5 Ekim 2019 Cumartesi

PARTİ

Öyküde ilk cümlenin önemli olduğunu okumuştum bir yerde. Yazacağım öykünün planını kurdum, olayları, kişileri yerli yerine oturttum. Ne var ki o ilk cümle çıkmıyordu bir türlü. Saatler akıp gidiyordu. Gerildikçe geriliyordum. O kadar abartmaya gerek yoktu belki ama kafama takmıştım bir kere.

Ekimin ortasına doğru yol alırken sıcak, nemli bir hava bunaltıyordu zaten. Efendim, ilk cümle okuru öykünün içine çekermiş,  yok konuyu açan bir anahtarmış, neler neler...  Bu sıcak havaya inat "Soğuk bir kış günüydü." diyerek başlıyorum. Çok sıradan bir başlangıç geliyor gözüme. Çiziyorum üstünü. Bir şeyler daha karalıyor, yazdığım cümlelerin hiçbirini beğenmiyorum. Zihnimi bu ızdıraptan kurtarmak için kararımı veriyorum daha önce üstünü çizdiklerimden birini seçiyorum. Sırtımdan büyük bir yük kalkmışçasına hafifletiyor beni bu kararım. Artık gerisi kolay diyorum, zoru başardın. Devamı çorap söküğu gibi gelir nasıl olsa.

*    *     *

Karmakarışık duygular sarmıştı bedenini. Boş gözleri geniş salonu dolaşıyor, nefes almakta zorlanıyordu. Boyun bağını gevşetti, oturduğu koltuktan kalkarken etrafındaki eşyaların hızla dönmeye başladığını fark etti. Kapattı gözlerini, bir süre öylece kaldı. Hafifçe göz kapaklarını aralayıp durumunu kontrol etti. Tansiyonu düşmüş olmalıydı. Bu yöntemi kendi keşfetmişti. Ne zaman tansiyonu düşer, başı döner, gözleri kararırsa hemen kapatıverirdi gözlerini.

Bir iş seyahati nedeniyle yurt dışında bulunan çocukluk arkadaşı Mehmet'in evindeydi, üstelik o çok sevdiği arkadaşının karısıyla birlikte! Koltuk takımları, yemek masası, sehpa ve sandalyelerin hareketi iyice yavaşlayıp nihayet sabitlendiğinde karşı duvarda asılı büyük tablodaki portre ile göz göze geldi. Muzipçe gülümsüyordu ona Mona Lisa.

Gözlerini alamadı karşı duvardan, çakılmış kalmıştı yerinde. Yok artık, bu kadarı olamazdı. Tablodaki donuk kadın resmen kendisine şantaj yapıyordu. Sanki Mehmet gözcü bırakmıştı onu. "Neler çevirdiğinizden haberim var, canımı sıkarsanız gördüklerimi Mehmet'e bir bir anlatırım" der gibi tehditkardı bakışları. Üstelik o kadar kanlı canlı görünüyordu.

Bakışını duvardan alıp pencereye doğru yürüdü, perdeyi araladı. Kaldırımın kenarındaki aydınlatma direğinin sarı ışıkları, kelebek gibi uçuşan kar tanelerini yıkıyordu. Kalabalık caddenin insanları telaş içinde evlerine ya da yılın son gecesini karşılayacak eğlence yerlerine akın ediyordu. Ama o bunları hiç farketmiyordu bile. Ne bir rövanş ne de zaferdi yaşadıkları.

Beş yıl önce Mehmet'e kaptırmıştı sevdiği kadını. Yıllarca kalbinden atamamıştı o sevdayı. Keşke cesur davranıp zamanında açılsaydım diye ne çok dertlenmişti ama neye yarar. Ya aşkıma karşılık vermezse korkusu ölümden beterdi. Bu korku sebebiyle treni kaçırmış, atı alan Üsküdar'ı çoktan geçmişti. Korku yerini tarifsiz duygulara bırakmıştı o zaman. Onsuz yaşamanın ne anlamı olabilirdi. Arkadaş toplantılarında, birlikte yenen yemeklerde deliler gibi sevdiği kadını başkasıyla birlikte görmekten kahredici ne olabilirdi başka.

