28 Temmuz 2019 Pazar

DOĞRU ve BİZ: YANILTICI KAVRAMLAR

Bu aralar kitap okuma modundayım. Dün Jean-Christophe Grange'ın Ölüler Diyarı adındaki polisiye-macera romanına başladım. Geçen sene aynı yazarın "Kongo'ya Ağıt" kitabını okuyup sevmiş ama blogumda ondan bahsetme fırsatını bulamamıştım. Polisiye tarzı romanlar pek tarzım olmasa da bakalım "Ölüler Diyarı" hakkında ne fikirler üreteceğim. 

Halkın genel inanışına zıt düşünceler birbiri ardına sıralanmış, tören alayı gibi birbiri ardına geçiyor aklımdan. Doğru nedir? Güzel bir şeydir, iyi bir şeydir. Neye göre? Kime göre? Herkesin doğrusu aynı mı, yoksa farklı mı? Bazılarının doğrusu başkalarına göre yanlış değil midir? Herkesin hemfikir olduğu mutlak bir doğru var mıdır? İlk akla gelen doğru, inanan insanların yaratıcısı, onun varlığı, birliği ve koyduğu yasak ve kurallar. Bunlar inanmayanlar için doğru değil. Yani yok, mutlak doğru diye bir şey yok. Dolayısıyla mutlak yanlış da yok. Bu, yapıma ters gelse de kabul etmek zorundayım. Çünkü bana göre bir iş veya bir olgu ya doğrudur ya da yanlış. Bilim ve teknoloji bile bazı doğru bildiklerinde yanılmadı mı?

Eğer halk üzerinde bir uzlaşma sağlayamıyorsa bir konuda bireysel düşünmekte fayda var. Benim doğrum bana, senin doğrun sana. Garip bir tesadüf: "Lekum dinikum veliyedin." Yani kısa ve öz olarak senin dinin sana, benimki bana.

Toplumu ayrıştırma fikrine karşı çıkıp "Sen ben yok, biz varız." sloganıyla seçim kazanan İstanbul Belediye Başkanı zor bir göreve soyunuyor. Umarım başarılı olur ve ben yanılmış olurum. Zira yaşadığımız topraklarda bazılarına göre zenginlik tabir edilen kültürel farklılıkların hepsini gürültüsüz patırtısız bir potada eritmek imkansız gibi görünüyor. Mutlak doğrunun olmadığı bir düzende böyle bir birlik ütopya geliyor bana. Asgari müştereklerde anlaşmak fikri bile ne kadar acz içinde bulunduğumuzu hatırlatıyor. Çünkü bu anlaşmada benliğimizden fedakarlık edeceğimiz kim bilir neler var? Böyle olunca özgürlüğümüzü gönüllü olarak kendimiz kısıtlamış olmuyor muyuz?

Biz kimiz? Çerçevesi dahi çizilmemiş bir kavram. Bazılarına göre ümmet-i Muhammed, etnik kimliklerimiz, bazılarına göre yaşadığımız toprakların sakinleri, bazen belli bir ideolojiyi benimseyenler ve hatta takım taraftarları, kadınlar... Sıralamaya devam etsek yüzlerce, belki binlerce "biz" çıkar bu şekkilde. İlk anda kulağa hoş gelen "biz" kavramı ne kadar içi boş bir kavram şimdi. O kadar "biz" i yoğurup bir büyük "biz" mi çıkarmak daha rasyonel yoksa "biz"lerin asgari müşterek noktalarını çekip küçük bir "biz" mi üretmek? İkisi de imkansız sanki...

2 yorum:

  1. Aslında kültürel farklılıkların birlikte yaşamaya engel olmadığını düşünüyorum ben. Ancak günümüzde çıkar ilişkileri o kadar ön planda ki birlikte yaşama aynı kültür içinde bile imkansız hale geldi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kültürel farklılıklar yaşamaya engel değil elbette. Yanlış olan bu farklılıkları yok sayıp herkesi ne olduğunu dahi bilmediğimiz bir merkez etrafında toplanabileceğini iddia etmek. Yani içini doldurmadan biz demek belli bir süre sonra çatlamaya mahkum olacak ve sadece politik bir söylem olarak kalacaktır hafızalarda.
      Yaşamanın da değişik şekilleri var. Toplumun mutlu ve refah içinde yaşaması için mutlak bir gereklilik olarak başta adalet olmak üzere eğitim, laiklik, özgürlük ve eşitlik gibi konuların hepsine birlikte özde önem veren "biz" den yana tarafım.
      Çıkar ilişkileri, binbir türlü ayak oyunları ve aldatmacalarla yoğrulan iktidar mücadelesi, kısa yoldan para kazanma hırsı, etik olmayan davranış biçimleri, inancın siyaset ve ticarete alet edilmesi birlikte mutlu yaşama engel olurken bütün bunlarla yaşamayı kabullenmek ortak kültürümüzü de belirliyor maalesef.

      Sil