12 Aralık 2019 Perşembe

NE SENLE, NE DE SENSİZ BÖLÜM I

Based on A TRUE STORY

NE SENLE, NE DE SENSİZ    BÖLÜM I

Hâkim tarafları dikkatle dinledikten sonra kararı açıklamaya hazırlandı. Tok bir sesle iki kez öksürüp sesinin pasını giderdi, gözlüğünü çıkarıp katibe doğru seslendi. "Yaz kızım, Karar" dedi, eline aldığı tokmağı havaya kaldırırken duruşma salonundan bir çığlık yükseldi.

- Durun Hâkim Bey, hemen kararınızı vermeyin. İmzaladığım protokolden vazgeçtim, davacı değilim. Ben Fuat'ı seviyorum ondan boşanmak istemiyorum. 

Oysa, on bir yıl önce başlayan inişli çıkışlı ilişkisini bitirmeye kesin kararlıydı son dakikaya kadar. Yine duygularının esiri olmuş, her şeyi göze alıp atmıştı kendini ortaya. Kardeşleri tarafından zorlukla zapt edildi. Yerine otururken kendinden geçmek üzereydi. 

Henüz on yedi yaşındaydı onunla ilk karşılaştığında. Diğer üç arkadaşıyla birlikte evlerine yakın Caffe Nodo'da buluşmuş sohbet ediyorlardı. Kusursuz fiziği, sarı uzun saçları ve yeşil gözleri ile bütün ilgiyi üzerinde topluyordu. Karşı masada oturan neşeli grubun içindeki esmer çocuğun gözlerini kendisine diktiğini fark etmiş ama hiç oralı olmamıştı. 

Fuat inatçı bir tipti. Kafasına koyduğunu mutlaka yapar, uçan kuş kurtulamazdı elinden. Yanındaki arkadaşı Mehmet, ondaki tuhaf durumu fark etmekte gecikmedi. 

- Ne iş oğlum, gözünü ayırmıyorsun kızdan. 
Mehmet'in sevgilisi Ayten, liseden sınıf arkadaşı Gönül'ü iyi tanıyordu. Dayanamayıp girdi araya,
- Fuat, kendine gel, tanıyorum o kızı ben, sana asla yüz vermez, boşuna harcama zamanını. 
Fuat'a söylenemeyecek sözlerdi bunlar. Artık tek hedefi vardı bundan sonra.
- Göreceksiniz, bu kızı elde edeceğim, var mısınız benimle iddiaya?
Ayten acı acı gülümsedi,
- Zavallı çocuk, seni de tanıyorum, onu da. Ne yaparsan yap iş çıkmaz sana ondan.

Fuat iyice hırslanmıştı. Ayten'le konuşurken bile gözlerini Gönül'den ayırmıyordu.
- Madem tanıyorsun onu, tanıştırsana bizi.
Ayten şaşırıp bakışlarını sevgilisine çevirdi. Mehmet, sıkıntıyla püfledi,
- Tamam, ama hemen şimdi olmaz, sık sık gelir zaten o buraya, daha sonra bir fırsatını bulur, tanıştırır seni Ayten. 

Birkaç gün sonra aynı saatlerde aynı yerdeydiler. Fuat alelacele Mehmet'i aradı ve Ayten'i alıp hemen Caffe Nodo'ya gelmesini istedi. On beş dakika sonra buluştular. Ayten içeri girerken Gönül'le selamlaşmayı ihmal etmedi. Kulağına eğilip ona bir şeyler söyledi. Sonra üçü birlikte Gönül ve arkadaşlarının yanına gittiler. Fuat Ayten'in tanıştırmasını beklemeden elini uzattı Gönül'e. "Ben Fuat." Yüzünü kaldırmadan elini uzattı, "Gönül" dedi. Çaylar içildi espriler yapıldı, kalkma zamanı geldi. Fuat, "Seni eve bırakayım" dedi.  "Gerekmez, evim şurada zaten" dedi Gönül, soğuk bir şekilde.

Fuat çetin bir cevize çattığını anlamakta gecikmemişti. Sonraki buluşmalarında alttan girdi üstten çıktı ama Gönül'ün aklını çelemedi bir türlü. Gönül kaçtıkça o bıkmadan kovalamaya devam etti.

