12 Haziran 2016 Pazar

PATLICANLI SOS YATAĞINDA KABAK ÇİÇEKLİ KREMALI YERLİ FETTUCINE


Yemeyi sevdiğim kadar yemek yapmasını da çok severim. Öyle çocukluğumuzun evlerinde pişen patlıcan karnıyarık, etli taze fasulye, soğan yahni, fırın patates gibi klasik yemeklerden bahsetmiyorum elbette.

Fırsat buldukça pıtrak gibi çoğalan yemek ustalarını televizyon kanallarından zevkle izliyorum. Bazı özel kanallar ekranlarını sadece orijinal yemekler yapan şeflere tahsis etmiş. İlk zamanlar erkek aşçıların tekelindeki profesyonel mutfak dünyasına bu tür yayın yapan özel TV kanalları ve yemek blogları sayesinde yaratıcılığı özlerinde saklı kadınlar da dahil olmuş durumda.

Yemek konusunda asla usta kabul etmem kendimi. Bazen kendi yaptıklarımı bile beğenmem. Benim beğenmediğimi zaten kimse beğenmez. Kızım ufacıktı bir keresinde. Evde ne kadar sebze varsa bölük pörçük hepsini doğrayıp bir çorba yapayım dedim. Hem çocuklara faydalı vitamini bol bir yiyecek olacaktı. İçine neleri koyduğumu hatırlamadığım garip, yeşil renkli bir bulamaç çıktı ortaya! Henüz yeni konuşmaya başlayan kızım ilk kaşıkta yüzünü buruşturdu. "Bu tata (kaka) çorbası olmuş!" Ama ben yılmadım.

Hayır, bu özelliğim yeni değil. Ta lise çağlarına kadar dayanır. Ama o zamanlar bilinen yemeklerin dışına pek çıkmamaya çalışırdım. Fethiye Katrancı'da bir ay kadar tatil yapmış,  arkadaşlarla kamp içinde çadır kurmuştuk. İlk aşçılık günlerim o zamanlara dayanır. Ufak piknik tüplerinin üzerinde kızartma, kuru fasulye, pilav gibi klasik yemekler yapıyordum. Kimse zehirlenmedi benden dolayı o yaz. Bilakis aşçılığım konuşuldu yıllarca. Kampta aşçılığın bir faydası da bulaşık yıkamaktan muaf tutulmaktı.

Evdeki mevcut malzemelerden bir şeyler çıkartmayı hep severim. Bazen o kadar güzel şeyler çıkar ki ortaya "Bunu ben mi yaptım?" der şaşırırım.

Yumurtayı benim kadar sevenini henüz görmedim. Bu yüzden tavuklara minnettarım. Hiçbir şey beni onlardan ayıramaz. Yumurta kolesterolü yükseltiyor diye kara listeye alındığında dahi hiç oralı olmamıştım. Eğer yumurtanın bir zararı olsa şimdiye kadar ölmem gerekirdi. Çünkü benim yediğim yumurtayı yiyen canlı gelmemiştir yeryüzüne. Karakaya Barajının ilk yıllarında henüz bekardım. Öğlenleri ya İtalyanların ya da DSİ'nin yemekhanesinde karnımı doyururken akşamları genel olarak lojmanda kendi yaptığım yemekleri yerdim. Yemeklerin değişmeyen tek figürüydü yumurta. Tamamlayıcı figürler her akşam değişirdi. Bazı günler yumurtama patates eşlik ederken, diğer günler sırayla peynir, sucuk, pastırma, peynir, ıspanak, sosis vs. dahil olurdu. Çocukluğumda yediğim yumurtaları hiç saymıyorum bile. Sebzeye düşkün bir ailede patlıcan, biber, taze fasulye, bamya, pırasa yemeklerini hiç ağzıma koymadım. Zavallı annem aç kalmayım diye iki yumurta kırıverirdi sana yağına.

Üniversitenin son yılında patlıcanı keşfettim. Yemekhanede ilk kez tattığım patlıcan musakka çok hoşuma gitmişti. İzmir'e ilk dönüşümde anneme ilk sorum "Anne bana patlıcan musakka yapar mısın?" olmuştu da zavallı kadın başıma taş düştüğünü sanmıştı. Annemim yaptığı patlıcan musakka çok daha güzeldi elbette. Kendime o kadar kızdım ki, bu güzel yemeği yıllarca ağzıma koymadığım için...

Bu akşam eşim diyette olduğu için "İstersen sen kendine bir şeyler hazırla, buzdolabında biraz kıyma çıkartmıştım" deyince kolları sıvadım. Böyle plansız yemek hazırlıklarında aklıma hep İtalyan Pastası yani makarna gelir. Tagliatelle ya da Fettucine favorim. Bu kez İzmir'den aldığımız erişte fettucine arası yumurtalı bir makarna deneyeceğim. Buzdolabında pazardan aldığımız kabak çiçeklerini değerlendirmek ilk hedefim. Domates, biber, patlıcan çıkartıyorum yanı sıra. Genellikle mantar kullanırdım ama bu sefer onun yerine patlıcan kullanacağım. Bir de geçen gün yarısını kullandığım krema aklımda.

Malzemeleri yıkadıktan sonra kıyma çıkıyor kafamdan. İçine giren malzemeler yemeğin adını da koyuyor zaten. "Patlıcanlı Sos Yatağında Kremalı Yerli Fettucine" Patlıcanları çiğden pişirmek rezil bir tat verir. Ben tavaya biraz yerli malı sızma zeytinyağı koyup küçük küpler halinde doğradığım patlıcanları ve köy peyniri ile ince ince kestiğim biberleri  ilave ediyorum. İsteyen bu aşamada ince kıyılmış sarımsak da kullanabilir ama onunla aram iyi olmadığı için yüz vermiyorum. Kısık ateşte tavaya koyduklarım can vermeye devam etsin, kabak çiçeklerinin saplarını ve içindeki üreme organını çıkarıp parçalara ayırıyorum. Arkasından orta boy bir domatesi küp şeklinde kesiyorum.

Biber ve patlıcanlar ruhlarını teslim etmeye yakın kabak çiçeklerini ilave ediyorum. Onları da bir iki çevirdikten sonra domatesi ilave ediyorum tavaya. Üzerine kırmızı pul biber, kekik ve karabiber ekleyip karıştırıyorum. Artık makarnayı haşlama zamanı. Sadece iki yumak fettucine yeter bana. Isıtıcıda kaynattığım suyu bir tencereye boşaltıyor ocakta kaynamasını bekliyorum. Fettucineleri kaynar suya atıp karıştırıyorum. Tuz sevenler kullanabilirler ama benim eksikliğini fark etmediğim bir nesne olduğu için aklıma bile gelmiyor. Kronometremi kuruyor, on dakikanın dolmasını bekliyorum.

Tavada domatesler pişince kremayı ilave ediyor, arada karıştırıyorum. Makarnanın süresi dolunca suyunu süzüp tavaya aktarıyor sosuyla bir güzel karıştırıyorum. Öyle güzel bir lezzet çıkıyor ki ortaya... Eşimi buyur ediyorum, tadına baksın diye. Kokusuyla mest olmuş zaten. Kovuyor beni odadan diyetini bozduracağım diye. Hakikaten diyet bozulur böyle bir tada...

8 yorum:

  1. Bu güzel görüntü karşısında diyet bozulmaz mı ki :)) Nasıl güzel kokmasın ismi bile o kadar havalı ki ben 2 tabak rahat yerim :D ellerinize sağlık

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim. Ben de iki kişilik yaptım ve tek başıma yedim :) İsminin havalı olması biraz ironi barındırmasından kaynaklanıyor:))

    YanıtlaSil
  3. Off adı bile güzel elinize sağlık :)

    YanıtlaSil
  4. Adı tadını sollayacak galiba:) Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  5. HArika görünüyor, ellerinize sağlık. Kabak çiçeği bulabilsem, denemek isterdim ;)

    YanıtlaSil
  6. Rengarenk görüntüsünün yanı sıra lezzeti de damak çatlatıyor :) Tire Salı Pazarında o kadar bol ki... Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  7. Adı da çok afili, bu arada kabak çiçeğini çok duydum ancak hiç tatmadım.

    YanıtlaSil
  8. Asaleti adının uzunluğundan :) Kabak çiçeğinin en fazla bilinen yemeği dolması. Bir de kızartmasını yapıyorlar. Ben biraz uygulama sahasını genişletiyorum :)

    YanıtlaSil