7 Eylül 2020 Pazartesi

KÜRK MANTOLU MADONNA -SABAHATTİN ALİ

Kitabın Adı: Kürk Mantolu Madonna
Yazar: Sabahattin Ali
Sayfa Sayısı: 160
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Türü: Roman

Ne zamandır okumaya niyetlendiğim bir kitaptı "Kürt Mantolu Madonna". Kitap daha önce iki kez elime geçtiği halde olmadı. İlk seferinde kitapçıdan aldıktan sonra girdiğimiz bir AVM'nin kasasında unutuldu, ikinci kez ben okuyana kadar kim bilir kimin elinde kaldı. Sabahattin Ali (1907-1948), Cumhuriyet Döneminin kuvvetli kalemlerinden toplumcu bir yazar. Kısa sayılabilecek bu romanında yazar, dönemin sosyal yapısının yanı sıra insanın topluma yabancılaşması, aşk ve derin ruhsal tahlillere yer veriyor. Roman, yazıldığı döneme bağlı olarak bazı eski sözcükler içermekte ve bazı ifadeler günümüz Türkçe'sine göre güncelliğini yitirmiş durumda. Fakat, akıcı ve kuvvetli bir dili olduğunu söyleyebilirim.

İlk bölümde anlatıcı kendinden bahsediyor. İşinden neden kovulduğunu dahi anlamayan, insanların ekonomik ve sosyal statülerine göre değer verildiğinden yakınan ve yaşamın anlamını anlamaya çalışan bir karakter bu. Bir şirkette genel müdür yardımcısı olarak görev yapan varlıklı, eski bir okul arkadaşı olan Hamdi Bey'in küçümser tavırlarını sineye çekip onun ayarladığı bir işte, banka işlerini takip eden bir memur olarak çalışmaya başlıyor. Kendisine verilen odanın karşı masasında, Raif Bey adında, şirketin eski çalışanlarından, Almanca tercüme işlerini yapan, ezik bir memur oturmakta. Raif Bey, sık sık Hamdi Bey'in baskı ve hakaretlerine karşılık en ufak bir tepki göstermemektedir. Yine bir hakaretin ardından bir kağıda çizdiği Hamdi Beyin portresi, Anlatıcının dikkatini çeker ve kendisine hiç ilgi göstermeyen Raif Bey'i daha büyük bir istekle tanımaya çalışır. Hasta olduğu bir gün hem tercümesi yapılacak belgeleri götürmek hem de  geçmiş olsun demek için evine gider. Ev oldukça kalabalıktır, karısı, karısının erkek kardeşleri, eniştesi, çocuklar kendi havalarında yaşamaya devam ederlerken, istisnasız hiçbiri Raif Bey'i eve para getiren bir robottan farklı görmezler. 

Raif Bey, arkadaşına  içine kapanıklığını, her şeye karşı tepkisizliğinin nedenini ısrarla anlatmamakta direnmektedir. İyice ağırlaşıp hasta yatağına düşünce arkadaşına ofisteki çekmesinden siyah kaplı defterini getirmesini rica eder. Ertesi günü defteri getiren arkadaşından onu sobaya atmasını ister. Arkadaşı olan anlatıcının merakı artmıştır. Bir günlüğüne defteri okumasına müsaade ister ve Raif Bey'den bunun için onay alır. Sabah defteri getirdiğinde arkadaşının yaşamını yitirdiği gerçeğiyle karşılaşır. Romanın asıl konusu da Raif Bey'in bu deftere yazdığı ilginç hayat hikayesinde gizli

Aşk ne zaman ve nerede insanın karşısına çıkar bilinmez. Raif Bey, sadece üç dört aylık bir sürede yaşıyor aşkı ve sonraki on yıl vefasızlığın acısı çekip otuz beş yaşında hayata veda ediyor. İşin ilginç tarafı yaşamı boyunca inandığı tek insan olan Maria'nın, yani "Kürk Mantolu Madonna" 'nın ona asla vefasızlık etmediği gerçeğini, Raif Bey, ölümünden hemen önce acı bir şekilde öğreniyor. Havran'da çiftçilik yapan ve sabun fabrikaları bulunan babası tarafından sabun imalatı üzerine yeni teknik bilgiler öğrenmesi için Almanya'ya gönderilen Raif Bey, gezdiği bir resim galerisinde bir kadın portresi resmine takılır. Bu, ressam olan Maria'nın kendisini resmettiği bir tablodur. Kadının peşine düşer ve tesadüfen onu bulur da. Ve işte, Raif Bey'in kısacık yaşamında kendini bulduğu ve büyük keyif aldığı üç aylık dönem böyle başlar. Maria, prensip sahibi, erkeklerin parasıyla her şeyi satın alabilmesine öfkelenen ve onlara kapısını tamamen kapatan baskın bir karakterdir. Ancak Raif Bey'in çocuksu saflığından etkilenir ve ona inanır. Gel gelelim, memleketteki eniştesinden gelen bir telgraf onun bu mutluluğunun sonunu getirecektir. Telgrafta babasının öldüğü bildirilirken hemen memlekete dönmesi istenmektedir. Aslında ne babası ne de diğer aile fertleriyle sıcak bir bağı yoktur Raif Bey'in, ancak, Maria'nın isteği üzerine memlekete döner. Ağır bir zatürre geçirmekte olan kadın için de bir fırsat olur bu, o da şehrin karmaşasından uzak temiz havanın iyi geleceği bir yere, annesinin yanına gider. 

Raif Bey'in dönüşü hiç de bıraktığı gibi olmayacaktır. Enişteleri babasından kalan bütün varlığı aralarında bölüşmüş kendisine verimsiz bir zeytinlik ve harap bir ev bırakmışlardır. Buna rağmen sevdiğini yanına almak için evde bir takım tadilatlara ve işini yoluna koymaya çalışır. Bu esnada sık sık Maria ile mektuplaşırlar. Derken, bir süre sonra Maria'nın mektupları kesilir. Raif Bey, terk edildiğini, sevgilisini bir başkasına kaptırdığını düşünür. Oysa Maria sevdiğine bir çocuk beklediğini bile söyleyemeden doğum esnasında yaşamını yitirecektir. Aradan on yıl geçtikten sonra bu gerçeği büyük bir tesadüf sonucunda öğrenecektir Raif Bey, dokuz yaşındaki kızını karşısında görüp ona dokunamadan hem de.      


"Ah Maria, niçin seninle bir pencere kenarında oturup konuşamıyoruz? Niçin rüzgârlı sonbahar akşamlarında, sessizce yan yana yürüyerek ruhlarımızın konuştuğunu dinleyemiyoruz? Niçin yanımda değilsin?"

Bu arada aşkı hafife alan Raif Bey'e Maria, güzel bir nutuk çekiyor, tam da benim düşündüğüm gibi...

“Hayır dostum, hayır!” diyordu. “Aşk hiç de sizin söylediğiniz basit sempati veya bazen derin olabilen sevgi değildir. O büsbütün başka, bizim tahlil edemediğimiz öyle bir histir ki, nereden geldiğini bilmediğimiz gibi, günün birinde nereye kaçıp gittiğini de bilmeyiz. Halbuki arkadaşlık devamlıdır ve anlaşmaya bağlıdır. Nasıl başladığını gösterebilir ve bozulursa bunun sebeplerini tahlil edebiliriz. Aşka girmeyen şey ise tahlildir. Sonra düşünün, dünyada hepimizin hoşlandığımız birçok kimseler, mesela benim hakikaten sevdiğim birçok dostlarım vardır. (Muhterem Beyefendinin bunların en başında geldiğini söyleyebilirim.) Şimdi ben bütün bu insanlara âşık mıyım?”

Ben bu romanı sevdim ve hala okumayan varsa okumasını öneririm.

12 yorum:

  1. sevmişsin, güzel tabi. ülkemizde en çok okunan ve sevilen roman bu. birinci yani :) yabancılarda da zweig :) maria puder yaaa unutulmaz karakter :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şarkıcı Madonna da bilmeden kitabın epey reklamını yapmış olmalı:))

      Maria Puder, evet, zamansız ve de yersiz bir ölüm.

      Sil
  2. Yıllar oldu ben bu kitabı okuyalı tekrar okumak istedim yazını okuyunca. Bu arada neden bilmiyorum kürk mantolu madonna bana zerrin tekindor ve tablolarını hatırlatır :) Çok güzeldir tabloları tavsiye ederim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel bir kitapmış evet, Zerrin Tekindor'un tablolarına bakacağım, teşekkürler:)

      Sil
  3. En sevdiğim kitaplardan biridir Sabahattin Ali'nin kitaplarını da bu kitapla okumaya başlamışımdır

    YanıtlaSil
  4. Yanıtlar
    1. Yapmayın, benim hoşuma gitti. Fakat insanlar farklı beğenilere sahip elbette:)

      Sil
  5. Merhabalar,

    Gözlem yeteneğine ve duygu yüklü kalemine hayran olduğum, edebiyatımızın önemli yazarlarından Sabahattin Ali’nin 1937 tarihli son öykü kitabı olan ‘’Ses’ten’’ yüreğime dokunan 9 muhteşem alıntıyı okumanız için sizinle de paylaşmak istedim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/sabahattin-alinin-son-oyku-kitabi-sesten-yuregime-dokunan-9-alinti/

    Beni en çok düşündüren, hayatımızda verdiğimiz kararların ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladığım alıntı şuydu:

    ‘’Biliyor musunuz. Bir dakika, hatta bir saniyede verilen veya verilmeyen bir karar, bir tereddüt anı, insanın hayatı üzerinde ne uçsuz bucaksız neticeler doğurabiliyor.’’

    Güzel okumalar dilerim,
    edebiyatla ve sağlıcakla kalın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba:)
      Çok teşekkür ederim. Ses'i de en yakın zamanda okumak isterim. Sabahattin Ali dediğiniz gibi kalemi kuvvetli bir yazar. Saniyenin insanın hatta toplumun kaderini değiştirecek kuvvette olduğunu düşünüyorum ben de. Bu yüzden kainatın en önemli öğelerinden biridir zaman.

      Hep böyle güzel şeyler paylaşmak dileğiyle:)

      Sil