Arkadaş toplantılarında ya da birlikte sinemaya giderlerken her zaman Gönül'ün yanındaydı artık. Kız arkadaşları Fuat'ın ona iyice abayı yaktığını söylediğinde, Gönül umursamaz bir tavırla saçlarını geri atmış "Ne alaka, hiç de benim tipim değil o" demişti. Yine de gördüğü ilgi ruhunu okşuyordu. Bir ara Fuat telefon numarasını istemiş, o da düşünmeden vermişti. O günden sonra sık sık mesajlaşmaya başladılar. Artık arkadaşlarla organizasyonları Fuat'la birlikte yapıyorlardı. Fakat hiç bir zaman yalnız kalmadılar, ta ki o güne kadar.

O gün, sabah kahvaltısı için sözleştikleri kır kahvesine önceden gelmişti Fuat. Gönül daha sonra Funda ve onun erkek arkadaşı ile birlikte gelip diğerlerine katıldı. Fuat onu görür görmez yerinden fırlayıp yanına koştu, samimi bir şekilde,
"Merhaba Gönül, n'aber?" 
"İyilik, ne olsun" dedi Gönül ağzındaki çikleti çiğnerken.
"Sakızın var mı?" diye sordu Fuat. 
Ağzından sakızı çıkarıp eline aldı.
"Hayır yok, işte bu var sadece"
Fuat ani bir hareketle Gönül'ün sakızı kaptı elinden.
"Tamam işte, onu ver." dedi. Gönül'ün şaşkın bakışları arasında sakızı attı ağzına.

Onca iltifat, ilgiden etkilenmeyen Gönül, Fuat'ın bu hareketinden sonra bambaşka biri oldu. Fuat'ın ne kadar titiz olduğunu, kendi bardağını bile ikinci kez kullanmaktan imtina ettiğini biliyordu. Fakat nasıl olduysa ağzından çıkan sakızı çiğnemeyi göze almıştı. Bu ona verdiği değeri gösteriyordu. Yelkenleri suya indirdi. O aldırmaz tutumlarından vazgeçmiş, Fuat'a bakışı değişmişti.

Aynı gün kahvaltıdan sonra Fuat, Mehmet'e bir işaret çakıp gözden kayboldu.  Mehmet ne olduğunu anlamadan yerinden kalkıp arkadaşını takip etti. İçeriye girdiler, ona plânını anlattı. Kısa bir süre sonra geri dönen Fuat, Gönül'ün yanındaki yerine oturdu. Elini kaldırıp garsonu çağırdıktan sonra masadakilere dönerek,
"Evet hanımlar, beyler, nasıl olsun kahveleriniz?" Garson istekleri not aldı. Fuat, Gönül'e dönüp,
"Seninki nasıl olsun?"
"Sade" dedi Gönül. Kahveler bittikten sonra sohbete devam ederlerken kahvesini içen sırayla kapattı fincanını. Garsona çaktırmadan bir bakış attı Fuat. İşareti alan garson, masayı toparlarken içeriden getirdiği tabağa ters çevrilmiş kahve fincanını Gönül'ün fincanıyla değiştirdi.

Ayten,
"Fincanlar kapandı da kim bakacak falımıza?" diye konuştu ortaya. Mehmet, Fuat'ı işaret ederek,
"Çok iyi fal bakar bu herif, dedikleri de aynen çıkar yeminle."
Fuat, kendini kibirli bir havaya sokarak gülümsedi,
"Yok canım, o kadar değil. Arada kaçırdıklarım da oluyor." dedi.

Gönül'ün en büyük tutkusuydu fal baktırmak. Her gün en az bir sefer fincanını kapatır. Kimseyi bulamazsa telve izlerinden kendine bir şeyler uydururdu. Sevinçle Fuat'a çevirdi başını,
"Gerçekten mi? Fal bakmasını biliyorsun öyle mi?"
"Abartıyorlar canım, bazen o kadar net çıkıyor ki, ne görürsem onu söylüyorum. Kafadan sallamam yani" dedi.
"İyi o zaman, hadi önce benimkine bak"
"Kızmaca, darılmaca, üzülmece yok ama. Dediğim gibi, gördüğümü söylerim ben."
"Tamam, tamam uzatma hadi bak şuna" dedi Gönül.

