24 Ağustos 2016 Çarşamba

MENEMEN DE KAYSTROS

23/08/2016 Salı, Tire

Kahvaltı sonrası itfaiyeye telefon ediyorum. Bugün gelmeyeceklerini, ekibin Tire dışına gideceğini söylüyor karşımdaki ses. "Yarın gelme durumu var mı?" diye soruyorum. Yarın da İzmir'de toplantıları varmış. Buna seviniyorum doğrusu. Çarşamba günlerini kendimize ayırmaya karar vermiştik eşimle çünkü. Ya perşembe ya da Cuma geleceklermiş.

Sabah ekmeğini almak üzere arabayla aşağı süzülürken yolun solunda motorundan inip sigarasından derin nefesler çeken birini görüyorum. Bu bizim Hüseyin olmalı. Dikilmiş manzarayı seyrediyor. Derin düşüncelere dalmış görünüyor. Dün yediği fırçadan sonra yolun yarısında durmuş gitsem mi yoksa dönsem mi muhasebesini yapıyor gibi. Görmeyip yanından geçseydim belki de geri dönecekti. Zira işe başlama saatini çoktan geçirmiş olduğunun farkında olmadığını söylemek aşırı iyimserlik olurdu. . Yanında durdum.  "Uykunu alamadın galiba Hüseyin." diye seslendim. Beni görünce önce şaşırdı sonra elindeki sigarayı atıp motosikletine atladı. "Ben de şimdi gidiyordum." Çalışanların eğitimi yapacağımız işin en önemli bölümü.

Belediye binasının önünde kocaman bir park yeri görünce gözlerime inanamadım. Hiç bir şeyi düşünmeden araya girip park ettim arabayı. O zaman ilk olarak belediyeden başlayalım bari. Ruhsat Müdürü yerinde yok ama diğer memurlar ilgilerini esirgemiyorlar. "İtfaiye raporu dışında her şey tamam ruhsat için." diyorum. Aslında o da tamam ama raporu eksik, sadece gelip görecekler istedikleri işlerin yapıldığını. Jandarmaya yazdıkları yazıyı soruyorum. Memurlardan biri "Oradan cevap geç gelir her zaman." diyor. Kaymakamla mı yoksa komutanla mı konuşsam daha iyi diye soruyorum. Önce komutanla konuşmamın daha iyi olacağını söylüyorlar.

Yan taraftaki ilan bürosuna uğrayıp "Eleman aranıyor" anonsunu belediye hoparlörlerinde tekrarlamalarını rica ediyorum. Ama bu kez anonsa sıcakçı aradığımızı da ilave ettiriyorum.

Belediyeden çıkıp pazar meydanına doğru ilerlerken Ozan'a uğruyorum. Dün yazar kasa ve pos cihazını alabileceğimizi söylemişti. Ozan yerinde yok. Elemanlarından biri ona telefon ediyor. Konuşma bittikten sonra eleman pos cihazını teslim ediyor.

Arabamın yanına gidip jandarmaya doğru yola çıkıyorum. Yolun karşı tarafında park edip yaya olarak karşı tarafa geçiyorum. Cephedeki büyük kapı kapalı görünüyor. Dikkatli bakınca ziyaretçi girişlerinin yan taraftan yapılacağının yazıldığı bir not okuyorum.  Yan taraf da hangi yan taraf. İlk kez geldiğim bu binanın girişini bulmak üzere sağ tarafa doğru yürüyorum. Uzun bir duvar boyunca yürüdükten sonra tercihimin yanlış olduğunu anlıyorum. Meğerse girişler sol yandaymış. Nefes nefese bahçeye giriyorum. Nöbetçi asker hemen yanıma koşuyor. Üzerimde kesici alet olup olmadığını soruyor, istediği cevabı alınca önce başçavuşla görüşürsün, yeri şurası diye yol gösteriyor.

Başçavuş müracaatımızı hatırlıyor hemen. Ancak dilekçe ellerine daha dün geçmiş. Yarın geliriz diyor ama kapalı olduğumuzu söylüyorum. Gelişleri perşembe gününe kalıyor.

Yukarı çıkıyorum. Eşim bütün hazırlıkları tamamladığı için çok rahat. Dün geç vakit beni arayan bir kadın tekrar arıyor. Adres sorup işyerinde olup olmadığımı soruyor. Köye geldikten sonra bir daha arıyor. Hüseyin'le yukarı yaylaya çıkacağız ama kadını bekliyorum. Bu sefer ben arıyorum beni aradıkları numaradan. Köyde mola verdik kusura bakmayın, geliyoruz diyorlar. Bekle bekle yine yok. Sinirleniyorum. Bunlardan gelecek hayır olmaz olsun. Tekrar arıyorum. Bu sefer telefona çıkmıyor.

Hüseyin'e dün söz vermiştim ona menemen pişireceğim diye. Yanına şöyle bol zeytinyağlı ve limonlu bir de çoban salatası yapıyorum. Yemeği yerken dünkü kırgınlığını üzerinden atıyor.  "Hadi gidiyoruz."  diyorum. Motorla gidelim diyor. Arkasına binip yokuş yukarı toprak yolda tırmanıyoruz. En dik kısımda motorun gücü ikimizi taşımayınca yirmi metre kadar yürüyorum. Havuz yarıya kadar bile dolmamış. Yukarıdaki kaynağı göstermek istiyorum. Telefonum çalıyor. Genç bir ses, eşiyle Taş Ev'e gelmek istediklerini söylüyor yarım saate kadar. Beklediğimizi söylüyorum. Toprak yolda motorun arkasına binme cesaretim yok. Ben patikadan inerken Hüseyin yoldan motorla iniyor. Henüz gelen kimse yok.

Pırıl pırıl genç bir çift geliyor az sonra. Yemekler söyleniyor. Eşime mutfakta yardım ediyorum. Hüseyin servis açıyor. Kısa zamanda yemekler masaya geliyor. Gençlerle sohbete başlıyorum. Çocuk bana laf yetiştirecek diye yemeğini zor yiyor. Eşim gelip beni kaldırıyor yanlarından usulca. Haklı da. Onlar genç belki baş başa yemek yemek istiyorlar... Ama onlar davet etti masalarına. Dönüp yanlarına açıklama yapıyorum. Size afiyet olsun ben fırçamı yedim siz yemeklerinizi rahatça yiyin. Gülüyorlar. Yalnız bırakıyoruz çifte kumruları. Yemek faslından sonra çaylar içilirken sohbet koyulaşıyor. Eşim burada yaşayan hemen herkesle bir bağlantı yakalıyor.

Misafirler kalkınca Hüseyin'le Zeytin'i şampuanlarla bir güzel yıkıyoruz. Telefonum yine çalıyor. Arayan kişi aşçı namzediymiş. Muhtemelen belediye anonsunu duymuş. Az sonra eşiyle geliyor. Uzun uzun konuşuyoruz. Aşçıyı bulduk gibi. Akşamın sürprizi oluyor bu. Yarın tatil günümüz. Bunca yorgunluktan sonra iyi gelecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder