"Kötülüğün kaynağı nedir? Size bilerek kötülük yapan birine tavrınız ne olur?"
Kötülük meselesi yüzyıllarca tartışılan ancak hiçbir filozofun ve dini otoritenin üzerinde fikir birliği sağlayamadığı bir problem. Bu konu üzerinde düşüncelerimi ifade edebilmek için bir kitap yetmez aslında. Fakat burada niyetim felsefe yapmak, Tanrı'nın kötülüğü neden var ettiğini sorgulamak değil. Nedir bizi kötülüğe iten nedenler? Kıskançlık, intikam, makam, kariyer ve para hırsı, çekememezlik, bencillik, sevgisizlik... Bu ve benzeri davranış biçimlerinin hepsi, aynı zamanda evrensel ahlâka ters düşen duygu ve düşünceler.
İstemeden başkalarına kötülük yapmış olabiliriz. Ancak burada esas konu, bilerek yaptığımız kötülükler. İşin tuhaf yanı bilerek, isteyerek asla kötülük yapmadığımıza, her daim başkalarının kötülüklerine maruz kaldığımıza, hem çevremizi hem de kendimizi inandırmaya çalışırız. Hiç birimiz kötü insan olarak görmez kendini. Yaptığımız kötülüklere bir sürü bahaneler bularak temize çıkarmaya uğraşırız kendimizi. Eğer hepimiz iyiysek o zaman yapılan onca kötülüğün sahibi kim?
Kötülük çevremizdeki bir canlıya zarar vermektir. Bazen düşünürüm, köpeğe yapılan bir eziyet gördüğünde içinin yandığı kadar bir karıncayı incitince aynı hassasiyeti neden göstermez insan? Oysa her ikisinin de kendi çapında canı var. Hangi canlı diğerinden üstün olsun ki! Bazen eylemlerimiz başkasına zarar verir, bu kötülüktür. Bazen de herhangi bir eylemde bulunmadığımız için zarar görür birileri, bu dolaylı bir kötülüktür. Bana en büyük kötülük nedir diye soracak olursanız; cana kıymak ve insan onurunu zedelemek kötülüklerin en başında gelir derim. Savaşlarda can verenler, haksızlığa uğrayıp yıllarca demir parmaklıklar arasında hayatını tüketenler, zalimlerin elinde işkence görenlerin hepsi kötülüğün kurbanları.
Bir bakıma kötülüğün içinde yaşıyoruz. Ayakta kalabilmenin, kendimizi var edebilmenin yolu çoğu zaman kötülükten geçiyor. Bazen kendimizi kötülükten korumak için kötülük yapmak zorunda kalabiliyoruz. İş yaşamında birçok mesai arkadaşımız oluyor, hep birlikte terfi almak, takdir görmek, saygınlık kazanmak ve daha fazla gelir elde etmek için mücadele ediyoruz. Şimdiye kadar bulunduğu pozisyonu daha fazla hak ettiğini düşünüp kendisinden daha alt görevde çalışan bir arkadaşına devreden birine rastlamadım. Çıkarımızı düşünen amirlerimizin verdiği işleri yapmak için daha büyük gayret sarf ediyoruz. Bencilliğimiz nedeniyle liyakat sahibi ve adil yöneticiler yerine bize iyi davranan, yaptığımız hataları hoş gören, biraz geç gelsek sesini çıkarmayan amirleri tercih ediyoruz. Liyakatı olmayan yöneticilerin kendimiz de dahil olmak üzere topluma verdiği kötülükleri görmek ne yazık ki işimize gelmiyor. Böyle bir düzende ne kadar suçluyuz?
Dünyanın daha yaşanılır hale getirebilmek için sadece iyi olmanın, iyilik yapmanın yeterli olacağına inanmıyorum doğrusu. İnsanlardan gelebilecek kötülüklerden sakınmanın, kendimize ve çevremize zarar verebilecek kişilere karşı gerekli tedbirleri almanın daha mantıklı bir çözüm olduğu görüşündeyim. Bu bakımdan insanın doğuştan gelen kıskançlık, hırs, çekememezlik ve bencillik gibi özelliklerini bütün kötülüklerin kaynağı olarak kabul etmek ve buna göre hareket etmek zorundayız.
Peki bize karşı yapılan kötülükler karşısında tavrımız ne olmalı? Elbette hemen bir fırsatını kollayıp bize kötülüğü yapan o kişiden intikam almak aklımıza gelmemeli. Bilerek, isteyerek kötülüğü dokunan bir kişiyi yok saymak en akıllı yoldur bence. O kişi ile aynı ortamı paylaşmak zorundaysam eğer, ondan gelebilecek yeni bir kötülüğüne karşı daha sıkı önlem alırım. Eğer yapabilirsem bana kötülük yapan kişiyle selâmı sabahı keserim, bu mümkün olamıyorsa, kendisiyle arama mesafe koyarım. Bütün bu tepkilerim, bilmeden veya farkında olmadan bana zarar verenleri kapsamaz elbette.
Mr. Kaplan konu cidden çok güzel.
YanıtlaSilAslında "Kötü nedir?" sorusuyla başlamak istedim. Herhangi bir canlıya zarar vermek kötüdür dersek herkes katılır sanırım. Peki ya bize zararı dokunan ya da dokunacak olan birine karşı kendimizi savunma amacıyla yaptıklarımız?..
İyi ve kötü kavramlarına detaylıca bakarsak tek bir "doğru", tek bir tanım ile çıkamayız işin içinden bence. Bazen çoğu kişinin "kötü" diye tanımladığı şeylerin neden "kötü" olduğunu anlayamadığım zamanlar oluyor. Zaman zaman pragmatizmin sınırlarında geziyorum diyebilirim. "Eğer bir şey benim yararıma ise kötü değil, zararım ise kötüdür." anlayışına oldukça yakınım :D İşin şakası bir yana çoğu zaman kim karar veriyor neyin iyi, neyin kötü olduğuna diye sorgularken buluyorum kendimi.
"Bilmeden yapılan kötülük" ise bence tamamen saçmalık. Kişi bilmeden yapıyorsa zaten kötülük olmaz bence. Sadece art niyetle bakılıp "kötü" diye yaftalanır. Bile bile yapılan bir davranışsa tanıma uymuyor.
"Dur, ben şuna bir kötülük yapayım." ya da "Bugün de şöyle bir kötülük yapayım." diyerek kötülük yapan var mıdır acaba? Yani bence genelde başkalarının kötülük olarak adlandırdığı şeyi yapan kişi o anda kendini son derece haklı görüyor bence. Misal "Hak ettiği bu, böyle olmalı" ya da" Benim için faydalı olan bu, böyle olmalı" diyor bence herkes bir şeyler yaparken. Hani bir reklam vardı: "Kötüyüm ben, kötüyüm, herkesi hasta ederim..." diye devam eden Domestos reklamı... Hah işte onun gibi değil ki kötü dediklerimiz :)) Herkes kendince iyi olduğunu sanıyor bence.
Mevzu güzel, dallanıp budaklanmaya çok müsait Mr. Kaplan. İlk fırsatta ben de yazayım :)
Bilerek kötülük maalesef var, kendi çıkarını başkasının önüne koyup başkasını ezerek kendini yükseltmeye çalıştığın her şey bilerek kötülük. Misal bazı anneler kendi çocuğuna öteki çocuklardan daha kayırıcı davranır buna içgüdü derler ama bildiğin kötü niyet. Tüm çocukları kendi çocuğumuz gibi görmediğimiz sürece kötü niyet var.. İşyerinde, maddi konularda, başarı odaklı konularda isteyerek kötü niyet çok yaygın..
SilFakat kötünün olması lazım hayatta yoksa iyiliğe de amaç kalmaz.. Ama işte denge..
Bilerek kötülük yok demek istemedim aslında. Benim derdim daha çok "kötülük" kavramıyla ve eylemlerin neye göre iyi ya da kötü diye etiketlendiğiyle.
Sil"Bilmeden yapılan kötülük" yok bence çünkü işin içinde art niyet ve özel bir zarar verme çabası yoksa kötülük diyemeyiz demek istedim bir de. Yapılan bir davranışın etkileri kötü olabilir ama bence ilk baştaki amaç önemli.
Sonucunu bilerek yapılan bazı davranışlar ve seçimler söz konusu olduğunda "kötülük" denilebilir ama o noktada da çok net değil kafam. Aslına bakarsan insan son derece bencil ve kendini düşünen bir varlık. En iyi olanımız bile bir noktada başarısız oluyor bu konuda. Kendimizi haklı çıkaracak açıklamalar yaparak bencilliğimizi inkâr edebiliriz.
Tam anlatamadım. Şöyle deneyeyim: şimdi bir çoğumuz çalışıyoruz, maaşımız var, evimiz, arabamız var, kenarda köşede parası olanlarımız da vardır. Hepimiz çeşitli şekillerde para harcıyoruz. Diğer yanda sokakta yaşayanlar var, Afrika'da açlıktan, hastalıktan ölenler var. Onlara yardım etmemek de "kötülük" değil mi bir nevi? Normal koşullarda iyi olduğunu iddia eden biri kendi karnını doyurduktan ve barınma gibi en temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra elinde kalan her kuruşu ihtiyaç sahipleri ile paylaşıyor mu? Hayır. İlla ki bağış yapan, yardım kuruluşlarında gönüllü çalışan ya da bir şekilde muhtaç insanlar için bir şeyler yapanlar var. Ama belli sınırlar içinde. Büyük resme bakarsak kimse son kuruşuna kadar vermek istemiyor. Herkes önce can sonra canan diyor. İşte bu bazı durumlarda "iyi insan" olmamızı engellemezken neden temelinde aynı bencillikle yaptığımız bazı şeyler "kötülük" olarak nitelendiriliyor? "Ama işte şöyle..." diye başlayan bir sürü açıklama üretebilir. Kenara ayırdığımız para için ya da dolapta giysimiz varken aldığımız yeni giysiler için "tedbir, zor günler için güvence ya da ihtiyaç" diyebiliriz. Oysa tüm dünya birlik olup "iyi" olsa bugün bizim yapacağımız yardımların, yarın bizim ihtiyacımız olduğunda bize geri geleceğinden de emin olurduk. Bence söz konusu insansa "iyilik" de "kötülük" de yapay ve hayli göreceli kavramlar. Yapabileceğimiz halde yapmadığımız iyilikler de "kötülük" kategorisine girebilir bence kolaylıkla.
"Bu iyi, şu kötü" diyebileceğimiz tek keskin çizgi canlı yaşamına kastedilen ve temel insan haklarına aykırı durumlar bence. Onun dışında kalan her şey için iyi ve kötü arasındaki çizgi çok muğlak. Kötülük olarak adlandırılan eylemi yapan kişiye sorsak asla kötülük olsun diye yaptım demeyecek, kendince haklı sebeplerini ortaya koyacaktır eminim.
anladım. sen demiştin ya biri bana istemeden yaptım derse hemen affederim çünkü istememiş işte diye.. o zaman da anlamıştım ne demek istediğini. benzer düşünüyoruz. bizim gibi düşünmeyenler daha çok :)) yapacak bir şey yok.
Siloğlum çok fazla yapar bu davranışı, yapar yapar özür dileyip ağlar bidaha yapmıycam diye yine yapar. sınırlarını denemek zorlamak onun için yaşam amacı. beni deli ediyor. belki diğer insanlar da öyle, senin üzerindeki sınırlarını denemek aslında amaç.. bilemedim.
oğlana ikinci şansı veriyorum, 2-5-10 tepeme çıktı iyice. aşağıda yazmışım halbuki mr kaplana "aslaaa ikinci şansı vermem" diye. kendimle çeliştim.
A çocuklar söz konusu olunca durum bambaşka :D Onlar hep sınırları zorluyor. Yapıp yapıp özür dileyip ağlamak ortak davranışları hepsinin. Aldıkları tepkiler şekillendirecek onları da ileri de. Arya da o yapıp yapıp özür dinleyenlerden ama bu yıl azaldı epeyce :)
SilMrs. Kedi; (1)
SilHepinizden özür dileyerek başlamak istiyorum. Bir iş dolayısıyla Bodrum'a gitmek zorundaydık ve bilgisayar olmadan yorumlara cevap yazamıyorum. Sanırım siz de bu konuda yazmış olmalısınız, izninizle ona yarın bakayım. Şimdi hemen tartışmaya başlayabiliriz:)
Kötülüğü "Herhangi bir canlıya zarar vermek" şeklinde tanımlamışsınız. Yazımda aynı tanımı yapmıştım ben de:) Gerçekten de bundan daha öz ve kapsayıcı bir tanım olacağını sanmıyorum.
Kendimizi, hatta başka bir insanı savunmak amacıyla bilerek nasıl bir kötülük yapabiliriz? Yapar mıyız? Düşünelim; bir insan kendine ya da çocuğuna tecavüz etmeye çalışan birini silah kullanarak, bilerek ve isteyerek onu yaralamak suretiyle etkisiz hale getirirse bu eyleme kötülük diyebilir miyiz? Sanmıyorum. Bu nefsi müdafaaya girer. Farklı bir örnek verelim: Bahçesine ya da evine hırsız giren bir kişi eğer canına zarar verilmeyeceğinden emin ise hırsızı silahla etkisiz hale getirdiğinde bu yaptığını kötülük olarak değerlendirebilir miyiz? Burası biraz karışık işte. Bence bu duruma göre değişebilir. Eğer hırsız bahçeden bir portakal çaldıysa ve sahibi bu yüzden silahla onun canını yaktıysa bu olayda hem hırsız hem de bahçe sahibi kötülük yapmıştır. Zira işin içine ders verme, intikam, haddini bildirme gibi duygular karışmıştır. Üstelik verilen karşılık orantısızdır. Ya da örneğin eve giren hırsız, gariban bir ailenin, kendilerine küçük bir ev satın almak için büyük çabalar sonucu biriktirmiş olduğu altınları çalıp kaçmaya çalışırken arkasından ateş eden ev sahibince ayağından yaralanmış olsun. O zaman belki de adamın hırsızı silahla vurma olayını kötülük olarak değerlendirmek doğru değildir. Zira hırsız kimsenin canına bir zarar vermediği halde, aile bu olaydan ciddi boyutta etkilenmiştir. Belki bu yüzden çocuklarını okutamayacaktır, belki o parayı ne kadar çalışırsa çalışsın ömrü boyunca asla yerine koyamayacaktır.
Eyvah! ben yorumun kısacık bir paragrafına bu kadar uzun cevap verirsem sonunu nasıl getireceğimi kestiremiyorum. Bir sonraki yorumda devam edeyim:)
Mrs. Kedi; (2)
Silİyi ve kötünün göreceliği konusunda sanırım sizden farklı düşünüyorum:) Kötülüğün paradigmasında ölçü olarak yukarıdaki tanımı kabul edersek bence sorun yaşamayız. Kötünün kişiye has farklı anlamlar içerdiğini düşünmüyorum. Kötü kötüdür. Belki "iyi" kavramı kişisine göre değişebilir fakat konumuz "kötülük" olduğu için onu bir tarafa bırakalım. "Can yakmak" geniş anlamda kötülük dedik. Her birimizin canı farklı şekillerde mi yanıyor ki? Benim canımı yakan şeyler diğer bütün insanların canını da yakmaz mı? Kötülük bana göre nesnel ve evrensel bir kavram. Elbette kötülük deyince insan davranışlarından bahsediyorum, sorun şarabın, yemeğin iyi ya da kötü olması değil:)
Bilmeden, istemeden, hatta iyilik olsun diye yaptığımız bir eylem kazaen kötülüğe sebebiyet verebilir. Ne yazık ki bunun cezai müeyyidesi de vardır. Yakın bir zamanda tıp öğrencisi bir çocuk kadına şiddet uygulayan birini engellemek isterken onu kazaen öldürdü ve hayatı karardı. Bunu isteyerek yapmadığını kabul edersek çocuğa kötülük yaptı diyemeyiz. Toplum vicdanı belki de helâl olsun çocuğa der ama yargı mutlaka onu yasalar gereği cezalandıracaktır.
Bilerek, isteyerek kötülük yapan hiç mi karşınıza çıkmadı Mrs. Kedi? Bakın ben buna şaşarım:)) Pazara gidersiniz, domates alırken kaşla göz arasında satıcı poşete çürük bir domates atar. Bu bilerek yapılan ve size zarar veren eve gelip o çürük domatesi görünce moralinizi bozan, aldanmış hissetmenize neden olan bir eylemdir. Size bilerek, canınızı yakacağından emin olduğu halde kötülük yapan kişilere o kadar çok örnek verebilirim ki. Tepemizde bizi yönetenleri görmüyor musunuz? Ya da onların tonlarca kötülüğü bilmeden yaptıklarına mı inanıyorsunuz?:))
Mrs. DBE;
SilFarklı bir olaya değinmişsiniz affetmek konusunda:) Evet bilmeden, farkına varmadan, kazaen bir kötülüğü dokunan kişiyi affetmek gerektiğini düşünüyorum. Gel gelelim çocuğunuzla ilgili verdiğiniz doğru değil. Çocuklarımızla ilişkimiz başkalarıyla olan ilişkilerimizden çok farklı. Çocuklarımızın bize karşı davranışlarını farklı değerlendiririz. Çünkü onların dünyaya gelme sebebi bizleriz. Bilerek ya da bilmeden bize kötülük yapan çocuğumuz (yaşı ne olursa olsun) affetmeye meyilliyiz. Zira onun kötülük yapmasının nedeni de belli oranda onu nasıl yetiştirdiğimize bağlı. Kısacası evlât söz konusu olunca ondan gelen kötülük bile olsa bir karşılık vermek onun canını yakmak gelmez içimizden. Gelse bile bu doğru değil. Bazen çileden çıkıp çocuğunu dövenler var. Çocuk eğitimi konusunda size ahkâm kesmem doğru olmaz.
Çocuk dışında kim olursa olsun bilerek kötülük yapan kişiyle ilişkiyi kesmek, eğer bunu bilmeden yaparsa affetmek en iyisi. Bazen yanlış anlaşılmalar oluyor ama o da insanların birbirini yeterince tanımadığını gösterir kanımca:)
Kötülüğe tepkim genelde hemen o insanla ilişkimi kesmek şeklinde. İkinci şansı vermem çünkü tekrarlayacağını bilirim..
YanıtlaSilTamamen aynı fikirdeyim. Kötülüğün karakteri oluşturan bir özellik olduğunu düşünüyorum. Nedeni doğuştan mı gelir, çevreden mi, her ikisinde mi bilmiyorum ama bazı insanlar gerçekten de kötülüğe meyilli:)
Silİnsan iyilik yapmak yerine kötülüğe daha çabuk kapılan bir varlık. Sanırım kötülüğün verdiği haz iyilikten fazla. Kötülük için bahane bulmak anlamsız. Ama bunlar yeterince cezalandırılmadığı için insanlar artırarak devam ediyor suçlarına. Önlem almayıp başka canların acı çekmesine sebep olmak da bence suçtur.
YanıtlaSilKötü olarak düşündüğüm insandan anında uzaklaşırım, üzerinden 20 yıl geçse de o kişiden hiç hoşlanmam. Kişinin anlayıp ders alacağını bilsem intikam almaya çalışırım ama nerede. Maksat karşılık vermek değil, yaptığının ne kadar kötü olduğunu fark ettirebilmek.
İyilik yapmasa bile eğer bir insan hiç kötülük yapmazsa (ki bu bence mümkün değil) iyi bir insandır:) Mayamızda mı var bilmiyorum:)) Belki yaşamanın yollarından biri bu... Evet kötülük yapmak bazen haz verir, bazen insanı ferahlatır. Bu sözlerim kötülüğe övgü değil, olan durumdan bahsediyorum. Müşterisini aldatan bir esnaf, ellerini ovuşturup enayiyi nasıl kazıkladım deyip kendisiyle gurur duymuyor mu acaba? Hakkımız bu deyip fazlasını istemeyen kaç kişi var? Cezalandırmanın kötülüğe mani olacağını sanmam. Kötülüğü ortadan kaldırmak mümkün değil ama onu mümkün olduğunca azaltmanın yolu eğitimden ve ahlâklı bireyler yetiştirmekten geçer. Kötülük yapmak elbette suçtur, olmalıdır da. Ancak çoğu zaman yapılan kötülükler kılıfına uyduruluyor hatta neredeyse iyilik olarak lanse ediliyor.
SilKötü bir insandan uzak durmak elbette en iyisi. En büyük intikam budur bence. Bunun dışında biz de aynı şeyi yapar, bununla içimizin ferahlayacağını düşünürsek bunun sonu gelmez biz de kendimizi aynı seviyeye düşürürüz. Sözgelimi kan davası buna örnektir. Oh canıma değsin intikamını aldım, kanı yerde kalmadı diyebilmek için yıllarca hapiste yatmak iyi bir fikir değil:)
Her şey zıddıyla bilinir derler. Kötülük olmasa iyilik nedir bilinmezdi gibi :) bir de yin yang öğretisi, her iyinin içinde bir kötülük her kötünün içinde bir iyilik vardır. İyilik ve kötülük tek yumurta ikizi bence. Ortada bir eşitsizliğin olmadığı eşitlik içindeler. Sonra bizler bu ikizleri büyütüp, serpilmelerini sağlıyoruz. Bir de çevresel birçok etkiye maruz kalıyor bu ikizler. İşin rengi de bu maruz kalmadan sonra değişiyor sanırım, şayet ruhsal olarak bir hastalık söz konusu değilse. Bu ikizlerin annesi vicdan, babası irade. Anne baba sözünü dinlemek mühim mesele.
YanıtlaSilKarınca ve köpek örneğiniz oldukça yerinde. Tam olarak hatırlamıyorum ama kelebek ve böcekli bir örnekte belli ki yargılarımızda bir estetik kaygısı var minvalli bir şey okumuştum. Hoş değil ama görünen bu. Yoksa dediğiniz gibi can candır.
Hayatta kalma ve ilerleme dürtümüze , yetinme hissini katmadığımız sürece kötülük , iyilikten hep önde olacak gibi görünüyor.
Düalite prensibi:)) Kötülük olmasaydı iyiliği bilemezdik, evet. Bir zaman bu konu üzerinde çok durmuştum. Yin Yang de öyle. İyilik ve kötülük birbirini tamamlar. Her iyilik içinde bir miktar kötülük her kötülük içinde bir miktar iyilik taşır. Derin konular:) Anne baba eşleştirmeniz güzeldi:) İşin tuhafı artık kimse ana baba sözü dinlemiyor:)
SilSon cümleniz olayı gayet güzel açıklıyor. Bu nedenle kötülük iyilik karşısında iktidarını koruyacaktır. Erdeme kötülüğün iktidarını devirmekle ulaşılabilir. Evrensel ahlâk kurallarına göre ailede ve okullarda eğitim şart. Söz gelimi ülkemizde ben de dahil herkes nasıl vergi kaçırırım düşüncesinde. Bunun sebebi var elbette. Çünkü ödeyeceğimizin verginin nerelere harcandığını biliyoruz. Ayrıca ödediğimiz verginin yanlış yere harcandığını dile getirmemiz bile suç haline gelmiş. Oysa onlarca milletten meydana gelmiş ABD de ve diğer bazı Avrupa ülkelerinde vergi kaçırmak ayıplanıyor. Çünkü biliyorlar ki ödediği her kuruş kendilerine hizmet ve refah için geri dönecek. Gerektiğinde ben ABD vatandaşıyım, bu ülkeye vergimi ödüyorum diyerek yetkililere diklenebiliyor. Bizde vergi kutsaldır, ödediğiniz her kuruş size hizmet olarak geri dönecektir sözlerinin pek bir anlamı yok ne yazık ki...
Bana bile, isteye kötülük yapıldığında ne yapacağım konusuna da cevap vereyim. Duruma göre, yapılan şeye göre davranırım. Sırtımı dönüp uzaklaşabilirim de ama tam tersine aynı şiddetle karşılık da verebilirim. Bazı durumlarda yapılan şeyin bir karşılığı olmalı. Yoksa isteyen istediği gibi elini kolunu sallayarak istediğini yapar istediği kişiye. Hatta bazı konularda çok katıyım. Misal tecavüz edilen kadına kesinlikle tecavüzcüsünü istediği gibi kesip parçalama hakkı verilmeli diye düşünüyorum. Ya da küçücük yaşta çocukları kaçırıp türlü sapkınlıktan sonra öldürüp cesedini oraya buraya saklayanları o çocuğun ailesi linç edebilmeli mesela. Kanundu, huluktu, mahkemeydi falan çok boş bazı durumlar söz konusu olduğunda. Bazı kötülükler karşısında verilen hiçbir ceza insanın içini soğutmaya yetmez.
YanıtlaSilFriedrich Schiller'in "Affetmek ve unutmak iyi insanların intikamıdır." sözünü severim. Tecavüz, fiziki zararın çok ötesinde onur kırıcı son derece kötü bir eylem. Yukarıda yorumunuza verdiğim cevapların birinde bu konuyu kötülük olarak değerlendirmemiştim. Açıkçası ne ben ne de toplum tecavüze uğrayan birinin failini kesip parçalamasını ayıplamaz, kötülük olarak değerlendirmez. Oh der, beter olsun, lâyığını buldu. Bazen bu tür sapıkların cezaevinde vicdanlı mahkumlar tarafından tecavüze uğrayıp öldürüldüğünü duyarız. Bundan kim rahatsız olur ki? Suçlunun anası bile cezasını çekti der içi yanarak. Hak yerini bulmuştur. Diğer taraftan işler böyle yürümüyor. Yasalar var, hayır diyor, bunu yapamazsın o işin cezasını devlet verir. Eğer bu işi sen üstlenirsen sonuçlarına katlanırsın. Peki diyorsun ne yapalım sen ver cezasını. Sonra bir af çıkarıyor birileri size sormadan ve bir bakıyorsunuz adam dışarıda. Kuran'da kısas olayı var. Tanrı bile aileden birini öldürüldüğünde sen de onlardan birini öldür diyor. Hürse hür, köleyse köle. Saçmalığa bakar mısın? İnsanın canı hür ya da köle olmasına göre farklı değerde! Neyse bu ayrı bir konu:)
SilSizin adalet sisteminiz yasal olmasa bile bence son derece makul:) Bu bir kötülük değil, hak aslında. Dediğiniz gibi insanın içini soğutmaz yine de. Fakat böyle bir durumda yasalar önünde mahkum edilir daha büyük bir cezayı bir üstlenmiş oluruz. Adamı öldürsen ona en büyük fayda sağlamış olursun. Böylelerini hapse atacak, önüne kuru ekmekten başka bir şey koymayacak ve hergün yanına gidip suratına tüküreceksin.
kötülüğün kaynağı hakkında manxcat ile aynı düşünmüşüz, yazmışız, insan doğasında var, senin yazında ise kötülüğün kaynağı nedir çözemedim ama :) kötülüğe karşı tavırda seninle aynı düşünmüşüz, manxcat in ki çok farklı, o sert cevap vermiş :)
YanıtlaSilYazılarınıza yorumları cevapladıktan bakacağım. Kötülüğün kaynağını net bir şekilde açıkladığımı düşünüyordum. Kıskançlık, intikam, çekememezlik, makam ve para hırsı gibi insanın doğuştan gelen ve çevrenin etkisi, yaşama dürtüsüyle ortaya çıkan ahlâk dışı davranışlar kötülüğün kaynağıdır demiştim. Evet, Mrs. Kedi oldukça sert ama haklı nedenleri var. Yukarıdaki yorumuna verdiğim cevapta bu konuya değindim biraz:)
Silyani kötülüğün kaynağı insan doğası mı yaratılış mı, senin sölediklerin kaynağı değil, nedenleri.
Silkötülüğün kaynağını değil nedenlerini yazmışsın, kaynağı ne olabilir? insanın ruhu mu, kalbi mi, beyni mi, doğası mı, yaratılıştamı, ilk insandan gelen DNA'damı? yani bir kötülük var, kaynak var, senin dediğin kıskançlık, makam, ahlak dışı onlar daha sonraki nedenler :)
Silkötülüğün kaynağı irade olabilir, senin sölediklerin de insan yaşamında çeşitli nedenler olabilir, kaynak değiller tabi.
SilKötülük, doğuştan gelen bir davranış biçimi, çevre ve yaşam koşulları bunu köpürtmekte. Kalp değil elbette:) O böbrek gibi bir organ, sadece farklı sıvılar pompalıyor:))) Genlerimiz ve beyin elbette. Şimdi oldu mu?:)
Silİrade, kötülüğe engelleyen bir olgu sanki. İnsan çevre koşulları göz ardı edildiğince iradesiyle yapacağı kötülükleri engelleyebilir gibi geliyor bana. Fakat çoğu zaman hırsları, duyguları ve arzularına yenik düşüyor:)
SilNe yazık ki konu bize gelince adalet anlayışında objektif olamıyoruz, çok güzel bir yönüne değinmişsiniz. Keşke bu kadar kirli olmasak, keşke daha iyi olabilsek. Zor olanı başarabilsek...
YanıtlaSilHayat zorluyor bizi buna. Eğitim diyorum bu yüzden. Evrensel ahlâk sahibi, erdemli insanlar yetiştirebilirsek kötülük azalır, iyiye yöneliriz. Sözgelimi adaletsiz gelir dağılımı. Eğer insan, herkesin emeğinin karşılığını aldığını görürse birbirini kıskanmaz, huzursuzluk olmaz ve birbirinin hakkına tecavüz etmez. Kurulu dünya düzeninde bu çok zor:(
Silhttps://dikkatedebimetin.blogspot.com/2021/11/agac-ev-sohbetleri-117.html
YanıtlaSilKötülüğün kaynağı bazen insanın içinde bir gizilgüç gibi de bulunabilir. Kimi insanda bir kötülük dürtüsü vardır. Psikopatlarda olduğu gibi. Geçmişte çok acı çekmiş insanlarda da acı çektirme eğilimi vardır.
YanıtlaSilBazı filmler de belleklerde yer etmiştir. Her insanın içinde bir iyilik tohumu da vardır. Alkatraz Kuşçusu, Leon, Yeşil yol filmleri ne güzel örneklerdir.
Kimseye kötülük yapamam. Kırılırım, mesafeli davranırım ama kötülükle karşılık veremem. O zaman kendime saygım kalmaz.
Haklısınız, kötülük hem doğuştan gelen insanın içinde saklı olan bir davranışlar, hem de çevre ve yaşam şartlarının sebep olduğu evrensel ahlâka uymayan eylemlerdir. Kötülüğe kötülükle karşılık vermenin sağlıklı bir yol olduğunu düşünmüyorum ben de. Kötülük yapan birine verilecek en güzel tepki o kişiyi hayatından çıkarmak olabilir eğer mümkünse. Fakat öyle büyük kötülüklerle karşılaşırız ki bazen, o anki heyecanımıza yenilip katil bile olabiliriz. Yaşadığımız hayat bir çok kötülüğü barındırmakta. Kötülükten sakınmak büyük başarı:)
SilSon paragrafa gelinceye kadar aşağı yukarı aynı düşünceleri paylaştım seninle. Son paragrafa gelince iş değişti.
YanıtlaSilKötülük yapana verilecek karşılık konusunda ben sizin kadar iyimser değilim. Hele son yıllarda yaşadıklarımı düşündükçe kötülük yapanlara karşı içimde öfke biriktiriyorum sürekli. Elime geçen ilk fırsatta kısas uygulamak istiyorum. Değilse içim soğumayacak. Beynim ve kalbim sürekli çatışma halinde. Ve ben kalbimi sürekli susturuyorum.
KuyruksuzKedi'nin fikirlerini taşıyorum yaklaşık olarak. Kanun vs var elbette ama güçlünün keyfine göre işleyen bir hukuk sisteminde kimse bana hukuka uymam gerektiğini falan söylemesin. 22 yıl boyunca öğretmen olarak çalıştırdığı, hiçbir yanlışını görmediği, defalarca farklı makamlarca ödüllendirdiği birinin bir gecede suçlu olduğuna iman eden ve buna benim de inanmamı bekleyen bir devlet kusura bakmasın, benim nazarımda ölmüştür. Ve buna sebep olan (seçilmiş veya atanmış hiç fark etmez) yöneticiler zulme uğrayanların keyfine kalmış herhangi bir yöntemle itlaf edilebilirler. (Kendimi çok frenledim ancak bu kadar masum yazabildim. İsterseniz bu bölümleri yorumdan çıkarabilirsiniz. Bundan dolayı alınganlık göstermem.)
Yorumu yazdım, hep yaptığım gibi, göndermeden bir kez daha okudum. Yazdıklarıma ben bile inanamadım. Ne ara bu kadar gaddar düşüncelere sahip oldum ki ben, dedim. Sonra yine kalbimi susturdum. Ve yorumu gönderdim.
İyimser miyim? Bence değil:) Ben kötülüğe verilmesi gereken karşılığı rasyonel bir şekilde ele aldığım düşünüyorum. Kızgın sirke küpüne zarar verir. Bu arada sizi anlamadığımı sanmayın. Yaşadıklarınızı tahmin edebiliyorum. Ben şahsen kalbimin sesini değil beynimin söylediğini dinlemeyi tercih ediyorum.
SilEğer içimizden geçenleri düşünmeden uygulamaya kalkarsak bence hata ederiz. Özellikle ülkemizde hukukun, adaletin olmadığını biliyorum. Bu nedenle bazı insanlar kendi yöntemleriyle adaleti yerine getiriyorlar. Ve ben bu insanlara çoğu zaman hak veririm. Adaletin olmadığı bir yerde kısas uygulayan ya da kendi tarzlarıyla eyleme geçen insanları yadırgamam, bilakis oh olsun, hak yerini buldu der ferahlarım. Örneğin küçük bir çocuğa tecavüz eden kişi, hapiste vicdanlı kişilerce şişlendiğinde, ya da iyi hal indirimiyle birkaç yıl yattıktan sonra salınıverdiğinde biri gidip kafasına bir kurşun sıktığında yasalar var, bunu niye yaptı demem. Çünkü yasalar çoğu zaman adaleti sağlamıyor. Belki size bencilce gelecek, belki bana korkak diyecekler ama yapanı ayıplamadığım böyle bir işe kalkışamam. Zira yaptığım içimi bir miktar soğutabilir ama olan yine bana olacak, yıllarca hapis yatacağım.
Sizin ve sizin gibi belki yüz binlerce kişinin durumuna gelince;
Devlet kusura bakmaz. Devletin kutsal olduğu büyük bir kandırmacadır. Onun adını kullanıp halka ne kötülükler yapılmıştır yıllarca. İster seçimle, ister atanarak (ki bunlar seçilmişlere yalakalık yapan liyakatsiz kişilerdir çoğu zaman) iktidarı ele geçiren idarecilerdir suçlu olan, insanlara kötülük yapan. Bu kötü insanlarca zulmedilen kişilerin istedikleri şekilde onları cezalandırmasına itirazım yok. Yani buraya kadar herhangi bir fikir ayrılığımız olduğunu sanmıyorum. Ancak akıl sağlığı yerinde bir kişi, geleceğini, hayallerini karartan bu şahısları kendi yöntemleriyle cezalandırması hata olur. Cümlenizi "itlâf edilebilirler" şeklinde bitirdiğiniz için siz de birilerine havale ediyorsunuz bu görevi. Kime? Kim yapacak, sorun bu.
Yaşamın öyle bize anlatıldığı gibi güzel olmadığını düşünüyorum. Yaşam kötülüklerle dolu. Bu yüzden iyi geçen kısa zamanlarımızı kârdan bilelim, kötü zamanlarımızı sabırla geçiştirelim. Gerçek adalet ne yazık ki hiçbir zaman olmayacaktır. Dönem dönem dünyada bazı yöneticiler nispeten daha adil davranarak halkını refaha kavuşturmuş, ya da zulmedip halkına büyük kötülükleri yapmışlar. Yöneticilerden gelen kötülükler önlemek imkansız. Belki bu durumda kendimize farklı yollar çizmeliyiz. O kötü yöneticilerin er ya da geç zulme uğrayan kişiler tarafından değil ama başka yerlerden başlarına gelecek felâketlerle cezalarını bulmalarını ümit etmekten başka çaremiz olduğunu düşünmüyorum.
Saygısızlık ve hakaret olmadıktan sonra yazılarıma yapılan hiçbir yorumu çıkarmayı düşünmedim bu arada:) Umarım en kısa zamanda çok daha güzel kapılar açılır önünüze. İçinde kötülük barındırmayan herkesin önlerine açılacak bolca kapısı olduğuna inanmak istiyorum bütün kalbimle:)
Sizi düşüncenizden dolayı hiç kimse korkaklık ile suçlamaz. Çünkü mantıklı olan budur. Ama benim mantığa ihtiyacım yok sanırım artık.
SilÖnceki yorumdan ifademi buraya alarak bir sorununu açmaya ve size cevap vermeye çalışayım. "Ve buna sebep olan (seçilmiş veya atanmış hiç fark etmez) yöneticiler zulme uğrayanların keyfine kalmış herhangi bir yöntemle itlaf edilebilirler."
Burada itlaf etme kavramını özellikle kullandım ki bunun hangi manaya geldiğini dile biraz vâkıf olan biri bilir. Kim yapacak, bu işi diyorsunuz. Zulme uğrayanlar tarafından bu işin yapılacağını söyledim. Bu bir havale değil. Bunlardan biri de bensem -ki öyle- bunu benim yapabileceğim anlamı da çıkar cümleden.
Sabır acı meyvesi tatlıdır, der atalar. Bugün yaşanan sıkıntıların tamamı bir gün geçecek. Çünkü biliyorum ki küfür devam eder, zulüm devam etmez. Bu noktada birebir aynı fikri paylaşmasak da sıkıntıyı gönderenin hatırına katlanırım elbette. Vardır bunda da bir hayır der, sineye çekerim pek çok şeyi. Aktif sabır diye bir kavram var. İnsanlar şu an onu yapıyor bence. Yoksa yüzbinlerce insanı terörist olmakla suçlayacaksın ve bu insanlardan bir kişi bile eline silah alıp sana karşı mücadeleye girmeyecek. Bunun mantıkla izahı yok. Bazen dönüp bakıyorum arkama. "Bu ne ki? Sen bundan çok daha büyük acılara dayanmadın mı ey biredip?" diyorum kendime. Susuyorum. Bu da geçer ya Hû!
Benim mantığa ihtiyacım yok artık deyince söylenecek söz kalmamıştır. Umarım en kısa zamanda hak yerini bulur:)
SilKötülük insanın doğasında var sanki. Kimileri bunu özgürce salıyor, kimi iradesiyle frenliyor. Bir dereceye kadar belki toplumda kabul bile görüyor (hırs adı altında)
YanıtlaSilKötülük bir cana zarar vermek kadar o zana zarar verilirken susmak da bence. Siz zarar vermemiş olabilirsiniz ama bilip sırtınızı dönüyorsanız da kötüsünüz. Şu an dünyadaki en yaygın kötülüklerden biri de bu sanırım.
Peki bilerek yapılan kötülüğe tavrım ne olurdu? Aslında içimden geçen kısasa kısas. Özellikle çocuklara yapılan taciz, dayak gibi konularda. Affedilmemeli, öldürülmemeli, süründürülmeli bence o kişiler. Hatta sokakta yürüken bir hayvana tekme atıp geçenler...Bunlara da ciddi cezalar verilmeli. Olmuyor malesef. Adalet anlamında o kadar berbat bir ülke olduk ki. Kişi kendine yapılana karşılık verse beter ceza alıyor. Ciddi bir korku hakim toplumda.
Basit bir kötülükse görmezden gelirim. Yakın zamanda oğluma karşı oldu melesa, o kişiyle iletişimini kesmesini önerdim. Özellikle çocuklarımın zarar görme ihtimali varsa sırtımı dönüp gitmeyi tercih ediyorum (hoşuma gitmese de) Onların daha çok zarar görme ihtimalleri korkutuyor beni çünkü.
İlk paragrafınız çok doğru, aynen katılıyorum. Susmakla da kötülük yapılıyor, doğru. Fakat o konu biraz karışık sanırım. Geçenlerde eşine şiddet uygulayan bir adama müdahale eden tıp öğrencisi kazayla adamın ölümünde sebep olmuştu. Hayatı karardı tabii çocuğun. İşin esas ilginç yanı ölen adamın eşinin/sevgilisinin çocuğun aleyhine ifade vermiş olmasıydı. Bazen iyilik yapayım diye başınız belaya girebiliyor yani. Ülkenin durumu ortada susmaz toplumu uyandırmaya çalışsak hatta bu konuda ağzımızı açmaya kalksak, gideceğimiz yer belli.
Silİçimizden geçenlerle yapabildiklerimiz farklı ne yazık ki. Dediğiniz gibi adaletin olmadığı bir ülkede yaşıyoruz. Eskiden mahalle kabadayıları vardı, yoksulu korur, haksızlık yapana haddini bildirirdi. Şimdi korku ikliminde herkes sindirilmiş durumda, ne askeri ne yargısı ne basını, ne üniversite öğretim üyesi sesini çıkarabiliyor.
Kesinlikle haklısınız. En iyisi kötülükten uzaklaşmak:)