9 Kasım 2016 Çarşamba

DAĞ ÇİLEĞİ

08/11/2016 Salı, Tire

Zaman yine çabuk geçmeye başladı. Yine yeni bir Salı günü. Salı Pazarı alışverişi ve serbest zaman. Öğrencilik yıllarını hatırladım. Haftanın bir iki saatini boş bırakırlardı. Serbest saat. Kimin hangi derste eksiği gediği, yetiştiremediği ödevi varsa tamamlardı o saatlerde. Dün şefin verdiği pazar listesini tamamladıktan sonra serbest saatlerimizin başlayacak olması keyif verici.

Halden başlamalı turumuza. Dün İzmir'den parça almaya gittiğini söyleyen Olgun Usta, sabah erken saatlerde oğlumdan arabasını dükkana bırakmasını istemişti. O ise sabah uykusunu feda etmek istemiyor. Yarım saat daha uyumak için tartışıyor benimle. Eşim içimizde en hamaratı. Ev çoktan tertemiz olmuş bile. Beraber çıkalım teklifime daha yapacak işleri olduğunu söyleyip yalnız bırakıyor beni. Halde aradığımı bulamıyorum. Aşkın Şef bu sefer telefonumu açıyor. "Topan patlıcan yokmuş halde, diğer normal patlıcanlardan var. Bunlar da çok güzel görünüyor." diyorum. "Pazarda buluşalım oradan alırız." diyor.

Pazarın erken saatleri olduğundan mıdır bilmem ama pazara yakın bir yerde park edecek bir yer buluyorum. Alacaklarım öyle bir seferde taşınacak gibi değil. Kasaba bırakıyorum aldığım malzemeleri. Arapsaçı, karışık ot almamı istemişti şef bir de. Arıyorum, arıyorum ama gözüme ilişmiyor. Kabak çiçeğinin son zamanları artık. Bir iki yerde görüyorum. Fiyatları arttırmışlar. Köylü kadınla tamamını almak üzere kısa bir pazarlık yapıp anlaşıyoruz. Yeşillik aldığımız pazarcının Salı günleri tezgah kurduğu yeri buluyorum nihayet. Son olarak oradan roka, maydanoz, dere otu, deniz börülcesi, semiz otu vs. alıyorum. İstiap haddimi bulmuş olarak sallana sallana kasabın yolunu tutuyorum. Telefonum çalıyor. Bu durumda telefona cevap vermek oldukça can sıkıcı. Bir tezgahın köşesine yükümü bırakıyor, telefonumu çıkarıyorum cebimden. Arayan oğlum. Olgun Usta parçanın yarın öğleden sonra geleceğini söylemiş. "Boşu boşuna uykumdan oldum." diyor. "Kasabın orada buluşalım." diyorum. Hazır ellerim boşalmışken Aşkın Şefi arıyorum. O da kasabın karşısındaki lokantada olduğunu söylüyor.

Kasaba bırakıyorum yükü. Aşkın Şef motosikletini bakım için sanayiye vermiş. "Patlıcan, karışık ot ve Arap saçını ben halleder yarın gelirken getiririm." diyor. Oğlumla birlikte alışveriş listesinde kalan birkaç şeyi alıp dönüyoruz arabanın yanına. Pazar yerinin çıkışındaki tezgahlardan birinde buluyorum aradığımı. Küçük şeffaf plastik kapların içinde, dağ çilekleri. Acemi Demirci dalından topladığını yazmıştı dün. Ben de onun yazısını okuduktan sonra bu doğal meyveyi uzun yıllar yemediğimi hatırlamıştım. Ormanda yetişirmiş sadece. Taneleri önce yediklerimden çok daha ufak. Ancak lezzeti aynı.

"Oğlumun köşedeki büfeden birer Tire tostu yiyelim." teklifine hayır diyemiyorum. Gerçekten güzel yapıyorlar bu tostu. Yanında da bir ayran iyi gidiyor.

