20 Mart 2020 Cuma

CORONA - YANSIMALAR

Bildim bileli hiçbir virüs Covid-19 kadar dünya gündemini işgal etmemişti. Bilim insanlarının tespit ettiği 5.000 virüsten biri bu. Ülkemizi de etkisi altına alan "Corona" söz konusu olunca her insanın tepkisi farklı oluyor. Bazılarında paranoya ölçüsünde bir panik hâli ortaya çıkarken kimileri de bana bir şey olmaz deyip büyük bir umursamazlık içinde. Ben Coronavirüs'ün toplumdaki yansımaları diyorum bu tepkilere. Virüsün bendeki yansımasını paylaşacağım sizlerle.

Öncelikle şunu belirtmekle başlayayım: Yazacaklarım herhangi bir bilimsel veriye dayanmamaktadır. Bunlar sadece okuyup, araştırıp öğrendiklerimle sınırlı değil. Akıl süzgecimden geçen bilgilere dayanarak Corona hadisesi hakkında belki çoğunuza aykırı gelebilecek kendi düşüncelerimi de paylaşmak istedim. 

Corona ortaya çıkmadan önce pek çok salgın hastalığa ve kitlesel can kayıplarına sebep olan bakteri ve virüs çeşidinin insanlara musallat olduğunu biliyoruz. Üstelik bunlardan bazıları Corona'dan daha fazla ölüm oranlarına sahip. Özellikle bizim gibi eğitim seviyesi düşük, yöneticilerinin halkın güvenini kazanamamış toplumlarda, hiçbir önlemin solunum yoluyla kolaylıkla bulaşan bu  virüsün yayılmasına karşı başarılı olabileceğini beklemiyorum. Alınan tedbirlerin, medya ortamında yazılıp söylenenlerin çoğu virüsün yayılmasını geciktirmekten başka bir işlevi bulunmuyor. Şunu söylemek istiyorum; ne kadar önlem alınırsa alınsın virüs doyuma ulaşıncaya kadar bir şekilde yolunu bulup insanlara geçecek. Nedir bu doyum noktası? Sabah haberlerinde doktorun biri yüzde seksen beş gibi bir rakam verdi. Yani nüfusun sadece yüzde on beşine virüs bulaşmayacak. Elbette bu doktorun söylediğine de itibar etmiyorum. Bu rakamı neye dayandırıyor bilmiyorum çünkü. Yüzde otuz mu olur seksen mi tahmin etmek zor. Fakat eğer  virüsün yayılma süresince (bazılarına göre üç ay bazılarına göre en az bir yıl) evden dışarı çıkmazsanız ve evdeki stoklarla yaşamayı başarabilirseniz eyvallah, diyecek sözüm yok. Fakat bu arada yağ bitti, gazete okumam lâzım deyip de çocuğu, kapıcı Cafer Efendiyi bakkala, markete gönderirseniz bu iş yatar. Evde kalan hiç kimse, çoluk çocuk, eş, hala, teyze, dedeler, nineler de kapı dışarı çıkmayacaklar elbette. Maskemi takar gider alışverişimi yaparım derseniz büyük yanılgı içindesiniz. Yani bu işten öyle okulu kapattım, on beş gün eve kapandım deyip kurtulamazsınız. Virüs er ya da geç gelecek size er ya da geç.

