8 Eylül 2016 Perşembe

SARAFİN MERLOT

07/092016 Çarşamba, Tire

Çarşamba günleri sanırım en sevdiğim gün olacak bundan sonra. Çünkü bugünü tatil ilan etmiştik kendimize. Tatil olduğumuza göre Taş Ev'imiz de bugün kapalı. Kaystros Taş Ev Restaurant facebook sayfasına girenler görebilecek kapalı olduğunu.

Tatil günümüz olmasına rağmen bugün de çok çalıştık. Özellikle eşim çok yordu kendini. Ben dışarıdaki işleri kovalarken o içeride türlü türlü mezeler hazırladı.

Sabah diğer günlere göre geç yaptık kahvaltıyı. Normal günlerde çay ocağı çalıştığından çay problem olmuyordu eşim için. Ancak bugün tek kişi için çalıştırmadık ocağı. Demliğin altı olmadığı için altı üstü bir arada babaanne usulü yaptık çayı. Yumurtadan bıkmış eşim. Benim yumurtaya olan düşkünlüğümden eksilme olmadı hiç. Güzel bir peynirli omlet yaptım kendime. Ekmek yemedim. Eşim bir dilim kızarmış nohut mayalı ekmek yemeyi tercih etti. Bir an önce çıkmak istiyorduk birlikte ama iş bitmiyordu bir türlü. Geçen gün oğlunun düğününe gittiğim dostumuza eşimle birlikte uğramak istiyorduk. Birkaç kez aradım ancak telefonu kapalıydı. Sonunda eşim onun eşini aradı. Kuşadası'ndalarmış. Dolayısıyla ziyaret haftaya kaldı.

Belki de benim yalnız gitmem, eşimin yayladaki işlerine devam etmesi daha uygun olacaktı. Öyle de yaptık. Önce ATM ye kaptırdığım eşimin kredi kartını geri almakla uğraştım. Eşimden yazılı onay istemişlerdi, yanımda götürdüm. Kartı verdiler ama bu sefer güvenlik gerekçesiyle şifreyi değiştirmişler. Oysa şifreyi telefona gönderiyorlar diye eşimin telefonunu yanıma almış, kendi telefonumu da ona vermiştim. Yeniden şifre almaya kalksa telefonu benim yanımda olduğu için yine sıkıntı doğacaktı. Uzun mücadelelerden sonra kartı aldım, şifreyi de değiştirdim. Beni sıkıntıya sokan söz verdiğim ödemelerdi. Neyse ki onlara sözümü tuttum.

Vitrine koyacağımız mezeler için dikdörtgen borcam tepsiler gerekiyordu. Bir sürü yer dolaştıktan sonra Aşkın'ın konuştuğu yerden aldım. Mahalli gazetelerden Büyük Tire gazetesine gidip açıldığımızı duyuran bir reklam verdim. Ayrıca on gün süreli yayımlanacak bulaşıkçı ve temizlikçi eleman aranıyor ilanı verdim. Oradan çıkıp belediyeye uğradım. İlk açılış haber niteliğinde olduğu için duyuru yapılabileceğini söylemişlerdi. Elimdeki metinle zabıta ilan kısmına gittim. Başkan yardımcısı tarafından paraflanmasını istedi görevli kadın. "Olmaz" dedi başkan yardımcısı. "Bu reklama girdiği için meclis kararı mucibince ücret ödeseniz dahi yayınlayamayız ilanınızı." Başkan yardımcısı kağıdı geri uzatırken, "Ancak açılış yapar halkı davet ederseniz o zaman ilan ederiz belediye hoparlörlerinden." diyerek son noktayı koydu. Bu mantığa hayret ettim. İlçenize güzel bir restoran açılıyor, bu haber niteliğinde değil, ama törenle açılış yapılırsa bu haber oluyor. Başkan yardımcısı, "Ya bir açılış yapıver, şerbet dağıtırsın, millet yol boyunca piknik yapar" demeye devam ediyor.  

Kim çıkarsa karşıma bana fiyat soruyor, akıl veriyor. "Beş adam çalıştıracağına benden sana tavsiye üç adam çalıştır ama en iyileri olsun. O üç kişi beş kişinin işini yapar o zaman." Uğradığım yerlerdeki insanlar Taş Ev'deki kahvaltı fiyatını, yirmilik rakının ne kadar olduğunu, mezeleri kaçtan satacağımı peş peşe soruyorlar. Bazıları daha da ileri gidip akıl veriyor, "Benden sana tavsiye fazla fiyat koyma" Bütün bu insanlar akşamcı tabir edilen esnaf kesimi ile dar gelirli ailelerin çocukları. Bunların bir kısmı kendilerini alkol içilen yerlerden uzak tutarken, diğer kısmı eşlerini evde bırakıp her akşam iki tek atıp sallana sallana evinin yolunu tutarlar. Yani benim hedef kitlemden epey uzak bunlar.

Sabah Hüseyin aradı. Soner iki günlük ceviz silkme parasını istiyormuş. "Tamam" dedim Hüseyin'e. Yola çıkmak üzereyim, köy meydanında çıktı karşıma. Bir de su parasını istiyormuş. Zeytin fidanlarının sulanması için evden su vermeyi teklif etmiş, ben de senin bütün su paranı öderim demiştim. Bugün bana Hüseyin'le haber göndermiş. Bundan sonra su vermeyecekmiş evinden. Su istiyorsam fazladan her ay yüz lira verecekmişim ona. İşte böyle ahlaksız insanlarla muhatap oluyoruz burada.

Akşama doğru yaylaya döndüğümde Zeytin'i çözdüm. Özgürlük onun için de güzel. Oradan oraya koşturmaya başladı. Sevincini üzerime atlayarak gösterdi. Bilgisayarımı açtım. Bira ve şarap çeşitlerinin giriş fiyatlarına göre satış fiyatlarını belirledim. Menüde çok sayıda çeşit var. Yarın alkollü içki ve ızgara  servisimiz başlıyor. Biraz önce dikkatimi çekti, mutfağa ve girişteki içecek grubunun dolaplarına baktım. Elimizde hiç rakı bardağı yok görünüyor. Eğer benim bilmediğim bir yere koyulmadıysa resmen rakı bardağı yok. Sabah ilk işim eşime sormak. Belki içerideki beyaz dolaptadır ama eğer yine yoksa misafirlere bugün çay bardağında sunacaktık rakıyı.

İlk elime aldığım şarabın fotoğrafını çekiyorum. "Sarafin Merlot" Saroz bölgesindeki merlot cinsi üzümlerden üretilen bir şarap. Doluca ailesine ait bir üst segment markası olan Sarafin serisinden. Merlot dünyada Cabernet Sauvignon’dan sonra en çok üretilen kırmızı şaraplık üzüm türü. Merlot sözcüğünün kökeninin Fransızcada “kara tavuk” anlamına gelen “merle” kelimesinden geldiğine inanılmaktadır. Bu gidişle şarap kültürüm de gelişecek.          

4 yorum:

  1. Bu yazı tam da toplumumuzun şu sıralardaki resmi.

    YanıtlaSil
  2. Ne biçim insanlar var o bence seni mecbur diye düşündü ne yontsam kardır diye,
    artizenle su çıkartma imkanınız yokmu?
    Başkalarına minnet edince kendilerini bir şey sanarlar
    hep.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Topu topu 54 zeytin fidanı diktim geçen yıl. I0 tanesi kurudu geriye kaldı 44 adet. Bundan sonra artık yağmurlar başlar zaten. Kuyu açılır açılmasına ama bu kadar ağaca değmez.
      Ben de pire için yorgan yakanlardanım :)

      Sil