2 Mart 2020 Pazartesi

HAYATIN İÇİNDEN BÖLÜM 4


Sessizliğini muhafaza etti Orhan. Bu durum Rauf Beyi iyice çileden çıkarmıştı. Her zaman olduğu gibi tutunacağı tek dal ellerinin arasından kayıp gitmişti. Orhan işyerinde Rauf Bey'in geçmişte, altında çalışan sevmediği kişilere ne kadar zalimce davrandığını, onlara mobbing uyguladığını biliyordu fakat kendi halinde bir sekretere sarkıntılık edebilecek cesareti bulabileceği aklına gelmezdi. Ancak, Mehmet Bey başka bir şantiyedeki sekretere Rauf Bey'in nasıl asıldığını tüm detaylarıyla anlatmıştı Orhan'a. Ankara'dan her gün iş bahanesiyle sekreteri arayıp saatlerce konuştuklarını, şantiye ziyaretlerinde kaldığı otele onu davet edip geceyi birlikte geçirdiklerini, her şeyi. Hatta o zamanlar "Bir de p.kliğini yapıyordum adamın" deyip bir de küfür sallamıştı arkasından. Bazı sekreterler fettan olur. Onlardan biriydi şüphesiz. Zira Rauf Bey'den hiç şikâyetçi değildi. Karşılıklı bir alışverişti bu. Rauf Bey, Mehmet Beye her sene başında kızın maaşını diğer çalışanların üzerinde arttırmasını söylerdi. Yeri gelir şirket kasasından hediyelere boğardı onu. Karşılık görmese işsiz kalacağını da bilirdi kızcağız, o ayrı. Esin bu kız gibi değildi. Evet, korkuyordu Rauf Bey'den fakat yine de cesaretini toplayıp ifşa etmişti onu.

Ülkenin durumu iyice kötüye gidiyordu. Yeni seçim sonuçlarının açıklandığı gece bazı evlerde sevinç çığlıkları atılırken bazı evler sessizlik ve şaşkınlık içindeydi. Orhan'ın eşi, sonuçlar tv den ekrana yansırken büyük bir karamsarlığa kapılmış, ağlıyordu. Orhan'ın tepkisi ise tuhaf bir şekilde tamamen farklıydı. Neredeyse seviniyordu sonuçlara. Kuruluşundan kısa bir süre sonra iktidara gelen partinin görüşlerine taban tabana zıt olmasına rağmen sadece sıfatı, hak etmediği halde sosyal demokrat olan partilerin iyi bir dersi hak ettiklerini düşünüyordu.

Seçimin hemen ertesinden başlayarak bütün devlet kadroları el değiştirmeye başladı. Perşembenin gelişini çarşambadan gören eski bakanların bütün firma sahiplerine hiç çekinmeden, gider ayak yaptıkları çağrı dehşet vericiydi. "Ne kadar keşif artışı talebiniz varsa getirin imzalayayım" diyorlardı. Piyasada devlete iş yapan isim yapmış bütün müteahhitler, mal bulmuş Mağribi gibi gelişi güzel ve gerçek dışı bildirimlerle hazırlattıkları keşif artışı dosyalarını bakanlıklara taşımaya başlamışlardı bile. Zamana karşı büyük bir yarışın içine girilmişti. 2886 sayılı Devlet İhale Kanunun açıklarından faydalanmak suretiyle yüzde üç yüzü geçen keşif artışlarının bakanlık onayını almak için şirketler gece gündüz çalışmaya başlamışlardı. Orhan'ı rahatsız eden konulardı bunlar. Yasaları doğru anlayıp uygulamak yerine onların kendince açıklarını yakalayıp devleti dolandırmak adet haline gelmiş, vergi kaçırmak övünülecek bir iş olmuştu. Herkesin ağzından eksilmeyen yolsuzluk söylemlerinden geçilmezken yapılanların karşısında ne bir tepki ne de rahatsızlık duyuluyordu. Karadenizli bir müteahhit, işin henüz yüzde dördünü tamamlamadan yüzde üç yüzün üzerinde bir keşif artışı talebinde bulunmuş, hazırladıkları dosyayı bakanın masasına koymuştu. Onay alınmadan, projesi çizilmeden hayali iş kalemleriyle doluydu yeni keşif özetleri. Orhan'ın aklı almıyordu bütün bu olanlara. İhaleye çıkılan ilk keşifte bir hata varsa bunun hesabı sorulmalıydı. Yok, eğer keşifte hata yoksa, devletin kaynaklarını hoyratça dağıtan bu insanlara kim dur diyecekti?

En çok suistimal edilen konu ise deprem korkusuydu. Marmara Depreminin üzerinden çok fazla zaman geçmemişti. Depremin acıları soğumadan, korkusu unutulmadan türlü yolsuzlukları kılıfına uydurmak daha da kolaylaşmıştı. Barajlar önemli yapılardı. Allah muhafaza bir barajın yıkılması, köyleri, kasabaları hatta şehirleri anında azgın suların altında bırakabilirdi.  Kimse böyle bir riskin sorumluluğunu üzerine almak istemiyordu. Bütün projeler gözden geçiriliyor, emniyet katsayıları arttırılıyor, böylikle artan iş kalemleri ve iş miktarlarıyla keşif artışlarına bahane yaratılıyordu.

Orhan'ın durumu diğerlerinden farklıydı biraz. Evet, o da milletin bu deprem korkusundan faydalanmış, bir özel sektör yöneticisi olarak yapılması gerekeni yapmış, şirketinin çıkarlarını azami ölçüde korumuştu. İlk keşifte çok önemli bir bölümün atlanması sebebiyle zaten ciddi bir keşif artışı yapılması zorunlu hale gelmişti. Farklı olan husus; onun keşif artışlarını onaylı proje değişikliklerine, yeniden yaptırdığı metrajlara ve onaylı yeni fiyatlara, teknik şartnamelere dayandırmasıydı. Yani başkalarının yaptığı gibi hayâli sebeplere gerçek dışı iş miktarlarına göre gelişi güzel  hazırlanan bir keşif artışı değildi onunkisi.

Hazırlanan bütün keşif artışları sorgusuz sualsiz jet hızıyla geçti. Orhan'ın içi rahattı fakat yine de bu durum hayli şaşırtmıştı onu. En azından üstün körü bile olsa bir kontrol yapılmasını istiyordu doğrusu. Hatta bir ara madem hiç doğruluğuna bakılmayacaktı, neden biraz abartmadım diye kendi kendine hayıflanacak, doğrucu Davut olmasından dolayı kızacaktı kendine. Bakanların cesaretine hayret etmişti. Bu cesaretlerinin karşılıksız olmadığını, önlerine gelen çoğu uydurma keşif artışını babalarının hayrına imzalamayacaklarını biliyor, devletin içine düştüğü duruma üzülüyordu bir yandan da. Son keşif artışlarını imzalayan bakanlar yeni hükümetin kurulmasıyla birlikte yerlerini yeni gelenlere bıraktılar.

Kısa süre içinde devlet dairelerinde büyük bir hareketlilik gözlenmeye başladı. Sıradan mühendislerin dışında makam sahibi pek çok kişi kendilerine uzatılacak sarı zarfı bekler oldu. İleriyi gören bazı daire başkanları zarfı beklemeden istifalarını verdiler. Derenin kuruduğunu görmüşlerdi. Zarfı alanların çoğu doğunun ücra bir yerine, ya da merkezde daha pasif görevlere atandılar. Bölge Müdürlerinin hemen hemen hepsi değiştirildi. Zaman hızla akıyor, devlet dairelerinin atmosferi değişiyordu. Orhan'ın o güne kadar hiç görmediği, ya da muhatap dahi olmadığı kişiler bir anda daire başkanı, başkan yardımcısı sıfatıyla vekâleten makamlarına oturmuşlardı bile. Hoca Efendinin ağırlığı çökmüştü daire koridorlarına. İçlerindeki kini saklamak konusunda iyi eğitim almış görünüyordu hepsi. Büyük bir dayanışma içinde birbirleriyle inanılmaz bir ekip çalışması yürütüyorlardı. Garip bir tesadüf, hemen hepsinin adı da peygamber isimlerinden seçilmişti. Öncelikle zayıf karakterli bazı mühendis ve şube müdürlerine türlü vaatlerde bulunup onları daha önce yaptıkları usulsüzlükleri ortaya çıkarmaları için teşvik ediyorlardı. Akla kara su yüzüne çıkıyordu yavaş yavaş. Kim dürüst, yaptığının arkasında duran, kim sahtekâr, iki yüzlü ortaya dökülüyordu birer birer. Orhan, yeni göreve gelen bu insanların yüzüne pis pis sırıtmalarından fena halde rahatsız olmuş, tek tük de olsa geride kalan bazı dürüst mühendislere yapılan baskıları öğrenince içini sıkıntı kaplamıştı.

Rauf Bey, bu dönüşümden en fazla rahatsız olanların başında geliyordu. İdarelerdeki tüm bağlantılarının aniden kopmasıyla  kendisinin hiçbir işe yaramaz hale geleceğini gayet iyi biliyordu. Diğer taraftan bütün olumsuzluklara rağmen kendine güveniyordu.  Yıllar boyunca ne badireler atlatmış, en kötü durumlardan kurtarmayı başarmıştı kendini. Uzun yıllar önce devlette daire başkanlığı yapmış olduğundan memurların hassasiyetlerini!, zayıf noktalarını gayet iyi bilirdi. Erbakan zamanında tarikat toplantılarına katılmış, şeyhin elini bile öpmüştü. Orhan'a defalarca anlatmıştı o sahneyi tüm detayıyla. Ne zaman ki şeyh yanındakilere beni göstererek, "Bu delikanlıyı alın yanımdan, içini temizleyin, güzel bir tedrisata ihtiyacı var" dedi, o zaman şeyhin ne mübarek bir adam olduğunu anladım demişti Orhan'a. "Şeyh Hazretleri içimin fenalığını, itikatımın sahte olduğunu bir görüşte anlamıştı." demişti. Bu kadar da dürüst! bir adamdı işte Rauf Bey.



9 yorum:

  1. Ne kadar birbirine benziyor o zamanlarda yaşananlar..elinize sağlık..sürükleyici..hiç yabancı gelmiyor olaylar..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler:) Bugün yaşananlar, yarın tarih oluyor, sonraki nesillere bıraktıkları...

      Sil
  2. Çok güzel bir bölüm olmuş hayatın içinden...

    YanıtlaSil
  3. oooo haftasonu dinlendiin. pazartesi iki yazı birden ooooo. gelcam yineğğğğğ :)

    YanıtlaSil
  4. sekreter, seçimler, kadroların değişmesi. klasik bizim ülkeee :) orhan iyi idare ediyooo :)

    YanıtlaSil
  5. kendim yazmışım gibi hissettim,bloguma göz atmak ister misin

    YanıtlaSil