24 Ağustos 2016 Çarşamba

İNSANCIKLAR

03/08/2016 Çarşamba, Tire


Saat sekizde kalktım bu sabah. Yarım saat sonra ekip gelecek. Çay suyunu koyduktan sonra ilk işim Zeytin’in zincirini çözüp bahçenin demir kapısını açmak oldu. Zeytin türlü maskaralıklar yapıyor önümde. Belli ki dünkü kırgınlığını unutmuş.

Hemen kahvaltı sofrasını hazırlıyorum. Dündarlı'dan aldığımız katıksız sütle yaptığımız yoğurt o kadar güzel oldu ki eşim de benimle birlikte sabah akşam bir kâse yoğurt yemeye başladı. Veranda sabah güneşini alıyor. Bu nedenle avlu tarafında yapıyoruz kahvaltıyı.
Kahvaltıdan sonra ekibin sesleri duyuldu. Hemen işe koyuldular. Traktör kepçe filler malzemesini kilit parke taşlarının altına ustalıkla sererken bir yandan ustalara beton parkeleri taşıyor.
Reklamcıya telefon ediyorum. Bilgi tabelalarını monte etmek üzere yola çıkmışlar. Onları Kaplan köy girişinde karşılıyorum. İlk tabelanın yerini gösterdikten sonra temel çukurunu kazıyorlar. Çukura beton dökmeden önce beş yüz metre ilerideki diğer tabelanın yerini gösteriyorum. Yolun çatallaştığı noktadaki mevcut iki levhayı kapatmayacak şekilde ikisinin arasına temel çukurunu kazmaya başlıyorlar. Levhalardan sol tarafta karayollarının hız sınırını gösteren ikaz levhası, sağ tarafta ise Dağ Restoranı gösteren bilgi levhası bulunuyor.
Ekibi tabelalarıyla baş başa bırakıp çarşıya iniyorum. Biraz alışveriş yaptıktan sonra araya öğlen tatilinin girmesi nedeniyle yaylaya geri dönüyorum. Sekiz kişilik ekibe menemen hazırlayacağım. Gelir gelmez kolları sıvıyorum. Eşim de bir yandan pişi hazırlıyor. Tam düşündüğüm saatte yemekler hazır oluyor.

Yemekten sonra tekrar çarşıya iniyor, itfaiye müdürlüğüne gidiyorum. Oldukça iyi karşılıyorlar. Bir haftaya kadar Taş Ev’i görmeye gelecekler. Meslek odasına kayıt olmak için vergi kaydını soruyorlar. Vergi Dairesine gidip müracaat dilekçesini alıyor, oradan muhasebecimize uğruyorum. Maliyeye müracaat etmeden önce ruhsat işlemlerine başlayın demişti muhasebeci. İşyerine dönüşümde problem olmadığını görünce hemen vergi dairesine kayıt yaptıralım.” diyor Sema Hanım.

Belediye emlak servisinden emlak emsal değerini alacakmışız. Benimle eşim arasında yapılacak kira sözleşme bedeli emlak emsal değerinin yüzde beşinden az olmayacakmış. Komediye bakar mısınız? Ben eşimin kiracısı oluyorum. “Kirayı ödemezsem beni mahkemeye verir misin?” diye takılıyorum eşime. TMMOB üyeliğimden sonra bu sene resmen çiftçilik belgemi almıştım. Ruhsat işlemleri kapsamında bir de esnaf olacağım şimdi. Hadi bakalım hayırlısı. Komik geliyor bazen bu işler bana.
Muhasebeci Sema hanıma son durumu anlattıktan sonra tekrar yaylaya çıkıyorum. Ekip çalışmasını bitirmiş gibi ama bir terslik seziyorum. Parke taşı kalmamış. Bütün ekip yatıyor. Ali Usta parke taş getiren TIR’ın kaza yaptığını söylüyor. İlk defa işler tıkır tıkır giderken bu aksilik olmasaydı keşke diyorum. Ekip avludaki masaya oturup çay içerken operatör Ferhat’ı alıp yukarı yaylaya çıkarıyor ona tesviye edeceği yolu gösteriyorum. Oğlum yaşında olmasına rağmen sigara içtiği için kesiliyor. Yukarı yaylada kazacağı pınar gözünü gösteriyorum daha sonra.

Aynı yolu takip ederek aşağı yaylaya iniyoruz. Önce Yakup Ustayı arıyorum. İşim var gelemem diyor. Ben onun zorunu çok iyi biliyorum. Eğer parkeyi ve filleri alıp bir de makine kiralasaydım, Yakup Usta yanına iki işçi alıp döşemesini yapacaktı.  Bu durumda yüzde elli daha fazla para harcamış olacaktım. Ama kimin umurunda? Ben işi götürü olarak bir inşaat mühendisi meslektaşıma verdiğim için bozuldu efendi.

Salih Ustayı arıyorum. Acaba o da diğerleri gibi mi? Yakup Ustaya da iyi diyordum bir zamanlar. Ama buranın suyunu içenlerin hepsi kişilik erozyonuna uğruyorlar sanki. Bu yüzden işletme ve eleman konusu canımı sıkıyor. Salih Usta iki kişi ile konuşuyor ama pınarın kapitaja alınması işine yarın zaman ayıracak bir usta yok. Yarın sabah makinenin patlattığı borunun tamiri için ekip gönderecek.

Yukarı yayladan dönüyoruz.  TIR önündeki otomobil aniden durunca arkadan çarpmış. Bugün gelmesi mümkün değilmiş. Operatör bir bardak çay içtikten sonra hep birlikte kalkıyorlar. Kapıyı onların arkasından kilitleyip Taş Ev’e dönüyorum. Eşim biberleri közlemek için ızgarayı yakmamı istiyor. Ayağa kalktığımda telefonum çalıyor. Arayan geçen sene tanıştığım İstanbullu Levent Bey. Kaplan köyüne yerleşmiş, hayata farklı bir açıdan bakan bir arkadaş. Bodrum Yalıkavak dahil birçok yerde yaşadıktan sonra en çok yaşanılası yer olarak seçmiş Kaplan köyünü. Arkadaşı İngiliz George’a da bir taş ev aldırmış buradan. İkametgâhlarını bile buraya aldırmışlar. Kapıyı kapalı görünce içerde olmadığımızı düşünerek köye inmiş. Telefonum cevap vermemiş. Arayıp kendisini buyur ettim. Gidip kilitlediğim kapıyı yeniden açtım. Arabasını kapıda bırakıp içeri geldi. Verandada oturup hoşça vakit geçirmeye ve sohbet etmeye başladık. On dakika geçmemişti ki TIR’ın şoförü girdi bahçeye. Manevra yapabilmesi için misafir aracının alınmasını istiyor. Levent Bey kalkıp arabayı bahçe içine aldı. Uzunca bir süre sohbet ediyoruz, kahvelerimizi içiyoruz. Geç vakit olmasına rağmen o gittikten sonra ızgarayı yakıyorum. Biberleri közlerken sucuk ekmek yapıp yiyoruz. Hayat bize güzel… Biber işi bittikten sonra terasta kuruyan domatesleri ızgaralardan topluyorum. Üç kasa domatesten o kadar az kuru domates oluyor ki…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder