Büyük bir istek var içimde yazmak için. Yazdığım yazılara yapılan uzun yorumları ve ilgimi çeken diğer blog yazılarını okumaktan, onlara uzun cevaplar vermekten büyük haz alıyorum.
Rauf Bey'in vefatı üzerine yazdığım yazıdan sonra sevgili Deeptone'dan beklediğim yorum geldi. Kendisi daha önce yazdığım iki yazı dizisinden tanıyordu Rauf Bey'i. Deep, tanıdığım kadarıyla hiçkimseye kötü sıfatını yakıştırmayan, her zaman bardağın dolu tarafını görmeye çalışan zeki, kültürlü ve bilgili bir hanımefendi. Elbette, benden farklı bir hayat görüşüne sahip. Yalnızlığı sevmesi ve gerçek hayatın içine girip insanlarla samimi bir ilişkiye girmekten kaçınması beni hayli şaşırtan bir durum. Belki de bu sayede kötülüklerden kendini korumuş oluyor. İstese parmakla gösterilecek makamlara gelebileceğinden kuşkum yok ama o daha mütevazı bir yaşam tarzını benimsemiş ve kendini böyle daha mutlu hissediyor. Sanal dostluklar kurmak, okumak, dizi, film seyretmek ve tabii yazmak en büyük tutkuları. Siyasete, memleket meselelerine burnunu pek sokmuyor, yaşamın keyifli yönleri, onun ilgi alanı. Neyse, konumuz sevgili deep değil!
Her istediğimizi yapamasak da, düşüncelerimizde özgürüz, sıradan vatandaşlar olarak en azından! Belli makama sahip kişilerin ne yazık ki, düşünce özgürlüğü de yok. Rauf Bey hakkında olumlu ya da olumsuz düşünmem ne ona ne bana yarar sağlamayacağı gibi zararı da olmaz düşüncesindeyim.
"Masum Bir Adamın İtirafları" roman çevirimin 50. Bölümünü yayımladım. Tesadüfen bulduğum bu kitap, her bölümünde düşünmemi sağlayan, öğretici ve oldukça sürükleyiciydi. Çevirinin yüzde doksan beşini tamamladım, yayımlamadan önce her bölümü son bir kez daha gözden geçiriyorum. Muhtemelen otuz bölüm daha sürecek. Kitabın kahramanı Rafael adında, Meksika göçmeni bir adam.
Rafael'in başına gelenleri, onun düşünce tarzını ve yaptıklarını yorumlarda arkadaşlarla tartışıyoruz. Deep'in yanı sıra, her bölümü ilgiyle takip eden Manxcat/Kuyruksuz Kedi'yi de bu vesileyle anmış olayım.
İnsanların aklından geçirip yapmaya cesaret edemeyecekleri şeyler vardır. Meselâ bu roman çevirimi kendi imkânlarımla kitap haline getirip bir matbaada bastırsam diye geçiyor aklımdan. İlk düşündüğüm kitabın yazarı oluyor, adam oturmuş, günlerce emek vermiş, sen kalkıp hazıra konuyorsun. Düpedüz hırsızlık bu!
Kim bu yazar, Amerikalı bir hukuk profesörü. Muhtemelen varlıklı biri olmalı. Zaten hukuk işlerinde büyük paralar dönüyor, kim bilir kaç kişinin hakkını yedi? Zaten ABD deyince, sömürü ve masum insanları öldürmekten başka bir şey gelmiyor insanın aklına.
Soner Yalçın'ın KaraKutu isimli kitabını okuyorum fırsat buldukça. Aman Allah'ım, ne tezgâhlar çevirmiş ilâç şirketleri, milyar dolarları ceplerine indirmek için ilâç adı altında, sağlığa nice zehirler yutturmuşlar, dünyada ve yurdumuzda kaç kişi ve kurumu satın almışlar, insan sağlığı üzerinden ne büyük ticaretler yapmışlar!
ABD'de hukukçuların, yargıçların foyasını kendi yazdığı kitapta ortaya çıkarmıyor mu benim yazar? Kafamdaki plânı uygulasam onun çok mu hakkını yerim?
