DEĞDİ

27/04/2016 Çarşamba, İzmir
Dün toplanan incirleri soymakla başladık işe. Eşimin hünerli ellerinde reçel olacaklar. İşin zorluğu buncağızları soyarken ele bulaşan beyaz sütü. Süt gibi görünüyor ama çok tahriş edici özelliği var. Eldiven giymeden soymaya kalkılırsa yara içinde bırakıyor elleri. İlk partide benim ellerimde sorun yok. Havaya giriyorum yine, bana bir şey olmaz diye.

Neşe içinde çıktım yola. Gani Usta'nın su deposu inşaatında çalışacak taşeronun bugün gelmeyeceği haberini vermesi bile bozmamıştı neşemi. Yakını mı hastalanmış ne. Doğru mu söylüyorlar, yoksa uyduruyorlar mı o da bilinmez. Artık sonuna yaklaştığımız için kızmıyorum o kadar. Bahçenin içine park eden iki aracın birinden yüksek bir müzik sesi duyuluyor. Davul ve zurna eşliğinde harmandalı zeybeği ortalığı inletiyor. Sanki düğün yeri, garipsiyorum. "Açılışı yaptık." diyorlar, gülerek. Garip bir tedirginlik seziyorum Yakup Usta'da. Hani bir şey söyleyecek ama bir türlü cesaret edemiyor gibi. Kadir'e bakıyorum. Onun ifadesini çözmekse hiç kolay değil. En yakınını kaybetse de, define bulsa da hep o aynı gülen suratını değiştirmeyecek. Garip bir çocuk. 

Genelde bahçe girişinde bıraktığım arabamı içeri sokuyorum bu sefer. Dün aldığımız sıhhi tesisat ve elektrik malzemeleri ile tıka basa yüklüyüm. Ustalar işlerini bırakıp arabanın yükünü binaya taşımaya başlıyor. Hepsi kırılacak malzeme olduğundan dikkat etmelerini söylüyorum.

Malzemeler boşaltıldıktan sonra Elektrikçi Ali'yi arıyorum, yarın Kamil'i göndersin diye. Beklediği bütün malzemelerin geldiğini söylüyorum. Arkasından marangoz Ünal Usta'ya telefon ediyorum, gelip bir an önce eksiklikleri tamamlasın diye.

Akşama kadar tuvalet duvarlarının seramiği bitecek görünüyor. Burada çalışan ustalardan biri seramikleri kastederek "Elimizdekiler yetmeyebilir." diyor. İkinci kata çıkıyorum. Baki Usta, yanına birini almış özenle söveleri  yerleştiriyor. Seçimimle gururlanıyorum. Daha üzerine iki renk boya çekilecek ama boyasız hali bile salona bambaşka hava katmış. Aşağı inip Yakup Usta'yı buluyorum. Gani Usta'ya verilmek üzere ona para bırakıyorum. En sonunda çıkarıyor ağzındaki baklayı. "Tavuklar" diyor. "Tavuklar gitti."

Şaşkın vaziyette soruyorum. "Nereye gitti?"
"Köpekler girmiş bahçeye kümese dalmış, neredeyse tamamını telef etmiş." diyor. Hemen kümesin olduğu yere doğru koşuyorum. Köpeklerin saldırısına uğrayan bir horoz ve on altı tavuktan yedi tane kalmış. Kalan tavukların çoğu da sakatlanmış. Bazıları kırık ayağıyla kapatmış gözlerini can çekişiyor, bazılarının tüyleri yolunmuş hengame sırasında. Eşime nasıl söylerim ben bu haberi? Bir an evvel kümesimiz, tavuklarımız olsun istemişti. Elektrikçiler yolu uzatıp kapıdan dolaşmak yerine elektrik kablosunun bahçe sınır çitinin  altından girip çıkıyorlardı. İşleri bitince çitin altındaki boşluğu kapatmayı ihmal etmişler. Oradan aç bir köpek sürüsü dalmış bahçeye ve olan  olmuş!

Bir şeyi çok istememek lazım. O kadar hoşumuza gitmişti ki kendi tavuğumuzun yumurtasını yemek. Nazara geldik diyeceğim neredeyse. Son yedi yumurtayı alıp koydum arabaya.

Eve döndüğümde önce yumurtaları verdim eşime. O kadar sevindi ki. "Aaa canlarım benim!" diyerek aldı yumurtaları elimden.
"Çok sevinme, üzüleceğin bir haber var." dedim. "Tavukların yok artık." Yüzündeki o mutluluk anında kayboldu. "Nasıl yani?"
Anlattım olayı. Tavukların uğradığı zulüm daha çok acıttı içimizi, onları kaybetmekten ziyade.

Sabahtan başladığımız incir reçeli hazırlığı için yine ona yardım edecektim. Evden içeri girdiğimde ilk iş olarak üzerimi değiştiririm. Tam üzerime ev kıyafetlerini giymiştim ki, telefonum çaldı. Arayan Baki Usta'ydı. On kutu seramik eksik kalmış. Hemen giyindim gerisin geriye. Daha önce aldığım yerden seramikleri yükleyip çıktım yine yaylaya. Aklım hala giden tavuklarda...

Eve döner dönmez Elif Şafak'ın elimde uzun süre oyalanan kitabını bitirdim ilk iş olarak. Eşimin elleri incir soymaktan tahriş olmuştu. Malulen emekli olmuş bu konuda. İş bana kalmış görünüyor. Sabahki seansta bende tahriş emaresi görünmediğinden "Sen bırak, ben yaparım hepsini yavaş yavaş." diyorum. Henüz yarısına gelmeden benim ellerim de yanmaya başlıyor. Havaya girmem yersizmiş. Ellerim mahvoluyor.

2 yorum:

  1. Çok üzüldüm. Siz gelene kadar can çekişiyor tutmaları da kötü. Tedavi edilmeyecek gibiyse hani ağır yaralı güvercinlere yapıldığı gibi acı çekmelerini önleselerdi keşke. Bahçeye iki köpek almalısınız. Sahipsiz köpekleri şehirden uzak bölgelere bırakıyor belediyeler sonuç bu. Hayvanlar nasıl yaşam sürdürecek, resmen ölüme terk ediyorlar. Açlık ile daha da saldırganlaşıyor köpekler.

    YanıtlaSil
  2. Ne yazık ki acı çektirmişler. Uçan kuşları düşündük de köpeklerin bunu yapacakları hiç aklımıza gelmedi. Hala canımız sıkkın. Köpeğimiz olsaydı korur muydu onları bilmiyorum ama yakında köpek alacağız zaten. İlginizden dolayı teşekkürler.

    YanıtlaSil