Fuat fincanı eline alıp tabağa süzdü. Sonra dikkatlice fincanı incelemeye başladı.
"F harfi çıkıyor sende. Baş harfi F olan biriyle kısa zaman içinde evlilik görünüyor. İnanmazsan bak"

Gönül fincanın içine dikkatle baktı. Gerçekten de büyük bir F harfi görünüyordu. Gözlerini kocaman açtı.
"Evet, görüyorum, çok net okunuyor, kocaman bir F harfi var gerçekten."

Fuat'ın planı tutmuştu. O akşam Gönül onun arkadaşlık teklifini kabul etti ve ilişkileri resmen başladı. Fuat'ın sevinci yüzünden okunuyordu. Arkadaşlarına bu gelişmeyi duyurdular. Artık mesajlarında aşk sözcükleri eksik olmuyordu.

Gönül hasta olduğu bir gün buluşmaya gelemedi. Fuat, arkadaşları Mehmet ile sevgilisi Ayten'i yakalayıp sinsi sinsi gülümsedi onlara.
"Nasılmış, kuş kafese girdi. İddiayı kaybettiniz." Ayten şaşırmıştı.
"Ne o, yani bir oyun mu bütün bu yaptıkların?" 
"Ne sandın, dediğimi yaptım mı yapmadım mı?" diye sordu kendinden emin bir tavırla Fuat.
"Pes doğrusu" dedi Ayten, "Yazık değil mi kıza?"
"Güzel kız, başkasını bulur nasıl olsa." dedi Fuat.

Bir hafta sonra Gönül'ün cep telefonuna bir mesaj düştü. "Ayrılalım." Mesajın sahibi belliydi. Hemen telefonu aldı eline. "Ne yaptığını zannediyorsun sen, benimle dalga mı geçtin? Hemen Nodo'ya gelip anlatıyorsun, bakalım derdin neymiş?" 

On dakika sonra bir araya geldiler. Fuat duygularını yitirmiş bambaşka biri olmuştu. Gönül ağlamaya başladı. "Ne oldu, suçum ne?" Fuat sesini çıkarmadı. Sustu bir süre. "Aradığım kişinin sen olmadığını anladım" dedi sonra sessizce. "Neden, neyim eksik benim, söyle" diye haykırdı Gönül. Fuat sesini çıkarmadı. Ağzına geleni söyledi Gönül, bir yandan ağlıyor bir yandan da hatasını anlamaya çalışıyordu. 

Eve döndüğünde annesi onun bitkin halini görüp panik içinde sordu. "Ne oldu kızım, ağladın mı yoksa sen?" Canının sıkıldığını söyledi ama Fuat'tan bahsetmedi. Düne kadar kaçan o kovalayan Fuat'tı. Şimdi ise Fuat kaçıyordu. O ise bu işin sebebini öğrenmekte kararlıydı. Mesaj çekmeye devam etti. Arkadaş toplantılarında Fuat'ı sıkıştırdı bir şeyler öğrenmek için. Fuat ser veriyor sır vermiyordu. Söylediği tek cümle "Aradığımı bulamadım" oluyordu. Neydi aradığı, kafasını takmıştı bu işe. Başka biri mi vardı. Araştırmış, soruşturmuş öyle bir şey olmadığına kanaat getirmişti. Delirmek üzereydi. Hani akla yatan bir mazereti olsa bırakacaktı peşinden koşmayı. Eğer bir hata yaptıysa hatasını öğrenmek en doğal hakkıydı. Günler günleri kovaladı fakat bu ayrılışın sebebi bilinmez olarak kaldı onun aklında. 

Uzun bir süre sonra Fuat'ın başka bir kızla çıkmaya başladığını görmüş, hem rahatlamış, hem de onu kıskanmıştı. Rahatlamıştı çünkü aradığını kendisinde bulamadığı doğruydu demek. Artık o sorunun cevabını biliyordu. Esmer kara kuru bir kızdı Şeniz. Kendisi ondan kat be kat güzeldi oysa. Arkadaş grubunda artık birlikte görünüyorlar, kızın kendisine bakışlarından hiç hoşlanmıyordu. O bakışlarda "Sende olmayan bende var" mesajını okuyor kıskançlık krizlerine kapılıyordu.