İkinci aşamada kendimi ne derece riske sokmuş olurum türünden kaygılanmaya başlıyorum. Kitabın adını değiştir, öyle bastır. Koca profesör işportada satılan kitabının izinsiz çevrildiğini nereden bilecek? Yok, işportada olmaz, kitapçılara satmak lâzım. Onlar da riske sokmazlar kendilerini muhtemelen. Yayınevleri desen hiç risk almazlar. Yok, bu iş yaş gibi.
Üçüncü aşamada vicdanım giriyor devreye. Yok kardeşim, sen diğerleri gibi olma. Geçmişte ayakta kalmak için belki kötü işlere bulaşmış olabilir, hissene düşen pay az da olsa tüysüz yetimin hakkını yemiş ve hatta rüşvet bile yedirmiş olabilirsin. Ama şimdi, hiçbir mecburiyetin yokken başkaları yapıyor diye eleştirdiğin şeyleri yapmaya kalkma!
En iyisi, yazara bir e-posta atmak. Aslında sistemi eleştirdiği için o da vicdanlı bir kişi olabilir. Hatta belki de solcudur. Baksana, varlıklı beyazları değil, yoksul göçmenleri ve zencileri savunuyor kitabında. Evet, evet en doğrusu ve bana yakışanı bu. Hiç olmazsa öldükten sonra arkamadan lâf ettirmem kendime.
Mr. Kaplan "vicdan" demişsiniz ya işte orda ben kendimi kaybedip saatlerce konuşmak daha doğrusu yazmak istiyorum. Blog taslaklarımda bir sürü yazı bekliyor vicdan ile ilgili. Anlatması zor ama kendi açımdan emin olduğum bir tespitim var. Konuyu Rafael üzerinden ele alalım. Rafael karısını seviyordu, karısı da onu seviyordu ama aralarında cinsel bir münasebet yoktu. Bu durumda Rafael başka kadınlarla birlikte olurken pek de vicdan azabı çekmedi. Çok çekse olmazdı değil mi? Ama daha sonra mahkemede mevzu onun evlilikdışı ilişkilerine gelince utanıp sıkıldı, bunaldı, vicdan azabı çeker gibi oldu. O zaman vicdan azabı koşullara bağlı bir şey mi? Çoğu zaman olay yaptığımız şeyin doğru ya da yanlış olması değil de insanların bunu öğrenip öğrenmemesi ile ilgili bence. Eminim dışarıda çok sevdiği insanları zerre vicdan azabı çekmeden kandıran, aldatan bir sürü insan var. Sevdiklerini üzmek istemedikleri için gizli saklı yapıyorlar ve onların bu durumu öğrenme, kırılıp üzülme ihtimalleri karşısında hissettikleri endişeye de vicdan azabı diyorlar. Oysa kimsenin öğrenmeyeceği garantisi verilse kim bilir gözünü kırpmadan neler yapacak insanlar var aramızda. Bence "vicdan azabı" denen şeyin başkalarının, yaptıklarımızı / yapacaklarımızı öğrendiklerinde verecekleri tepkilerden çekinmeyle büyük bir bağlantısı var. Yani çok da içsel bir şey değil. Bunu yaparsam başkası benim hakkımda ne düşünür endişesine vicdan / vicdan azabı diyoruz çoğu zaman ki çok saçma buluyorum. İnsan oğlu çiğ süt emmiştir ve her şeyi işine geldiği gibi yapabileceği bir an gelebilir kolaylıkla. O an ne vicdan kalır ne de azabı!
YanıtlaSilKonuşalım o zaman sevgili Mrs. Kedi:))
SilKonuşalım çünkü görünüyor ki, bu konu epey tartışma götürecek cinsten. "Vicdan" konusunda farklı düşüncelerimiz, tartışmayı iyice renklendireceğe benzer:)
Siz de taslak yazılarınızı yayımlrsanız, onlar üzerinden de gidebiliriz belki:)
Vicdan benim için çok özel bir kavram. Şöyle söyleyeyim, dindar birinin Tanrı inancı neyse benim vicdana bakış açım da o diyebilirim. Üstelik inanç dünyasında ödül ve cezanın yerini, vicdanda iç huzuru ve iç huzursuzluğu alıyor. Belki de bende eksik olan dini motiflerin yerini vicdan fazlasıyla dolduruyor. Kısaca vicdan dinine mensubum diyebilirim. Kişiye özel ve kullanılmaya müsait değil:)
Sizin tespitlerinizin ne olduğunu bilmiyorum ve merak ediyorum:) Rafael olayına gelince;
Cinsel ihtiyaç bir zorunluluk diye kabul edebiliriz. Rafael, başkalarıyla ilişkiye girdiğini karısıyla açıkça paylaşmadığını ancak onun bir şeyler hissettiğini, dolayısıyla yaptıklarına üstü kapalı bir şekilde izin verdiğini/göz yumduğunu anlatıyor. Açıkça müsaade istemenin eşini kıracağını, eşinin de açıkça bu olayı dile getirmesinin onur kırıcı olduğunu söylüyor.
Durum ortaya çıkınca vicdanı sızlıyor, pişman oluyor elbette. Özellikle cinayetten sonra her şeyin ortaya dökülmesiyle eşini düşürdüğü durum çok yaralıyor onu. Eğer, Tieresse, cinayet nedeniyle değil de meselâ bir uçak kazasında ölseydi, bu konuda hiç vicdan azabı çekmeyecekti. İnsanın başına ne geleceği bilinmez işte. Eğer Rafael, böyle bir durumla karşılaşacağını aklına getirseydi, tövbe bu işlere kalkışmazdı.
Bu bir endişe değil, kadın ölmüş gitmiş zaten, korku ve endişeye mahal yok. Bir nevi hesaplaşma kendisiyle, niye onu üzecek şeyler yaptım diye.
Bence, ya da benim vicdan anlayışıma göre "vicdan" tamamen bireyselbir şey ve başkalarının tepkilerinden tamamen bağımsız. Rafael, idam edilecek, günleri sayılıyken yaptıkları onun ruhunu daraltıyorsa bunu başka nasıl açıklayabiliriz?
Ya ben bu vicdan konusunda aslında çok netim ama bir türlü kelimelere dökemiyorum derdimi :( İnanır mısınız hayatta ilk kez geliyor başıma böyle bir şey! :D Ben vicdan denen şeyin içimizi daraltmasının, yapılanların ortaya çıkması ve diğer insanların hakkımızda çeşitli olumsuz yargılara varacak olmalarına yol açmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Yani yaparken sorun olmuyor ama işte ya biri öğrenirse ya da biri öğrenince hakkımda ne düşünecekler korkusu... Rafael'in eşi ölmüş evet, ya öğrenirse diye ondan çekinmiyor ama başkaları öğrendi ve yanlış anladı, anlamadı. Kendisi toplumdaki diğer insanların gözünde karısını aldatan koca durumuna, çok sevdiği eşi de para için evlenilmiş, aldatılan eş konumuna düştüğü için azap çekiyor. Yoksa intikam için her şeyi düşünebilen bir adam karısının bu durumdan üzüntü duyacağını zamanında düşünemez miydi? Düşünürdü. Düşünmüştür de. Neymiş? Aralarında "sessiz bir anlaşma" varmış! Hadi gel de anlat millete bunu!
SilYa bariz banal olacak ama bu biraz burun karıştırmak, geğirmek ya da gaz çıkarmak gibi. Herkes yapıyor ama birileri görmesin, duymasın, ayıp?! Vicdan söz konusu olunca da kimse bilmezken yapınca içimiz daralmıyor da birileri öğrenince ya da ya öğrenirse diye birden azap çekmeye başlıyoruz. Ya da kafamızdaki toplum kaynaklı değer yargılarına göre kötü bir şey yapmış olduğumuzu düşünmeye başlayınca içimiz sıkılıyor. Oysa toplumun oluşturduğu değerler sistemi farklı olsa belki de vicdan azabı hissi de olmayacak aynı konu / durum için. Yani iş dönüp dolaşıp doğru/yanlış ve toplumsal ahlak konularına dayanıyor bana göre ama sizin vicdana bakışınızı da anladım. Vicdan size göre bir pusula diyebiliriz belki de :)
Ben ahlaksal ve vicdani konular söz konusu olduğunda evrensel doğrular olduğuna inanmıyorum. Aslına bakarsanız bence en genel anlamda insan yaşamına, bedensel bütünlüğümüze ve kişisel tercihlerimize kast edilmediği sürece ne yanlış ne doğru herkesin kendi bileceği şeyler.
Bakış açılarımızda büyük fark var. Sen vicdanı başkalarıyla birlikte değerlendirirken ben tamamen bireysel olduğunu düşünüyorum. Sanırım temel fark bu!
SilRafael vicdan muhasebesi yapıyor kendi içinde, millete bir şey anlatmasına gerek yok zaten.
En iyisi şu örneği verelim, adam karısını aldatıyor, bu nedenle vicdanı sızlar mı?
Vicdanı sızlaması için aldattığının ortaya çıkması mı lazım? Ya da eşine yakalanan her insan vicdan azabı çeker mi?
Karısı ona karşı şefkatli, dürüst biriyse ve aralarında bir geçimsizlik yoksa vicdan azabı çeker, hele yakalanırsa katmerlisini çeker.
Karısı lanetin biriyse, kendinden başka bir şey düşünmüyorsa ve aralarında geçimsizlik varsa zerre vicdan azabı çekmez, yakalansa da çekmez.
İki ekstrem durum arasındaki karı koca ilişkileri arasında aldatma sebebiyle çekilen vicdan azabı orantısal yoldan hesaplanabilir:)
Sanırım siz vicdanı, örf, adet, gelenek, görenek ve ahlak kurallarından biriymiş gibi değerlendiriyorsunuz. Vicdanı toplumsal ahlak olarak değerlendirmiyorum, toplumsal ahlak dayatmalarından rahatsızım zaten. Vicdan, kendi doğrularınızla (kişisel ahlak diyebilirsiniz buna) kendinizi yargıladığınız, hiçbir aşamasında çevrenin burnunu sokmadığı bir olgudur. Yani size göre hırsızlık yapmak etik değil ve hırsızlık yaptınız. Kendi içinizde yanlış yola girdiğiniz için duyduğunuz sıkıntı, huzursuzluğun adı vicdan.
Bana göre:)))
Anlatması zor derken şunu kastediyorum aslında: şimdi ben kalkıp "Vicdan ve vicdan azabı kavramları suni şeylerdir, aslında en derindeki benliğimizde, özümüzde yoktur desem; eminim bana şiddetle karşı çıkıp bir sürü açıklayıcı örnekle "vicdanlı" olunduğunu, "vicdanlı" insanların var olduğunu anlatmaya çalışanlar çıkacaktır. O örneklerin çoğunda bahsi geçen şey aslında şefkat, acıma duygusu, iyi olma, doğruyu yapma ve başkaları tarafından kabul görme isteği olacaktır bence. Vicdan ve vicdan azabı ise bambaşka konular. Karnımızın çok aç olduğunu düşünelim; iş bulmak, para kazanmak için her şeyi yaptığımızı ama başarılı olamadığımızı. Elimize hiç yakalanmadan ve para ödemeden karnımızı doyurma fırsatı geçtiğini varsayalım. O koşullarda hepimiz aslında karnımızı doyurmayı seçeriz. "Bu yanlış, bunu yaparsam vicdan azabı çekerim" düşüncesi aslında tamamen toplumca bize dayatılmış bir algıdır. Vicdan da "doğru" ve "yanlış" gibi toplumca oluşturulup beslenen suni bir kavram bence. Anlatabildim mi bilemiyorum :D
YanıtlaSilEvet, anlaması ve anlatması zor konular bunlar:) Vicdan dediğin elle tutulup gözle görülen bir şey değildir çünkü. Vicdan aklı başında olan herkesin içinde vardır ama derece derece. Hani derler ya, parayla imanın kimde olduğunu bilemezsin, ben bir de buna vicdanı katabilirim:)
SilVicdan hesaba kitaba gelmez, akılla, ahlakla işi yoktur. Cezasını sadece sahibine keser. Hani birine haksızlık yapar veya hak etmediği şekilde kırarsınız da sonra pişman olursunuz ya işte bu vicdanınızın sesidir. İç huzurunuzu bir ölçüde rahatlatmak için gider özür dilersiniz ama o yara içinizde kalır yıllarca.
