5 Haziran 2020 Cuma

MASUM BİR ADAMIN İTİRAFLARI - BÖLÜM 33/2


Bekleme salonunda oturmuş, başparmağı ve işaret parmağı arasında kalemini döndürürken ara sıra okuduğu yazıdaki bir bölümü işaretlemek için duraksıyordu. Olvido, zamanını boşa geçiren biri değildi.

Camın arkasından telefonla konuşmaya başladık. Olvido,

“Davanın seyri hakkında sizi bilgilendirmek istedim. Yargıtay bu sabah, temyiz başvurumuzu geri çevirdi. Başka argümanlar bulmamız gerekiyor. Konuya ilişkin iddialarımızı farklı yollardan sürdürmeye devam edeceğiz. Şu anda, Houston Bölge Savcılığı yeni başvuru için uygun bir süre belirleyecek.”

“Lanet olsun, buna inanamıyorum.” dedim. “Kimseyi öldürmedim ben. Tanrım, bu kâbus daha ne kadar sürecek?”

Hiçbir şey söylemedi. Bir şey demesini zaten beklemiyordum.

“Kusura bakma.” dedim. “Ne kadar süre verirler?

“En az doksan gün vermek durumundalar.” dedi, “Fakat, eski eşinizin oğlunun Bölge Savcılığını sık sık aradığına dair söylentiler geliyor kulağıma.”

“Reinhardt’ın mı?” diye sordum.

“Evet, ta kendisi!” dedi. “Bu nedenle yakın bir zamanda harekete geçmeleri benim için sürpriz sayılmaz. Sanırım hareket tarzımızı değiştirmemiz gerekecek. Henüz bunun nasıl olacağını bilmememe rağmen yeni bir şeyler bulmalıyız. Biliyorum işimiz zor, yasalar çerçevesinde elimizden geleni yapmak zorundayız.”

“Biliyorum.” dedim.

Başıyla otomatik meşrubat makinelerini işaret etti ve “İstediğin bir şey var mı?" diye sordu.

“Bir takım elbise, belki bir kravat ve buradan çıkış anahtarları.” dedim.

Güldü. Ayağa kalktım ve elimi cama koydum. Geri döndü. Benden saklamaya çalışıyordu fakat ayrılmadan önce gözünden akan birkaç damlayı fark ettim.

Gardiyanlar hemen beni almaya geldi. Sargent duştan yeni çıkmış ve hücresine yeni dönüyordu. Ziyaretin içeriğini sordu ve ben de ona söyledim.

Avukatım davanın seyrine ilişkin son haberi verdikten sonraki dört gün hücremden dışarı çıkmadım. Havalandırma için geldiklerinde, hayır dedim. Duş sıram geldi, beni geçmelerini söyledim. Sakal tıraşı olmadım. Beşinci gün, McKenzie ile birlikte iki yeni gardiyan hücremi bastı ama ortalığı karıştırmadılar. McKenzie, sakalımı kesmemi söyledi. Ona cevap bile vermedim ancak tutanak tutmadı. İyice acıkınca sancılanmaya başladım. Yemek tepsime bırakılanlar arasından bir iki lokma attım ağzıma. Dolabımda altı paket ton balığı ve üç kutu barbunya pilaki vardı, ama konserve açacağını bulamadım. Belki de McKenzie aşırmıştı ve ben fark etmemiştim. Yenisini sipariş etmeyi düşündüm.

Tamı tamına on iki yıl hapis yatmış, üç idam kararından sonra da temize çıkmış bir adam tanıdım. Şu sıralar bir hayır vakfını işletiyor. NPR*’nin yaptığı bir röportajda insan ruhunun esnekliğinden bahsediyordu. Onur kırıcı olanların dışında başına gelen şeyi sayıp dökmüştü. Aptaldı ama şanslı biriydi.

Tutuklandığım zaman bile hiçbir zaman yargılanmayacağımı düşünmüştüm. Duruşmaya gittiğimde masum bulunacağımdan emindim. Ölüm hücresine attılar, mahkemenin illa ki bu yanlışı düzelteceğine inanıyordum. Tahammül, delirmekle aynı anlamı taşır. Kendini güçlü hissettiğin zamanlarda daha çok hayale kapılırsın, daha çok hayal kurarsan kendini daha güçlü hissedersin. Sargent, bir defasında her an bir şeyler olabileceğini, Tanrı’dan ümidin kesilmeyeceğini söylemişti. Fakat ben hücremde oturup altı dakika öncesine kadar berat kararından haberi olmayan adamlardan biri olamazdım. Aman, boş ver diyemezdim. Yapacak hiçbir şey kalmadı dedirtemezlerdi bana hiç kimse. Tanrı yeniden ülkeyi sular altında bırakıp Nuh'u göreve çağırmazsa, babamın mezarı üzerine yemin ederim ki, yapmadığım bir şey için idam edilecektim. Buna katlanacak gücüm yoktu. Evet, buna dayanamazdım artık.


Üzgünüm Tieresse” dedim. Buraya geldiğimden beri onunla ilk kez konuşuyordum. Tieresse’nin adını ya da hatırasını burada anarak ona saygısızlık etmek istememiştim. Fakat elimde olmadan tekrar mırıldandım, “Üzgünüm.”


Hapishaneye düşmeden önce ABD’li bir rehinenin kafasını uçuran teröristin videosunu izlemiştim. Rehinenin iç dünyasında fırtınalar kopuyordu belki ama dışarıya karşı korkusuz görünüyordu. Kamera çekime girmeden önceki sahneyi hayal etmiştim: Rehine, elinde bıçak tutan kapüşonlu haydudun yüzüne tükürüyor, buna karşılık haydut da belinden çıkarttığı tabancasını adamın kafasına indiriyordu. Rehine sendelemişti ama düşmemişti.

Biliyorum, izlemek hataydı. Beyninizin asla silemediği bazı görüntüler vardır.

1,707. Günde bir rüya görmüştüm. Rehine videosu yeniden gözümde canlandı. Yüzüne maske takan terörist, bıçağı bileği taşına sürtüyordu. Turuncu tulum giyen rehine, teröristin önünde diz çökmüştü. Elleri bağlıydı. Cüretkâr ve sakindi. Ekrana girmeyen biri, teröriste yabancı bir dilde bir şeyler söylüyordu, sanırım Arapça'ydı. Rehine dönüp ona bakmıştı. Rehinenin yüzü benimkiyle aynıydı. Sıçrayarak uyandım. Saat dokuzdu. Yüzbaşı kapımda bekliyordu.

“ Günaydın, Mahkûm Zhettah. Müdür sana bir şey söylemek istiyor.” dedi.

Kenara çekildi ve Müdürün ön tarafa geçmesine izin verdi. Ranzamın kenarında oturuyordum. Müdür, kapıya doğru yanaşmamı istedi. Bana, yargıcın infaz tarihimi belirlediğini söyledi. Önümde tam dört ayım vardı. Otuz gün daha bulunduğum yerde kalacağımı, daha sonra beni başka bir yere nakledeceklerini söyledi. Götürecekleri yerin adını vermedi ama kastettiği yerin intihar hücreleri** olduğu açıktı.  Bana mahkeme emrinin yazılı olduğu kâğıt parçasını uzattı ve birkaç gün içinde prosedürleri gözden geçirmek üzere geri döneceğini söyledikten sonra Yüzbaşıyla birlikte yanımdan ayrıldılar.

Sargent, bana “Ne yapmayı düşünüyorsun?” diye sordu.

“Yetkililerin hayatta bulamayacağı offshore bankalarda yaklaşık beş yüz milyon dolarım var. Bunu sana vermemi ister misin?” dedim.

Sargent, “Bak ne yapalım biliyor musun?” dedi. “Şöyle, bir gün sen diğer gün ben birer sone*** ezberlemeye çalışalım. Bu işi seni alıp götürecekleri güne kadar sürdürelim. Hangimiz daha az hata yaparsa diğerine yazsın. Anlaştık mı?” dedi.

“Sen çatlağın tekisin, hastalıklı bir pisliksin.” dedim.

“Haklısın, Inocente. Şimdi söyle, benimle anlaşmaya var mısın yoksa?

“Tamam, kabul.” dedim.

Önce Sargent başladı. 117. Sone'yi seçti. Her mısrasını sular seller gibi okudu.

“O dizeyi seviyorum,” dedim. “Vurma beni, canlanan nefretinle.”

“Ezberlediğim ilk şiirdi.” dedi. “Onu, sekizinci sınıftan atılmadan hemen önce okumuştum.”

“O zaman hile yaptın.” dedim.

“Olabilir.” dedi, “Hadi şimdi senin sıran.”

On sekizinciyi seçtim. Ben de sıfır hatayla geçtim.

Sargent, “Güzel, ama sanki biraz yuvarladın, öyle değil mi?” diye sordu.

“Belki, ama sadece son kısmı ağzımdan farklı çıkmış olabilir,” Ona diyeceğim şeyin adını unutmuştum.

Sargent, “Dize” dedi.

“Evet, dize” dedim, “İnsan nefes alırken böyle şeyler olabiliyor.”

Sargent, “Ne istiyorsan onu söyle, bana sulu gözlülük yapma, o zaman kuralları değiştirmemiz lazım, bundan sonra seninkini ben seçeceğim, benimkini de sen seçeceksin. Anladın mı?"

Eğer Sargent'ın arkadaşım olmaktan başka bir niyeti olsaydı, bu ne olabilir bilmiyordum. Eğer yapmak istediği sadece beni avutmaksa, bunu başarıyordu. Ama eğer benimle inatlaşıp dövüşmeye kalksaydı sonuç felaket olurdu. Şimdiye kadar yaptığım her kavgadan sonra, 3. seviyeye çıkmıştım. Sargent, beni almaya geldikleri gün, skoru söyledi. İkimiz de dörder hata yapmıştık.


*NPR : ABD’de bağımsız bir radyo
**intihar hücreleri : idam mahkûmlarının intihar etmesine mani olmak için 24 saat kamera ile gözetlendiği hücre
*** sone : iki dörtlük ve iki üçlükten oluşan 14 dizelik bir nazım şekli.

(Devam edecek)

4 yorum:

  1. ölüme giderken soneler ilginç fikir, adam gidiyo yaa du bakalım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sargent has adam. Rafael'i oyalamak için elinden gelen her şeyi yapıyor. Hapse düşersek bizim de böyle bir dostumuz olur mu acaba:)
      Allah'tan ümit kesilmez, Jesus Rafael'i korusun:))

      Sil
  2. Adam okuldan atılmış ama ezbere sone biliyor! Bizde sokaktan adam çevirsek soneyi bırak tek dize şiir okuyamaz. Rafael gibisini zor buluruz Mr. Kaplan. Şanslıysak belki saz çalana ya da solculuktan falan içeri girmiş felsefe yapmayı, tartışmayı, kitaplardan bahsetmeyi seven birine denk gelebiliriz ancak.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sargent ve Rafael muhtemelen sıra dışı karakterler. ABD hapishanelerinde her mahkumun Shakespeare'in sonelerini ezberlediğini sanmıyorum. Bu ikili yeri geldiğinde felsefi tartışmalar yapabiliyor. Özellikle Sargent bir gömlek daha iyi ve Rafael bu yüzden ona büyük hayranlık duyuyor.
      Bize gelince; evet bazen böyle örneklere rastlamak mümkün. Nazım Hikmet gibi çok değerli insanlarımızın hayatlarını hapislerde, sürgünlerde zehir etmişler.

      Sil