1 Aralık 2016 Perşembe

ARTIK ÜŞÜYORUM, O HALDE AKILLANDIM

30/11/2016 Çarşamba, Tire

Havalar çok soğudu. Taş olmayan evimizde geçirmiştik geceyi. Bütün gece kombi yandı. O yetmedi odadaki klimayı çalıştırdık. Hüseyin'den önce yaylaya varmalıyız. Eşimi acele ettiriyorum bir an önce evden dışarı çıkmak için. Daha kasaba, mandıraya uğrayacağız. Nihayet sonunda yola çıkıyoruz.

Hava kapalı, yağış yerini nemli bir soğuğa bırakmış. Buraların soğuğu insanın ciğerine işliyor, hasta ediyor adamı. Ankara'nın en çok havasını severdim ben. Soğukları serttir ama hasta etmez. Kuru soğuk her zaman iyidir. Bu yüzden Ankara'nın eksi on derecesini İzmir'in sıfır derecesine her zaman tercih ederim.

Yayla yollarında dünkü yağışın etkileri açık bir şekilde görünüyor. Yamaçlardan kopup gelen toprak ve taş parçaları yer yer yolu kapatmış. Asfaltın kenarları yağmur suları tarafından kemirilmiş, yüzeydeki çukurlar büyümüş. Eskiden Taş Ev yolunu uzak, dar ve virajlı bulanlar yolun son halini görünce kim bilir başka neler diyecekler? Bütün  bu olumsuzluklardan etkilenmeyip manzaraya, şöminede usul usul yanan kestane odunlarını seyretmeye, hayran kaldıkları yemeklere gelenler de yok değil hani. Eski misafirlerimizden birileri geldi yine. Öğlen olmuş neredeyse. Açılış saatine daha on dakika var. Kahvaltı istiyorlar. "Maalesef hafta arası kahvaltı vermiyoruz" diyemiyor ve genç çifte servis açıyoruz. Henüz çay bile hazır değil. Aslında bu durum büyük bir tartışmayı ateşliyor. Eşim "Ne oldu yani elimizde mi yapıştı?" derken oğlum bu durumu eleştiriyor. Hafta arası kahvaltı servisimiz olacak mı, ya da olmayacak mı? Adnan Şef de fikrini söylüyor. "Burası ufak yer. Birine ver, birine verme olmaz."

Üşüyorum, Ankara'da üşümezdim. Adım deliye çıkmıştı. Neymiş efendim, delilerle ölüler üşümezmiş. "Evet" derdim, "Ben deliyim."

Şehre iniyorum. İki bankaya birden yeni kredi kartlarım gelmiş, onları alacağım. Muhasebeciye uğrayıp fatura, z raporu ve pos cihazı çıktılarını vereceğim. Banka müdürü az önce öğlen yemeğine bir arkadaşını getirmişti. "İade-i ziyaretim çabuk oldu." diyorum, gülüyor. Sağ olsun kuryenin getirdiği kartı benim adıma teslim almış. Orkestracı arıyor, Taş Ev'e çıkmışlar. Benim şehirde işim var daha. OSB'ye fatura götüreceğim. Bir de elemanlardan biri için vergi dairesine para yatıracağım. Bankacılarla işim uzuyor. Onları da bürokrasi teslim almış. Orkestracı ile eşinin dükkanında buluşuyoruz. Taş Evi çok beğendiklerini söylüyorlar. Yılbaşı programları doluymuş. "Para önemli değil, hafta sonları gelelim başlayalım." diyorlar. Ne tür müzik yaptıklarını bilmiyorum. "Müşteri bizi yönlendirir." diyorlar. "Onlar ne isterlerse onu çalarız. Arabesk derlerse arabesk." Yüzüm düşüyor birden. Yok bunlar bana göre değil. Yılbaşı için istedikleri fiyat da çok yüksek olurmuş zaten. Yanlarındaki genç çocuğu gösteriyorlar. "Bu arkadaş "O ses" yarışmasında şarkı söyleyenlerden." Bunu duyunca tam tersi etki yaratıyor bende. İki, roman vatandaş çağırsak daha iyi mi ola? 

Saate bakıyorum. Bu vakitten sonra OSB ye falan gidilmez, fatura işi yarına kalıyor. Tam yaylaya vuruyorum arabayı, telefonum çalıyor. Hiç durmadı ki zaten bugün. Bu sefer arayan eşim. Neymiş, yumuşatıcı alınacakmış, acilmiş. Yeniden dönüyorum şehre. Hava artık kararmaya başlamış.

Kızım Whatsapp' tan mesaj gönderiyor. Pazar günü öğlen yemeğine gelecek  doktorlar grubu otuz beş kişiye ulaşmış. Pazar günü kahvaltı tamamen iptal gibi. Eşim "Birkaç ilave masayı kahvaltı için hazırlayalım, geri göndermek olmaz." diyor. Gelen misafirlerin çoğu saat on ikiye doğru geliyorlar kahvaltıya. "Hadi artık kalkın, öğle yemeği için masaları hazırlayacağız rezerve misafirlerimize." diyemeyeceğimize göre bir karar vermemiz gerek.

Bir orkestracı daha arıyor yılbaşı eğlencesi için. İstediği fiyat makul ama vatandaşın çalıp söylemesi nasıl bilmiyorum.  Bir de rezil olmak var.  

Taş Ev bir kutlamaya ev sahipliği ediyor yine bu akşam. Bir genç kızımız on sekizinci yaşını kutlamak üzere annesi ve babasıyla yemeğe gelmişler. Bir bakıma en güzel yaş. Bir bakıma da sorumlulukların yüklenilmeye başlandığı bir yaş. 

Misafirler erken kalkıyor. Hava buz kesiyor. Adnan Şefi şehre bırakıyor ve hemen geri dönüyorum. Salon sıcacık. Şömine tam seyirlik. Bu gece ilk kez yukarı salona taşınıyoruz.

8 yorum:

  1. Müzisyenleri bir yerde dinlemeden karar vermek zor gözüküyor sanki.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aşağı yukarı tahmin ediyorum ne çıkacağını ama yine de sürpriz tarafları var elbette. Ama burada en büyük sürpriz gelirim deyip gelmemeleri olur herhalde:)

      Sil
  2. Alkol karışınca kana insanlar tarzı olmayan müziğe bile eşlik ederken buluyor kendini. Ama taş eve fasıl yakışır bence. Keman, ud ne bilim klarnet. Ama nezih bir ortam olmaktan da ödün vermemeli. kaygılarınızda haklısınız yani.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Görüşlerinizi paylaşıyorum. Daha başka ne denir ki:)

      Sil
  3. Harika bir yazı olmuş! :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten mi? Bakın buna sevindim. Önceleri günlük olaylardan sıyrılıp düşüncelerimle zenginleştiriyordum yazılarımı ara sıra. İşler yoğunlaşınca olayları anlatmaktan düşünceleri yazmaya fırsat kalmıyor. Bu ara sizin yazılarınız da benim ilgimi çekiyor:)

      Sil
  4. Müzik artık canlı olma yolunda yani :))) Gelişim bu olmalı :)

    YanıtlaSil