20 Aralık 2016 Salı

SALI TATİLİ

20/12/2016 Salı, Tire

Kapalıyız bugün. Tam anlamıyla tatil yaptım sonunda. Erkenden yolcu ettim eşimle oğlumu. Pazar alışverişine çıkmadan önce hale gittim. Soğuktan korumak için bütün sebze ve meyvelerin üzerine branda çekilmiş. Arabanın bagaj kapısını açınca koca ceviz kütüğünü görüp Ünal Ustaya gitmem gerektiğini hatırladım.

Ünal'a telefon ettim. Uzun uzun çaldıktan sonra açtı telefonu. Çayı hazırla geliyorum dedim. Az sonra kapıda karşıladı beni. Epeydir görüşmediğimiz için birbirimize sitem ettik şaka yollu. "Güzel haberlerini alıyoruz." Taş Ev'in dedi. Arabanın arkasındaki ceviz kütüğünü göstererek bunu dilim dilim keserek peynir ya da et servisi için kullanmak istediğimi söyledim. Kütüğü biraz inceledikten sonra biraz ilerideki büyük atölyelerine götürmemi istedi. Çok zaman kaybetmeden Selim Ustanın bulunduğu diğer atölyeye gittim. Bütün ortaklar oradaydı. Ağacın kesildikten sonra üç dört hafta kuruması gerekiyormuş. "Aksi halde eğilir bükülür kullanamazsın." dediler.

Kütüğü bırakıp pazara gitmek üzere hareket ettim. Her zaman yer bulabildiğim tarihi camilerin yer aldığı dar sokaklara çıkan arka tarafta park edecek yer bulamadım. Dönüp stadın yakınlarında yer aradım yine yok. Bu nasıl akıldır bilmiyorum. Herkes için mi bu sıkıntı yoksa sadece ben mi çekiyorum. Yolda Kaymakamlık, Mal Müdürlüğü vs. kamu kurumlarının park yerleri var. Oralarda yakını olanlar bir şekilde park ediyor olmalılar. Kimin görevi şu park sorununu çözmek? Kendi açısından bunu problem görmeyen birinin olmalı.

Neyse ki sağ taraftaki aracın hareket etmesi sayesinde bana gün doğdu.  Oradan bir dakika geç ya da erken geçsem bu şansım olmayacaktı. Hemen boşalan yere soktum arabamı. Pazara oldukça uzak mesafe ama bunu bulduğuma şükrettim.

Geçen seneden beri pazarcılardan biri Selçuk ayvası getiriyor. Aynı yerden biraz ayva aldım. Aldıklarımı yaylaya çıkarırken yolun sağında ve solundaki zeytinlikleri seyrediyordum. Yamaçlara geniş yaygılar serilmiş, zeytinler silkeleniyor. Bazıları klasik yöntemle, yani sırıkla ağaçları silkelerken tek tük de olsa zeytin silkme makineleri kullanılıyor.

Bahçe kapısını açıp içeri girerken Zeytin havlayarak selamlıyor beni. Gelişim onu sevindirmiş olmalı. Pazar alışverişimi dolaplara yerleştirirken Zeytin'e de yiyecek bir şeyler hazırladım. Yanına gidip sevdim biraz. Yemeğini verdim. Çok acıkmış olmalı ama kötü huyu yine nüksetti. Yemeğini önüne verince geri alacağımı düşünüp hırlamaya bana göz dağı vermeye başladı. Arkamı dönüp uzaklaştım. Zira zincirinin kilit kısmını çeke çeke bozmuştu. O sinirli haliyle ne yapacağı belli olmaz.  

Dönüş yolunda şehre hakim bir genişlikte durup şehri seyrettim. Birkaç poz alıp yoluma devam ettim. Canım bir şeyler yazmak istiyor. Ama istemekle olmuyor. Birkaç gündür Azra Kohen'e takıldı kafam. Eşimin okuduğu gazetenin pazar ekinde Ayşe Arman'la bir röportajı çıkmış. Bazı fikirlerini kendime yakın bulsam da çoğu deli saçması geldi. Yanlış anlaşılmasın delileri sever ve sayarım. Amacım hakaret değil asla. Şu meşhur kitap dizisi Fi, Çi ve Pi yi okumadan bir şey söylemek zaten haksızlık olur. Benim değerlendirmem bahsettiğim röportaj ve çok sayıda yoruma dayalı. Helal olsun kadına. Eğer başarının bir ölçüsü çok satmak ise bu işi güzel kotarmış. Kitabın içinde özellikle öne çıkan seks temalı bölümler okuyucuyu fena sarmış olmalı. Bir zamanlar güldürü tiyatrosu ve parodilerde fazlasıyla prim yapan bel altı konularını hatırlattı bana. Blog dünyasında şu kitap dizisini okuyan varsa yorumlarına bakayım hemen.

Az önce oğlum aradı. Kocaeli'ne varmış ve otellerine yerleşmişler. Şehir hakkında ilk intibaları kalabalık ve dar sokaklar... Park yeri deseniz orada da durum buradan farksızmış.

18 yorum:

  1. Fi Çi Pi serisi bana hediye gelmese hayatta dönüp almazdım. Ön yargım çoktu. Ama kitap ilginç derecede akıcı ve insanı düşündürecek derecede güzeldi. Keşke malum sahneler olmayaydı da kitap seviyesi düşmeyeydi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Az önce sizin kitap hakkındaki değerlendirmenizi ve bunun üzerine yapılan yorumları okudum. Lafı gereksiz yere uzatmış olması eleştiriliyor bir de. Sayfa sayısına bakınca öyle gibi. Malum sahnelerin bizim gibi bir toplumda kitabın tutulmasına en büyük etkendir belki de. Hayret bir şey bana da. Okumadığım bir kitap hakkında amma yorum yapıyorum. Ağzıma biber:)

      Sil
  2. Çok doğru o yaş kerestelerin kuruması meselesi. Çeşmede bizim dış kapılar yaş keresteden kesilmişmiş sonra kuruyunca çeken kumaşlar gibi kısalmışlardı. Kapılar iki kez yenilendi tabii.

    Allah kavuştursun eşiniz ve oğlunuza.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tabiatın dikkat çekici kuralları var. Hiçbir şey süreklilik arz etmiyor. Devamlı değişiyor her şey. Taş Ev'in ahşap ustalarıyla beraberdim bugün. "Ahşap zamanla çalışır, bunun aksini kimse iddia edemez." dedi. Barajlar suyun önünü kesmek için değil onu kontrol altına almak için yapılır. Yaş keresteden kapı yapıldığı için amacına hizmet etmemiş. Ama önceden kurutulsaydı yeniden yapılmasına gerek kalmazdı.
      Teşekkür ederim:)

      Sil
  3. Kitap okurken ibmine göre şekillenmesi gerekir. Yani kitabın adı kitapta yazılanların en kısa özeti halidir bana göre. Bazen okuduğum kitapta bu disiplin yoksa baştan inandığılm ve teslim olduğum yazarın yazıları bir süre sonra nedense bende ağırlık yapıyor. Dikkatimi yazılanlara vermiyorum. Belki mesleğim gereği kitabın şekli, kapak tasarımı ve adı benim için çok önemli bir özellek olduğunu söylemeliyim. Yoksa yazar ya da yayın evi böyle manivelelere neden gerek duyuyor diye de sorguluyorum. "Aşka Dair" okuduğum kitapta aşk üç kelime; arapçada ayın şın ve kaf. diyerek tarife başlıyor. Okuması güzel ve akıcı. Sonunda aşkı sevgiye ceviriyor sevgi aynı zamanda acı çekmektir diyor. Ben o zaman duraksıyorum. Sevginin karşılığı muhabbettir. Kelime olarak muhabbet habbe kökünden gelir. Tohumdur yani. Ürer ve berekettir. Hububat da habbenin çoğuludur. Bu kitabın yazarı arkadaşım İskender Pala bunu düşünmemiş olmamalı. Ama yayın evleri ve editörler bazen popilist davranabilirler ve kitabı kendilerine benzetirler. (Paylaşayım dedim :) )

