29 Mayıs 2016 Pazar

ESNAF NE DEMEK? (2)

28/05/2016 Cumartesi, Tire

Terslikler bugün de devam etti diyeceğim ama terslik değil bunlar. Artık iyice nefret etmeye başladım insanlardan. Kendimi aciz hissetmeme neden oluyorlar. Ama benim acizliğim değil ki bu. Onların ahlaksızlığı. Dün "Esnaf" ın TDK sözlüğündeki tanımına şaşırmıştım. Ne kadar doğru yazmışlar. Aralarında namusuyla düzgün iş yapanlar var, onlara aynı etiketi paylaştıkları için acıdım. Eşime de okudum dün yazdıklarımı. "Esnaf" tanımına o da şaşırdı! Yok yok, her esnaf buradakiler kadar mesleğinde yozlaşmış olamaz. Sırf bu yüzden buralara geldiğime pişman olmaya başladım. Eğitimle de ilgisi yok ki bunun. İşim gereği yurdun dört bir tarafını dolaştım. Bu kadarını hiçbir yerde görmedim. Sadece Arap ülkelerinden var bu ağırlık ve gevşeklik. Onlar da "Bukra İnşallah", yani "Yarına İnşallah" derler ama Allah'ın yarını bir türlü gelmek bilmez. Sadece ahlaksızlıklarına Allah'ı ortak ederler. Bizim iş ne zaman biter? diye sorduğunuzda her zaman aynı cevabı alırsınız oralarda. "Bukra İnşallah" Sinir sistemim alt üst.

Baki Usta buradaki istisna insanlardan. Yukarıda çalışmaya devam ettiğinden eminim. Yoksa arar "Bugün ben şu nedenle gelemeyeceğim." derdi.

Bugün elektrikçi ve mermerci gelecekti güya. Önce mermerciyi arıyorum. "Sabah elemanı gönderdim ölçüleri aldı." cevabı şaşırtıyor beni. Eleman nasıl bilecek nerenin ölçüsünü alacağını diye aklımdan geçirirken Baki Usta aklıma geliyor. Ölçü alınacak yerleri o göstermiş olmalı... "Sizi bekliyorum renk seçimi için" diyerek devam ediyor. "Biz de yukarı çıkıyorduk, dönüşte uğrayalım. Saat kaça kadar dükkandasınız?" diye soruyorum. "Her akşam saat sekiz buçuğa kadar kalıyorum ama bu akşam yedi buçukta çıkacağım." diyor.

Öğlene doğru arabaya dolup yaylaya doğru yola çıkmıştık. Dönüşte gecikiriz düşüncesiyle önce mermerciye uğramayı teklif ettim. Hem de renk ve desen seçimine birlikte karar verebilecektik. Tekrar telefonla arıyorum mermerciyi. Yeni bir show room açmışlar. Orada olacakmış. Yeni mağazalarının yerini güçlükle buluyoruz. On beş, yirmi dakika beklememize rağmen gelen giden yok. Sanayideki atölyede olduğunu söylüyorlar. Zaman geçtikçe eşim söyleniyor, ben sinirlenmeye başlıyorum. Bir kez daha telefon ediyorum. Telefonu meşgule alıyor. Az sonra bir mesaj geliyor telefonuma. "Yoldayım" İyi, madem yola çıkmış, biraz daha bekleyelim bari" Bir on beş dakika daha geçiyor. Gelen giden yok. Can sıkıntısıyla "Hadi, çocuklar gidiyoruz." diyorum. Show room daki görevliye daha fazla bekleyemeyeceğimizi söyledikten sonra çıkıyoruz dükkandan. Arkamızdan mermerci geldi mi, gelmedi mi bilmiyorum. Ama en azından bir arasın, kusura bakma geç kaldım, sizi beklettim desin, özür dilesin. Yok kardeşim yok, boşuna beklersin böyle şeyleri! Buranın esnafı kendi işini yaparken müşterinin başka işi yok zanneder. Elektrikçi Kamil gibi... "Abi ben yarın ararım, sen gelip kapıyı açarsın." demişti. "Kamil, bak bir saat söyle ben ona göre senin telefonunu bekleyim." "Yok, abi müsait olduğumda ben seni ararım." Ne diyeyim şimdi ben bu herife? "Sen işlerini yoluna koyacaksın, ben sabahtan akşama kadar bir yere gitmeyeceğim, bir iş yapmayacağım, sadece hazır ol da senin telefonunu bekleyeceğim, öyle mi?" Böyle tepki verince de uzaylı görmüş gibi şaşırıyorlar!

