13 Şubat 2021 Cumartesi

SON DANS BÖLÜM 13

Hafif müziğin yankılandığı salonda yan tarafta gençlerin boşalttığı yere orta yaşlı üç kişi gelip oturdu. Öğleye doğru işyerlerini erken terk edenlerin birbiri ardına doldurduğu masaların arasında mekik dokuyan beyaz ceketli genç garson, masadan masaya koşturuyor, aldığı siparişleri yetiştirmekte zorlanıyordu.

Esther, Selma'nın sözlerini duymamıştı bile. Kendi aleminde fonda çalan The Sounds of Silence şarkısına yoğunlaşmıştı, yorgun gözleri masaların arasında dolaşırken hafiften bir hüzün kapladı içini. Sessizliğin sesine sadece çatal ve bıçak sesleri eşlik ediyordu. Salon hınca hınç dolmasına rağmen sohbet sesleri kesilmiş, çevresindeki insanlar açlıktan çıkmışçasına önlerine gelen yemeklere yumulmuştu. Bir an, yan masada oturan iki kadının konuşmalarını dinledikleri hissine kapılıp telaşlanmıştı ama etrafına bakınca salonu saran tuhaf sessizliğin sebebini anlaması fazla uzun sürmedi. Siparişlerinin alınması için garsonun gelmesini bekleyen çevreleri kalabalık içleri yalnız kadınlar, kendilerinden geçmiş, müstehzi gülümsemelerini gizlemeye gerek duymaksızın ojeli parmaklarını sanal alemin tuşları üzerinde gezdiriyorlardı. Çatal, bıçak tutan eller içgüdüleriyle harekete geçiyor, otomatik olarak açılan ağızlara birer lokma bıraktıktan sonra onlarca alt çene, ahenkli bir sessizlik içinde bir aşağı bir yukarı hareket etmeye başlıyordu. Yedikleri yemeğin tadına varmadan birer robot gibi sadece karınlarını doyurmaya çalışan güruha baktı boş gözlerle. Birbirlerine ne kadar çok benziyorlardı. Bunlara düşünürken aniden hareketlendi.

- Yalvarırım, sen de diğerleri gibi olma!

Esther’in beklenmedik tepkisine anlam verememişti, Selma. Masanın üzerine koyduğu telefonunu almasını engelleyen Esther’e dikti gözlerini.

- Nasıl yani, ne yaptım ki? Esther, iyi misin sen?

- Evet, Selma hem de çok iyiyim. Bak, biz buraya sohbet etmeye geldik, öyle değil mi?

- Eveeet, ne var ki bunda? 

Esther, diğer masaları gözüyle işaret ederek arkadaşının kulağına eğildi.

- O zaman bundan uzak duracaksın. Şunların haline bak! Hepsinin elinde birer telefon, birbirleriyle paylaşacak hiçbir şeyleri kalmamış!  

Esther'in alışılmadık bu davranışı Selma'nın tuhafına gitmişti. Endişe içinde gözlerini açıp telefondan elini çekti. Sesi titriyordu.  

- Senin sinirlerin iyice bozulmuş, Timur'un resmini gösterecektim sana. 

Esther, utancından kıpkırmızı kesilmişti. Yer yarılsın, içine girsindi. Bir süre ne yapacağını bilemedi. Pişmanlık içinde sızlanmaya başladı.

- Ah, öyle mi? Kusura bakma, kabalık ettim. Ne olur, ne olur, affet beni! Ellerini yüzüne kapadı. Gözlerinden yaşlar boşalırken Selma'nın uzattığı kağıt mendili alıp yüzünü sildi. Nefes almakta zorluk çekiyordu. İşte görüyorsun, dedi. Bütün sorun bende. Kemal'in hiçbir suçu yok. Beni anlayan tek dostumdun sen. Şu yaptığıma bak! Seni de kaybedersem, inan ki yaşayamam. Kendimi çok yalnız hissediyorum, dayanacak gücüm kalmadı artık...

- Canım benim, seni çok iyi anlıyorum. Sen merak etme, durumunu biliyorum, bak her şey yoluna girecek. Unutma, ben hep senin yanında olacağım. Göreceksin, Cevdet Bey'in dediklerini yapar, verdiği ilaçları kullanırsan, her şey yoluna girecek. Kalk hadi, gidip lavaboda yüzünü yıkayalım, sonra eve gideriz. Gece hiç uyuyamadığını söyledin, yalnız bırakmam seni bu şekilde. 

***

Elindeki kırmızı lazer ışığını kullanarak sunumuna devam eden Mr. Knudsen’in yönlendirmesiyle pazarlamaya çalıştıkları jeneratörlere ilişkin resim, şema ve teknik bilgileri bilgisayarından perdeye yansıtan Anna, odanın loşluğundan faydalanıp sinsice yanındaki adama sokulmaya devam ediyordu. Burnunun dibinde dalga dalga yayılan hoş parfüm kokusu aklını başından almıştı Kemal'in, aralarındaki mesafe sıfıra indiğinde, ani bir hamleyle oturduğu tekerlekli koltuğu sürükleyip kendini iyice duvarın dibine çekti. Pençesine aldığı avının çaresizliği karşısında iştahı kabaran bir panter edasıyla yakışıklı adamı ısrarla sıkıştırmaya devam eden Anna, perdeye yansıttığı her sayfanın ardından başını Kemal'den yana çeviriyor, yüzünde, davetkâr bir gülümseme beliriyordu. Gözlerini perdeden ayırmayan Kemal, Hans’ın anlattıklarını artık takip edemez duruma gelmişti. Anna'nın bir sonraki hamlesini merak ediyor, işi daha da ileri götürmesi durumunda nasıl bir tepki vereceğini düşünüyordu. Böylesine güzel bir kadının ilgisine hiçbir erkek kayıtsız kalamazdı. O da bir erkekti neticede, ister istemez etkilenmişti bu yakınlaşmadan. Fakat bütün bunların kuruntudan ibaret olduğuna inandırmak istiyordu kendini. Yok artık daha neler, diye geçirdi aklından. Böyle ulu orta, herkesin önünde olacak şey değil ki bu. Kimse kalkışamazdı böyle bir çılgınlığa.

Çok geçmeden yanıldığını anlamıştı. Güzel sarışın masanın altından uzun bacaklarını adamın ayaklarının arasına uzatmıştı bile. Kemal, duvara yapışmış, kaçacak bir yeri kalmamıştı. Yüzünü ateş bastı. Yapacağı en küçük bir hata başına büyük dertler açabilirdi. Artık bu işe bir son vermek gerekiyordu. Kısık sesle uyarmak istedi kadını.

- Was haben Sie vor?!! * 

Olan olmuş Kemal'in sesinin ayarı kaçmıştı. Perdeden gözlerini ayırmayan Ümit ve masanın etrafındakiler aynı anda arkaya çevirdiler başlarını. Anna, özür dileyip hemen toparlandı ve sanki hiçbir şey olmamış gibi bilgisayarının başına döndü. Kısa süren sessizlikten sonra Hans, kaldığı yerden devam etti sunumuna.

Hans'ı takip edecek durumda değildi artık Kemal. Perdeye yansıyan şekillere dalgın gözlerle anlamsızca bakıyordu sadece. Ona soracağı bütün zor sorular aklından uçup gitmişti çoktan. Keşke ilk kararımdan dönmeyip toplantıya katılmasaydım diye geçirdi kafasından. Sabahleyin, Yönetim Kurulu Başkanından yediği fırça, mecburen değiştirmişti kararını. Anna’nın böyle bir şeye cüret etmesi olacak iş değildi. Hans’la birlikte ikisini de kapı dışarı atmak en mantıklısıydı. Ama, ya sonra? Anna'nın böyle bir şeyi yaptığına kim ihtimal verirdi ki? Ümit buna asla inanmaz, anında ortada bırakıverirdi onu. Hatta bununla yetinmeyip daha da ileri gider, özellikle güzel kadının yanına oturduğunu söyler, bütün çalışanlara olayı tamamen farklı şekilde anlatırdı. Hans desen, asistanının istem dışı yaptığı küçük bir ayak sürtmesini olmadık yerlere çektiği için onu suçlardı muhtemelen. Haftalardır emek verdiği projenin bir anda güme gitmesi işten bile değildi. Yaşadığı bu olayın Feridun Bey’in kulağına gitme ihtimalini düşününce içi daraldı. Böyle bir durumda bir gün dahi kalamazdı şirkette. Zihnini kurcalayan bu düşünceler arasında toplantının ilk bölümü sona erdi. Ümit pencerenin dikey şerit perdesini aralamak için yanındaki çubuğu çevirince gün ışığı aydınlattı odayı.  

* Was haben Sie vor?: (Almanca) Ne yapmaya çalışıyorsunuz? 

Devam edecek



22 yorum:

  1. Ne entrikalı hayatlar var hocam ya, bizde kendimize hızlı delikanlı diyoruz. hahahahah :)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sizi bilmem ama öykümüzde kimin daha delikanlı olduğu tartışmaya açık:))))

      Sil
  2. Esther gibi ben de aynı tepkiyi veriyorum biliyor musunuz, eğer yanımda birinin eli telefona giderse bende de ipler kopuyor... O cafelere birlikte gelip hiç konuşmadan telefonlarıyla oynayan insanları aklım almıyor! O zaman otur evinen mesajlaş değil mi??? Hoş cafeye de gitmeyeli 6 ay falan oldu sanırım :(((
    Kemal'e de aferin diyeyim. Hiç hazzetmediğim şeydir fiziksel flört, resmen taciz. Kadın olsun erkek olsun aynı malesef bazı insanlar duracakları yeri bilmiyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gençlere karşı biraz daha tahammüllüyüm ama yaşını başını almış kişilerin telefonlarını ellerinden düşürmemesini anlamıyorum. Resmen sanal dedikodu mecrası olmuş. Kim ne yapmış, nerelere gitmiş, ne yemiş, ne içmiş... Sanırım bu bir bağımlılık. Eşler arasında da yaygın. Sanal iletişimin sözlü iletişime karşı zaferi bu:)

      Kemal'in işi zor, aslında o sadece işiyle flört ediyor:)

      İş hayatında benzer tacizlerle karşılaşmak mümkün. Ancak tacizci eğer kadın ise, tacize uğrayan erkekler pek seslerini çıkar-a-mıyorlar bence. Öykümüzde olduğu gibi, erkeğin kadın tarafından taciz edilmesi pek inandırıcı gelmiyor insanlara. Bu konu ilginç. Sadece cinsiyet özelliklerine bağlı olduğunu sanmıyorum. Dominant faktörün ataerkil toplum yapısı ve etik kurallar olduğunu düşünüyorum:)

      Sil
    2. Kesinlikle Ceren'e katılıyorum. Telefona bakacaksak hiç gitmeyelim cafeye falan birlikte. Birbirini görmek, beraber bir şeyler yapmak için buluşan iki kişinin elinde telefon karşılıklı durması kadar saçma bir şey olamaz.

      Kemal keşke sesini kontrol etseymiş ya da kalkıp kendi sandalyesinin yerini falan değiştirseymiş dedim ilk başta. Kadını küçük düşürmüş gibi geldi. Sonra aynı şeyi bir erkek bana yapsa nasıl tepki verirdim acaba diye düşündüm? %100 eminsem ben de çıkışırdım Kemal gibi sanırım ama emin de olamazdım belki o yüzden ters bir bakış ile rahatsız olduğumu belli edip kendi pozisyonumu değiştirirdim sanırım. Karşı taraf devam ederse kıyameti koparırdım tabi ki.

      Sil
    3. Gerçekten son derece rahatsız edici bir durum. En hafif deyişle saygısızlık! Yanındaki insana değer vermemek. Ama böyle insanlar var. Hatta iki üç kişi birlikte kafe benzeri yerlere gidip hepsi ellerinde cep telefonu, kendi alemlerinde başkalarıyla mesajlaşıyorlar ve bu durum hiçbirini rahatsız etmiyor! İnanılacak gibi değil.

      Sanırım, ön yargılı oluyor bazen insan. Özellikle Türk toplumunda eğitim seviyesi ne olursa olsun bir kadın bir erkeğe karşı samimi davranışlar içine girerse, yanlış değerlendiriliyor genelde. Bunu kesinlikle doğru bulmuyorum ama Kemal de bu toplumun ferdi ve Anna'nın gülümsemesini, en ufak hareketini yanlış değerlendiriyor. Bazen karşısındaki erkek bunu kendine atılmış bir pas olarak görüp işi ileri boyuta taşıyabiliyor. Sizin belirttiğiniz reaksiyon yapılması gereken davranış biçimi. Bilmiyorum, bütün bunların altında, toplumun kültür yapısı ve güvensizlik yatıyor sanırım:)

      Sil
  3. İşler daha da karışıyor...Şaşırdım okurken :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Daha çok karışacak işler, bu da bir şey mi?:)))