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence de kitabın adı önemlidir. İskender Pala'yı biliyorum ancak "Aşka Dair" kitabını okumadım. Aşk ve sevgi arasındaki ilişki ayrı bir tartışma konusu olabilir belki de. Aşk sevginin çok üzerinde bir şey olmalı. Sevginin acı çekmekle bir alakasını göremedim. Fakat aşk söz konusu olunca başka. "Aşk acı çekmektir" deseydi ona katılabilirdim:)

      Sil
  4. Tatil Size yaramış bol bol işleri halletme ve yeşillikleri izleme en iyisi arada bunu yapmak gerekli diye düşünüyorum :) Popiler kitaplara çok fazla haz etmiyorum. İkincisi ise çok fazla mesaj kaygısı bana göre değil... Paylaşım için teşekkürler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. En azından haftada bir gün iyi oluyor. Öyle ki bütün hafta o günü beklemekle geçiyor:) Bir şey yapmasak bile adı tatil ya, o bile yetiyor:)
      Bana göre de sabun köpüğü gibi onlar. On yıl sonra kim hatırlar fi yi çi yi. Biraz şişirilmiş ve sürpriz bir çıkış yakalamış. Bizim yaptığımız biraz kıskançlık mı yoksa?:)
      Ben teşekkür ederim.

      Sil
  5. Fi Çi Pi serisini annem okurken sıklıkla bahsetti. Kesinlikle bana uygun değil. Çok satanlar listesine girdi mi nedense alma gibi bir zorunluluk duyuyor insanlar. Kahve yanına koyup fotoğrafını çekmek için bile alan var. Cılkı çıktı iyice.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yine okumadığım bir kitap hakkında konuşmamın pek doğru bir davranış biçimi olmayacağının bilinciyle bir kaç cümle söyleyeyim bari:) Kitabı okuyanlar yazarın yaşam hakkında bazı konulara açıklık getirdiğine inanmışlar. Okurların pek çoğu kendinden bir parça bulmuş kitapta. Öyle enteresan bir kitap yazmış ki bu hanımefendi yazdığı kitap hakkında yapılan yorumlardan beslenmiş. Yapılan derin yorumlara bakıp "Vay ben neler düşünüp neler yazmışım?" demiştir muhtemelen. Bu durum kendi egosunu da biraz şişirmiş doğal olarak...

      Sil
  6. Ben o seriyi okuyup beğenenlerdenim. Seks evet çok fazla vardı ama hayatın gerçeklerini de anlatan insanların uyutulup sistemin nasıl işlediğini anlatan yerler de vardı.
    Bu arada kütüğü böyle bir şey için düşünmeniz süpermiş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okuyan beğeniyor genelde. Bahsettiğiniz gibi kitabında sistemi çözebilmişse eğer, o bir dahi olmalı. İnsanlarımız derin uykuda. Kitaplarla uyanacak gibi halleri de yok maalesef. Yine ahkam kesmek doğru değil benim açımdan ancak bana göre yazar insanların neye ihtiyacı olduğunu keşfetmiş olmalı. Okur kendisiyle ortak yönler buluyor bu kitapta. Bir de yazım hatalarına rağmen sürükleyici bir dille yazıldığını düşünüyorum. Her biri 700 sayfa üç kitap nasıl okunur yoksa?