Hem güzelliğine hem de zekâsına güveniyordu aslında. O paçoza pabuç bırakacak göz yoktu onda. Bundan sonra en büyük rakibi o kız kurusu olacaktı.

Bir sabah uyandığında farkında olmadan eli telefonuna gitti. "Bugün mutlaka buluşalım, söyleyeceklerim var" diye yazıp gönderdi. Cevabı beklemeden bir mesaj daha ekledi, "Önemli!" Sonra bir tane daha, "Saat ikide aynı yerde" İlk tanıştıkları yerdi Caffe Nodo. Cevap gelmedi.

Saat ikiye beş kala salondan içeri girdiğinde üç beş kız bir yandan çaylarını içerken aralarında koyu bir sohbete dalmışlardı. Kapıyı karşıdan gören köşe masaya oturup garsona bir çay söyledi. Diğer masadaki kızların sigara içtiklerini görüp onlardan aldığı cesaretle o da yaktı bir tane. Garson çayını bıraktıktan sonra sesini çıkarmadı, bir küllük getirip masaya koydu. On dakika geçmesine rağmen gelen giden yoktu. Gözünü kapıdan ayırmadan yeni bir sigara yaktı. Ellerinin titrediğini fark etti. Kısa bir süre sonra kapıda göründü Fuat. Şeniz kaltağına rağmen onu kırmayıp işte gelmişti yanına. Neşeyle kalktı ayağa, elini uzattı.
"Merhaba"
Sonra düşündü bir an, eli havada kalmıştı. Yoksa yerinden kalkmamalı, kendini ağırdan mı satmalıydı. Fuat kendisine uzanan eli sıkıp oturmaya yeltenirken Gönül onu kendisinden yana çekip her iki yanağına birer öpücük kondurdu. Ardından garsona seslenip iki çay daha söyledi.

Fuat ağzını açmadan boş gözlerle bakıyordu karşısındakine. Bir süre öyle kaldılar. Gönül'ün göz çukurları dolmaya başlamıştı. Sessizliği bozan Fuat oldu. Yoksa saatlerce birbirlerine öylece saatlerce bakabilirlerdi.

"Niye çağırdın beni? Neymiş önemli olan?"
Gönül hazırlıksız yakalanmıştı. Söyleyecek bir şey bulamadı. Yüzünü dikkatle inceledi Fuat'ın. Özenle taradığı saçları, esmer teninde kirli sakalı, en çok da pırıldayan bir çift siyah gözü çevreleyen uzun, kıvrık kirpikleriydi onu çeken.
"Hiiç, hiçbir şeyin önemi yok, sadece seni görmek istedim, hepsi bu." 
Fuat, umursamaz tavırla çayından bir yudum çekti.
"İyi o zaman, gördüğüne göre başka bir şey yoksa ben artık gideyim"
"Şeniz ne yapıyor?" Bunu niye sorduğunu kendisi de bilemedi. Öylesine çıkmıştı ağzından işte.
"Ayrıldık biz onunla!"
Hiç beklediği bir cevap değildi bu. Şaşırdı.
"Neden?"
"Nedeni yok, ayrıldık işte."
Anlamak çok zordu Fuat'ı. Kapalı bir kutuydu. Karşısındakine kısa zamanda tutkuyla bağlanır, bir süre sonra sıkılır vazgeçerdi. Ne bulmuştu bu adamda, mantıklı bir sebep aradı. Yoktu sebebi. Aşk sebep dinlemezdi ki. Tutulmuştu bir kez o hastalığa. Uyuşturucudan beter bağımlısı olmuştu Fuat'ın. Ne yaparsa yapsın, ister onu terk etsin, aşağılasın, telefonu yüzüne kapatsın, mesajlarına cevap vermesin, yine de söküp atamıyordu kalbinden.