Hep aynı benzerlik üzerinden gidiyorum ama başka türlü daha zor izah edebilirim. Kimin ne kadar dindar olduğunu gösteren bir inanç-metre olmadığı gibi vicdanların da bir ölçüsü yoktur. Kendini kaybedip bir cinayet işleyen, ömür boyu hapse mahkum edilmiş birine vicdansız diyemeyiz. Çünkü onun iç dünyasını, iç hesaplaşmasını bilemeyiz.
Vicdan nedir, inan ki sözlük anlamına bakmadım fakat az sonra ona da bakacağım. Ama benim anladığım, hak yememek, birini kötü duruma sokacak duruma sokmamak veya buna alet olmamak, insanları haksız yere kalplerini kırmamak, insanların hatta diğer canlıların bilerek ya da bilmeyerek canını yakacak, yaralayacak ya da onların ölümlerine sebep olacak hiçbir işin içinde bilerek ya da bilmeyerek yer almamaktır. Bütün bunları başıma bir şey gelir korkusu ile değil, her şeyden önce iyi bir insan olduğum için yapmaya çalışırım. Her zaman bunu yapabilir miyim? Elbette hayır, işte o zaman vicdanım sızlar.
Yazımda üç aşamada değerlendirmiştim olayı. Birinci aşama yanlış bir davranış, ikincisi risk değerlendirmesi ve son aşama vicdan. Bazıları Allah korkusu diyebilirler onun adına, benimki ise vicdanımın sesi, erdemli insan olma becerisi.
"Elimize hiç yakalanmadan ve para ödemeden karnımızı doyurma fırsatı geçtiğini varsayalım." Mesela banka soyalım, mutlak sıfır risk olsun. Her şey mükemmel ayarlanmış:) Kafadan yakalanma riskini tamamen atalım. Hatta bu kadar parayı nereden buldun diye de sormasın kimse bize. Akıllıca bir iş gibi görünüyor:)
Kimin parasını çalacağım? Bankanın. Mudiler zarar görecek mi bundan? Muhtemelen hayır. Banka sistemin ona verdiği imkanlardan dolayı hakkından fazla kazanmış. Bilmiyorum ama bana bankayı soyarmışım gibi geliyor. Ancak bu parayı alır gerçekten yoksul bildiğim kişilere dağıtırdım. Ne bileyim belki küçük bir komisyon da alırdım içinden;)
Fırsat buldukça yazıyor ve anlatıyorum, yedek subaylık yaparken bir askere vurmuştum haksız yere. Tam kırk sene geçti aradan, çocuğun siması gözlerimin önünde. Özür dilemiştim sonra kendisinden hem de. O vicdan ki, hala yanar için için.
Umarım ben de anlatabildim:)
Bu arada sözlükte vicdanın tanımı:
kişiyi kendi davranışlarıyla ilgili olarak bir yargıda bulunmaya yönelten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerinde dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan, kişiye doğruyu ve iyiyi yapma yükümünü de yükleyen içsel güç
Karşımızdakini kırma, karşımızdakine zarar verme düşüncesinin azap vermesini anlıyorum ama işte dedim ya kimse görmeyecek "kimse bilmeyecek", "kimse üzülmeyecek", "kimse zarar görmeyecek" gibi teminatlar verilince yapılacaksa mevzu bahis her ne ise o zaman vicdan koşullara bağlı bir olguya dönüşmüyor mu? Yani içten gelen bi'şey değil işte. Önceden belirlenmiş ilkelere, normlara bağlı. Vicdanım el vermedi dediğimiz bazı durumlar vardır ama bence onlar vicdandan değil de şefkatten, sevgi hissinden, karşımızdakini üzmek istemeyişimizden. Ah işte anlatamıyorum derdimi. Siz ne güzel anlatmışsınız. Sizi anlıyorum da yeni öğrenilen yabancı bir dil gibi bir şey bu da: Anlıyorum da anlatamıyorum :))))))
SilYazmayacaktım ama bu sefer yazayım vicdanım rahatlasın bari:))
SilKuzum bana söyler misiniz, burun karıştırmanın, geğirmenin ya da gaz çıkarmanın vicdanla ne alakası var:))))
Yav tabi ki alakası yok :))))) bir benzetme için kullandım. Vicdan yanlış yaptığımız hissiyle alakalı. Yanlış ne peki? Buraya varmak istiyorum. Kime göre, neye göre yanlış? Kendimize göre diyeceksiniz, peki kendimizin doğrusu yanlışı nasıl oluşuyor? Bir kez oluştu mu hiç değişmiyor mu?