Yükümüzü alıp doğruca yaylaya çıkıyoruz. Önümüzden giden siyah station bir Bora'yı takip ediyoruz. Kah yavaşlıyor, kah hızlanıyor. Yolun acemisi olduğu çok belli. Ağır ağır giderken her kavşakta duraksıyor. Ben de sabırla, onu sıkıştırmadan peşi sıra gidiyorum. Oğlumla bahse giriyoruz. Nereye gidiyor bu arabadakiler? Ben diyorum Dağ Restoran'a, oğlum diyor Çam'a. Kaplan Köyünün girişinde iyice kenara yanaşıp duruyorlar. Bize yol mu verdiler, yoksa bir şey mi soracaklar emin olamıyoruz. Geçerken duruyoruz yanlarında. "Kaplan Restoran nerede acaba?" diye soruyor sürücü. "Kaplan Köyünde üç tane restoran var, siz hangisini soruyorsunuz?"

"En zirvede olanı." diye cevap veriyor. En zirvedeki "Taş Ev Restaurant" ancak salı günleri kapalı, biz oranın sahibiyiz. "İzmir'den tavsiye üzerine geliyoruz, gezerken bir kahve içmek istemiştik." diyorlar. "Başka bir yer var mı burada çay, kahve içeceğimiz?"

Diğer iki lokantanın adını verip yerlerini tarif ediyor, yolumuza devam ediyoruz. Bahçe kapısına geldiğimizde görüyorum ki Gani Usta henüz taşı yığmamış kapıya. Telefon mu etsem diye geçiyor aklımdan, taş işinin perşembe başlayacağını düşünüp vaz geçiyorum.

Kapıyı açıp bahçeden giriyoruz içeri. Zeytin bizi havlayarak karşılıyor. Bütün gece devam eden rüzgar etkisini azaltmamış. Taş Ev'in yanındaki ceviz ağacından yine bir sürü ceviz dökülmüş yere. Pazardan aldıklarımızı tezgah altı dolaplara yerleştiriyorum. Zeytin için bir kaba kalan ekmeklerden doğruyorum. Her gün pirzola kemiği yiyecek değil ya. Beni görünce ne de çok seviniyor.

Yerdeki cevizleri toplayıp bir naylon poşete dolduruyorum. Aklımda pazardan aldığım dağ çilekleri var. Verandadaki masalardan birine oturuyorum. Oğlumun her tür meyveyle arası iyi değil. Eşimi arıyorum. Hani o da yemeyecekse seve seve hepsini mideye indireceğim. Telefonu cevap vermiyor. Uzaklardan telefonun sesini duyar gibi oluyorum. Arabanın bagaj kapağını açıca telefonun orada durduğunu görüyorum. Hepsini yemeyi kendime yediremiyorum. Bunun eşime karşı haksızlık olacağını düşünüyorum.    Kapıları kapatıp şehre dönüyoruz. Oğlumu Ortapark 'ta bırakıp eve dönüyorum. Kafamda Kuşadası'na doğru bir tur atmak var ama eşim benimle aynı fikirde değil. Arkadaşı arayıp evine davet etmiş ama o evde dinlenmeyi tercih ettiğini söylemiş. Yarısını bitirdiğim dağ çileklerinden ikram ediyorum. Hiç yememiş daha önce. Bir tane atıyor ağzına. Hoşuna gidiyor. Geri kalanını da o yiyor. Az sonra oğlum dönüyor eve. O da film izleyeceğini söylüyor. Hep beraber bir öğle sonrası uykusu çekiyoruz.

Akşama doğru bir kez daha çıkıyorum evden dışarı. Bu sefer eşimle birlikteyiz. Derekahve 'de Asmaaltı adında yeni açılan bir yere gitmeyi düşünüyoruz. "Sadece kahvaltı mı var burada?" diye birbirimize sorarken kapıdaki "Odun ateşinde ev yemekleri" levhası rahatlatıyor. Mavi boyalı demir kapı arkasındaki manzara hoş görünüyor. Kapıyı açmak için zorladığımızda kilitli olduğunu görüyoruz. Hemen solunda maviye boyanmış panjurları kapalı evin ziline basıyoruz. Cevap veren yok. Dönüp yeni açılan Venüs Bowling salonuna gidiyoruz. Salonun sahibi Erkal Bey bizimle özel olarak ilgileniyor. Fesleğen soslu penne makarna söylüyoruz. Tire'de bowling salonu açmak oldukça iddialı geliyor bana. Ancak gençlerin bu yeniliğe çok kayıtsız kalmadığını görüyoruz. Kısa süre sonra sıcak ızgara ve et çeşitlerine de başlayacaklarmış. Yemekten sonra Tiramisu söylüyoruz. Pasta dolabındaki değişik tatlılar eşimin ilgisini çekiyor. Eleman konusundaki ortak sıkıntılarımızı konuşuyoruz işyeri sahibi ile. Bol kazançlar dileği ile ayrılıyoruz. 

22 yorum:

  1. Bizim orada dağ çileği gerçek çileğin minicik minyatürüne deniyor. Bunu hiç görmemiştim.

    Evde dinlenmek ne iyi gelmiştir. Yeni haftaya yeni enerjiyle başlamak gibisi yok.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu normal çilekten tat olarak da görüntü olarak da çok farklı:)
      Haftada bir gün değişik bir şeyler yapmak iyi geliyor:)

      Sil
  2. İnsanın canı çekiyor efendim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Acemi Demirci benim canımı çektirmişti, ben de sizin:) Umarım siz de tez zamanda ulaşırsınız pazarların birinde.

      Sil
  3. Salı günü pazarıyla, gezintisiyle ve dağ çileği ile olabildiğince güzelmiş. Taş Ev artık İzmir dışında da bilinecek, eminim.

    Dağ çilekleri çok güzel görünüyor. Rengi zaten farklı ve harika bir ton. Resimler de çok iyi.

    Eşinize çok selamlar :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, geçen gün misafirlerden biri bana odaklamayı öğretti. Ekrana basınca o nokta daha net çıkıyor. Ancak marifet yine bende değil, dağ çileğinde:)
      Eşimin de size selamları var:)

      Sil
  4. Tam da dağ çileği mevsimi. Hayatın böyle detayları da olmasa katlanılır gibi değil. Bir yerlerden umut aşılamaya çalışıyoruz kendimize.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru söylüyorsunuz. Bazen bir küçük sincap önümüzden geçiyor, bazen güzel bir kuş sesi, bazen de yaprakların hışırtısı...
      Önemli olan küçük şeylerle yakalamalı insan mutluluğu:)

      Sil
  5. Dağ çileğiyle iki yıl önce tanıştım.Hafif bir şaşkınlık yaşadım tabii :))) Dışı pütürlü görüntüsü sert bir şey gibi algıladım oysa yumuşak.Buralarda da varmış yani.
    Çileğin küçüğüne bizde ''Hanifta veya Hanufta ''deniliyor.İnanılmaz lezzetli ve bir kokusu var sarhoş edecek kadar hoş.Fındıklıklarda yetişiyor ama çok nadir.Çileğin yabanisi herhalde.Bir avuç toplayabilen şanslı sayılıyor o derece.Çok sevgiler ve kolaylıklar dilerim....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten de öyle. Dışı sert görünümlü ama aslında çok yumuşak. Ben o kadifemsi pembe sarı ve kırmızı tonlarının karışımından oluşan rengine hastayım:)
      Sağ olun, var olun:)

      Sil
  6. Tire'hih Derekahvesi de otantik ambiansıyla insan bir başka mutlu oluyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, orası da çok güzel. Kaplan'ın manzarası daha güzel ama :)

      Sil
    2. Orayı da görmek nasibolur inşallah... :)

      Sil
  7. şimdi yazdığım son öyküsümü okusan yaaa :)

    YanıtlaSil
  8. Dağ çileğini çok severim 😊. Abim ben çocukken arkadaşlarıyla gider toplar getirirdi dalından. Artık yok oralarıda binalarla doldurdular malesef 😔. Fotoğrafta da çok güzel görünüyor. Ne güzel dolu dolu birgün geçirmişsiniz. Saygı ve selamlarımla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu pazar bulursam yine alacağım:)
      Evet, salı günleri dolup taşıyor buraları... Bizim yaşadığımız yer. Ne güzel...
      Teşekkür ederim efendim. Sağ olunuz, var olunuz:)

      Sil
  9. Merhabalar bende ilkdefa burda çaliştiğimiz çiftlikte rastladim çok guzel bir meyva tavsiye ederim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba:) Evet, çok güzel ve yararlı bir meyve. Tam da zamanı sanırım bu aralar.

      Sil
  10. Bu arada izmir efkadayiz surekli. yemiyorum şekerim var ama hoş bir meyva çok beyendim oğluma topluyorum eşimde seviyor

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Afiyet olsun:) Tire Salı Pazarında bulunuyor fakat dalından toplamak bana nasip olmadı.

      Sil