15 Şubat 2022 Salı

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 130

Sevgili DeepTone tarafından organize edilen Ağaç Ev Sohbetleri etkinliğimiz tüm canlılığıyla devam ediyorÖnceki haftaların sohbet konularını ve konu başlıklarını öneren arkadaşlarımızın isim listesini burada bulabilirsiniz. 14 Şubat'ın Sevgililer Günü olması sebebiyle, günün önemine binaen DeepTone/Sade ve Derin Ağaç Ev Sohbetleri'nde haftanın konusunu "aşk" tan yana seçmiş.

"Huzurlu aşk mı tercih edersiniz, yoksa gelgitli, inişli çıkışlı mı?"

İlâhi Deep, bu haftaki konu önerin bana yıllar önce tanıdığım muzip bir arkadaşımı hatırlattı. Ferdi Tayfur'un fırtına gibi estiği yıllarda milletin dilinden düşürmediği bir şarkı vardı. "Huzurum kalmadı fani dünyada, yapıştı canıma bir kara sevda" Delikanlılık çağımızda arkadaşlarla birlikte gezerken esnaf dükkanlarından, evlerin pencerelerinden acı acı gökyüzüne yükselirdi bu şarkının nağmeleri. Yine sıcak bir yaz günüydü, Ferdi Tayfur, ağlak sesiyle kulaklarımızda patlayıp "... huzurum kalmadı.." diye cıyaklamaya başlayınca arkadaşımız kendini daha fazla tutamamış, bir seyyar satıcı ağzıyla bas bas bağırmıştı ortaya. "...köfte var ciğer var." O günden sonra Ferdi Tayfur'un sesi kasetlerden sokaklara, caddelere fırlayıp "huzurum kalmadı" diye yeri göğü inlettiğinde bir gülme krizi eşliğinde hep bir ağızdan "köftemiz var, ciğerimiz var buyurun." demeye başlar olmuştuk.

Ferdi Tayfur o yanık, yürekleri parçalayan sesiyle aşkta huzur olmayacağını nasıl anlatabilirdi daha başka? Şu aşk konusuna yazılarımda defalarca değindim. Kendilerini aşkın kor ateşinde huzur bulduklarına inandıranlar sonunda sözüme geldiler. Aşk bir hastalıktır, aklınızı kullanın, kendinizi koruyun, yakalanmamaya bakın dedim mi, dedim. İlişkilerde aşk tek taraflıdır, yani taraflar birbirlerine asla aşık olmazlar, bir aşık bir de aşık olunan vardır dedim mi, dedim. O halde aşk da huzur nasıl bulabilirsiniz? İnsan hasta olunca huzurlu hisseder mi kendini hiç? Hem öyle bir hastalık ki bu aşk, hasta olduğunuzu asla kabul ettirmiyor size. İyiyim, ben iyiyim, sadece aşığım. Delilik resmen. Hiç delinin ben deliyim dediği duyulmuş mu ki?

Sonra aşk nasıl bir şey? Tercihe dayalı bir şey mi? Benimkisi az huzurlu olsun. Ya da duble huzurlu istiyorum, yanında bir de kola, zero, mümkünse soğuk ve teneke kutuda. Yok pipet, bardak gerekmez, ben doğrudan ağzımı dayayıp içmeyi tercih ederim. O tenekenin soğukluğu aşkımın ateşini söndürsün biraz.   