Söylene söylene yaylaya yöneliyoruz. Elektrikçi Ali'nin dükkanı yolumuz üzerinde. Sözde bu hafta sonuna kadar işleri tamamlayacağına söz vermişti. Burada sözler maalesef ağızla verilmiyor! Oğlu varmış dükkanda. Elemanlarının yaptığı kazayı soruyorum. Beyin kanaması geçirmiş çocuk  ama dün yoğun bakımdan çıkarmışlar. "Baki Usta'nın havuzun cam mozaiklerine başlayabilmesi için Kamil'in en geç bugün tesisat bağlantılarını yapmış olması gerekirdi " diyorum. Bir sürü bahane uyduruyor. "Kamil bir şey söylemedi bize" diyor. Telefona sarılıyorum yüzleştirmek için. "Yok arama," diyor panikle, "Elemanımızla aramızı bozarsın, yöneticilik yaptın bilirsin bu işleri." Evet, yöneticilik yaptım ama yalancılık yapmadım. "Babana da söyledim o biliyor." diyorum." Önceden haber vermediğiniz için bu gecikmeler oluyor." deyip bir de beni suçlu duruma düşürünce zıvanadan çıkıyorum. "Lanet olsun, bu sıkışıklıkta seramik ustasını getirene kadar anam ağladı, şimdi işin önünü açmadığınız için gidecek. Ben bir daha nasıl getireceğim onu? Dünyanın işini yaptım ama böyle şerefsizlik görmedim. Hani işim var deyip gelemezsin anlarım. Ben de ona göre kararımı verir, ya seni beklerim ya da başkasını bulur işimi görürüm. Ama siz geleceğim deyip gelmiyorsunuz. Sizinle anlaşmanın bir yolu yok." O kadar dolmuşum ki, küfür alışkanlığı olmayan ben neredeyse küfür edeceğim. Birinin beni durdurması lazım. Pes ediyor sonunda. "Tamam," diyor, "Birini gönderiyorum şimdi." Birini arayacakmış gibi telefonunu eline aldığında ben dükkandan dışarı atmışım kendimi. "Gönder, ne yaparsan yap artık." diye bağırıyorum hala arkama dönüp.

Bundan sonra bu dükkana bir daha uğramam artık. Kesin kararımı verdim. Pazartesi geldiler, geldiler. Yoksa başka bir üç kağıtçı bulacağım. Çünkü düzgünü neredeyse yok bu memlekette...
Oğlum kullanıyor arabayı. Ben nasıl kullanırdım bu sinirle, bilmiyorum. Kızım kendi arabasıyla gelip yaylada buluşacaktık. Biz gecikince bizden daha önce varmış. Bahçe kapısının önüne geldiğimizde arıyor bizi. Baki Usta işlerini bitirip eşyalarını toplamış, çıkmak üzere. Binayı açıp yaptığı işleri gösteriyor. Salonun işlemeli sövelerinin üzerine attığı yaldızlı boya muhteşem görünüyor. Kamil gelmediği için havuzun cam mozaiklerine başlayamamış. Korktuğum başıma geldi işte! Uğursuz elektrikçi yüzünden iş yarım kaldı. Şimdi bir sürü iş arasında ne zaman sıramız gelir, gelir mi? Dert yandım ona biraz. "Sen ara bir de, zamanında yapmadığınız için benim işim yarım kaldı de" diyorum. İtirazsız arıyor, elektrikçi Ali'yi. Ben arasaydım açmazdı telefonu yine. O arayınca açıyor hemen. Anlatıyor durumu. Pazartesiye adam göndereceğini söylüyor. İş işten geçtikten sonra... Yine de bu verdiği söz neresinden çıktı emin değilim. Pazartesi göreceğiz. Ağzından çıktıysa elemanı gönderir!

Baki Usta gidiyor. Bahçeye dalıyoruz. Gönlümüzce kiraz topluyoruz. Ağaçlarda meyve bol. Oradan erik toplamaya geçiyoruz. Çoluk çocuk gönlümüzce eğleniyoruz. Ne kadar güzel bir şey dalından meyve toplamak!

