29 Eylül 2020 Salı

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 58


Sevgili
Deeptone'nun hamiliğinde devam eden Ağaç Ev Sohbetlerinin 58. hafta konusunu Andremoda önermiş. Bu hafta yine kısa bir soru üzerindeki kişisel düşüncelerimizi paylaşacağız. Soru şöyle;

"Hangi mevsimin insanısınız, neden?"

İlk bakışta soru hangi mevsimden hoşlandığımız şeklinde algılanıyor ve bunun nedenlerinin açıklanması isteniyor gibi gelse de, sanırım esasen sorulan, karakter özelliklerimiz. Hepimizin bildiği mevsimsel özellikleri gözümüzün önüne getirmeden önce bizim yaz mevsimi olarak bildiğimiz Temmuz ve Ağustos aylarında, Brezilya'nın Rio de Janeiro şehrinin kışı yaşadığını, yılbaşında bizim kar yağmasını beklediğimiz havalarda orada yaşayanların 40 derece sıcaklığın altında kavrulduklarını unutmayalım. Singapur gibi bazı ülkelerde ise bütün yıl boyunca hava sıcaklıkları 25 ile 35 derece arasına sıkışmış olup mevsimsel farklar sadece muson yağmurlarıyla sınırlanmakta. O zaman gelin biz dört mevsimi bütün özellikleriyle yaşadığımız ülkemiz coğrafyasındaki haliyle düşünelim.

Yaz havaların sıcak, gündüzlerin uzun, yağışların az olduğu ve deniz sezonunun açıldığı bir mevsim. Tatilin ve eğlencenin bol olduğu, dolayısıyla daha az kazanılıp daha çok harcandığı bir zaman dilimi. Öyle fazla sıcak bir insan olarak görmem kendimi, insanları iyice tanımadan önce yakınlık göstermem. Gündüzlerden daha çok geceleri severim. Yaz gecelerinin iyice kısalmış olması pek işime gelmez. Denizin kenarında yiyip içmek ve denizi seyretmek dışında plajda, güneşin altında ıstakoza dönmek yada denize girip yüzmek pek ilgimi çekmez. Turizm sektörü dışında genel olarak verimsiz bir mevsimdir. Bu yüzden yaz mevsiminin insanı olarak göremem kendimi.

Sonbahar deyince aklıma sararıp dökülen yapraklar, serinleyen havalar ve melankolik bir atmosfer gelir. O sıcağın bunaltıcı havasından sonra rahat bir nefes alırız. Şu sıralar neredeyse ekim ayına gelmemize rağmen hala yazın sıcaklarından kurtulamasak da bu mevsim genelde serin kabul edilir. Çalışanlar işlerine öğrenciler okullarına kavuşurlar. Değişken bir havası vardır sonbaharın, ilkbahar gibi kararsızdır yani. Ben grilikten kaçarım, nadiren o zona girsem de hemen çıkmaya çalışırım. Hüzün, yaprak dökümü, melankolik haller benim karakterimle pek uyuşmaz. Yaza tercih ederim ama ben sonbahar insanı da değilim sanırım.

Kış, serttir, soğuktur. Yağışlıdır, geceleri uzundur. Sıcak bir kişi olduğumu söyleyemesem de soğuk da sayılmam aslında ama soğuğu severim. Kolay kolay üşümem, bazen üşümek hoşuma bile gider. Geceler... En sevdiğim uzun gecelerin mevsimidir kış. Kar yağar bu mevsimde pek çok bölgemizde. İzmir'den çıkana kadar görmediğim karı, sonraki yıllarda bolca gördüm. Kar yağınca doğa üzerine beyaz bir gelinlik giyer. Muhteşem bir manzara çıkar ortaya. Sadece yerlerin buz tutup yürümenin zorlaşması ve karın erimesiyle birlikte cadde ve sokakların çamurla kaplanması bana göre belki de tek kusuru bu mevsimin. Öyle görünüyor ki kış mevsimi bana epey uyan bir mevsim.

Gelelim ilkbahara mevsimine. Ağaçlar çiçek açar, doğa yeniden uyanmaya başlar. Sonbahar mevsiminin tam aksine hüzün yerine bir umut kaplar insanın içini. Doğanın uyanışı neşelendirir. Ben de bu mevsimin Nisan ayında doğmuşum. Bana bu mevsimin başı sanki yeni bir yılın başlangıcı gibi gelir. Yılbaşı neden Ocak ayının başında olsun ki. Mart ayının başında olsa daha isabetli olmaz mı? Jesus çok mu bozulur bu işe? Nisan yağmurları vardır. Altında yürümeye bayılırım. Sevmediğim yönü var mı? Kararsızlığı aynı sonbahar gibi. Bir bakarsın güneş açar, bir bakmışsın sağanağa tutulmuşsun. Fakat her ikisi de çok çabuk döner kararlarından. Yok ben öyle kararsız biri değilim, belki biraz uzun düşünür öyle veririm kararımı ama kararsızlık dönemim oldukça kısadır. Kararımdan da kolay kolay dönmem. Umudumu kolay kaybetmem, karamsarlığım pek yoktur. Yeni bir işe başlarken neşeyle, hevesle ve umutla girişirim. Ama bu olmadı deyip hemen elimden bırakmam. Bu nedenle bazı yapısal özelliklerim ilkbahara uyar, bazıları ise uymaz. 

Sonuç olarak tek mevsimin insanı değilim sanırım. Fakat beni yine de mevsimlere göre tasnif etmek isterseniz, % 50 kış ve % 50 ilkbahar mevsimlerinden oluşan melez bir karışım çıkar ortaya ancak.

* Bu konu üzerinde sohbete katılmak hususunda kendinizi, düşünce ve duygularınızı serbest bırakın. Bu sohbetler kendimizi, başkalarına anlatmaktan ziyade kendimizi tanımaya yarıyor. Ağaç Ev Sohbetlerine katılmak için henüz giriş kartı sorulmamaktadır.    

36 yorum:

  1. %100 kış insanıyım :) soğuğu çok severim... Soğuk havada sıcak çay, kahve, battaniye, kar fırtınası, yağmur bana terapi gibi geliyor. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanırım yaşanan coğrafyanın önemi var bu kararlarımızda:) Acaba eskimolar kendilerini hangi mevsimin insanı olarak görüŕler?

      Sil
  2. İnsanlar doğdukları mevsimin karakterini taşır derler😇😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gülseren Budayıcıoğlu'nun "Doğduğun ev kaderindir." sözüne benzemiş yorumunuz:) Haklısınız belki de. Genel izlenimim aynı yönde. Çoğu kişi doğduğu mevsimle bütünleştiriyor kendini.

      Sil
  3. Yazınızın son sözü "Ağaç ev sohbetlerine katılmak için henüz giriş kartı sorulmamaktadır.' idi. Bu içtenliğe ve konukseverliğe uymak istedim.
    İnsanı düşündüren çok güzel bir soru. Sevdiğimiz mevsimler değil, mevsimlerin benimsediğimiz, benimsemediğimiz yanları olarak algıladım ben. Keşke 4 mevsim BAHAR olsa diye düşünürüm hep.
    Bahar umutlandırır, canımıza can katar adeta. O kupkuru dalların yeşerip baştan ayağa donanması nasıl da şaşırtır bizi. Taşların, kayaların arasından bile kır çiçekleri baş verir. Bir 19 MAYIS günü doğmuşum. Bu da bir mutluluk kaynağı benim için. Baharlara yazılmış şarkılar, şiirler nasıl da ruhumuzu etkiler, içimizi aydınlatır.
    SONBAHAR ağaçlarıyla, yapraklarıyla , renk uyumuyla bir tablo görünümündedir. Ama adeta ömrün son demi gibi .Neden o renkler hep hüznü çağrıştırır bize? Ama o renklerde de bir başka huzur vardır?
    YAZ'ı gençlerin coşkusuyla eşdeğer bulurum ben. Yayla kültürüne alışmış bizler için YAZ, sağlık, dinlenme, sağlıklı beslenme ile eşdeğer gelir bana.
    Ve ürkütücü KIŞ... Kibritçi Kız masalındaki kız gibi acıma duygularımı depreştirir benim. .Evsizleri düşünürüm , doğal afetleri düşünürüm, giysisi olmayan çocuklar gelir aklıma...
    Dünya döndükçe mevsimler var olacak. Ve bizler uyum sağlamaya devam edeceğiz...
    Esenlikler diliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Harika bir yorum. Uzun yorumları severim, teşekkür ederim:) Elbette sohbetimize herkesin kapısı açık. Ne kadar çok fikir ayrılıkları olsa da bu sohbetler her zaman bir saygı çerçevesinde oluyor. Bunun yanı sıra, herkes kendi düşüncesini rahatlıkla dile getirebiliyor çekinmeden. Ve her zaman birbirimizden bir şeyler kapıyoruz.
      Adı ne olursa olsun, iklim bakımından düşündüğümde ani değişikliklerden hoşlanmam. Singapur örneğini verdim. 35 derece tarihleri boyunca gördükleri en yüksek hava sıcaklığıymış. 20-25 dereceden aşağı düşmüyor diğer günlerde. Muson yağmurlarını bire bir yaşamadım ama anlattıklarına göre Umman'ın Yemen sınırındaki vilayeti Salallah, her bahar mevsiminde günlerce süren çisil çisil yağan yağmurlara sahipmiş. Bu esnada doğa birden canlanır, yeşillenir pınarlar nasibini alır ortalık çiçek bahçesine dönermiş. Böyle bir mevsim benim hoşuma gider mesela. Bunun karakterimle bir ilgisi olabilir belki de.
      19 Mayıs benim erkek kardeşimin doğum günü aynı zamanda. Sonbaharın ömrün son demi olarak tanımlanması ben de de aynı hissi çağrıştırıyor. Şu anda yaşamımın sonbaharındayım dersem pek de yanlış olmaz sanırım. Önümüz kış, Allah yardım etsin:) Fakat kışa hazırladım kendimi, bu yüzden Kibritçi Kız gibi ürkütmüyor beni fazla. Sonbahar bu bakımdan bir hazırlık dönemi bir bakımdan. Yazı yaşarken birden kışı görenler için zor olmalı.
      Çok teşekkür ederim:)

      Sil
  4. Sonbaharın melankoli ile anılıyor olmasını haksızlık olarak görüyorum ama genelin kabulü bu yönde gibi :) Tek mevsimlik olamayız bence de.Yüzdelerimizi bi gözden geçirelim bakalım:) Güzel bir paylasim olmuş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanırım Flora'nın ölümü bize bunu çağrıştırıyor. Ağaçların yapraklarını dökmesi, rüzgarın önüne katıp onları sürüklemesi, ağaçların çıplak dallardan ibaret kalması, defterin kapanması, uzun bir uykuya yatış, sessizliğe bürünüş ve hepsi birlikte bir hüzün duygusu, melankoliyi çağrıştırıyor bende. Evet, tam manasıyla bir mevsime sığamadım ben de:) Teşekkürler:)

      Sil
  5. Hangi mevsimi severim desem yaz olurdu yanıtım. Ama sizin bakış açınıza göre sonbaharım sanki. Arada fırtına, arada ılık güneş, kapalı kasvetli havalar...çok tutarsız bir insanım ben

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mevsimler gibi insanın tercihleri ve karakterleri de değişken. Her mevsimden birer parçayız belki de:)

      Sil
  6. Hakikaten yılbaşı neden ocak ki!
    Vardır bir mantığı ya da açıklaması ama neye göre, kime göre! :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazımda biraz değindim. Jesus yani İsa peygamberin doğumunu simgeleyen bir tarih Ocak ayının birinci günü. Aslında yılbaşı bir doğum günü partisi Hristiyanların. Ama biz bunu yeni yılın başlangıcı olarak kutluyoruz. Oysa bana göre yeni yılın başlangıcı baharın başı olması daha mantıklı:)

      Sil
    2. Kesinlikle daha mantıklı olurdu, atmışlar ortaya, tüm dünya uymuşuz :)

      Sil
    3. Daha önce de yazmıştım bence yıl Eylül ile başlamalı :D ilkokuldaki mevsimler panosunda olduğu gibi sonbahar ile başlamalı yeni yıl. 1 Eylül mis gibi yeni yıl olur :)))

      Sil
    4. Bence hiç mahsuru yok Mrs. Kedi:) Ocak ayının başının yıl dönümüyle hiçbir alakası yok. Bu günden tezi yok yeni yılımız 1 Eylül, OK:)) Belki Noel Babayı da ikna eder Ağustos ayının sonunda paskalyamızı kutlarız:)))

      Sil
  7. ah sanırım ben de kuzey avrupada yaşayan bir sonbahar ve kış insanı olmalıyım, yazları da italyada tatil yapan kiki :) haftasonu hoş bir kitap mimi vardı, yaparsın diye düşündüydüüm, kitaplara ilgi duymaya başladın yaa ondan yanii, eşinden de yardım alıp yaparsın dedim ama sen görmedin bileee yazıyıııı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Olur:) Her mevsim başka ülkeye:)) Göçmen kuşlar misali:)
      Kitaplara ilgi duymaya başlayalı 35 yıl falan oldu:) Ama öyle düzenli biri değilim, kitaplığımız diğer evde kaldı. Ayrıca sorular pek hitap etmedi bana sanki. İlk okuduğum kitap Gazap Üzümleri'ydi sanırım:) Neyse bu mimde beni affetmeni rica ediyorum:) İnşallah başka bir mime:)

      Sil
    2. tamam yaniiii düzenli ve sıkı bir okur değilsin onu diyoom, son zamanlarda daha ilgilisin diye düşünüyorum kitaplara. yanii 35 yılda kaç tane edebiyat eseri bitirdiiin :)

      Sil
    3. Demek istediğim o zaten, okuduğum kitapların haddi hesabı yok fakat listesini tutmuyorum:)))
      İşin doğrusu hali hazırda eski zamanlarımı özlüyorum kitap okuma konusunda. Öyle bazen yoğunlaşıyorum, bazen uzaklaşıyorum. Fakat senin okuduğun kitap miktarı bir derya ise benim okuduklarım bir damla olur ancak:)))

      Sil
  8. Yaz uzarsa kışı, kış uzarsa yazı sever oluyoruz genelde. Üşümemek de güzel bir özellikmiş bu arada.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle:) Üşümemek konusunda bir söz vardır ve ben de bu sözü çok tutarım:) "Deliler üşümez" derler. Erzurum'da -25 derecede gömlekle dolaştığımı bilirim:) Bana soğuk neresi derseniz size Trakya derim sadece:)

      Sil
  9. Teşekkür ederim, siz de Ağaç Ev Sohbetlerinin sadık sahiplerindensiniz. Yazdıklarınızı her haftanın konusunda ilgiyle okuyorum. Hangi mevsimi seviyorsunuz, neden diye sorulsaydı cevap başka olurdu. Fakat hangi mevsimin insanısınız deyince durum değişiyor ve mevsimlerin özellikleriyle kendinizi aramaya başlıyorsunuz. Evet sonbahar havasını severim ama dediğim gibi hüznü beni biraz yaralar. Sanırım bu gibi durumlarda böyle bir mevsim yokmuş gibi davranıp kandırırım kendimi:)

    YanıtlaSil
  10. Sohbetlerimi bilenler için pek de şaşırtıcı bir durum değil aslında:) Teşekkürler:)

    YanıtlaSil
  11. "Sonuç olarak tek mevsimin insanı değilim sanırım."

    Bu cümle gülümsetti beni, dedim ki aynı dönemlerin insanları ne kadar da benzer! Sonra o dönem ve bu dönem üzerinden kısa bir kıyas yaptım; bazı farklar, belki bu döneme dair bazı eleştirilebilecek davranışlar biraz dürttü, ama sonuçta dedim ki koşullar farklı; biz hayatın her haline dokunabiliyorken ve o hallerle birlikte yaşıyorken: şimdilerde başta televizyon, sonra internetin iletişim olanakları ve el altındaki telefonlar müdahil artık insanların hayatına.

    Finalde de dedim ki insanlar zorunlu olarak çekilince yaşamdan, ne güzel bahçeyi çekirgeler, penceremin üzerindeki damlalığı da kuşlar -yeni bebeleriyle- işgal etmişler. Oysaki çocuklarım şaşkındı, bir sürü platform, onlar üzerinden bir sürü sosyal ortamdı onlara dokunan. Üstelik onlar farkında olmadan ve üstelik yaşama dokunduklarını sanırken... onlarsa, hayatla temaslı zamanlarından çalıyorlardı:)

    Sonunda geldiğim nokta: İyi ki o günleri yaşamışız ve iyi ki teknoloji ve iyi ki gençler var. Teknolojinin aracı değiliz ne güzel ki ama onun aracılığı ile ne kadar da keyifli hayat!:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten de insan kendini bir kalıba sokamıyor:) Her birimizin kendine özel bir ruh hali var. Üstelik zaman içinde değişiyor bu durum. Bazen önümüze konulan kalıplara uyuyor, bazen kalıplarımızdan taşıyoruz. Biz mi hayata dokunuyoruz, hayat mı bizi şekillendiriyor, o da muamma. Muhtemelen her ikisi de. Neyin peşinde koşuyoruz, mutlu olmak mı amacımız sadece? Yoksa bir boşluğu mu dolduruyoruz bu evrende...

      Eğer hedef mutlu olmaksa hangimiz bu mutluluğa daha çok erişti? Bizler mi, çocuklarımız mı yoksa bizden öncekiler mi? Maddiyatın mutlulukla olan ilişkisi günden güne artıyor. Bu yüzden mutsuz insanlar çoğalıyor. İnsan neslinin ortamını en çok değiştiren bir tür olduğunu düşünüyorum. Çekirge ve kuşlardan bahsetmişsiniz. Onlar belki binlerce yıl aynı ağaçlara kondular, aynı yiyeceklerden beslendiler, aynı yuvaları yaptılar ve yapmaktalar. Onlar da mutluluğun ne olduğunu bilirler mi acep?

