5 Mayıs 2016 Perşembe

SACHERTORTE UND WIENER SCHNITZEL

03/05/2016 Salı, Viyana

Karl Kilisesi
Bugün Hofburg Sarayını ve Karl Kilisesini görmek istiyoruz. Bu yüzden başlangıç noktamız yine şehrin merkezi sayılan Stefan Meydanı oldu. Stephanplatz metro istasyonundan bir çok caddeye çıkış var. Graben caddesine yönelirseniz Aziz Stefan Kilisesiyle burun buruna geliyorsunuz. Bu caddenin sonundan sola dönünce Kohlmarkt caddesi sizi Hofburg Sarayına götürüyor. Farklı yerler görmek, Viyana sokaklarında kaybolmak istiyoruz. Ara sokaklardan biri bizi Evangelist Kilise ve Tiyatro Müzesinin önünden Albertina Sanat Tarihi Müzesinin önüne çıkarıyor. Müzenin arşivinde Monet'ten Picasso'ya kadar 65.000'in üzerinde orijinal, bir milyonun üzerinde baskı resim varmış.

Müzenin girişine iki kat yüksekliğindeki merdivenlerden ulaşılıyor. Basamak rıhtlarına ustaca resimler yapılmış. Yakından anlaşılmıyor ama uzaktan bakınca tabloyu yakalıyorsunuz. Yukarıya çıkınca meydana hakim geniş bir platform var. Çevrede bulunan tarihi binaların resimlerini çekiyoruz. En önemlisi şüphesiz Viyana Opera Binası. Bunun dışında kuruluş tarihi 1838 yılına kadar uzayan İtalyan sigorta şirketi RAS, ve 1828 yılında kurulan Grawe Sigorta şirketi üzerindeki yeşil kubbeleriyle dikkat çekiyor. Tam karşımızda Hotel Sacher ve onun alt katında Cafe Mozart görülüyor. Arkamızı döndüğümüzde ise Avusturya'nın efsane İmparator'u Franz Joseph'in at üstünde bir heykeli bulunuyor. 

Cafe Mozart'ın diğer köşesinde ünlü Cafe Sacher bulunuyor. Hemen girip içeri "sachertorte" ile birlikte "melange" kahvemizi sipariş ediyoruz. Yanında süt kreması ile servis edilen "sachertorte" nin niçin bu kadar ünlendiği onun ağzımızla buluştuğu ilk anda anlaşılıyor. Her bakımdan kendilerini satmayı biliyorlar ama lezzet deyince de hakkını veriyorlar. Bir aile şirketi olan Sacher pastane ve otel işletmeciliği yapıyor. İlginç tarihi 1832 tarihinde başlıyor ailenin. 1832 yılında Prens Klemens von Metternich sarayda önemli kişilere yemek daveti verecektir. Sarayın ahçıbaşı rahatsızlanınca Prens, henüz 16 yaşındaki çırağı Franz Sacher'i çağırıp ondan içinde çikolata, kayısı reçeli ve krema olan bir tatlı hazırlamasını ister. Çırak Sacher tarafından hazırlanan bu pasta bugün bütün dünyaca tanınıp Avusturya'nın sembolü haline gelir. Reçetesi aileden sadece birkaç kişi tarafından biliniyormuş ama eşime sökmedi bu tabi. Hemen olayı çözdü ve eminim yediğimizden daha güzelini yapacaktır. Yine de "Mutfaklarını bir görmek isterim." deyince bize hizmet eden bayanı çağırdım. Ancak bizim bu masum talebimizi geri çevirdi. Gizli tutuyorlar ya reçeteyi ondan olmalı bu titizlikleri!

Artık Hofburg Sarayına iyice yaklaştık. Hava kapalı ama yağmur bize bugün de müsaade edecek gibi duruyor. Köşede taştan oyulan heykeller görüyoruz. Bunlar savaşa ve faşizme karşı duruşu sembolleştiren sanat eserleri. En heybetlisinin üzeri örtülmüş, restore ediliyor. 

Hofburg Sarayının geniş bahçesinde ilerlerken karşımıza ilk çıkan Kelebek Evi. Kral Franz Josef I ve takma adı Sisi olan karısı Elisabeth'in talebi üzerine sarayın bahçesine kurulan kelebek evinde 400 canlı kelebek türü ve bu narin canlılar üzerine yaratılan sanat sergileniyor. 

İmparatorluğun kışlık sarayı olan Hofburg birçok bölümden oluşuyor. Binaların bazı kısımları müze olarak kullanılırken diğerleri Parlamento Binası, Viyana Belediyesi Sergi salonu, Avusturya Ulusal Kütüphanesi, Viyana Devlet Orkestrası gibi pek çok kuruma hizmet ediyor. İmparatorluk ikametgahı, Sisi Müzesi ve Gümüş Eşyalar Koleksiyonu sarayın müze olarak kullanılan bölümleri. Diğer bir bölüm ise İspanyol Binicilik Okulu. Yıllar boyu eğitimli atların gösterisinin sergilendiği bir alan mevcut burada.

