Sabah alışveriş turundan sonra eşimle çıkıyoruz evden. Citroen'in süresi biten trafik sigortasını yapmaları için acenteyi arıyorum. Yazıhanenin önünde park etmeye çalışırken elinde poliçeyle birlikte İsmail Bey yanıma geliyor. Hızına şaşırıyorum. Burada en az on beş yirmi dakika takılacağımı bekliyordum oysa.
Yaylada rahatsız etmeyen bir esinti var. Elektrikçiler geliyor. Gün boyunca üç ayrı ağacın dalları arasından sarkan Alaçatı aydınlatmasının montajına başlıyorlar. Uzun zamandır vakit bulamadığımız bu işle birlikte süs havuzumuzu da çalışmaya başlatıyoruz. Suyun geldiği büyük havuzun çıkış vanasını bulmamız zaman alıyor. Tam su geldi derken kesiliyor birden. Usta geri gidip boruda ağaç yapraklarıyla tıkanan yeri açıyor. Fıskiye tam kapasite çalışmaya başlıyor.
Bu arada bahçedeki ağaçtan reçellik armut topluyorum. Yapılması zor ama lezzeti harika bir reçel olduğunu söylüyor eşim. Gerçekten de kahvaltı esnasında misafirlerimizin en beğendiği reçellerden biri. Venüs peşimi bırakmıyor. Hiç beklemediğim bir anda sıçrayıp üstümü kirletiyor. Burada giyeceğim temiz bir şey kalmamış. İster istemez eve gidiyor üstümü değişiyorum. Yolda devamlı misafirlerimizden birileri ile karşılaşıyoruz. Beni dönüş yolunda görünce "Açık mısınız?" diye sormadan edemiyor. Hemen işimi halledip dönüyorum yaylaya.
Hava kararmaya başlarken Alaçatı aydınlatmalarını yakıyoruz. İki dokunuş Taş Ev'in havasını değiştiriyor. Avluya hoş bir hava kazandırıyor bu ufak değişiklikler. Havuzun fıskiyesinden akan suyun sesi ruhumuzu dinlendiriyor.
Kuşadası'ndan gelen bir grup geç vakitlere kadar oturuyor. Eve yorgun dönüyoruz.
Süs havuzuna iki kırmızı süs balığı atmak gerek. Bir taraftan fıskiyeler su püskürtürken, bir taraftan da balıklar suda yüzsün.
YanıtlaSilNeden olmasın? Havuzun fıskiye tablası basit ama eski günleri hatırlatıyor.
Silnasıl hava serin mi sizin ordaaa esiyo muuuu :)
YanıtlaSilHem de nasıl, şal almadan üşüyor millet:)
Sil