3 Mart 2017 Cuma

DEVİT

02/03/2017 Perşembe, Tire

Bu sabah Fırat olmadığı için daha rahat hareket ediyorum. Evden çıkma saatim geldiği halde eşimin istediği malzemeleri marketten alıyorum. Temizlik işi bende bugün. Şömine sobadan başlıyorum. Aşkın Şef geliyor. Onun da bugün işleri çok. Keşkek hazırlanacak, fellah köftesi yapılacak. 

Aldığımız son yorumda misafirlerimizden biri güzel bir başlığın altına Taş Ev'e methiyeler düzmüş. Mezelerden mekana, manzaradan ilgiye kadar her şeyin fevkalade olduğunu yazmış ama verdiği puana bakınca şok oluyorum. Bir puan verilmiş, yani berbat. Dün gece yorumu şikayet etmiştim. Trip Advisor'dan cevap gelmiş. Heyecanla okuyorum. Şikayetim değerlendirilmiş ve haklı bulunmuş. Gerekli düzeltmenin yapıldığını yazıyor. O yetmezmiş gibi duyarlılığıma teşekkür etmişler bir de. Her şey güzel derken bir de ne göreyim. Yorum kaldırılmış, bir puanla birlikte. O da bir şey değil ama silinen yorum ortalamayı etkilemeye devam ediyor. Bu nedenle beş puan olması gereken ortalama puanımız üç puan görünüyor. Akşama tekrar Trip Advisor'a müracaat etmem lazım.

Öğleden sonra Alp'i almaya hazırlanırken içinde iki beyefendinin bulunduğu kırmızı bir araba beliriyor Taş Ev'in önünde. Kaplan Köyüne gelmiş ve bizim levhayı görünce keşfe gelmişler. Sohbet sırasında birinin İzmir diğerinin Ankaralı olduğunu öğreniyorum. Ankaralı olanla üniversite arkadaşı çıkınca daha da yakınlaşıyoruz. "Sizin bölümdekiler bizim bölüme kız ayarlamak için gelirlerdi." diyor. "Nasıl gelmesinler, koca inşaat bölümünde kaç tane kız vardı ki." diyorum. Emekli olmuş Selçuk taraflarında bir yere yerleşmişler. En kısa zamanda geleceklerine dair söz veriyorlar.

Akşam konuklarımız Ödemiş'ten. Rezervasyon için arıyor ve bir saat sonra burada olacaklarını söylüyorlar. Eşimi aşağıdan alacağım saate denk geliyor bu. Yakın bir dostunu davet etmiş Taş Ev'e. Hemen telefon ediyor ve onları alma saatimi yarım saat öne alma imkanını soruyorum. Arkadaşını arayıp teklifimi kabul ettiğini söylüyor. Onları alıp yaylaya çıkarken memleket hallerini konuşuyoruz.

Alp ile birlikte gelen misafirleri sorunsuz ağırlıyoruz. Hepsi mutlu bir şekilde ayrılıyor. Hele Ödemişliler... Kalabalık ailenin bütün fertlerinin yüzleri gülüyor. Nazik ifadelerle ne kadar mutlu bir gece geçirdiklerini anlatıyorlar. Ödemiş'te onları tanımayan yokmuş. Fırat'ı soruyorlar. Bugün izinli olduğunu söylüyoruz. Taş Ev'in eski bir yapının restorasyonu sonucunda ortaya çıktığını öğrenince daha da bağlanıyorlar. Taş Ev'e bayıldıklarını ve sık sık geleceklerini söylüyorlar.

Eşim misafiri ile birlikte kırmızı şarap içiyorlar. Fondaki müzik kulağıma daha bir hoş geliyor. Zaman çabuk geçiyor. Geç vakitlerde bir cumartesi rezervasyonu için telefonum çalıyor. Bugünün işini yarına bırakmayan bir misafir. Cumartesi günü şenlikli geçeceğe benziyor. Yine bir kız isteme programımız var. Hazırlıklarımızı tamamladık.