NE SENLE, NE DE SENSİZ *** BÖLÜM II ***

16 yorum:

  1. Hikayenin devamı olduğunu gördüm ama diğerine geçmeden önce şuraya bir yorum karalamak istedim yine :) Ben ya böyle bir sevdayı tatmadığımdan ya da gerçekten gururuma yenik düşemeyen bir insan olduğumdan mıdır bilinmez, bana bu şekilde davranan bir adamın peşinden asla koşmam, koşmadım da yani. Büyük konuşmaktan da nefret ederim ama bana boş geliyor. İnsanlar kendilerine zerre değer vermeyen insanların peşinden koşunca ben utanıyorum. Yani utanmaktan kastım acıyorum. Tabii bu hikayenin başında 11 yıllık birliktelikten bahsediyordunuz. Diğer hikayede söylediklerimi yutacak kıvama gelecek miyim merak ediyorum. Hemen geçiyorum diğerine :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Almanca'da bir kelime var Sevdiğim Günlük: fremdschämen. Yani başkasının yaptıkları yüzünden insan olarak utanç duymak :) Sen de bunu hissetmişsin. Araya karıştım ama :D

      Sil
    2. Almancam olsaydı kesinlikle eklerdim bunu :D Kesinlikle bu çünkü hissettiğim :))

      Sil
    3. Sevdiğim Günlük;
      Teşekkür ederim. Yorumunuz içinde sizin bir cümlenizi seçiyorum.
      "Büyük konuşmaktan da nefret ederim ama bana boş geliyor."
      Büyük konuşmuşsunuz bence:) Çünkü diğer cümleleriniz akıl dolu. Yine aşka gelecek konu. Aşkın gözü kördür demişler. Aşk deliliktir demişler. Aşk aklı alır götürür. Bu öykü bir kurgu olsaydı, sallamış adam, bu kadar da olmaz derdim. Bütün bu yaşananlara rağmen gördüğüm o ki, hala akıl başka yerde kalp başka yerde...

      Sil
  2. Ya aslında bu çok ilginç bir nokta. Çok güzel, istediği herkesi elde edebilecek kadınların sonunda çirkin, fazla özelliği olmayan ve hatta içi de boş, karakteri de pek oturmamış, buna rağmen böyle bir "küçük dağları ben yarattım" tarzı adamlarla olması ve onları yere göğe koyamamaları. Sanırım nedeni şu; kadınlar avlanmak değil avlamak istiyorlar aslında. Erkekler gibi. Yani kendilerine yüz çeviren kişiye birden bir ilgi.. Kaçan kovalanır mantığı. Eninde sonunda da karşı tarafın nazını dizginleyip emellerine ulaşıyorlar. Ama bazen... Aslında "insan her zaman sevmekten çok sevilmek ister" kuralı galip geliyor ve sonu, tatminsizlik, boşanmalar, tam elden kaçıracağını anlayınca geri dönmeler... Bu avlanma oyunu çok tuhaf..
    Fakat bu tip ilişkiler mutluluk getirmiyor uzun vadede, bakalım cikletli fal meraklısı güzel kızımız ve küçük dağları yaratan gencimizin başına neler gelecek :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öykünün adı üzerinde düşündüm. Ayla Algan'ın çok sevdiğim bir şarkısı düştü hemen aklıma. "Ne senle ne de sensiz yaşanır, gören bizi mutlu sanır." Ya da "Kaçan kovalanır" diyebilirdim. Ana fikir üzerinden gidersek evet, kaçan kovalanır bu öykünün özeti gibi duruyor. Bir sefer, iki sefer anlarım da bunlar işin dozunu kaçırmışlar. Durmak bilmeyen bir koşturmaca var aralarında. Bu yüzden akıl sınırlarına çıkıyor olaylar, yani aşka. Aşk söz konusu olunca onun anlamak için akıl yürütmek nafiledir. Neyse ki zaman her şeyin ilacı. Aşkın bile:)

      Sil
  3. Kaçan kovalanır kafası, benim neyim eksik takıntısı... İllaki benim olacak inadı... Say say bitmez. İşin ucunu ilk bırakan en mutlu olacak olan bence. Bırak, sal gitsin, dönerse senindir bile değil! Giderse gider o kadar. Önce Fuat'a arkasından Gönül'e sinir oldum. Çok güzel, çok canlı anlatmışsınız yine! Film izler gibi okudum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru tespit:) Teşekkür ederim. Evet, aynı fikirdeyim. "Bırak, sal gitsin, dönerse senin bile değildir." Bence de öyle. Ama onlar bizim bildiğimiz dünyadan farklı bir dünyada yaşıyorlar. İhtiyaçları olan zaman. Bir süre sonra, yaşadıklarını hatırlayıp gülecekler eminim.