Aysel, niye yaptın bunu bana? diye sormak istiyordu onu her gördüğünde. Oysa bunu sormaya hiç hakkı yoktu.  Yüzündeki buruk bir gülümseme içini acıtırken göz göze geldiklerinde, bir kor düşüyordu yüreğine. İstese de istemesede Mehmet'in karısıydı artık Aysel.

Bir araya geldiklerinde birbirlerine attığı kaçamak bakışlarda teselli ararken  bir yandan Mehmet'ten hislerini gizlemeye çalışıyorlardı. Akan su yolunu bulacaktı er ya da geç. Zamanla karşılıklı bakışmalar alevlenirken Mehmet, karısı ve en yakın arkadaşının arasında bir şeyler döndüğünü sonunda fark etmişti.

Arkadaşının karısına göz diken biri durumuna düşmek hiç de istediği bir şey değildi ancak o da sevgilisini elinden almıştı. Düşündüklerinin adil olmadığını biliyordu ama bir kez daha sessiz kalıp aynı acıları çekmek niyetinde değildi bu sefer. Mehmet'le açık açık konuşmak Aysel'e açılmaktan daha zor olacaktı. Ne diyebilirdi ki? Kim arkadaşına gidip de senin karını seviyorum diyebilirdi.  Akla uygun olan bunu Aysel'in yapmasıydı.

Üst kattaki giyinme odasında ne giyeceğine karar veremiyor, gecenin en şık kadını olmak için çırpınıyordu Aysel. Mehmet'e durumu anlattığını ve evliliklerini sonlandırma kararı aldıklarını söylememişti henüz aşağıda kendisini sabırla bekleyen genç adama. Tuvalet masasına oturup özenle tamamladı makyajını. Uzun sarı saçlarını taradı, en sevdiği parfümü cömertçe sıktı kulak arkalarına. Göz kamaştıran güzelliği, dantelli beyaz elbisesiyle bir kuğu misali süzülüp inmeye başlamıştı döner merdivenin basamaklarından.

- Nasıl, güzel olmuş muyum? diye sordu, kendinden emin bir şekilde, gülümseyerek. 
Karşısında gördüğü peri kızına doğru ilerledi genç adam. Birbirlerine uzanan eller buluştu. Kadının tahrik edici parfüm kokusu genç adamın  aklını başından alırken Aysel'in kulağına fısıldadı.
- Evet, sevgilim, bu gece harika görünüyorsun.  

Geç kalmışlardı, hemen yola koyuldular. Arkadaşlarının evine vardıklarında bütün gözler Aysel'in üzerinde toplanmıştı 

Koluna taktığı dünyalar güzeli, uğruna canını vereceği kadının ona güzel olmuş muyum diye sorması hayli şaşırtmıştı genç adamı. Yıllar sonra muratlarına ermişti. Davetliler çoktan havaya girmiş, yiyor, içiyorlar çılgınca dans ediyorlardı. Arkadaşlarını selamladıktan sonra tenha bir köşe buldular kendilerine. Genç adama sürprizini açıklamanın zamanı gelmişti Aysel'in.
- Mehmet'le konuştum dedi. Genç adam heyecanlanmıştı. Güzel kadının gülen gözleri güzel haberler müjdeliyordu. Bir süre müziğin sesini yalnız bıraktılar. Aysel anlatmaya devam etti.
- Zaten anlamış, her şeyi. Benden önce davrandı, ilişkimize ara vermeyi kendisi önerdi.

Umduğundan daha kolay sonuçlanmıştı. Genç adam şimdi daha mutlu hissetti ama bir yandan arkadaşını düşündü. Nasıl yüzüne bakacaktı şimdi onun. Aysel genç adamın dalıp gittiğini görünce konuyu dağıtmak üzere birkaç adım geri çekildi. Ellerini iki yana açarak seslendi sevdiğine.

"Beni güzel buluyor musun?"  Cevap gecikmedi.  