Hofburg saray binalarının birinin üzerinde Latince bir yazı göze çarpıyor. "His Aedibus Adharet Concors Populorum Amor". İmparator tarafından söylenen bu söz "Bu binaya halkların ortak sevgisi bağlanmıştır." anlamına geliyor.

Ağaçtan yapılmış devasa kapılardan geçip Sarayın arka avlusuna çıkıyoruz. Burada at üstünde Franz Josef'in bir heykeline tanık oluyor, butik dükkanların yer aldığı pasaj içlerinden geçerken el yapımı goblen işlemeler satan yerlerde takılıyoruz. Pasajın çıkışındaki saray kapılarından bir tanesi notlarımda yer alan Swiss Gate. Eskiden  gariban bir ülke olan İsviçre'nin gençleri kudretli Avusturya İmparatorluğunda çalışmaya giderlermiş. İşte bu kapının muhafızlık görevi İsviçre'den getirilen gençlere veriliyormuş. 

Avludaki diğer bir gösterişli heykelin üzerinde Latince "Amorem meum populis meis" yani "Ben insanları seviyorum." sözü yine dönemin güçlü imparatoru Franz Joseph'e atfedilmiş. 

Bahçede çok sayıda fayton turist gezdirirken hoş bir görüntü oluşuyor. Beyaz mermerden heykel figürleri oldukça etkileyici. Binicilik Okuluna gelirken içinden geçtiğimiz bir pasajın kubbesi işlemelerle süslenmiş ve yukarıdan ışık alması için sekiz dairesel pencere açılmış. Aşağıdan bakınca estetik görünüyor. Sarayın arkasına açılan kapıdan Michaelerplatz meydanına çıkıyoruz. Bu meydanda beşinci yüzyıldan kalan eski Roma kalıntıları koruma altına alınmış. 

Biraz yürüyünce karşımıza çıkan Raiffeisen Bankasına ev sahipliği yapan binada kullanılan yeşil renkli doğal taşlara hayran oluyorum. Bu taşları yer altı metro istasyonlarında ve daha pek çok yerde gördüm. İleride St. Michael Kilisesi var. Kilise turistlere bilet karşılığı tanıtım turu düzenliyor ve org konser biletleri satıyor.

Geriye dönüp Graben sokağının başındaki Julius Meinl alışveriş merkezini geziyoruz. Her şey var ama fiyatlar çok yüksek. Örneğin mandalin 5,99 Euro, soğan 1,49 Euro. Oradan çıkıp dün hava kararmaya başlarken ancak yakalayabildiğimiz Anker Saatini görüntülüyoruz. Karnımız acıkınca FigsMüller'e doğru rotamızı belirledik. Dünyanın en güzel şnitzelini yiyeceğiz.

Rezervasyonumuz olmadığından kapıda on dakika bekletiyorlar. Yer boşalınca siparişler alınıyor. Şnitzel kadar meşhur olan patates salatsı ve Viyana gold birası söylüyoruz. Tek kelime ile harika. Böyle şnitzel hiçbir yerde yenemez! Patates salatası da öyle... Fiyatlar aynı oranı koruyor. Yani o kalitede olmasa da bir benzerini Türkiye'de üçte bir fiyata yemek mümkün.

Karl meydanına geldiğimizde tarihi tren garı karşıladı bizi. Daha sonra geniş bir bahçe içinde yer alan Karl Kilisesi. Bahçede büyük bir havuz bulunuyor ama çok temiz değil. Diğer kiliselerin çoğunda olduğu gibi burada da konser biletleri satılıyor.

Bugün hava biraz daha mutedil olduğu için çok yer dolaştık. Eşim artık tamam demeye başladı. Son olarak bir ring turu yapalım dedik. Yanlış taraftan binince bizimki ringlikten çıkıp şehrin bir ucuna Baden denilen yere kadar uzadı. Karşımızda oturan iki Türk kızına sorduk da öğrendik yanlış bindiğimizi. Birkaç durak sonra büyük bir AVM varmış. Onlarla birlikte indik ama AVM'yi gezmeden hemen karşı yöne binip otelimize geri döndük.  

Bugün son olarak şunu söyleyim. Çok Türk var burada. O kadar çoklar ki bir ara etrafımızda Avusturyalı aradık diyebiliriz. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın alamadığı Viyana'yı çoktan ele geçirmiş bizimkiler. Yurt dışında olduğumuz hissini yaşatmadılar bize.

Yarın Shönbrünn Sarayında buluşmak üzere...  

4 yorum:

  1. Viyana.... mutlaka görmek istediğim şehirlerden. Siz de o kadar güzel anlatmışsınız ki :)

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim. Umarım en yakın zamanda siz de görürsünüz:)

    YanıtlaSil
  3. Evet, bu şehir hem göze hem damağa hitap ediyor... Teşekkürler :)

    YanıtlaSil