      Sil
  4. dur önce şunu bi deyim ne zamandır dicektiiim :) yazılarını daha kısa tutsanaaa, çok uzun bölümleer, baak unutmaa, net okurunun okuma süresi 30 saniye ile atmış saniye arasında değişiyo. hadi hadi en çok iki dakikaa :) yazılarını yayınlamadan bi okusan yaa :) iki dakikayi geçiyosaaa, ikiye bölsene, iki ayrı günde yayınlasanaaa :) daha kısa olsun yanii. genelde bir yazı beş altı paragraftır ve 500 kelimeyi geçmez :) şeyden diyom bak. ingilizce yazı dersleri veriyorum ben ondan yaniii :) bak bu bir eleştiri filan da değiil :) daha rahat okunman içiin :) benim için farketmez o başka. sıkı okurum. ama herkes olmayabilir. yaniiii :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısın deep:) Farkındayım. Ayrıca sana özellikle teşekkür ederim. Olumlu ya da olumsuz her türlü eleştirilerinden son derece memnun olduğumu bil. Senin ne kadar donanımlı olduğunun farkındayım. Bu bakımdan eleştiri yaparken rahat ol.
      Yeni Bir Hayat serisinde yazıları kısaltmak istemiyorum. Bu aralar productive bir dönemde olduğum için sonuna kadar gitmek istiyorum zira. Sanırım bu gidişle kırk-elli serilik bir öykü olacak. Bunları yarı yarıya kısaltsam bile sayı yüze yaklaşır ki o zaman da kabak tadı verir ben de bıkarım muhtemelen. Sayısı az da olsa çok değerli ve cefakar okurum var, onları da üzmek istemiyorum ama durum bu işte.
      "Ne Senle Ne de Sensiz" e başlarken niyetim tek bölümde bitirmekti. Uzayınca ikiye böldüm yine de uzun oldu tabii. Aslında aldığım ve yaptığım uzun yorumların her biri bile bir yazı konusu olabilir:) Bu durum hoşuma gidiyor.
      Diğer yazılarımda söylediklerine dikkat edeceğim. Şans senden yana olsun, teşekkürler:)

      Sil
  5. güzel hikayee. fuat sakız ve falla işi bitirdi. ya gönül de safmış be yedi yani :) eh fuat kötü niyetli ama kadınlar hep düşer böyle erkeklere. sorunlu erkek tavrı :) çözücem onu filan diye. fuat işe yaramaz biri sevgisiz biri şimdilik :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu öykü tamamlanmış oldu benim açımdan. Şimdilik:) Gönül aslında zeki bir kız. Fakat anlayamadığım bir şeyler var. Gerçeklere kapatmış gözünü, aklını. Böylesine bir tutku sıra dışı. Film olarak seyretseydim, senaryo çok abartılmış derdim. Belki de Gönül'ün hastalık derecesinde olan tutkusu, Fuat'ı kendinden uzaklaştıran. Karakterlerin çatışması da var tabii. Analize muhtaç bir vaka:)

      Sil
  6. Bu hikaye hoşuma gitmedi benim. En çok rahatsız eden şey kaltak kelimesi oldu. Sanırım hoşlanmıyorum küfürlerin açık açık yazılmasından. Bir diğeri de ucuz sakız hikayesi. Duygusuz geldi bana hikaye. Eleştiri mahiyetinde değil bu söylediklerim... Ben blog dostlarımdan her zaman rahatsız oldukları konuyu paylaşmalarını beklerim, hoşuma gider bir başka pencereden bakma olayı. Umarım siz de aynı şekilde düşünüyorsunuzdur (:

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fatoş hanım, teşekkürler. Olaylar kurgu değil. Size rahatsızlık verdiysem özür dilerim. Belki bir harfini eksik yazabilirdim.

      Sil
    2. Est. Sağolun anlayışınız için. Kurgu olmadığını anladım. Aşk meşk, gönül ilişkileri bana göre değil sanırsam :d zira hep sınıfta kalıyorum...

      Sil