      Sil
  4. 👍 Sound of Silence’ı bir de Disturbed adlı gruptan dinleyin bay Kaplan. Paul Simon da bu coverı çok beğendiğini söylemişti. Telefon konusunda kesinlikle haklısınız. Selamlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bölüme şarkıları iliştirmeden önce seçimim epey zamanımı alıyor Sevda Hanım:) Sound of Silence çok sevdiğim ve müziğiyle ve sözleriyle Esther'in dünyasını yansıtan bir şarkı. Disturbed grubundan da dinledim ama iki yönden Emilíana Torrini'yi tercih etmiştim. Birincisi şarkıyı söyleyen Esther'den dolayı kadın olmasını istedim. Yalnızlık, karanlık geçmiş, hayaller kahramanımızın dünyasıyla örtüşüyordu. İkincisi Torrini'nin daha soft, daha içine kapanık bir tarzı vardı. Disturbed hüzünlü başladığı şarkının ikinci yarısından sonra meydan okurcasına sertleştiriyordu sözlerini. Elbette Disturbed çok güzel yorumluyor şarkıyı ama bu bölümde Torrini bana daha uyumlu geldi. Esther'in haklı bir isyanıydı ama büyük gaf yaptı arkadaşına, neyse ki Selma olgun davrandı. Çok teşekkürler, sağ olun:)

      Sil
    2. Yok, ben zaten buraya iliştirmeniz için demedim, buradaki versiyon tam anlattığınız gibi, cuk oturuyor. Dinlemediyseniz, kaçırmayın o yorumu da diye yazdım. Özellikle ikinci bölümdeki o meydan okuma Harika gerçekten, arabada dinleyince müthiş oluyor 😁. Yalnız biraz riskli olabilir çünkü insan gaza gelip arabaya yükleniyor 😁😂. Selamlar tekrardan 😊

      Sil
    3. Aynen katılıyorum. Disturbed de nefis yorumluyor şarkıyı. Ben de bayılıyor, sözlerine eşlik ediyorum. Evet, arabada dinlemek biraz sakıncalı bende de:)) Ben de selamlarımı gönderiyorum size:) Teşekkürler.

      Sil
  5. iyileşcek mi artıkın esther :)

    YanıtlaSil
  6. Taciz her kimden gelirse gelsin, hiç affım yok! çalıştığım şirkette bir müdürün, elemanına tacizde bulunmasından dolayı atılmasına sebep oldum diyebilirim, o derece yani..
    bölüm yayın hızı çok iyi :) teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya sizi gerçekten kutlarım. Ben sizin gösterdiğiniz başarıyı gösteremedim. Bana bağlı çalışan bir kadını genel müdür taciz etti. Bütün ilişkimiz kestim o genel müdürle. Ben şirketten ayrılana kadar küs kaldık. Patron ne yaptı biliyor musun? Kadının işine son verdi! Teşekkürler:)

      Sil
    2. Biliyor musunuz Kaystros benim 93 yılında girdiğim şirkette de hep söylediğiniz gibi kadının işine son verilmiş. Diyelim ki taciz yok, iki kişi de evli ama birlikte olmuşlar, bu öğrenildiğinde daima kadın gönderilmiş işten ya da başka yere sürülmüş. Ne acı! Adalet için hep iteklemek gerekiyor, hep bastırmak gerekiyor maalesef. :/

      Sil
    3. Maalesef bizim kültürümüzde erkek her zaman avantajlı. Bu tür ilişkilerin tartışılmaz mağduru hep kadın oluyor. Kuyruk sallamak deyimi bile sadece kadınlarla özdeşleştirilmiş! Zaten adalet diye bir şey yok memlekette, bir de bu ön yargılar olunca kadının işi gerçekten zor:(

      Sil
  7. Sadece kafe gibi yerlerde değil, ev gezmelerinde, aile ziyaretlerinde bile çok kişinin elinde telefon. En büyük bağımlılıklardan biri oldu artık. Hem başka hayatları izlemek, hem kendi hayatlarını ifşa etmek...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hatırlarsanız Melike Demirağ'ın bir şarkısı vardı, uyu yavrum uyu, uyutayım seni diye. Bir zamanlar sadece aptal kutusu dedikleri tv vardı, şimdi akıllı telefonlar onun yerini aldı. Melike Demirağ şarkının sonunda, bebek bir gün büyüyecek, dinlemeyecek bu ninniyi diyordu. Maalesef yanıldı Demirağ, dün tv, bugün akıllı telefon, yarın bir başkası. Kapitalist sistem insanları uyutacak bir yol her zaman bulacaktır. Ne mutlu uyanıp gerçekleri görene.

      Sil
  8. Anna çok sinir bozucu. Güzel diye milletin kendisine ilgi göstermesine çok alışkın demek. Buna fırsat veren erkekleri de suçlu görüyorum.
    Güzel ilerliyor. Esther' in ruh halini de anlayabiliyorum. Kolay değil.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Anna biraz çapkın gibi ama bu kez sert kayaya çarptı. Teşekkür ederim:)

      Sil