      Sil
  7. Bir ara sosyal medyada o kadar çok reklamı yapılıyordu ki bu kitapların, antipati duymam için bu tanıtımlar yeterli oldu:) Çünkü ben gerçek edebiyat eserlerinin çok fazla tanıtıma ihtiyacı olmadığını düşünürüm. İyi okurlar, kendilerine sunulanları değil, izini sürerek iyi eserleri zaten bulurlar...
    Okuduğum bazı yorumlarda Fi, Çi, Pi'deki gramer hatalarından bahsedildiğini de görünce bu kitapları sevemeyeceğimi kesin anladım. Okuyup beğenen çok insan da var gerçi ama, ben önümüzdeki 10 sene yazarın kitaplarını okumayı asla düşünmüyorum :)
    Şaka bir yana, daha önce bir yazara/ kitaba hiç okumadan bu kadar ön yargıyla yaklaşmamıştım. O reklamları gördükçe kitaptan çok bir "ürün" pazarladıkları için olabilir mi...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet bir de o yönü var bu serinin. Kitap tanıtımı ve reklam için her türlü enstrüman ve teknik kullanılmış. İnsanlar arasında bilinirliği bir salgın gibi yayılmış.
      Şahsen benim de hoşuma gitmiyor okumadığım kitap hakkında konuşmak. Başkası yapsa eleştiririm:) Yazar hanımefendi hakkında çok fazla bir şey bilmiyorum. "Reklamın iyisi kötüsü olmaz" sözü yazar için söylenmiş gibi. Kitabın edebi değeri yok, felsefe kitabı değil, bir düzine karakter yaratmış ve onlara yaşamın içinden görevler yüklemiş. Aralara da bol miktarda felsefi boyutta düşüncelerini serpiştirmiş. Reklam, meklam ürünü güzel pazarlamışlar mı? Pazarlamışlar. Eleştirilecek bir durum yok bana göre. Kadın "Ben yazar değilim." diyor. Bir kızılca kıyamet, alkış. Bak yazar değilmiş, ya bir de yazar olsaymış...

      Sil
    2. Bakış açılarımız örtüşmese zaten sizi bu kadar keyifle takip etmezdim. Ne diyeyim, ağzınıza sağlık, söylediklerinize aynen katılıyorum:) Her şeyde kalite düşüyor, bari kitaplara el atmasaydı kapitalizm... Bakıyorum kitap bloglarına, instagram hesaplarına, "best seller" binlerce kitap var ortada. Cicili bicili kapakları, boş içerikleri... Hani neredeyse bir zamanların beyaz dizileri bile yanlarında şaheser kalacak...

      Edebiyat öğretmeni olan eşinizin de konu hakkındaki yorumlarını merak ediyorum aslında. Selamlar.

      Sil
    3. Ben de sizi keyifle takip ediyorum:)
      Eşim şu an Kocaeli'nde. Haftasonu dönünce bu konuyu onunla tartışmayı düşünüyorum. Sonucu sizinle yine paylaşırım:) Eşime sormak istediğim diğer bir husus da Profösör'ün takıldığı Taş Ev mi Taşev mi konusu:)

      Sil
    4. “Taş Ev” bir takısız isim tamlaması Tamlayan (1. isim) tamlananın (2. ismin) neden yapıldığını gösteriyor. Tıpkı tahta kaşık gibi, gümüş kemer gibi, cam kavanoz gibi, keten gömlek gibi, pırlanta yüzük gibi, tahta ev gibi... Bence ayrı yazılmalı :)

      Sil
    5. Bence de öyle ama konunun uzmanı olmadığım için bir bilene sormayı tercih ettim:) Birleşik yazarken Word hata veriyordu zaten. Bununla birlikte https://www.facebook.com/TasevRestaurant/ gibi bir kısım Taş Ev Restaurantlar birlikte yazmayı tercih etmişler:) Restoran ismi olarak belki ama dilbilgisi kuralları bakımından ayrı yazılmalı üzerinde hemfikiriz. Teşekkürler...

      Sil