- Evet sevgilim çok güzelsin, muhteşem duygular içindeyim bu gece. Çünkü gözlerinde aşkın pırıltılarını görüyorum. Seni ne kadar çok sevdiğimi bilemezsin diye cevap verdi genç adam.

Zaman su gibi aktı, eğlence çabuk bitti. Eve dönme vakti geldi. İçkiyi fazla kaçırmış, başı ağrıyordu. Aysel'e uzattı arabasının anahtarını. Aysel yardım etti ona, usulca yatağına yatırdı. Genç adam ışığı söndürürken kulağına fısıldadı sevgilisinin. 

- Bu gece harikaydın aşkım.

                  *    *   *

- Bir öykü yazdım dedim
- Konusu ne? diye sordu.
- Okuyunca anlarsın dedim.

Bir solukta okudu baştan sona. Gözlerini dikti bana. Ne diyeceğini merakla bekliyordum. Konuşmadı.

- Nasıl, güzel olmuş mu ? diye sordum heyecanla.
- Aysel kim? diye soruya soruyla karşılık verdi.
- Bilmem, öykü kahramanlarından biri işte dedim, önemsememiş görünerek.
- Yaşanmamış şeyleri yazamazsın, söyle şimdi bana bakalım. Aysel kim?
- Mehmet'in eski karısı dedim, sırıtarak.
- Aysel'in sevgilisi kim, niye onun adı geçmiyor? Yoksa o sen misin?
- Sence, o ben olabilir miyim? Gülmeye başladım.
- Dalga geçme benimle kim bu güzel Aysel, söyle, merak ettim.
- Hani dün sana Eric Clapton'un "wonderful tonight"**  şarkısından bahsetmiştim ya.
- Eeee,
- Bu öyküyü o şarkının sözlerinden kurguladım.
- Aç bakayım sözlerine.
- Buyur bak işte.
- Ha, tamam. Ama dediğim gibi değil mi. Yaşanmış bir şey bu da.
- Haklısın, her zaman olduğun gibi, dedim. Seviyorum ben bu kadını.


* Yukarıdaki öykü Eric Clapton'un besteleyip seslendirdiği bir şarkıdan kurgulanmış olup onun yaşamından gerçek bir kesit sunar. Partiye gitmek üzere üst katta hazırlanmakta olan Pattie Boyd, Eric'in sevgilisi, Eric Clapton'un yakın arkadaşı Beatles'ın ünlü gitaristlerinden George Harrison'un karısıdır. Eric salonda üst kattaki Pattie'nin süslenmesini beklediği esnada gitarını eline alıp "Wonderful Tonight" şarkısını bestelemiş. Öyküdekinin aksine Eric, George'a "Ben senin karına aşık oldum" deme cüretini göstermiş, daha sonra evlenecek olan Eric ve Pattie çiftinin nikah törenlerine  George Harrison, yeni eşi ile birlikte teşrif etmişler.

** Şarkı düğün merasimlerinde evlenen çiftlerin ilk dans müziği olarak ün kazanmıştır. 

32 yorum:

  1. Çok sevdiğim bir şarkıya harika bir hikâye olmuş :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler:) Her şarkının her türkünün ayrı bir öyküsü var, değil mi?

      Sil
  2. Alternatif gerçeklik :) Hikayenin gerçeği malesef son dercee kuru, o nedenle biz sizin hikayenizi benimseyelim..
    Yazıdaki ilk cümlenin önemi konusunda ise (Orhan Pamuk bu akımın öncülerinden), yazarlar genellikle bu sorunu yazının ortasından başlayarak, sonra geri dönüp ilk cümle üzerinde çalışarak aşabildiklerini itiraf ediyorlar. Fakat sanırım asıl zor iş, sonrasında bizi "bu ilk cümleyi yazdıktan sonra aktı roman"a inandırabilmekte :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öykü kahramanlarından birinin yerine koyarız kendimizi genellikle. Belki bu yüzden mutlu sonlansın isteriz.
      İlk cümle kelebeğin kozasından çıkışı gibidir bazen. Sonra yaşamın içine dalarız. Bir film izlemiştim. Genç bir kadın yalnız başına ormanın içinde bir ağaç ev kiralar. Tek amacı o sakin ortamda romanını yazmaktır. İlk satırların sancılarını görürsünüz onda. Yazar, yazdığını beğenmez, kâğıtları sinirle buruşturup fırlatır atar, bi daha dener, olmaz, sonra bir daha... Filmin konusu başkadır aslında. Cinayet, korku temalı bir filmdi ama aklımda yer eden kadının kitabına başlarken yaşadığı mücadeleydi.
      Zamanı gelince birden çözülür akar cümleler. Yazdıklarınızı gözden geçirirken, tamam şimdi oldu dersiniz, keyfiniz yerine gelir:)