      Ne mutlu teknolojinin aracı olmayanlara!

      Sil
  12. oo karışık mevsim demek konuyu çok güzel ele almışsın :) sanırım bir mevsim çok uzadığı zaman tahammül sınırlarımızı zorlayabiliyor yaz başlangıçta güzeldir ama sonra çekilmez bir nem ile felakete dönüşüyor benim için kış ise yağmur çamur ile tam bir çile ama kar çok severim antalyaya yüksekler haricinde yağmaz bu üzücü üstelik antalya akdeniz iklimi diye düşünülse de kışın felaketler yaşar dağların doruklarındaki kar soğuğu şehre inince kuvvetli rüzgarla beraber yüzümüzü ısırır. yağmurun şiddeti ve miktarı denizin üzerimize indiğini düşündürür. ben de ilkbahar insanıyım nisanda doğum günüm zaten ama en çok da kış vaktinin bu çetin halinden kurtulmanın sevinci ve güneşin yeniden canlı hissettirmesi çok hoş oluyor. ne yazık ki çok kısa bir mevsim burada yaz ve kış arasında yutulmuş gibi geliyor bana :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazın bunaltıcı sıcağına olan tepkim belki beni kış insanı yaptıran. Aslında en güzeli bahar ayları ama dediğin gibi küresel ısınmadan mı nedir bu ara mevsimler gittikçe kısalıyor. İlkbahar geldi demeden sıcaklar bastırıyor aniden. Benzer şekilde sonbaharda yazdan çıkamıyoruz bir türlü. Antalya güzel memleket ama yazları çok sıcak, belki yaylaları serindir. Evet, karın eriyip çamura dönmesi kötü ama kar yağmayınca da kuru soğuk direncimizi zorluyor:)

      Sil
  13. Ben de yazacağım şimdi Mr. Kaplan. Siz çok güzel anlatmışsınız :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hadi bakalım yazın okuyalım o zaman:) Teşekkürler.

      Sil
  14. Kış ve ilkbahar birbirine tezat sanki.kış ve ilkbaharı aynı anda olmak biraz karmaşık olduğunuzu gösterir mi?:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. May be, kim bilir. Karışıklık olmasın diye İlkbahar'dan biraz kaçmaya çalıştım. Bir güneş çıkar, arkasından bir Nisan yağmuru başlar falan. Ben o kadar karışık biri olduğumu düşünmüyorum. Bu nedenle Kış mevsimine sığındım. Ne de olsa harbi bir mevsim, sert, soğuk ve de kararlı:)) İlkbahar, yeniden yeşeren umutları çağrıştırıyor bende.

      Sil
    2. "İlkbahardan biraz kaçmaya çalıştım" demişsiniz, e yeşermesin mi hiç umutlarımız Mr. Kaplan :) Bir güneş çıkar, bir Nisan yağmuru... Yağmur sonrası gökkuşağı görürüz belki, olmaz mı :)

      Sil
    3. Hayır bilakis bayılırım bahara, Nisan yağmurlarında ıslanmaya. Kolay kolay umudumu da kaybetmem. İlkbahar'dan kaçmaya çalıştım derken belki tek nedeni vardı. Onu kastetmeye çalıştım. O da kararsızlığı. Yani tam güneşe hasret kalıp gönlünce onu kucaklamaya başladığında aniden bulutlar çöker birden gök gürültüsü şimşek. İyi dersin yağmur da güzel, koşarsın serin damlaların altında ıslandığına aldırış etmeden. Ne güzel oluyor arındım kötülüklerden hep yağsın bu yağmur müthiş zevk alıyorum derken kaçar bulutlar yine masmavi gökyüzünde çıkar güneş. İşte bu kararsızlık benim mizacımda yok. Ya güneş olmalı ya da yağmur. Bazen güneşin ışığı altında yağmurun yağdığını bilirim. Ne kadar kafa karıştırıcı...
      Bilmem anlatabildim mi Mrs. Kedi. Bu sevmek, hoşlanmaktan öte, sanırım yapısal bir özellik. Griden kaçma kompleksi:)))

      Sil
    4. kışı sert, soğuk, kararlı olarak tarif edince en güzel mevsim gibi geldi birden.algımı yönettiniz :))

      Sil
    5. Yani, olanı söyledim:)))

      Sil