Fakat hiç ümitsizliğe kapılmayın. Corona dünyanın sonunu getirecek değil. Eskiden ihtiyar biri öldüğünde "Neden?" sorusu sorulmazdı pek. Hani sorulsa da "Yaşlılıktan" derlerdi, o kadar. Dünyada her yıl milyonlarca kişi ölüyor. Tıp bilimi artık hepsi için bir kulp bulmak zorunda. Rapora, ölüm nedeni olarak "Yaşlılık sebebiyle" yazan doktor duydunuz mu hiç? Duymazsınız tabii. Ya solunum yetmezliği, ya damar tıkanıklığı bilemedin çoklu organ yetmezliği gibi bir neden uyduracaklar. Ölen kaç kişinin kanında virüs taraması yapılıyor? İnanıyorum ki hastalık nedeniyle ölümlerin tamamının nedeni vücuda giren milyonlarca virüsten biri ya da bir kaçıdır. Virüs vücuda girer, hoşlandığı yeri (her virüsün gideceği yer farklıdır, Covid-19 mesela akciğerlerdeki broşlara yerleşir, kanın oksijenle temizlenmesini engeller. Bazı virüsler karaciğere, böbreğe, mideye, bağırsaklara vs. yerleşir.) mesken tutar. Sonra savaş başlar bizim kırmızı kuvvetler antikor üreterek virüsün ayağını kaydırmaya uğraşırlar. Mavi kuvvet olan virüsler ise dost görünüp hücreye sızmaya ve hücrenin genetiğini bozmaya çalışırlar.

Savaşın galibi kim olur sizce? Elbette başta bağışıklık sistemi kuvvetli çocuk ve gençler. Sonra, kendine iyi bakan yaşlılar. Diyorum ki virüslerin vücuda girmesini engelleyemeyiz. Yapılması gereken bağışıklık sistemimizi güçlü kılmak. Bunu nasıl mı yaparız? Kendimize iyi bakarak, sağlıklı yiyecekler yiyerek, zararlı olanlardan kaçınarak, fazla kilo almayarak, spor yaparak. Siz hâlâ hap gibi şunu ye bunu yeme dememi mi bekliyorunuz? Yok, onları ben demeyim, o kadarını da doktorlara bırakayım, onlar da bu işten ekmek yiyorlar!

Dip Not: Yazıyı yazdıktan sonra yayınlamaya hazırlanırken bir doktor arkadaşımın whatsapp'tan gönderdiği mesajı okudum. Genel olarak yukarıda yazdıklarımı teyit eden bir yazı. Özetle Corona'dan kaçışın mümkün olmadığını, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi gerektiğini anlatıyor. Aşağıda bir kaç cümlesini alıntıladım.

"... Bu virüsten kaçış yok arkadaşlar. İstisnasız hepimiz yakalanacağız. 

... Hatta birçoğumuz yakalandı bile ama fark etmedi. Ve hatta hastalığı da atlattı. Vücudu virüsle yaşamaya alıştı ya da virüs o vücutta yaşayamadı ve başka konaklara geçti. Bu konuda en güzel örnek Diamond Princess gemisi. Gemideki 3.700 kişinin 700'ünde test pozitif çıkmış. Ama bu 700 kişinin 350'si hastalığı hissetmemiş bile. Ve hala da çok sağlıklılar. Yatak döşek yatmıyorlar. Ki yaş ortalamaları da bayağı yüksek. Çünkü o 350 kişinin bağışıklık sistemi çok güçlüydü!

... Fakat ne kadar geç yakalanırsak o kadar iyi. ... Şu an uygulanan karantina, tatil, izin vb. gibi önlemlerin tamamı sadece virüsün yayılma hızını yavaşlatıp, sağlık sektörünün çökmemesini sağlamak için. ...

18 yorum:

  1. Tüm söylediklerinize katılıyorum Mr. Kaplan. Biz arkadaşlarımızla enine boyuna konuştuk ve görüşmeye devam ediyoruz. Kaçınılmaz olanı ertelemek için hayatı ertelemek çok işe yarar bir çözüm değil. Tabi ki hiç takmayalım elimizi kolumuzu sallaya sallaya hiçbir şey olmamış gibi davranalım demiyorum ama "evde kal" mottosunu abartıp sokağa çıkanı linç etmeye başlamamak lazım. Herkesi kendi tercihlerinin sonucuna katlanacak. Kimse kimseyi bir şeye zorlayamaz. Toplu taşımadan, toplu alanlardan, kalabalık yerlerden uzak durmakta fayda var ama biz henüz hiç çıkmamak üzere eve kapanmaya hazır değiliz. Umarım mecbur da kalmayız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. El öpmek, tanıdıklarımızla şapır şupur öpüşmek kültürümüzün eleştirdiğim özelliklerinden. Sadece Covid-19 için değil, bulaşıcı her hastalığın geçiş yolları bunlar. Corona hasbelkader ortaya çıkarılmış yayılma kapasitesi oldukça yüksek bir virüs. Ya bilmediklerimiz! Bence kalabalık yerlerden uzak kalmak, kişisel temizliğimize dikkat etmek yeterli. Maske, eldiven takmak sağlıklı bir insan için faydadan çok zarar getiren davranışlar. Bence:)

      Sil
  2. Yazdıklarınıza katılıyorum. Dünyada yaşayan insanlar o kadar içiçe geçmiş ki bugün yazıyorlar;Asya ülkelerinde ikinci dalga başlamış o da Avrupa'dan kaçıp gelenler nedeniyle.Böylece herkes bir şekilde virüsle kaynaşacak anlaşılan.Üstelik bu hastalık belirtilerini aralık ayından beri yaşayan tanıdıklarımız da oldu. Belki ölenler bu sebeple öldü, bilemeyiz ki.
    Bağışıklık sistemimizi her daim güçlü tutmalıyız. En baş koşul bu galiba.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Daha birkaç ay önce insana bulaştığı tespit edilen bir virüs hakkında bilgilerimiz son derece kısıtlı. Fakat ahkam kesenler çok. Tedavisi bilinmeyen bir hastalığa sebep olan virüsle yaşamaya alışacağız. Evet, kendimizi dinç ve sağlıklı hissediyorsak korkulacak bir şey yok. Hatta pratik olmasa da akılcı bir çözüm yolu sağlığımız yerindeyken virüsü kapmak. O zaman mücadelede kazanma şansımız oldukça yüksek. Güçsüz durumda yakalanırsak biraz daha zorlanmamız söz konusu. Hastahaneler tamamen Covid-19 salgınına hizmet veriyor fakat yaptıkları tek şey hastaları karantinaya almak, yoksa bilinen bir tedavi henüz yok.

      Sil
  3. Güzel özetlemişsiniz. Savaşı kazananlar bir süre sonra eski huylarına dönecekler mi yoksa bunun ne bileyim mesela dünya savaşları gibi kolektif hafızada bir yeri kalacak ve bundan sonra daha birbirimizi, doğamızı ve sosyal yapımızı düşünerek mi yaşayacağız, işte bunu görmeyi çok istiyorum..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnanın karamsar olmaktan sıkıldım. İyi şeyler ümit etmeyi o kadar çok istiyorum ki. Yaşanmışlıklar, insanın doğası ve gerçekler bütün umudumu kaybettiriyor. Deprem örneğini vermiştim. Acıları, sıkıntıları yaşarken bambaşka bir insan oluyoruz. Bir daha onları yaşamamak adına türlü plânlar yapılıyor. Daha duygusal, yardımsever, insancıl oluyoruz. Fakat zamanla unutuluyor bu acılar, sıkıntılar. İnsan yaradılışındaki kimliğe bürünüyor. Hayır, yaratılırken hamuru kötü yoğrulmamış. Çevre onu şekillendiriyor. Doğuştan gelen zaafı talitçilik ve sürü psikolojisi. Ahlâk ve toplum kurallarına kolay uyum sağlayan bir özelliğimiz var. Evet, felâketle yüzleşince kendimize geliyoruz bir süre. Çünkü canımızın tehlikede olduğunu görüyoruz. Empati yaparak bir gün aynısının başımıza gelebileceğini düşünmeye başlıyoruz. Sonra... Unutuyoruz, hayat devam ediyor çünkü. Yine aynı kurallar, adaletten uzak bir toplum, egoizm, acımasızlık, aldatma ve bitmek tükenmek bilmeyen hırsımız. Artık kendimizden başka bir şeyi düşünmüyoruz. Ne çevremizi, ne de bizden sonra gelecek nesilleri... Birilerinin para ve iktidar hırsı için can veren, hayatları kararan insanlar. Kısacası hamam da aynı tas da. Yani sevgili kardeşim, hiç ümitlenme, üzülürsün sonra. Corona savaşını kazananlar seni ümitlendirmesin. Başka bir yol olması lâzım ideal bir toplum yaratmak için. Kanaatimce bireylerin aklını kullanması, sorgulaması, her söylenene, okunana inanmadan önce kendi akıl süzgecinden geçirmesi ideal ve mutlu bir toplum yaratmanın tek yolu. Işte o zaman insanlar birbirine güvenir, toplumun değer yargıları değişir, felâket karşısında hep birlikte daha güçlü oluruz. Bunu başarmak o kadar zor mu? Evet zor, insan olabilmek hiç kolay bir şey değil:)