      Sil
  3. o çekilen 'kim bu aysel' sorgusu tam canımı sıkıyordu ki şarkıya bağladınız. öyküleştirmeniz de wonderful tonight gibi yalın ve güzel olmuş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler:) Kurgu, yazarın az ya da çok yaşadıklarından, okuyup gördüklerinden izler taşır. Ama yazdıkları arasında gerçeğe en yakın olanlar kendi yaşadıklarıdır. Bu yüzden yazarken bazen günâhlarını çıkartır, bazen intikam, isyan, aşk ve pişmanlıklarını, bazen de hayâllerini döker satırlarına... Farklı karakterlerde bütünleşir okurla.

      Sil
  4. Yazı tümü ile harika bir öykü olmuş. İlk cümle gerçekten okurken önemlidir ama yazarların ilk cümlem ne olsun ,diye uzun uzun düşündüğünü sanmıyorum/belki bazıları bazen/ ilham geldi mi zaten akar gider cümleler.Müzik çok romantikmiş,daha önce dinlememiştim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler.
      Bazen dediğiniz gibi, düşünmeye bile gerek duymadan dökülüyor satırlar. İlhamın kapıyı çaldığı anlar o zaman. Ne var ki, olmadık zamanlarda geliyor meret. Bilgisayarın başına oturup ilhamı beklediğinde mutlaka bir işi çıkıyor, başkalarına gidiyor, bekle de gelsin o zaman. İlham geldiğinde onu kaçırmamalı:)

      Sil
  5. Ben bu şarkının hikayesini farklı biliyordum kadının hazırlanmasını beklerken sıkılmış yazmış diye okumuştum altından ne çıktı :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sıkılacak zamanı da yok şartlar da müsait değil. Adam karmaşık duygularla boğuşuyor. En yakın arkadaşının evinde kirli oyunların peşinde. Bir yandan bu durumu arkadaşına nasıl izah edebileceğini çözmeye çalışıyor, ancak aklı aşık olduğu kadında. Kadın aşağı inerken sevgilisini bekletmesinden dolayı onun söyleneceğinden endişeli. Cazibesini kullanıp nasıl göründüğünü soruyor adama. Ne yapsın garibim, gördüğü manzara karşısında büyüleniyor.

      Bu olay evlendikten sonra yaşansaydı, pek muhtemeldir ki, adam sıkılırdı beklerken, kadın da fırçayı yerdi beklettiği için. Fakat kadın henüz komşunun tavuğu:))

      İşin aslına bakarsan arkadaşı da yurt dışında başka bir kadınla birlikte giriyor yeni yıla. Kadın bunu tahmin ettiği için son derece rahat.
      Şarkının gerçek hikâyesi farklı biraz, haklısınız. Adam gitarını yanından ayırmıyor, sevgilisini beklerken oracıkta yaptığı bu şarkıyı ilk kez ona dinletip fikrini alıyor. Sözlerine bakılırsa yine de sıkılmış bir durum yok adam açısından:)