SilAz önce eşimle bu konuyu konuştuk. Vicdan ve vicdan azabını birbirinden ayırmaya karar verdim. Benim derdim vicdanla değil de "vicdan azabı"nın suniliği ile.
SilEvet, vicdan yanlış yaptığımız hissine kapıldığımızda harekete geçer ama her yanlışımız vicdanımızı titretmez. Meselâ, bir sınavda bir soruyu yanlış yaptığımızda ya da bir ev aletini yanlış kullanmaktan ötürü bozulduğunda vicdanımız harekete geçmez. Üzülürüz, belki kendimize kızarız.
SilVicdan isteyerek ya da istemeden bir başka canlıya, venellikle insana zarar verdiğimizde içimizde ortaya çıkan sıkıntı, ıstırap ve pişmanlıktır. Kişiye göre derece derecedir şiddeti. Çernobil'den sonra Karadeniz'de tonlarca çay, nükleer patlamadan dolayı radyasyon içerdiği için imha edildi. Zamanın Sanayi Bakanı Cahit Aral, üretici zarar görmesin diye, tv önünde, çayda radyasyon olmadığını kanıtlamak için karadeniz çayı içerek şov yapmıştı. Daha sonra, bölgede kanser vakaları arttı ve bakanın yalanı çıktı ortaya. Bakan, belki biliyordu bunun böyle olduğunu, belki de bilmiyordu ama sonuçta pek çok kişiye zarar verdiği aşikârdı. Çıktı, yıllar sonra tv'de özür diledi. Her şey bitti mi? Onun iç dünyasını bilemem ama eğer normal biriyse ölene kadar bu hatasından dolayı iç huzursuzluğu devam etmiştir. Eğer, bu Japonya'da bir bakan tarafından yapılsaydı, muhtemelen o bakan vicdan azabından intihar ederdi.
Vicdan, insanın şerefi, namusu, iyi bir insan olmanın ölçüsüdür.
Gelelim yanlış meselesine:)
Bu konuda halısınız, yanlış, vicdan gibi kişisel bir kavramdır. Sizin doğru ve yanlışlarınızla benimkiler farklılık gösterebilir. Vicdan, insanın kendi doğru ve yanlışlarının kendisi tarafından muhasebe edilmesidir.
Daha önce yazdığım gibi aklı başında herkesin bir vicdanı vardır. Bir de ortak doğru ve yanlışlar. Kinlendiğiniz insanlar vardır hani, bulsanız bir kaşık suda boğacağınız. Ama son anda vicdanınız elvermez, kendinizi tutar, ona zarar veremezsiniz, bana bu yakışmaz, gitsin belâsını başka yerden bulsun dersiniz.
Vicdana en yakın bulduğum kelimeler, pişmanlık ve mutluluk olabilir.
Bireysel bazda yanlış ve doğrularımız zamanla değişebilir. Buna bilgi ve tecrübemiz sebep olur. Bazen, bahaneler, hafifletici sebepler bulur, vicdanımızı rahatlatmaya çalışırız ve nispeten başarılı oluruz da. Ama bazen ne yaparsak yapalım, vicdan azabından kurtulamayız. Dindarlar buna kabir azabı derler ve bu hesaplaşmayı öbür tarafa bırakırlar. Vah onların hallerine:))))
Son yorumunuza tesadüfen cevabı vermişim:)))
SilVicdan azabı bana göre suni değildir ve vardır. Suni olan kabir azabından çekinmektir. İnsanın ikiyüzlülüğü orada açık bir şekilde ortaya çıkar. Her türlü yanlışlığı yap, milletin hakkını ye, ondan sonra kalk kabir azabından bahset.