      Sil
  4. Aynen katılıyorum çok güzel özetlemişsiniz. Umarım az zayiatla atlatırız. Sağlıklı günler diliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Üç maymunu oynamak hiçbirimize fayda getirmez. Doğrularla yanlışların birbirine karıştığı bir ortamda felâket kaçınılmaz hale gelir. Herkese ortak dileğimiz sağlık:)

      Sil
  5. Gittikçe büyüyor. Korkarım ki bu rakamlar büyümeye devam edecek. Dikkat etmek kaçınılmaz artık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, vaka sayısının artması kaçınılmaz. Daha kötüsü de olabilirdi. İtalya hariç dünyada virüse yakalananlardaki ölüm oranı yüzde üç civarında. Aslında bu rakam da büyük ama bence fazla gerçekçi değil. Şöyle ki virüs taraması toplumun çok küçük bir bölümünde ve özellikle virüse yakalanmış olma ihtimali olan hastalar arasında yapılabiliyor. İnanıyorum ki virüse yakalanıp bundan haberi olmayan ya da hastalığı hafif atlatıp sağlık kurumuna gitmeyen, ya da gitse bile sağlık merkezlerinin test kapasitesini karşılamadığı tespit edilenin en az on katı vaka var. Böyle olunca ölüm oranı binde birlere düşüyor. Bunların çoğu da zaten çok yaşlı ve ağır hastalar. Paniğe lüzum yok. Çünkü panik çok daha fazla can alıcı olabilir.

      Sil
  6. hımmm, biz farketmeden bulaşsın geçsin gitsin o zaman tamam :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle! Eğer evde yaşlı ve hasta yoksa sıramızı bir an önce savmakta fayda var;)

      Sil
    2. heey sana wadzaptan gelen bu yazı, dr. mehmet öz'e aitmiş. bilgin olsun diye diyom yanii :)

      Sil
    3. Ben de bugün başka bir mesajda gördüm ona ait olduğunu. Demek Mehmet Öz de bana katılıyor bu konuda:)))

      Sil
  7. Ellerine sağlık güzel yazı olmuş. Daha önce bende duymuştum. Bir çok insan bu virüse yakalanıp hastalığı ayakta atlatıyor. Fakat coronoya yakalandığının farkında bile değil. En kalıcı çözüm dediniz gibi bağışıklık sistemini güçlendirmek.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Tek dileğim hasta ve yaşlıların bu sınavdan muzaffer çıkması. Önlem almak kadar bağışıklık sistemimizi güçlü kılmak önemli.

      Sil
  8. Aynen söledikleriniz tamamen mantıklı..Virüsten kaçış yok,tedbirimizi ne olursa olsun almalıyız bence de..emeğinize sağlık..😊

    YanıtlaSil