Eşim ve misafiri ile birlikte kapatıyoruz mekanı. Personeli daha sonra misafiri de evine bırakıp dönüyoruz. Günlüğümü yazmaya başlıyorum ama yine uyku kazanıyor. Sabah devam ediyorum.

Eşim kahvaltıya çağırıyor. Trip Advisor'a yorumlarla ilgili problemi gidermeleri için dün akşam yazamadığım dilekçeyi yazıyorum. Bir yandan sürekli ertelediğim Devit-3'ü nasıl içeceğimi düşünüyorum. Kolay değil koca bir şişe. Evde Yazar "Ekmeğin üzerine dök, benden söylemesi. Yoksa içemezsin." demişti. Eşim de aynı şeyi söylüyor. Akışkan bir sıvı olsa gözlerimi kapar dikerim kafama. Yoğun bir akışkan olması işimi daha da zorlaştırıyor. Şunu damardan zerk etselerdi ya. Önce önümdeki ekşi maya ekmek dilimine, sonra Devit-3 şişesine bakıyorum. Bu şişeyi dilimin üzerine dökmeye kalksam bir ekmek yerim herhalde. Koyu renk şişeyi sallıyor yoğunluk derecesine bakıyorum. Eşime "Bunu çay bardağına koyup içmeyi deneyim, nasıl olur?" diye danışıyorum. "Çay bardağına koyana kadar şişeyi dik iç." diyor. Şişeyi kafama dayamışım, ağır ağır yoğun bir sıvının mideme boşaldığını hayal ediyorum. Bu manzara hoşuma gitmiyor. Derken aklıma parlak bir fikir geliyor. Şişedeki sıvıyı bir çorba kaşığına dökeyim, kaşık kaşık mideye göndereyim. Hem rengini hem kıvamını görmüş olurum böylece. İlk kaşığı yağa benzer sıvıyla doldurur doldurmaz bir solukta ağzıma deviriyorum. Sonra bir tane daha, bir daha...
Bu yöntem hiç de fena değil. Öyle acı bir tadı yok. Söylendiği üzere yağa benziyor. Bundan sonra yöntemim belli. Bir hafta sonrası için daha az stres yapmış olacağım.

6 yorum:

  1. Prof. Canan Karatay'ın bir programında Dvitaminini ekmeğe döküp içmenin çok az faydası olduğunu enjeksiyon yapılması gerektiğini söylemişti.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğrudur. Ekmeğin üzerine dökülüp yenmesi bana daha itici geldi ayrıca.

      Sil
  2. Biz çocukluğumuzda çiğ yumurtayı içerdik. Hoşumuza da giderdi doğrusu. Öylece protein alırdık. Zaman zaman kaşıkla zeytin yağı da içtiğimizi bilirim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çocukluğumda ben de bir kez çiğ yumurta içmeyi denemiş, pek hoşuma gitmediği için bir daha denemeye kalkmamıştım. Yumurta belki de en sevdiğim gıda. Elbette pişmişini tercih ederim. Devit bana kaşıkla zeytinyağı içermiş hissi uyandırdı ama zeytinyağının yerini tutmaz tabii.

      Sil
  3. Birkaç ay önce bende de D vitamini eksikliği çıkmıştı. Oysa Mersin yöresinde sürekli güneş vardır. Ben de o tür ilaçları kolay içemem. Ama kafanızda büyüttüğünüz sürece hiç içemiyorsunuz. Ben çay bardağına dökerek içmiştim. Yudum yudum değil, bir anda içmek iyi oluyor.
    Geçmiş olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doktorlardan bazıları D vitaminin sadece güneşten alınacağını düşünmüyor. Ben dediğim gibi çocukluk dönemi hariç ilk kez vitamin desteği alıyorum. Çay bardağını ben de düşündüm ama sıvının yoğun olduğunu onun yerine şişeden içmenin daha kolay olduğunu önerdiler. Benim bulduğum kaşık kaşık içmek yöntemi belki de en basit olanı, en azından bana göre. Bir anda içiyorum elbette, tadına varmayarak:)
      Teşekkürler...

      Sil