Hız göstergesi ibresini azami hız sınırının saatte
beş mil altında tutarak, Austin şehir merkezine varmam bir saatten az
sürdü. Meclisin yanına park ettim ve adliyeye doğru yürüdüm. Girişin, havaalanı
güvenliğinden farkı yoktu.
Ayakkabılarımı çıkarttım ve telefonumu tepsiye koydum. Beni orada tanıyan, kim olduğumu bilen hiçbir insan göremedim. Mahkeme salonuna geçtim ve avukatların, devlet okullarının mevcut finans sisteminin yoksullara getirdiği ayrımcılık konusunda yaptıkları savunmaları izledim. Aklı başında her insanın bildiği bir konuyu, avukat ve yargıçların aralarında nasıl tartıştığını görünce bir kez daha çılgına döndüm. Bir sonraki tartışmayı tam ortasında bıraktım; bu, bir kadını bacağından vuran bir adamın, üç yıl sonra yaraya atfedilen bir enfeksiyon nedeniyle ölmesinden dolayı, cinayetle suçlanıp suçlanamayacağıyla ilgiliydi. Alacakaranlıkta yürüme mesafesindeki lüks bir otele uğradım ve çatı barda oturup biramı yudumlarken bir de hamburger yedim. Beni orada yine kimse tanımadı.
Ayakkabılarımı çıkarttım ve telefonumu tepsiye koydum. Beni orada tanıyan, kim olduğumu bilen hiçbir insan göremedim. Mahkeme salonuna geçtim ve avukatların, devlet okullarının mevcut finans sisteminin yoksullara getirdiği ayrımcılık konusunda yaptıkları savunmaları izledim. Aklı başında her insanın bildiği bir konuyu, avukat ve yargıçların aralarında nasıl tartıştığını görünce bir kez daha çılgına döndüm. Bir sonraki tartışmayı tam ortasında bıraktım; bu, bir kadını bacağından vuran bir adamın, üç yıl sonra yaraya atfedilen bir enfeksiyon nedeniyle ölmesinden dolayı, cinayetle suçlanıp suçlanamayacağıyla ilgiliydi. Alacakaranlıkta yürüme mesafesindeki lüks bir otele uğradım ve çatı barda oturup biramı yudumlarken bir de hamburger yedim. Beni orada yine kimse tanımadı.
O gece hangardaki pikabımın kasasında, bir uyku
tulumunun içine girip uyudum ve ertesi gün şafak vakti Austin'e geri döndüm. Zaman içinde hâkimlerin “bazı alışkanlıklarından vazgeçmeyen yaratıklar”
olduğunu öğrendim ve günlük yaşamlarının, ilk yaptığım keşif gezisinde
gözlemlediklerimle neredeyse hiç bir fark bulunmadığını anladım. Her ikisi de adliyeye kendi
araçlarıyla gidiyorlardı. Stream’ın altında, ya bir Porsche Cabrio ya da bir
Chevy SUV oluyordu. Moss ise BMW kullanıyordu. Plakalarından onların hâkim olduğu kolaylıkla anlaşılıyordu. Genellikle geceleri, yerel polis, evlerinin önündeki kaldırıma, içinde kimse bulunmayan bir araç olurdu. Bazen de bir memur sabahları işe giderken onların peşine takılıyordu.
Moss, her gün arabasına binip saat dokuz otuz
civarında adliye binasına geliyordu. Stream ise bir donut dükkânındaki arabaya
servis penceresinden bir şeyler alıyor ama her seferinde arabasından inip içeri
giriyordu. Her ikisi de öğle yemeği için saat on iki otuz civarında adliyeden ayrılıyorlardı. Moss, her gün aynı lüks restorana gidip oradan ızgara tavuk, bir kadeh şarap ve Sezar salatası alırken Stream, genellikle köfteli veya salamlı sandviç
paketi hazırlatıp masasına geri dönüyordu. Asla bir araya gelmiyorlardı, en
azından gördüğüm kadarıyla. Hayalini kurduğum dünya bundan farklıydı. İşyerinden tam
zamanında, saat beşte ayrılıyorlardı. Stream, yolunun üstünde, Kongre meydanındaki
bir barda bir veya iki saat vakit geçiriyor, eve dönerken Çin yemeği, barbekü
veya pizza alıyordu. Cuma akşamları sık sık misafirleri olurdu ve gece yarısından
önce onları evlerine uğurlardı. Haftada iki kez yiyecek için marketten
alışveriş yapıyordu. Mağazada hiç kimse onun kim olduğunu bilmiyor olmalıydı. Akşam yemeği için eve döndüğünde, bir daha sabaha kadar dışarı çıkmazdı.
Moss’un alışkanlıkları ise biraz farklıydı. O, kocasıyla
birlikte her iki veya üç gecede bir, etkinliğe, bir partiye, bazen de sakin bir
restorana giderlerdi. Ya kocası ya da bir başkası alışverişi yapıyor olmalıydı ki, Moss'un markete girdiğini hiç görmemiştim. Hafta sonları bazen alışveriş
merkezine gider ve gün boyunca orada kalırdı. Kocasıyla birlikte kiliseye gitmezdi.
Bunun yerine, Pazar sabahları, bir saat sürüş mesafesindeki şehir kulübüne
gider, daha sonra şampanya partisi için üç kadınla bir araya gelirdi. Onları masalarına
yönlendiren smokinli garson onu her zaman Hâkime Hanım diyerek selamlardı.
Karavanı ayırıp hangarda bırakmış olmama rağmen,
eski pikabımın hala dikkat çekebileceğinden kuşku duyuyordum. İkinci keşif
haftamda ikinci bir araç aldım, Boerne'de ikinci el araba galerisinde
bulduğum düşük kilometreli bir Lexus’tü bu. Ödemeyi banka çekiyle yaptım. Defterime herhangi bir aksilikle karşılaşmam durumunda yapmam gerekenleri yazdım, Polis beni çevirir ve burada olma nedenimi
sorarsa ne cevap verecektim?
Kansas'a döndüğümde not defterimi attım. Yarım hafızama güvenmek endişelerimin kaydını tutmaktan daha az riskli görünüyordu. Restorandakilere Arches ve Zion Milli Parklarının fotoğraflarını gösterdim, daha gezecek çok güzel yerlerin olduğunu söyleyerek, yakında oraları görmeyi planladığımı söyledim. Sabah kahvaltısında otururken ölüm hücresinde kullandığım ve cep telefonuma kaydettiğim eşyaların bir listesini hatırlamaya çalıştım, ayrıca her gün bana verilen malzemelerin ayrı bir listesini yaptım. O öğleden sonra ihtiyacım olan her şeyi yerel bir mağazadan satın aldım. Tıraş bıçaklarının satıldığı koridorda durdum.
Ya, mahkûmlarım umutsuzluğa düşüp kendilerini öldürmeye kalkarlarsa, daha da kötüsü biri diğerini öldürmeye çalışırsa? Hapiste bulunduğum süre boyunca, adamın biri kendini asmıştı ve biri de aşırı dozda uyuşturucu almıştı ama kimse tek kullanımlık bir tıraş bıçağıyla intihar etmeyi başaramamıştı, bu yüzden yirmili paketlerden bir tane aldım. Eskisini geri aldıktan sonra, onlara her hafta yeni bir bıçak verecektim. Aldığım bütün önlemlere rağmen yine de kendilerini öldürebileceklerinden şüpheleniyordum ancak her gün onlara bir şeyler getirip götüreceğimden bu işe kalkışamaları zordu. Çarşamba günü ve gecesi, hapishanemde her şeyin düzgün çalışıp çalışmadığını görmek için bir deneme daha yaptım. Perşembe sabahı ilk işim yeniden Texas'a uçmak oldu.
Havaalanına inip uçağı hangarın içine soktum, suni deri sırt çantasını uçağın bagaj bölmesinden çıkarıp içindekileri benden önce kullananların geride bıraktıkları kontrplak tezgâha yaydım. Bilgisayarın ve tabletin kilidini açmak için şifreler oluşturdum: sırasıyla IheartSarah ve LeonardIheart. Bunlar aşırı derecede romantik ve hatırlanmaları kolay sözcüklerdi. Yetkililerin hacklemesini kolaylaştıracağını umuyordum. Her ihtimale karşı, şifreleri, her bir makinenin altına yapıştırdığım bant parçalarının stüne yazdım. Her hatırlatıcı not için iki farklı kalem, iki tür bant ve farklı el yazısı kullandım. Ayrıca iki e-posta hesabı oluşturdum: biri JudgeMossTexas, diğeri JudgeStreamTexas. Her birinin şifreleri bilgisayar ve tablet için kullandığım şifrelerle aynıydı. Kendi telefonum için ilave SIM kartlar alacağımı ve görevime başladıktan sonra, Austin'e yaptığım seyahatlerde kullandığım kartı işim bittiğinde atmam gerekeceğini hatırlamak için not aldım.
O akşam, Austin'deki Altıncı Caddeye gittim, harekete geçmeden önce, tüm elektronik eşyalarımı topladım ve Lexus'ümü Yargıç Stream’ın yaşadığı Round
Rock'taki mahalleye doğru sürdüm. Aracımı onun oturduğu villanın üç kapı ötesine park
ettim ve dizüstü bilgisayarımı çalıştırdım. Keep
Austin Weird logolu bir sweatshirt giyiyordum ve başımda Teksas bayrağı olan bir beyzbol
şapkası vardı. Birisi bana ne yaptığımı sorduğunda, şehre yeni geldiğimi ve yerel müzik dinleyebileceğim bir mekân aradığımı söyleyecektim.
Arabamda oturduğum süre
içinde kimse beni rahatsız etmedi. Her ne kadar Reinhardt'a neler planladığımı
ve ne yapmak istediğimi anlatmak istesem de, her ikimizin hayrına bunu
yapmaktan vazgeçmiştim. Fakat onun uzmanlığına ihtiyacım vardı.
Onu ziyaret ettiğimde yılın ilk Ocak ayında, Reinhardt'ın Princeton'daki evinde, yarım günümü siber güvenlik konusunda eğitim alarak geçirmiştim. Ona sorduğum soruların çoğundan şüphelenmedi ama içlerinden biri fena halde dikkatini çekmişti ve merak edip neden bu konularla ilgilendiğimi sordu.
Onu ziyaret ettiğimde yılın ilk Ocak ayında, Reinhardt'ın Princeton'daki evinde, yarım günümü siber güvenlik konusunda eğitim alarak geçirmiştim. Ona sorduğum soruların çoğundan şüphelenmedi ama içlerinden biri fena halde dikkatini çekmişti ve merak edip neden bu konularla ilgilendiğimi sordu.
“Bunu sana söylemezsem daha iyi olur.” dedim.
Başını salladı ve daha fazla üstelemedi. Bir şey sakladığımı biliyordu ama bana güveni tamdı. Ayrılırken,
“Başka bir şeye ihtiyacın olursa, bana bildir,
tamam mı? Ve dikkatli ol.” demişti.
(Devam edecek)
(Devam edecek)
bakalım becerebilecek mi :)
YanıtlaSilPlanı çok kuvvetli, muhtemelen bir yere kadar becerebilecek ama sonra...:)
SilŞöyle bir okudum da ilgimi çekti. Final ödevlerim var diye blog yazılarını bile zor okuyorum. Finallerden sonra baştan okuyacağım bu serini:)
YanıtlaSilNe zaman isterseniz:) İlk bölümleri yayından kaldırdım ama siz ne zaman isterseniz belli bir süre yayımlayabilirim. Tam olarak kestirememekle birlikte toplamı tahminen 80 bölüm civarında olacak:)
SilAa neden kaldırdınız, o zaman finallerden sonra yazarım ben siz paylaşırsınız sorun olmazsa. Okumak isterim!:)
SilKötü niyetli kişiler tarafından hırsızlık yapılmasın diye:)
Siloo iki gün dinlendin, bugün blog okuyon :)
YanıtlaSilYok ya, ben dinlenmeyi pek sevmiyorum:) Dün gece yoldan gelmiştim, saat bir deyince sızıp kaldım. Bazen bloglarda gezmek istiyor canım, bazen yazmak, arada da kitap okumak. Belli bir plân dahilinde değil bunlar. Zaman yetmiyor.:)
SilAdamdaki intikam hırsı ve azim şaşılacak seviyede! Merakla takip ediyorum :)
YanıtlaSilBir de işi biliyor, zeki bir adam. Lokantacı olacağına gizli servise falan girseymiş, iyi bir ajan olurmuş demek:) Fakat, çok büyük de haksızlık edildi adama yani.
Sil