19 Ağustos 2020 Çarşamba

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 52

Evet, Ağaç Ev Sohbetlerinde bir yılımızı devirdik. Bu konuda en büyük teşekkürü Deeptone hak ediyor. Fikir Taha ve Edischar'a aitti, onları da böyle güzel bir etkinliğe start vermeleri bakımından kutlarım. Daha sonra İrem Can ve Kedi Mırıltısı yaptıkları moderatörlük göreviyle sohbetlerimize önemli katkılarda bulundular. Pek çok konu tartıştık, pek çok şey öğrendik bu sohbetlerden. Bazen güncel olaylara değindik bazen derin felsefi konularda ahkam kestik. Ve ben, gururla ifade edeyim ki, hiç bir sohbeti kaçırmadım, her hafta yeni konuyu dört gözle beklerken üç beş kez de haftanın konusunu belirledim. Ağaç Ev Sohbetlerinin uzun yıllar devam etmesini ve kendini geliştirmesini arzu ediyorum. Adını andığım ya da anmadığım, sohbetlerimize destek veren bütün arkadaşlara sevgi ve selamlarımı gönderiyorum. 

Gelelim bu haftaki konumuza; Yine Deeptone'dan geliyor bu haftanın soruları. Her zaman olduğu gibi, yine ilginç ve düşünmeye zorlayan sorular. İşte, konumuz:

"Çok kişi, TV ve İnternet'te fazla miktarda şiddet olduğunu düşünüyor ve şiddetin miktarı ve türünü kontrol etmek için yasalar olması gerektiğini düşünüyor. Bu tür yasalar gerekli midir? Ne kadar kontrol olmalıdır?"


TV ve İnternet ortamında aşırı miktarda şiddet unsurunun olduğu fikrine katılıyorum ancak bunu yasalarla kontrol altına alınabileceğini tahmin etmiyorum. Çünkü yasalardan kasıt, yasak getirilmesi olacağı için (ya da ilk akla gelen tedbirin yasaklamak olacağından) böyle bir kararın yanında olmayacağımı belirtmek isterim. Çünkü, yasağın her türlüsüne karşı bir insanım. Yasak, özgürlüğü kısıtlayıcı, cezbedici ve kontrol altında tutulması zor bir önlemdir.

Peki, bırakalım isteyen istediğini yapsın mı? Elbette, hayır. Bazı düzenlemeler illa ki yapılabilir. Konumuz şiddet olduğuna göre, bu tür yayınlardan en fazla etkilenen kişilerin çocuk ve ergen yaştaki insanlar olduğunu söylemek için pedagog ya da psikolog olmak gerekmez. O halde şiddet içeren yayınlardan çocuk ve ergenleri korumak için neler yapabiliriz, ona bakmak lazım.

Öncelikle TV'yi ele alırsak, şiddet içeren yayınları geç saate almak faydalı olacaktır. Diğer taraftan ailelere büyük sorumluluk düşmektedir. Burada şiddetin ne olduğu ve şiddetin miktarı ne olmalıdır soruları akla geliyor tabii. 

Şiddet: Bir kişi veya gruba yönelik; mağdurun bedensel bütünlüğüne, mallarına veya simgesel ve kültürel değerlerine zarar verecek şekilde her türlü davranıştır. Mala zarar verme, yakma, cinayet, yaralama, dayak, tecavüz, rehin alma gibi fiziksel saldırılar, tehdit, küfür, ayrımcılık, hakaret gibi duygusal baskı altına alan bireysel eylemler, sistem tarafından uygulanan savaş, terör, ve işgaller şiddet örnekleridir.

Şiddetin bu tarifine göre, TV ve İnternet'ten önce meclisi kapatarak ve siyaset adamlarımızın ağızlarını bantlamak suretiyle başlayabiliriz mesela işe. Demek istediğim, kolay iş değildir şiddeti kontrol altına almak. İzlediğiniz hemen her filmde, hemen her kitapta yukarıda sayılan şiddet unsurlarını az ya da çok bulmak mümkün. 

Belki, şiddet içermeyen ve topluma fayda sağlayan, kültürel ve bilgilendirici programları teşvik ederek bu tür yayınların sayısını arttırmak akla gelebilir. Ancak, hangi program topluma faydalıdır sorusuna bile ortak cevap veremediğimiz ülkemizde bu da çözüm olamayacaktır. 

TV'deki filmlerde sigara ve içkinin perdelenmesi ne kadar absürd geliyor bana. Çocuklar dumanı görüyor, sigarayı hayal ediyor. Neyin şiddet neyin şiddet olmadığına karar veren  RTÜK, belli bir siyasi görüşün kontrolünde olduğu için bilimsellikten uzak bir kurum. 

Açıkçası bu hafta cevabı olmayan bir soru sormuş Deep. Sayfalar dolusu yazılabilir bu konuda ama somut bir netice almak imkansız görünüyor. İnternet, şiddet içeren öğeleri bakımından kontrol edilmesi daha da zor bir araç. Sanırım yine çözüm, çıkarılacak yasakçı yasalarda değil yukarıda belirttiğim gibi ailelerin çocuklarını yönlendirmesinden geçiyor.  

8 yorum:

  1. Yasakla hiçbir şey elde edilememiş şu dünyada, eğitim şart :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle:) Fakat nasıl bir eğitim olması gerektiği konusunda bile toplumda bir konsensüs yok.

      Sil
  2. kafa değişmeden bunlar da değişmiyo demekkii. bugün halen tecavüzcüler tutuklansın diye uğraşıyoz serbest geziyolar bizim ülkede.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya işin özü, insanla uğraşmak zor. Senin bu konuda, ilk kez bu kadar zorlandım. Oturup çözüm önerileri getireyim dedim, gördüm ki, hiçbir çözüm önerisi uygulanabilir değil. Mesela eğer ruhsal bir problemi yoksa tecavüzcüleri asalım desem, yine itiraz edecek yığınla insan çıkacak. Böyle gelmiş, böyle gider, biz kendimizi eğitelim yeter:)

      Sil
  3. Yasak asla çözüm olamaz. Ebeveynlerin de işi zor. Her türlü şeye bu kadar kolay erişebildiğimiz bir dünyada. Sigara alkol evet zararlı olmasından ötürü sansürleniyor. Ama sansürlenmesi gereken diğer şeyler ne olucak peki?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sansür ve yasak çözüm değil. Önemli olan çocuklara hangisinin iyi, hangisinin kötü olduğunu öğretmek. Bunu devlet eliyle yapmak mümkün olamıyorsa iş elbette ebeveynlere düşüyor. Hem de devletin uyguladığı şiddete karşı da bunu yapmak zorunda maalesef.

      Sil
  4. sigara ve içkiyi flulaştırdıkları sahnelerde dikkatim elimde olmadan onlara yöneliyor. bence daha çok ilgi çekici hale getiriyorlar. "hangi program topluma faydalıdır sorusuna bile ortak cevap veremediğimiz ülkemizde" demişsiniz, bu çok acı ve pek çok konuda böyle. nasıl bu kadar ayrışmışız ki?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazımda belirttiğim gibi yasak cezbedici özelliğe sahiptir. Flulaştırma kimin fikri bilmem ama insanı aptal yerine koyan son derece ilkel bir yöntem. Doğru diyorsunuz, sahnede ilk gözüme ilişen flulaştırılan kısımlar oluyor. Öyle bir ayrışma ki, çoğunluktan bile bahsedemiyoruz bu dönem. İki taraf ta oransal bakımdan neredeyse eşit. Biri ak diyor, diğeri kara. Gel de çık işin içinden:)

      Sil