Bak, bazen Arya'ya kızıyorsun ya, hem de ne kızmak. Sonra ne oluyor, sinirin geçip sakinleşince, düşünüyorsun. Ya, bu daha ufacık bir çocuk, bilerek ve isteyerek hiç üzer mi annesini? Ona haksızlık ettiğini düşünüyor ve bu durum seni mutsuz ediyor. Sonra pişman olup kucağına alıyor, bağrına basıyor, adeta günâh çıkartıyorsun. İşte vicdan azabı budur. Bundan daha güzel bir örnek de verilemez.
Mrs.Kedi, sinirlendiğimiz zaman benzer durumlara hepimiz düşebiliriz, bu bizim vicdansız olduğumuzu göstermez. Eğer, daha sonra pişman oluyor ve içimiz daralıyorsa vicdanımız var demektir.
Bir de şarkılara geçmiş kara vicdanlı var, dur bakayım o da neyin nesiymiş, eşinize selâmlar:)
Gerçekten örnek çok güzel <3 Dedim ya Mr. Kaplan, sizi anlıyorum ama nedense kendimi anlatamıyorum. Tanımlara göre vicdan azabı çekmeyen insanlara sosyopat tanısı koyuluyormuş. Eşim, benim de bu konuda bir potansiyel taşıdığımı söylüyor :))))))
SilYok daha neler:)))
SilMerak ettiğim şu, bu vicdan konusunda kendinizi eşinize anlatabiliyor musunuz?
Hani diyorsunuz ya, sizi anlıyorum ama ben kendimi anlatamıyorum diye. Eğer eşiniz sizi anlayabiliyorsa, ben sizi anlayamadığım için kendimden şüphe etmeye başlayacağım:)
Bu arada blogunuza bir bakayım yeni yazı var mı? Epey ara verdiniz. Şu taslak vicdanları da gözden geçirip yayımlarsınız artık.
Konu konuyu açıyor. Şu yayımlamak sözcüğü. Doğrusu buymuş ama ben yayınlamak sözcüğünü onun yerine kullanmak isterdim:) Yayın kitap, gazete ve dergiler için kullanılıyormuş:)
Evet eşime anlatabiliyorum. Eşim, benim "sözde" fazla realist, düz mantık ve yer yer acımasız gibi konuştuğumu ama işin aslında hepsinin bir çeşit kendimi savunma mekanizması olduğunu düşünüyor. Yani böyle lafta sert ve umursamaz görünüyormuşum da iş ciddiye binince en çok ben etkileniyormuşum :D Bu arada ben de hep "yayınlamak" ve "yayımlamak" arasında kalıyorum. Biraz düşününce;
SilYayın: yayılan şey
Yayım: yayma eylemi
Yayımlamak: bir şeyi yazılı/basılı olarak yaymak
gibi geldi ama emin değilim :D
:)
SilVicdan konusunda Tyrha 'ya katılıyorum, vicdan dışarıyla, insanlar ne der ile hiçbir alâkası olmayan sadece iç hesaplaşmadır. Dış etmenlerle ortaya çıkmış duygulara vicdan demiyoruz.
SilBak buna sevindim:) Mrs. Kedi ile bayağı zor anlaştık:))
SilBu dönem kafam çok dağınık ve kızımın YKS sınavı nedeniyle oldukça stresli. O yüzden başladım ama takip etmek kısmet olmadı çevirinizi.. İlk fırsatta okumayı istiyorum mutlaka ama naçizane benim görüşümde kesinlikle son paragrafınızdaki kararınızdan yana yani bence de size yakışan bu olacaktır👍
YanıtlaSilKızınıza başarılar diliyorum:)
SilElbette vicdanımın sesini dinleyeceğim:)
Teşekkürler.
