29 Ağustos 2016 Pazartesi

İT ÜZÜMÜ

29/08/2016 Pazartesi, Tire

Hüseyin rahatsız olduğunu söyledi gelir gelmez. Karnı ağrıyormuş. Henüz tam olarak tanımıyoruz onu. Başka bir işi var da numara mı çekiyor acaba?  Doğru da olabilir. Yüzü biraz solgun gibi.

Artık her sabah yapacaklarını biliyor. Masa, sandalyeleri sildi, verandayı süpürüp paspasladı, merdiven ve salonu temizledi. Bir de terası yıkamasını istedim. "Şehre inip alışverişimi tamamlayana kadar kal, sonra seni gönderirim." dedim.

Zeytin fidanlarına gübre alalım demişti Hüseyin. Dönerken şeker gübresi dedikleri gübreden aldım beş kilo kadar. Aralık ayında azotlu gübre atılacakmış toprağa. Köyün girişindeki zeytinliği artık onun ellerine teslim ettik. Gübrelendikten sonra sık sık sulanması gerekiyormuş. Bu işleri benden iyi bildiği kesin. Zaten şu restoran işi bir otursun tamamen bahçe işlerine vereceğim onu. Önümüzdeki sene sadece kendi tavuklarımızın yumurtasını toplamak değil hedefimiz, domates, salatalık ve her türlü sebzeyi de kendi bahçemizde yetiştireceğiz. Hüseyin bu tür işleri daha çok seviyor. Temizlik işlerini ise erkeklik gururuna yediremiyor. Garson önlüğü bile tuhaf geldi adama. Bu kadar uzununu kadınlar giyer deyip çıkarıp attı üzerinden. Ancak zeki çocuk. Bir kere söyleyince işi kavrıyor ve hakkını vererek yapıyor. Sadece eğitmek gerek.

Tuvalet girişlerine bilgi levhalarını hazırlayacaktı Mehmet. Onları almaya gittim. Unutmuşum burada verilen sözün hafifliğini. Lütfetti, "Bugün hazırlayayım artık." dedi. Akşama doğru hazırlamış, yarın alacağım.

Şule Abla aramış eşimi. Öğleden sonra oğlu Haluk ile birlikte geleceklermiş. İşlerimi bitirip dönüyorum yaylaya. Hüseyin'e gübreyi veriyor, gidip istirahat etmesini söylüyorum. Yarım saat kadar sonra Şule Ablalar geliyor. Başka misafirlerimiz de var. Hep birlikte verandanın tadını çıkarıyoruz. Aile ortamında geçiriyoruz bütün günümüzü.

Bir fırsatını bulup Haluk'la Taş Ev'in cepheden fotoğrafını çekmek istedik. Ağaçlar dört bir taraftan kapatıyor yapıyı. Haluk, çitin üzerine kiraza benzer salkım salkım dökülen bir bitki gösteriyor. Bildiğim kadarıyla it üzümü bu. Tilki üzümü, ayı üzümü de derler yöreye göre. Mayasıl ve kaşıntılara iyi geldiği söylenir. Yaprakları dökülmüş ama meyveleri hala diri duruyor. Belli ki kestane ağacının tepesinden düşmüş. Burada kestane ağaçlarına yapışıp asalak şeklinde büyüyorlar. Zehirli olduğu söyleniyor.

Bugün gelenlerin iyi niyetle eleştirdikleri park yeri sorununu mutlaka ele almamız gerektiğini düşündüm. Sürücülükte biraz acemi olanlar Taş Ev'in önüne gelseler de geri dönüp çıkmakta zorlanıyorlar. Hele açılış falan yapmaya kalksak en az otuz araba gelir. Bu kadar arabayı nereye koyacağız.  Ağaçların arasında park edilecek epey yer var ama yağmurlu havalarda her yer çamura dönebilir. Toprağın üzerine biraz çakıl serdirirsem yeterli olur mu acaba?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder