1 Haziran 2021 Salı

SON DANS BÖLÜM 33

Çamaşır odasında Kemal Bey’in son gömleğini de ütüleyip askıya özenle yerleştirdi Selmin. Sabahtan beri ortalığı silip süpürmüş, camları parlatmış, mobilyaların tozunu almıştı. Hanımının başına ne geldiğini merak ediyordu etmesine ama Kemal’i arayıp öğrenmek için kendinde o cesareti bulamıyordu. Önceki akşam Kemal’in ağzından "Esther Hanım, biraz rahatsızlandı, bugün gelmeyecek" cümlesi dışında hiçbir şey çıkmayınca senaryolar üretmeye başladı kafasında. Biraz düşününce "Umarım ciddi bir durum değildir." dedikten sonra Kemal’in ona verdiği "Umarım" şeklindeki tek kelimelik cevabı hatırladı. "Bugün gelmeyecek" demesinden yarın gelecek anlamını çıkartmakta zorlandı. Muhtemelen hanımının ne zaman eve dönebileceğini Kemal Bey de tahmin edemiyordu. Ciddi bir durum yok diyeceği yerde ciddi bir durumun olmadığını ümit etmek, Esther Hanım’ın rahatsızlığının büyük olması demekti. Sabah Kemal Bey’in yaptığı telefon konuşmalarına kulak kabartınca Esther’in hastanede yattığını öğrenmişti. Şimdiye kadar hiç kimsenin telefonunu merak edip dinlemek gibi bir huyu yoktu oysa. Birden ateş bastı yüzüne. Nasıl anlamadım ki durumun bu kadar ciddi olduğunu ben diyerek sorgulamaya başladı kendini. Henüz kalp krizi geçirecek yaşta olmadığını düşündü hanımının. Trafik kazası mı geçirmişti yoksa? İçin için kızıyordu Kemal Bey’e. Pes yani, insan bu kadar da ketum olmaz yani. Belki acil kana ihtiyacı olacak, tesadüfen kan grupları da tutacaktı. Seve seve koşar, verirdi kanını hanımına. Dayanamadı, bastı cep telefonunun tuşlarına. Birkaç kez çaldıktan sonra karşıdan telefonun açıldığını anladı.

- Kemal Bey, ben Selmin. Kusura bakmayın rahatsız ediyorum. Ama Esther Hanım’ı çok merak ettim, bu yüzden arıyorum sizi.

Heyecandan elleri titriyordu Selmin'in. Yanlarında çalışmaya başlayalı beri ilk kez Kemal'i telefonla rahatsız ediyordu. Mesai saatlerinde Esther Hanım bile cesaret edemezdi buna. Yine de sesini titretmeden arayabilmişti işte.

Kemal emektar kadına hak verdi. Öyle ya, o da merak ediyordu hanımının başına ne geldiğini. Fakat telefonda ona ne anlatacaktı ki şimdi. Bir iki kez tıksırıp söyleyeceklerini tasarlayacak zaman buldu kendine.

- Selmin Hanım, şu anda yoldayım. Hastaneye Esther Hanım’ın yanına gidiyorum.

- Kaza falan mı geçirdi sakın? diye heyecanla sordu, Selmin.

Kaza geçirmesinden de kötüydü belki karısının durumu ama neyi nasıl söyleyeceğini kestiremiyordu Kemal.

- Yok, kaza falan değil ama değişik bir durum, doktorlar anlamaya çalışıyorlar. Hadi merak etme, geç kalırsam sen çık, beni bekleme.

- Peki, Kemal Bey deyip telefonu kapattığında yine bir şey anlamamıştı Selmin.

***

İkinci katın bekleme salonu boştu geldiklerinde. Hasan odanın kapısını açtığında gözlerine inanamadı Kemal. Selma ile Jale, sandalyelerini Esther’in yatağının yanına çekmişti. Esther yatağında, sırtını arkasındaki yastıklara dayamış kendi başına önündeki tabaktan bir şeyler atıştırıyordu. Üçü birlikte sohbet ediyorlardı sanki. Hasan ve Martin’in arkasına gizlenip ürkek adımlarla yanlarına yaklaşan Kemal, Esther’in dikkatinden kaçmadı. Onu görür görmez birden asıldı suratı ama bağırıp çağırmadı bu kez.

- Merhaba kızlar! dedi, neşeyle. Martin kendine özgü bir tavırla selamlamıştı odadaki hanımları.

Önce Selma, hemen arkasından Jale toparlanıp kalktı ayağa. Boşalan sandalyeleri aynı anda seri bir hareketle kenara çeken Martin, boşalan alanda kollarını açıp ahenkli bir hareketle kendi ekseni etrafında döndükten sonra yatağın yanına eğildi ve sağ diziyle yere çöküp nazik bir şekilde elini Esther’e doğru uzattı. Esther, önüne uzanan açık elin üzerine bıraktı elini kuğu zarafetiyle.

- Matmazel! diyerek seslendi saygıyla Martin, Esther’in gözlerinin içine bakarken yumuşak hareketlerle üç parmağı arasına aldığı elinin üzerine küçük bir buse kondurdu.

Hastalandığından beri ilk kez Esther’in gülümsediğini fark eden Kemal gibi odadaki herkes gördükleri manzara karşısında şok olmuşlardı.

- Prenses Nora! dedikten sonra bir adım geri çekildiği esnada sağ elini kalbinin üzerine götürüp saygıyla eğilerek takdim etti kendini.

- Martin Sándors, Matmazel. Gülümseyen suratına yayılan ağzı neredeyse küçük burnunu yutacaktı.

Odadakiler donup kalmış, şaşkın gözlerle birbirlerine bakıyorlardı.

Gerilerden bir adım atıp Selma’nın kulağına fısıldadı Kemal.

- Konuştu mu sizinle?

- Evet, bir sürü şey söyledi ama hiçbir şey anlamadık dediklerinden.   

Yüzü aydınlanan Esther, birden dağıttı odanın kasvetli havasını. Yatağın yanına çektiği sandalyeye oturup karısıyla samimi bir sohbete dalan komik adamı kıskanacağı hiç gelmemişti aklına Kemal’in. Zsofia bile bu kadarını yapamazdı diye geçti bir an aklından. Jale, tek başına ayakta dikilmiş, merakla Esther ablası ile anlamadıkları bir dille konuşan tuhaf adamı izliyordu. Hasan, gidip Martin’in omzuna elini koyup arkasına döndü. 

- Bu kabiliyetli genç arkadaş büyük şef Martin Sándors. Yanındaki kadınları teker teker eliyle işaret ederek Martin'e takdim etti. Eşim Selma ve aile dostumuz Jale.     

Kemal’e artık eskisi gibi nefretle bakmıyordu Esther. Derin bir sohbete dalmış görünen Martin’i gösteren Kemal, Hasan'a seslendi.

- Neler anlatıyor ki bu herif yine?

Sesi duyan Martin, başını geri çevirdi. Yüzünden eksilmeyen gevrek gülüşüyle dalga geçercesine ukala bir tavır içinde,

- Prenses hazretleri sıkılmış buradan, artık evine dönmek istiyor.

Martin, yeniden Esther’e dönüp ona bir şeyler söyledikten sonra kalktı ayağa. Kemal’e yaklaştı. Sol ayağını yarım adım ileri uzatırken her iki elinin başparmaklarını pantolon kemerinin içine sokup saçlarını savurdu geriye.

- E, Patron, dedi Kemal’e muzipçe. Karınıza beni kabul edip etmediğini sormayacak mısınız?

Esther’e kaydı gözleri Kemal’in. Karısına nasıl sorabilirdi ki bunu? Eli mahkum Martin’i kabul etmek zorunda olduğunu anlamıştı. Cevdet Bey’in söyledikleri geldi aklına. Yapılacak ilk iş karısıyla iletişim kurmaktı. Bu tipsiz soytarının oyuncağı olmak her ne kadar zoruna gitse de onu kabul etmek dışında yapılacak bir şey görünmüyordu. Çaresizlik içinde derin bir iç geçirdi. Bakalım bu zibidi daha ne çoraplar örecekti başına. 

- Tamam, dedi. Sormaya lüzum yok. Görünen köy kılavuz istemez. Hadi seni otele bırakayım, yolda neyi nasıl yapacağımızı konuşuruz. Hasan’a döndü.

- Sen yanlarında kal, ben Martin’i bırakıp döneceğim.

Çekingen tavırlarla Esther’in yanına yaklaştı Hasan. Diğerleri de altlarına birer sandalye çekip genç kadının hareketlerini takip etmeye başladılar. Hasan daha fazla tutamadı kendini. Esther'in gözlerinin içine bakıp gülümsedi.

- Yenge nasılsın? 

- Esther, hafifçe başını sallayıp anlamadıkları dilden bir şeyler söyledi.

- Bakın dedi, Hasan sevinçle. Gördünüz mü, dediğimi anladı. Öğlen yediği bir parça langos dışında ağzına bir şey koymamıştı. Selma’ya döndü.

- Bir şeyler yediniz mi siz?

- Birkaç bisküvi attık ağzımıza, işte hepsi o kadar dedi, Selma

- Durun o zaman size bir şeyler hazırlatıp geleyim.

Hasan kadınlara göz atıp dışarı sıvıştı hemen. Hastanenin önüne indiğinde Kemal'in arabası hareket etmek üzereydi. Onlara görünmeden caddenin karşısındaki kafeye doğru yürüdü.    

 ***

- Öyle asma suratını be patron dedi, Martin arabaya bindiğinde. Bak ben senin gibilerini iyi bilirim, işten başını kaldırmazsınız siz. Şimdi beni iyi dinle. Ne bu güzel araban, ne yakışıklılığın, ne başarıların ne de kariyerin yeter mutlu olmana bu hayatta.

Sözünü bitirir bitirmez yandan bir bakış attı Kemal'e. Ani bir hareketle elindeki anahtarlığın sivri ucuyla torpido kapağının üzerindeki deri kaplamaya derin bir çentik attı. 

Kemal şaşırmış, ikinci bir çiziğe hazırlanan Martin’e sağ eliyle mani olmaya çalışırken, az kalsın yolun kenarındaki içi simit dolu camekânlı dolaba bindiriyordu.

- Ne yapıyorsun sen, manyak mısın, kafayı mı yedin be adam? diyerek öfkeyle bağırdı. Arabayı hemen sağa çekti. İpek gibi yumuşak derinin üzerinde gezdirdi elini. Berbat olmuştu canım araba.

- Beğendin mi bu yaptığını? Ne yapmaya çalışıyorsun, deli misin nesin sen? diyerek vurdu hırsla torpidoya elini.

Martin’in hiçbir şey olmamış gibi sakince gülümsemesi daha da çıldırtmıştı Kemal’i. Ağzına geleni söylemiş, daha geride söylenecek laf bırakmamıştı. Hani eline düşmüş olmasa, hemen dışarı atacaktı arabadan.

- Bitti mi? diye sordu Martin, bu kez gülmeyi kesmiş, ciddi bir havaya bürünmüştü. 

- Hayır dedi, Kemal. Ancak yeni bir söz çıkmadı ağzından. Arabayı hareket ettirdi ya sabır çekerek. Bir süre sonra,

- Hadi, şimdi sıra sende dedi, Martin. Ben sana bir zarar verdim, şimdi sıra sende. Sen de bana bir zarar ver!

Kan beynine sıçramıştı Kemal’in. Ani bir manevrayla yolun sağındaki benzinliğin önündeki boş alana kırdı direksiyonu. Arabayı durdurup aşağı indi. Arabanın önünden dolaşıp sağ tarafa geçerken Martin de sakince kapıyı açıp çıktı dışarı. Yakın mesafeden birbirlerinin yüzüne bakıyorlardı. Kemal’in gözlerinden kıvılcımlar çıkarken Martin tam aksine son derece sakin görünüyordu.

- Aklından geçeni biliyorum, fakat onu bile yapamıyorsun dedi, Martin. Şimdi suratıma yumruğunu yapıştırsan bile bu seni rahatlatmayacak. Arabanın çizilen derisi eski haline dönmeyecek. Bunun yanı sıra yakıştıramayacaksın kendine bana vurmayı. Esther’i düşüneceksin, itibarını düşüneceksin. Kuvvetli birisin. Atacağın yumruk rahatlıkla çenemi dağıtabilir elbette. Muhtemelen canım yanacaktır bir süre. Ama sonra unutacağım bu acıyı. Ama senin biraz gözünün açılmasına sebep olma ihtimalim dahi beni mutlu etmeye yetecektir. Fakat sen kendine hakim olamayıp aklından geçeni yaptığın takdirde yıllarca vicdan azabı çekeceksin.

Martin konuştukça sıkılmış yumruğu yavaş yavaş gevşiyor, elleri çözülüyordu Kemal’in. Martin, sözlerine devam etti.

- Eminim ki, şu an tek düşündüğün arabandaki ufak bir çizik! Ona kaç para masraf edeceğini düşünüyorsun. Çok sevdiğin karını kafandan atmış onun yerine bir deri parçasını koymuşsun. Senin adına üzülüyorum dostum. Gerçekten de senin bu halin Esther Hanım’dan da vahim. Allah yardımcın olsun!

Şaşırmıştı Kemal. Uzun bir süre kendine gelemedi. Düşüncelere dalıp dolaştı arabanın önünden, kapıyı açıp boş bir çuval gibi bıraktı kendini koltuğa. Nasıl bir adam bu? Söyledikleri hiç de yabana atılır şeyler değil.

Kontağı çevirip çalıştırdı arabayı.

- Bak dedi, Martin. Gerçek mutluluk sevgidir. Ondan başka hiçbir şey mutlu etmez insanı. İnsan ve hayvan sevgisinin önüne başka bir şey geçemez. Sevdiğini göstereceksin her fırsatta. Sevginin önüne hiçbir engel koymayacaksın mutlu olabilmen için. Sevdiğin ölçüde güçlüsün. Ne para, ne kariyer ne de lüks arabalar, yatlar… Bunların hepsi düşündüğünün aksine zayıflatır insanı. Kölesi olursun paranın, başarının. Gözün görmez artık bir şeyi. Çalışır, çalışırsın daha çoğuna ulaşmak için. Öyle çalışırsın ki başka bir şey görmez gözün. Kariyer desen, o da paranın kardeşi gibidir. Öyle bir hırs kaplar ki içini yükselmek için. Ne kendini ne çevrendeki dostlarını fark edersin. Arabana ufak bir çizik atılması dahi bak ne kadar üzdü seni. Hiçbir şeye değer vermemeli insan sevgiden öte. Hayat güzel, dalganı geçecek, tiye alacaksın hayatı. Ve seveceksin, her şeyi...

Devam edecek



14 yorum:

  1. Yeni bölüm gelmiş, ne güzel. :)
    Martin bayağı değişik, renkli bir kişilik. Esther' le sanki o gerçekten bir prenses gibi ilgilenmesi güzeldi, tabii Kemal kıskandı. :) Yine de Esther' in ekibi görünce artık bağırmamasına sevindim.
    Sonda Martin' in yaptığı hareket ve sözleri çok anlamlıydı. Sonunda Kemal içinde bulunduğu durumu fark edecektir. Güzel bir bölümdü, kalemine sağlık. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Martin Kemal'i terbiye edeceğe benzer:) Esther çevresindekilere biraz alışmış görünüyor. Bakalım Kemal bundan sonra ne yapacak Martin'le:) Teşekkür ederim:)

      Sil
  2. Martin için ilk bakışta karar vermeyip beklediğime sevindim :) Kemal'e söyledikleri hepimiz için geçerli aslında. Az önce face'te bir şey okudum:

    Deniz kıyısından geçen zengin bir adam, kayığının yanında uzanmış keyif çatan bir balıkçı görünce dayanamayıp sormuş:

    - Gün daha bitmedi. Ne diye aylak aylak yatıyorsun çalışmak yerine?
    - Bugünlük yeteri kadar balık tuttum.
    - Ama daha fazlasını tutabilirsin.
    - Daha fazlasını ne yapacağım?
    - Satıp daha çok para kazanırsın, daha iyi bir tekne alırsın.
    - Daha iyi bir tekne ile ne yapacağım?
    - Daha çok balık yakalayıp daha çok para kazanabilirsin.
    - Daha çok parayla ne yapacağım?
    - Arkana yaslanıp hayatın tadını çıkarabilirsin.
    - Peki, sen benim şu anda tam olarak ne yaptığımı sanıyorsun?

    Mutlu olmak, hayattan keyif almak için çok paraya, makama, mevkiye ya da sürekli daha fazlasını yapmaya gerek yok aslında. Sevdiğimiz şeyleri, sevdiklerimizle yapabilmek yeterli. Ama galiba bazen insan yolda bir yerde kendini kaybedip yaşamak için çalışmanın aksine yaşamı, çalışmaktan ibaret sanmaya başlıyor maalesef. Kemal Bey de öyle. Aklısıra karısına güzel bir hayat vermek için gece gündüz çalışıyor. Oysa Esther'in tek ihtiyacı eşinin sevgisi, ilgisi. Martin, Kemal'in bunu idrak etmesini sağlayacak gibi duruyor :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Paylaştığınız için teşekkür ederim. Martin'in felsefesine çok uyuyor bu hikaye. Gerçekten çoğumuz ileride rahat etmek için çabalıyoruz. Oysa hayatın ne zaman sona ereceğini bilmiyoruz. Hiçbir şeyin sonu yok. Ne başarının, ne paranın ne de kariyerin. Bunlara ulaşmak için büyük çaba sarf ederken türlü engellerle boğuşmamız cabası. Sonuçta küçük şeylerden mutlu olmak, hayatı biraz tiye almak her zaman iyidir. Ancak yine iddia ediyorum ki Kemal'in durumu farklı. Adam ne yaptığını neden yaptığını bilmiyor. İşini elinden alırsanız sanki ölecekmiş gibi geliyor adama. Bunun bir hastalık olduğuna inanıyorum. Onun paraya ihtiyacı yok, karısını seviyor. Ama ne karısını ne de farklı bir hayatı görüyor gözü. Martin belki hepimizin olması gerektiği gibi. Neşeli, dünya nimetlerine asla kıymet vermiyor, her saniyenin tadına varıyor. İnsanları, hayvanları seviyor. Ve sevginin gücüne inanıyor. Umarım Kemal gereken dersi alır Martin'den. İlk dersi almışa benziyor zaten:)

      Sil
  3. Martin Ramsey gibi ulvi (ve küfürbaz) bir şef galiba :) Aslında Kemal de seviyor ama yanlış şeyleri seviyor demek ki. Bu arada insan VE hayvan sevgisi yazmanız ne hoş ne güzel, insanı mutlu eden ufak bir ayrıntı daha..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, Martin Ramsay'e benziyor:) Kemal'e ayar verecek, buna ihtiyacı var zira:) Teşekkür ederim, insan ya da hayvan pek farkımız olmadığını düşünüyorum:) Teşekkürler.

      Sil
  4. Martin'in yardımları işe yarayacak gibi:) İlginç bir adam ayrıca. Kaleminize sağlık!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim:) Evet, Martin Kemal'in zıt karakteri olmasına rağmen işini biliyor. Sıra dışı olayların çözümü için sıra dışı kişiler gerekiyor bazen.

      Sil
  5. Bu bölümü çok sevdim.. Yavaş yavaş Kemal' in beynindeki sis kalkacak.. :) Teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kemal gibilerine Martin gibi birileri lâzım:) Ben teşekkür ederim:)

      Sil
  6. Keyifli bir bölümdü bu. Zibidi bulduğu Martin fena dağıttı Kemal'i...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim:) Evet, Kemal'in Martin'den alacağı çok ders var daha.

      Sil