Dönmek üzereyken çalıyor telefonum. Arayan Elektrikçi Ali'nin oğlu. Güya hemen eleman gönderecekti. "Abi ustalar oradaysa ben elemanı gönderiyorum." Şaka gibi ya... Yok şaka olamaz bu, bir kabus. "Kardeşim babanla konuştuk, pazartesi günü gönderecekmiş elemanı.  Tesisat bağlantısını yapmadığınız için usta cam mozaik işine başlayamadı ve çıkıp gitti. Akşama kadar sizin keyfinizi bekleyecek değil ya, daha mutfakta elektrik su bağlantıları yapılacak, ona göre cihazlar için servise haber vereceğiz." diye söyleniyorum. "Tamam abi, o zaman pazartesi gelir bütün işleri tamamlarız." diyor. İnanmaz bir ses tonuyla "İnşallah" diyorum. 



Dönüşte İstasyon Parkına gidiyoruz. Oğlum ve kızımla bir tavla turnuvası düzenliyoruz. İlk oyun kızımla benim aramda. Çok çekişmeli bir maçın sonunda 5-4 kaybediyorum. Kafam karışık çünkü! Ama o dinlemiyor tavlayı sıkıştırıyor koltuğumun altına!Oğlumla finali oynayacaklar lakin vakit geç oluyor. Eve dönüyoruz. Ailecek keyifli bir akşam yemeğinden sonra günün bütün yorgunluğunu atıyoruz. 

4 yorum:

  1. Yazınızı okurken kimileyin bildik anlara rastladım :) Özellikle Çeşme'deki onarımlar, bakımlar sırasında malzemeyi aldırtırlar, kapora alırlar ve sonra en az iki hafta gözükmezler... Oysa eski esnaf etiğinde bunlar yok diye bilirdik. Mahalle esnafı mesela ki sitelerde , yeni kurulan yerlerde yaşamaya başladıktan sonra o da kalmadı.

    Geçen sene her sene Çeşme pazarından keçi peyniri aldığımız ki neredeyse otuz yıldır- pazar esnafı , başka hiçbir yere göz atmadan ona uğradığımızı biliyor olduğundan hemen yanındaki karavanda ve onun yanının yanının yanındakilerden de en az iki kat fazla fiyat istedi. Allahtan ben bakmışım geçerken de ödediğimiz fiyatın fahiş olduğunun farkına vardım. Ve o esnaf kendini böylece bitiriyor. Ki bizim site hep ondan alır.

    Çok esnaf öyküm var yine.de İçlerinden gerçek hayat öyküleri olan da var.

    Bahçe ürünlerinin hasadının bol olması dileğimle.

    YanıtlaSil
  2. Öncelikle teşekkür ederim size. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak maalesef esnaf bitirmiyor kendini. Namusuyla çalışan esnaf sayısı çok azaldı. Birinden kurtuldum derken diğerinin ağına takılıyorsunuz. Yeni bulduğunuz ilk zamanlar düzgün gibi görünse de kontrol edilmediğini anladığı an ya kaliteyi bozuyor ya da fiyatı yükseltiyor. Memlekette kimseye güven kalmadı artık. Böyle bir ülke bırakıyoruz çocuklarımıza. Aferin bize :(

    YanıtlaSil
  3. Okurken ben sinirlendim... Siz kim bilir ne kadar yoruldunuz zihnen ve bedenen. Aslında küfür bazılarının anlayabildiği tek lisan ne yazık ki.
    Ülkemizin hali malum, akla hayale gelmeyecek bir çok şey sıradan oldu artık :(
    Neyse siz yine de sıkmayın canınızı :)

    YanıtlaSil
  4. İnsanla uğraşmak zor azizim. Benim için en zor nedir bilir misiniz? Başkasının verdiği söze dayalı bir söz verip de sözümü o başkasının yüzünden yemem. Çarşamba günü mermer tezgah işi biter diyor biri mesela. Siz de tezgahın üzerine lavaboları koyacak ustayı ayarlayıp Perşembe günü başla tezgahlar hazır olur diyorsunuz. Adam çarşamba gelmiyor. Perşembe günü lavabolar için gelen usta; kardeşim sen bana demedin mi perşembe günü tezgahlar hazır olur. Ben bütün işlerimi ona göre ayarlamıştım. En çok bunun gibi durumlar yormuştur beni. İlginize teşekkürler :)

    YanıtlaSil