Çok teşekkür ederiz🤗
Silhıhım korunmaya çalışıyorum iyiyim böyle ve herkese umut ve enerji vermeyi seviyorum :) rauf bey bence müthişli bir roman kahramanı olur :) rafael, iyi giderken cozuttu, masumluğuna sempati duyarken klişe bir seri katile psikopata dönüştü, yaptığı şey, kuzuların sessizliğ, ve yeni dizilerde çokça olan, bir yere kapatmak, sonunda öldürmek zorunda kalacaktır. bak son yazımda kitap basırmanın en kolay yolu var, ancak, habersiz bastırmak tabiside olmaz, hiç aklından bile geçirmeee, yazar veya yayınevine sölemelisin, ondan sonra bir yayınevi ile anlaşıp bastırabilirsin, tabisi telif ücreti alcak yabancı yayınevi. bak her şeyi bir yana bırak benceee, yani bu kitabı bir şekilde habersiz bastırtmak hiç ama hiç sana uygun değil :) hiç ama hiç yakışmaz. kimse bilmese de görmese de farketmese deee :) senin bilmen yeterli. hep bir suçluluk duyarsın yani. bu da büyük yük ve senin karakterine hiç ama hiç uymaz kiiii :)
YanıtlaSilElbette ki bana uymaz, vicdanımın ses kontrolüydü:)
SilSence bu adam benden kaç dolar ister?:) Yeni yazı mı yazdın, ok bakarım:)
Rauf Bey ve Rafael'i aynı filmde oynatsak iyi gişe yapar kesin:))
https://seyler.eksisozluk.com/yayincilik-sektorune-dair-adan-zye-bilgiler
YanıtlaSilbak burda var. telifi dolar olarak ödüycen. 500 diyor ama daha fazla olabiler. belki 1000 dolardır. bunu netten iyi bir araştırmayla öğrenebilirsin veya yayıncılar birliği var ordan öğrenebilirsin.
ha haa rauf ve rafael uyar evet, rafael daha planlı sadist hihi, rauf da ani ve osmanlı hehe :) bence rauf rafaeli çabuk harcar ha haaa :)
Teşekkürler deep:)
SilRafael'i küçümseme ama:)
Olayların geçtiği yere göre değişir, Türkiye'de Rauf Bey, ABD'de Rafael diyelim:)
bölümleri takip edemesem de arada bir yazdıklarını da yorumları da okudum çok keyifli bir şey oldu bu çevirilerin :) ve hep düşündüm bu kadar emek verip çeviriyorsun keşke bir yayıneviyle görüşsen de yazarla iletişim kurup çevirmen olarak bastırsan diye bence mümkün bu ama tabi kurallara uyarak diğer türlüsünü zaten yapmayacağını biliyorum az da olsa tanıyorum gibi seni :) bence bir yayıneviyle iletişim kur ve çeviri kitaplar hakkında bilgi al :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim:)
SilBu benim ilk roman çeviri denemem. Dolayısıyla önce neyi ne kadar yapabilirim, görmem gerekiyordu. Okuyanlari bilemem ama çıkardığım iş, başlangıç olarak beni tatmin etti. Çeviri kolay bir şey değil, hatta kendin yazmaktan daha zor diyebilirim. Saçma sapan, konuyla alâkasız bir cümle geliyor, bir de bakmışsın o bir deyim ve Türkçe'de başka sözcüklerle tam karşılığı var. O zaman zevkten dört köşe oluyorsun. Diğer bir handikap, İngilizce'de o zamiri erkek, dişi, hayvan ve cansız varlıklar için ayrı. O dediğinde, anlıyorsun ki, kadın yargıçtan bahsediyor. Türkçe'de o demen yetersiz kalıyor, anılan kişinin adını kullanmak zoorunda kalıyorsun. Konuyu bilmek ve anlamak zorundasın.
Fakat bir o kadar da zevkli:)
Sağ olsun deep de yardımcı oldu, yol gösterdi bu konuda. Çevirdiğim roman sanırım ilgi çekebilecek, güzel bir eser. Fakat işin pazarlama boyutu daha önemli. Çevirim tamamlanmak üzere, az bir şey kaldı, daha sonra yayımlamak için legal yollardan harekete geçebilirim:)
Epostaya olumlu döner diye düşünüyorum ben de.
YanıtlaSilUmarım ve ben de ümitliyim:) Teşekkürler:)
Sil