10 Aralık 2016 Cumartesi

ZEYTİN SEFERBERLİĞİ

09/12/2016 Cuma, Tire

Bu sabah alarmı yarım saat daha geç kurdum. Avluya çıktığımda hava yeni yeni aydınlanmaya başlamıştı. Hemen hazırlanıp yola koyuluyorum. Arabanın sıcaklık göstergesinde dışarıdaki sıcaklığın 3 derece olduğunu okuyorum. Kapının önü çığ tabakası ile beyaza boyanmış. Alt seviyelere doğru artması gereken sıcaklık derecesi beklenenin tam aksine şehre doğru inildikçe düşmeye başlıyor. Kaplan Köyünden geçerken 2 dereceyi, şehre vardığımda ise yılın ilk 0 derecesini görüyorum. Bu garip durumun ancak şu şekilde izah edilebileceğini düşünüyorum: Araba hareketsiz durmakta iken gerçek sıcaklık okunurken hareket halinde sıcaklık, ayazın vurmasıyla birlikte birkaç derece daha düşüyor olmalı.

Kaç sefer indim çıktım yaylaya bugün sayısını bile hatırlamıyorum. Önce silkicileri, sonra kadın toplayıcıları alıp zeytinliğe bırakacaktım. Işıklı köyüne geldiğimde yine yoktu kimse ortalıklarda. Elimi cebime atıyorum, telefonum da yok yerinde. Adamlara geldiğimi nasıl haber veririm? Buluşacağımız yerdeki kahvehaneye girip dayıbaşının telefonunu soruyorum kahveciye. Kahveci kapıyı işaret ederek "Orada yazıyor." diyor ilgisizce. Esas sorunun telefonumu yanıma almayı unutmuş olmam olduğunu söyleyince bana doğru uzatıyor telefonunu. Kapının yanındaki camekan üzerine yapıştırılmış kartvizit üzerindeki numarayı çevirip dayıbaşını arıyorum, "Geliyorum, yoldayım." diyor. Beş on dakika sonra çıkıyor ortaya. "Patronla konuştum." diyor. "Kimmiş bu patron?" Merak edip soruyorum. Hesap sorarmışçasına dönüp "Sen patron değil misin?" diyor. "Allah korusun." diyorum lafın gelişi. Patronluk zor iş. Meğerse kimin işini yapıyorlarsa ona patron diyormuş. Ekibi toplayıp zeytinliğe geldiğimde saat dokuzu buluyor. Hüseyin'i arıyor gözlerim. Taş Ev'e gitmiş, orada temizliğe başlamış olabilir.  

Bugün bir de küçük pazar kuruluyor burada. Hüseyin artık zeytin toplayıcılarının başına geçmiştir diye içim biraz rahat. Hemen şehre dönüp pazar alışverişini yapıyorum. Her zamanki buluşma yerinde Adnan Şefi bekliyorum. Yanımda telefonum olmadığı için onu arayıp haber vermem mümkün değil. Bir çeyrek saat geçiyor, ne gelen var ne giden. Eşim yukarıda yalnız. Hani beni arayacak olsa ulaşamayacak. Hüseyin deseniz o ne alemde bilmiyorum. Bir an önce telefonuma kavuşmak istiyorum. Alışveriş ettiğimiz kasabın çalışanlarından biri yardımcı oluyor. Adnan Şefin numarası varmış kendisinde. Arayıp onu beklediğimi söylüyor. Uykulu bir sesle "Geliyorum." dediğini öğreniyorum. Üzerinden bir çeyrek saat daha geçiyor. Kızmaya başlıyorum için için. Nihayet beyefendi görünüyor. "Neredesin?" diye sorunca "Erken geleceğinizi söyleseydiniz ona göre hazırlanırdım." diye cevap veriyor. Meğerse her zamanki saatten bir saat önce gitmişim onu almaya. "Haklısın, hatayı ben yaptım, kusura bakma" diyorum.     

Adnan Şefle birlikte Taş Ev'e döndüğümde eşim Hüseyin'in telefon ettiğini söylüyor. Motosikleti arızalanmış. Hemen arıyorum onu. Motoru tamir ettirip az önce zeytinliğe geldiğini söylüyor. "Ekip güzel çalışıyor amca, ben de şimdi yanlarından ayrıldım onlara su getirmeye gidiyordum." diyor.  

