24 Ekim 2016 Pazartesi

EĞİTİM GÖNÜLLÜLERİNİ AĞIRLADIK

20/10/2016 Perşembe, Tire
Yazılacak çok sey var aslında. Ancak yazacak takat yok. Sabaha kadar uyumadım. Son masa çok geç kalktı. Şimdi insanlara kalkın gidin demek olmuyor. Meyve istiyorlar, götürüyorum. Ceviz krokan istiyorlar götürüyorum. Her perşembe ziyaretimize gelen bir çift bu. Yanlarında misafir getirmişler. Kahve istediklerinde artık kalkmaları yakın diye düşünmüştüm.

Geçirdiği saatlerden hoşnut kaldığı gözlerinden okunan genç kadın çıkarken son kez vitrine bakıyor. Arka tarafa saklanmış kabak çiçeği dolmasını görünce elinden oyuncağı alınmış çocuklar kadar üzüldü. Onları memnun bir şekilde uğurlayınca manzara çıktı ortaya. Masanın üstü bardak tabak dolu. Hiç panik yapmam bu durumlarda. Sinir bozucu işler konusunda uzmanımdır. Bir ucundan başlarım. Tepsiye dizmeye başladım. Rakı bardakları, su bardakları, şalgam bardakları, çay bardakları, fincanlar... Ne kadar çetrefilli olursa olsun başlamak önemli. Zaman geçip geriye bakıldığında elinizin değdiği her iş bir şekilde yapılmış oluyor.

Masalar toparlandı, silindi, temizlendi. Taş Ev yarın sabah doksanın üzerinde misafir ağırlayacak. Beş sıra masa diziyorum salona. Aralarına girip nasıl servis yapılacak? Yeniden bozup aralarını açıyorum. Dört sıra olunca tamamen rahatlıyor salon. Beşer masayı uç uca ekliyorum. Merdivenlerin önü üç masa alıyor. Böylelikle normalde kırk kişilik salon, masa ve sandalye ilavesiyle tam yetmiş iki kişiyi ağırlayacak hale geliyor. Girişte de bir kaç masa atacak yerimiz olduğu hep aklımda. Altı masa da girişe koyuyoruz. Sandalye sayısı doksan altıya ulaşıyor. Böylelikle kapalı alanda ağırlayacağımız azami misafir sayımız da ortaya çıkmış oluyor. Havanın yağmura dönmesi durumu her zaman korkulu rüyam olmuştu zira.

Masaların donatılmasına başlıyoruz. Sabaha kadar sürüyor hazırlık. Saat yedi olunca birden aklıma kestane toplayıcılar geliyor. Onlarla aramızda geçen son cümleyi hatırlamaya çalışıyorum. "Dün olduğu gibi aynı saatte." Fırlıyorum. Rüzgar gibi iniyorum Boynuyoğun köyüne. Bugün iki kişi fazlalar. Yukarı yaylaya çıkacak olan kestanecileri bahçe kapısının önünde bırakıyorum.

Saat dokuzdan sonra Eğitim Gönüllüleri akın akın gelmeye başlıyorlar. Bütün masalar hazır. Şömine sobamızı da yaktık arzu üzerine. Aslında o kadar insanın nefesi dahi ısıtır salonu. Üst salonda neredeyse metrekareye bir kişi düşüyor. Sabah kestane toplayıcıları aldığımdan dolayı servis için iki ilave garson bayanı oğlum alıp geldi. Onların yapacakları sadece çay ve ekmek servisi. Bir de boşalan tabakları mutfağa taşımak.

Salon kalabalıklaştıkça yoğun bir uğultu duyulmaya başlıyor. Müziğin sesi o uğultu içinde kayboluyor. Merdiven çıkmakta zorlananlar girişteki masa ve sandalyelere oturmayı tercih ediyorlar. Güneş yükseldikçe havanın soğuğunu kırıyor. Isınan hava içerideki insanları dışarı davet ediyor. Bazı misafirler içerinin kalabalığından bunalmış durumda. Sandalyeler avluya ve terasa taşınmaya başlıyor. Kahvaltıdan sonra kahve içmek isteyenlere servis başlıyor. Öğlen Aşkın Şef ve yardımcısı yetişiyor yardıma. Biriken onca bulaşık kısa sürede yıkanıp yerleştiriliyor ve Taş Ev yeni misafirlerine hazır hale getiriliyor. Gelenler memnun ayrılıyorlar. Böylelikle bir sınav daha başarıyla atlatılmış oluyor.

4 yorum:

  1. Hahaha,ilk fotoğrafı gördüğümde çılgın uğultu olmuştur diye düşünmüştüm,haklıymışım :)

    YanıtlaSil
  2. işiniz çok zor ama keyifli. Misafirlerin memnun ve mesud olarak size veda etmesi de sanırım bütün yorgunluğu üzerinizden alıp gidiyor.

    YanıtlaSil
  3. Aynen tarif ettiğiniz gibi. Çok zor, yorucu ama bir o kadar keyifli... Kesinlikle misafirlerin mutluluğu yorgunluğumu alıp götürüyor:)

    YanıtlaSil