29 Ekim 2016 Cumartesi

KARIŞIK BİR GÜN

28/10/2016 Cuma, TİRE

Sanırım taşlar yavaş yavaş oturacak yerine. Erken yazmaya başlıyor, sıcağı sıcağına paylaşıyorum yazdıklarımı. Hafta sonu dışında fazla hareketlilik olmuyor gündüz saatlerinde. Alışveriş için fırsat yaratıyor bu bana. Gündüzden itibaren başladım artık yazmaya. Dün yazdıklarım noksan kalmıştı. Onu da yarın paylaşırım demiştim.

Yakışıklı bir delikanlı geliyor kız arkadaşıyla dün geç vakitlerde. Hava soğuk ama verandada oturuyorlar. Birer şal veriyorum üzerlerine. Delikanlı önce gerek yok dese de soğuğa teslim olunca o da şala sarınıyor. "Dağlar benden sorulur." diyor. Doğa tutkunu. Çevrenin korunması için elinden geleninin fazlasını yapıyor. Yöreyi çok iyi tanıyor ayrıca. "Gelin Kayalıkları" nın hikayesini anlatıyor bana. Güzeller güzeli bir kızı sevdiğiyle değil bir başkasıyla evlendiriyorlar. Develer yüklenmiş çeyizlerle birlikte yola koyuluyorlar düğün evine doğru. Yol üzerinde bir fırsatını bulup kayalıklara doğru koşuyor ve kendini boşluğa bırakıyor genç kız. O günden beri "Gelin Kayalıkları" adıyla anılır oluyor o kayalıklar. 

Bugün küçük pazar. Bol bol ot istedi şefimiz.  Dün Cahit Bey'in tarif ettiklerini aktardım Ali'ye sabah beni aradığında. 200'lük fan değil 250'lik fan kullanılacakmış. "Tamam" deyip adamları birazdan yola çıkaracağını söylemişti.

Kapıdan çıkarken Elektrikçi Ali'nin adamları ile karşılaştık. Kamil ve yanında ufak tefek bir çocuk geldi. Kamil'in bu işi kıvıracağını hiç sanmıyorum. Yanlarına iki de çek valf almışlar, pis su borularına takacaklar kokuyu önlemek için. Kamil'e fanın takılacağı yeri gösteriyorum. Patronunu arayıp bu işi kendisinin yapamayacağını söylüyor. Yarım saat sonra iki demirci ustası geliyor. Elektrikçi Ali hiç işlerimi böyle şipşak halleden biri değil ama bu kez beni mahcup ediyor. Üstelik telaş içinde. Pazar günü oğlunu evlendiriyor.

Pazar alışverişi için Derekahve üzerinden gidiyor, fırından ekmek alıyorum. Arabayı park ettiğim yer kimseyi rahatsız etmez görünüyor. Tam da pazar yerinin ucu. Fazla bir şey de almayacağım nasıl olsa. Ekmekleri arabaya koyup pazar yerine dönüyorum. Otların  bollanması için daha zaman var. Bol bol cibez almak istiyorum ama ona da daha vakit var diyorlar. Sadece bir yerde gördüm, onun da yapraklarının çoğu kartlaşmış. Bol bol hardal otu alıyorum. Tatlı biber soruyorum pazarcı kadınının birine. "Dört lira vereyim kilosunu." diyor. "En fazla üç veririm." diyorum. Omuz silkiyor. Çok değil, birkaç tezgah aşağıda kurulu tezgahlardan birinin başında duran köylü kadına soruyorum biberin kilosunu kaça verdiğini. İki lira diyor. Biberler biraz daha küçük ama taze görünüyor. Hemen alıyorum oradan.

Dar sokak aralarından çıkıp mandıraya gidiyorum. Hafta sonu kahvaltısı için sipariş ettiğim peynirleri alıyorum. Oradan aldığım esmer renkli yumurtalardan bir kısmı bozuk çıkmış, beyazlarla değiştirmiştim. Başka müşterilerinden de gelmiş şikayet. Hata götürmüyor bu işler. Misafirlerimiz yüzümüze vurmadı bu durumu, "Sizin suçunuz yok bunda." dediler ama oldu bir kere. Ben de bundan sonra tavuk aldığım yerden alacağım yumurtayı. Aslında alışveriş ettiğimiz mandıra da buranın en tanınmışı. Onun da suçu yok. Mağaza yetkilisi şikayetler üzerine "Bir daha oradan yumurta almayacağız." dedi. Tavuk çiftliği mi sorumlu bu işten yoksa toptancı mı bilmiyorum ama başta biz sonra mandıra mağdur olduk.