      Sil
  6. Beni çocukluğuma götürdünüz. Eskiden kompozisyon derslerimiz verdi. Annem güzel kompozisyonlar yazardı. Ama hiçbir ödevi üstlenmezdi. Ne olur anne derdim, bari ilk cümleyi söyle. İlk cümlenin sihri, ardından tüm cümleleri sıralardım.
    Şiir veya öykü, inanıyorum ki her paylaşımda kişinin gerçek yaşamından biraz kesitler vardır.
    Hayat bir birikim değil midir?
    Emeğinize sağlık, düşündüren, sorgulayan bir öyküydü.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Siz de beni mutlu ettiniz. Durup dururken eskilerden bir Eric Clapton vardı diye geçirdim aklımdan. Bütün detaylar silinmiş aklımdan ama o isim her nasılsa kalmış işte. Sonra kimin nesi, hangi parçaları söylemiş diye internette araştırdım biraz. Bunun üzerine gençlik anılarım canlandı. Eski müzik parçalarının yerinin doldurulamadığını bir kez daha anladım. Ahh, those old days:)

      Sil
  7. Çok güzel bir öyküydü. Aktı gitti gerçekten. Şarkıyı da hikayesini de bilmiyordum sayenizde öğrenmiş oldum ☺☺

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim:) Gerçek hikâyeden yola çıkıp biraz kurgu ekledim, beğenmenize sevindim.

      Sil
  8. Yazmak harika bir duygu şuan okuduğum bir yazı samimi bir kalemden dökülen şiir tadında akıcı evet ilk kelime ilk cümle insanın öyküye katılmasını devam etmesini saglamaktadır ya digerleri bir sonraki cümlenin başlangıcı degilmi elinize gönlünüze saglık

    YanıtlaSil
  9. Kesinlikle. Yazmak insana huzur veriyor. Çok teşekkür ederim:)

    YanıtlaSil
  10. Wonderful story and song. I read about it in a book about Clapton.

    YanıtlaSil
  11. Okurken neler geçti aklımdan :D şimdi geliyor bir aşk itirafı derken ters köşe oldum. Nedense ilk cümlenin sancısından çok konuya girememenin, tehlikeli sularda yüzmeye başlayamamanın sancısını hissettim. Ama işte sanat böyle bir şey! Yazarın yazdığıyla okurun anladığı çok farklı olabiliyor :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanırım okuru şaşırtmak yazarın zevk aldığı bir şey. Aksi takdirde sıradan, sıkıcı bir yazı çıkar ortaya. Her cümle bir bilinmezin perdesini aralamalı. Okur o aralıktan farklı yaşamları tanımalı. Bazen kendini bulmalı satırlarda. Dediğiniz gibi yazılanlar her okurda değişik duygular uyandırmalı. Yazar bazen bilinçli olarak boşluklar yaratmalı yazısında. O boşlukların doldurulmasını okurun hayal dünyasına bırakmalı. Teşekkürler:)

      Sil
  12. Güzel,sade ve şık blogunuzu beğendim ve takip ettim.Sizi ve bu yorumu görecek arkadaşlar bloguma uğrarsanız mutlu olurum.Sağlıcakla Kalın. https://dizifilmkitaptavsiye.blogspot.com/

    YanıtlaSil
  13. Very interesting about Clapton. My sister like his song.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. It has been known for many years as the first dance of couples at wedding ceremonies.

      Sil
  14. Farklı türlerde yazabiliyorsunuz. Müthiş birşey..çok beğendim..👏👏👏

    YanıtlaSil
  15. Ah o ilk cümle...Bazen kolayca geliyor,bazen günlerce süründürüyor insanı.Yazı yazmaya oturan herkes yaşıyor sanırım bu sancıları...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten de öyle. Her zaman olmasa da bazen takılıyor o ilk cümleye insan:)

      Sil
  16. Öykü ve gerçekliğin içiçe geçişini çok kullanırım ben de. :) O yüzden okuması çok keyifli bir yazı olmuş. Alkışlar sana geliyor :))

    YanıtlaSil
  17. Keyif verdiyse ne mutlu bana. Çook teşekkürler.:)

    YanıtlaSil
  18. heey müziksever olarak corc ve erikin bu halini biliyodum daaaa öykü keyifli olmuş. aysel de uymuş yaniiii :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Arkadaş arkadaşa yapar mı bunu dememek lazım, aşk kapıyı çalınca akıl diye bir şey kalmıyor kafada. Teşekkürler:))

      Sil