Dün yağhaneye götüremediğim yedi çuval zeytini Adnan Şefle birlikte arabaya yüklüyoruz. Telefonu alıyorum yanıma. Şarjı azalmış. Zeytinleri tanıdık bir yağhaneye bıraktıktan sonra yağları koymak için teneke satın alıp yağhaneye teslim ediyorum. Telefonumun şarj olması için yağhanenin ofisinde bir süre bekliyorum. Akşam yemeği revizyonları geliyor. Bir hanım İzmir'den arıyor. Pazar kahvaltısı için büyük bir grup rezervasyonu yapıyor. Yukarıdan telefon ediyorlar. "Isırgan otu al, ekmek almayı unutma." 

Yarım saat kadar telefonumun şarj edilmesini bekledikten sonra alışverişi tamamlayıp yukarı çıkıyorum. Zeytinliğin önünden geçerek doğruca Taş Ev'e varıp malzemeleri indiriyorum. Saat dörde doğru tekrar yola çıkmadan önce Hüseyin'i arıyorum. Bana sekiz çuval zeytin toplandığını söylüyor. "Bugün iş bitmez amca, yarına devam edecekler." Nasıl olur yarın hafta sonu, kahvaltı var, kalabalık olur. Sen yoksun, ben yokum nasıl olacak bu iş?

Zeytinliğe vardığımda dayıbaşıyla konuşuyoruz. "Yol tarafındaki ağaçlar yüklü çıktı." deyip ekliyor. "Yarına toplayıcı sayısını arttırmamız lazım." "Eğer her biri elli kilo zeytin toplayacaksa istersen on tane ilave kadın getir, öbür türlü yevmiyesini kurtarmaz." diyorum. Dayıbaşı bana bahçede biriken zeytin kümelerini gösteriyor. "Burada toplar elli kilo her biri." diyor. Toplayıcı sayısı artınca hepsini bir seferde getirme imkanım kalmıyor. "O zaman iki sefer yaparsınız." diyor. "Eğer o kadar zeytin çıkacaksa üç sefer de yaparım, sorun değil." diyorum. "Pazartesi devam edersiniz hafta sonu yoğun olur Taş Ev diyorum." Dayıbaşı "O zaman bir hafta sarkar senin iş." diye tehdit ediyor. Çaresiz yarın işe devam etmelerini kabul ediyorum. 

Akşama doğru sekiz çuval zeytini arabaya yükleyip yağhaneye bırakıyorum. Hemen geri dönüp ekibi köylerine götürüyorum.

Gece misafirleri geç saatlere kadar oturuyorlar. Tavsiye üzerine geldikleri Taş Ev'den çok memnun kalıyorlar. Aşkın Şef'i yolcu ediyoruz. Ekibin yarısı beklemede. Misafirler gidince oturduğum yerden Taş Ev'in salonunun resmini çekiyorum. Tarihi bir binaymış gibi duruyor.  

Kızım telefon edip yola çıktığını haber veriyor. Gecenin sürprizi. Hafta sonu birlikteyiz. Ne güzel...

6 yorum:

  1. Her mevsim, her bölgenin bir telaşı var. Bunlar bana fındık telâşımızı hatırlattı. Kolaylıklar diliyorum. Bazen of puf dedirtiyor ama bir haftaya bitecek...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Sadece bizim buralara mahsus mu bilmiyorum ama beni geriyor bu işler. Kendimiz yapmıyor, ameleye yaptırıyoruz. Ürünün satış bedeli işçiliği karşılarsa seviniyoruz. Sıkıntısı yanımıza kar kalıyor:)

      Sil
  2. Hiç düşünmeden telefonunu size uzatan insanlar... Bunu metropolde yapamazsınız. Ama küçük yerlerde en sevilen, altın kapılının tahta kapılıya işi düşermiş lafının gerçekleşmesini yaşatan anları dinlemek güzel. Yaşayınca eminin çok daha insani duygular hissetiriyordur. Buralarda unutuldu ve rastlanmaz oldu artık böyle incelikler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız. Şimdi düşünüyorum da; Metropolde tanımadığınız birinden telefon istemek garip gelir insana. Ancak küçük yerlerde rahat bir şekilde yardım talebinde bulunabilirsiniz ve o insanlar size yardımcı olmak için elindeki bütün işi bırakırlar.

      Sil
  3. "Taş Ev" markalı zeytin ve zeytinyağlarının satışı olacaksa mutlaka haberimiz olsun :) Size kolaylıklar diliyorum .

    YanıtlaSil