Park cezası uygulaması gözümü korkuttu. Her zaman aldığım yerden patates alıp kasaba çevirdim yönümü. Oradan vakit kaybetmeden döndüm yaylaya. Fanın montajı epeyce ilerlemiş. İyi ki yarına ertelemedim misafir gelir endişesiyle. Onlar montajı bitirip çıkana dek gelen giden olmadı. Bu fan gerçekten ihtiyaçtı. Artık ızgara dumanı ne mutfağı boğacak ne salona çıkacak. Fazla ses de çıkarmaması sevindirici.

Gün boyunca dişim ağrıdı. Doktorumla konuştum. Antibiyotik bitsin sonra bakarız dedi. Ağrı kesici kullanmamak için direniyorum. Bir ara neredeyse teslim olup yutacaktım ağrı kesiciyi. Neyse ki, hafifledi biraz.

Akşam rezervasyonları gelmeye başlıyor. Hüseyin boşluktan istifade bol bol odun hazırladı şömine sobada yakmak için. Yarın için dışarıdan ilave garson ayarladım. Bu işleri organize eden birileri var. Pamuk tarlalarında bu görevi yapanlara dayıbaşı dendiğini biliyorum. Ama bu batı versiyonu. İşi hiç karşılık beklemeden yaparken arkadaşlarının hayır duasını alması yetiyormuş. İki sınıf garson varmış. Birisi profesyonel, diğeri amatör. Ücretler  birbirinin neredeyse iki katı. "Yarın kahvaltı için amatör iki eleman gelsin." diyorum elemanları ayarlayacak kişiye. Saat kaçta gelecekler söylememişim. Telefon ediyorum yeniden. Uzun uzun çalıyor telefon. Son anda cevap veriyor. Fakat cevap veren aradığım kişi değil onun iş arkadaşı. Benle konuştuktan az sonra kalp krizi geçirmiş adam, ambulansla İzmir'e götürmüşler. Telefonunu bile alamamış yanına. Geç vakit yine arıyorum. Hastanede olduğu bilgisini veriyor arkadaşı.

8 yorum:

  1. O dağlara tutkun gençleri uzaktan uzağa da olsa çok sevdim. Ben de dağlara hem de nasıl düşkünüm malum.

    Şu pazarcılar. Pazarın başındaki, ortasındaki, sonundaki fiyatlar hiç uymaz. Yumurtalar ile bir yeni tecrübe. Geçmiş olsun hem bu olay hem de dişiniz için.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Düşünüyorum da, o genç yaşlarımız bir mücadele içinde geçti. Önce okulları bitirmek, ardından geçim telaşı, çocuklar falan derken pek çok şeyi ihmal ettik. Ne dağı ne çiçeği düşündüğümüz dönemlerdi. Şimdi anlıyoruz kıymetini. Bu sebeple genç olup böylesine çevre bilinci gelişmiş ve doğa tutkunu gençler daha bir parlıyor gözümde.
      Teşekkür ederim:)

      Sil
  2. Evet taşlar yerine oturacak. Çevre bilinci oluşturmak lazım. Dağlar taşlar, ovalar yaylalar. Karıncalar kuşlar, ebegümeci turpotu. Börtü böçü, ağaçların arkasında gümüş tepsi gibi parlayan bir mehtap, ağaçta uluyan bir baykuş, yıldızlar ve gecenin laciverti Taşevde bir hoş şahid olunur. Kestane zamanğı geldi ya burnuma sıcacık kestane kokusu bürüdü desem yalan olmaz. Eskiden mektubların en sonuna "Kestane kebab acele cevap" yazılırdı. Şimdi amailler var, sonuna böyle tekerlemelere rastlamadım hiç!.. :(((

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim çocukluğum ve hayatımım önemli bölümü şehirde geçti diyebilirim. O yüzden tabiattan, börtü böcekten biraz uzak kaldım. Neyse ki eşim sayesinde yerleştik bu güzel memlekete. Tabiatta ne ararsanız var burada. Flora, fauna dört dörtlük. Geçen gün bir de baktım, dört beş sincap birbirinin peşine takılmış kestane ağacının dalları arasında koşturuyorlar. Geceleri baykuş seslerinin dinlemek, dalından armut, şeftali yemek ne güzel...
      Kestanelerimizi gömüye koyduk, demleniyorlar:)

      Sil
  3. ay geçen instada gördüm bir blog arkadaşlarımız sizin orda yemek yemişler yaaaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ciddi misin? Niye söylememişler ki? Ben Deep'in arkadaşıyım deselerdi indirim yapardım :)

      Sil
  4. Elektrikçi Ali, kendisinden beklenmeyen performansı sergiliyor desenize.

    YanıtlaSil