Şimdi aşkın gelgit olayına bir şey diyemeyeceğim. Aklıma nedense birden Silivri geldi. İnişli çıkışlı deyince bir şeyler söyleyebilirim bak. Dedim ya aşkta iki taraf var. Biri aşık kişi, bu zavallı vatandaş hep çıkar, yorulmak nedir bilmez, sırtına ne vurulsa durmaksızın çıkmaya devam eder, kan ter içinde kalsa da çıkar, gözleri görmez, kulakları duymaz, nereye çıktığını bilmese de çıkar hep. İkincisi aşık olunan kişi. Bu şanslı vatandaş ise iniştedir. Yokuş aşağı koyuvermiştir kendini. Bütün yükü çıkana yüklemiş, ıslık çala çala keyfini çıkarır inişin. İlki zirveyi bulacağım, mutlak mutluluğa ereceğim diye çabalarken inişte olan sahile vardığında çoktan unutmuştur çıkanı. Gemisine binip yeni aşklara yelken açmıştır çoktan.

Velhasıl sevgidir esas olan. Yunus Emre'nin "Sevelim sevilelim" sözünün 200 TL'lik banknotların üzerine yazılmış olması da ayrı bir ironi. 

Ha bir de değinmeden geçemeyeceğim. Eskiden oturduğumuz sitede eşimin bir WhatsApp grubu var. Herkes birbirine "Sevgililer Gününüz Kutlu Olsun" diye mesaj göndermiş! Hatta her cuma günü sabahın erken saatlerinde "Hayırlı Cumalar" diye mesaj yazmayı kaçırınca sıkıntıdan şekeri yükselen Alman Ulrike'miz de geri kalmamış bu kutlamaya. Görüyor musunuz halimi, Sevgililer Gününüzü kutlamazsam kendimi huzursuz hissedeceğim ben bak şimdi, hay Allah. Aman yarabbi hale bakın, algı tam gaz! 

29 yorum:

  1. "hastalık" yorumunu okuyunca "aha!" dedim. aşk suçiçeği gibi bana kalırsa, bir kere oluyorsun, sonra bağışıklık geliştiriyor bünye, kendini koruyor bir daha düşmüyor bu illete. illet de diyorum ama anılara dönüp bakınca gülümsüyorum, iyi ki tecrübe etmişim diye düşünüyorum. huzurlu aşk tanımı da biraz oksimoron gibi, pek mümkün değil bence. esas olanın sevgi olduğu yorumuna da çok katılıyorum. sevgi dünyanın en güzel şeyi. aynı zamanda 200 liralık banknot da :)

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pardon ufak bir bölümü değiştirmem gerekti, silip yeniden yolladım.
      Allahım yine geldi temcit pilavı gibi :))) Yazdıklarınıza katılıyorum fakat yine de hastalık demesek? Hayata neşe ve heyecan katan bir sürpriz bence aşk.
      Sorunun kuruluşu yanlış olmuş bence. Sanırım demek istenen “tutkulu bir aşk mı, huzurlu bir sevgi ilişkisi mi tercih edersiniz” olmalı çünkü huzurlu aşk olmaz hakikaten, tutkulu (inişli çıkışlı, sizin hastalıklı dediğiniz şekilde) de sevgi olmaz :)))))
      Bence soru böyle sorulsa daha ilginç cevaplar alabilirdik. Meselâ Allah korusun tutkulu evlilik kim ister?! Keza sakin ve dengeli aşk da aynı derecede korkutucu :))) Yani amaç nedir insan önce bunu bilmeli. Hangi duyguyu yaşamak istiyorsan o yola girmelisin.. Tutku ve macera hissi önemliyse bir insanın hayatında, evlenilmemeli, yok sakin ve güvenli bir bağlanma önemliyse de, aşk fazla sorgulanmamalı. Yani karakter meselesi sanki bunlar biraz? O nedenle bazen insanlar bir defa aşık oldum ağzım yandı ya da evlendim hayatım sona erdi diyorlar halbuki sadece isteklere ters seçimlerde bulunmuşlar, o kadar :)
      Ya da tercih. İnsanlar birbirlerine açık olsalar aslında sorun kalmayacak. Şimdi yeni online platformlarda yazıyor ya "evlilik amacıyla buradayım" ya da "flört etmek istiyorum" ya da "bedensel tutku peşindeyim" gibi.. Aslında herkes açıkca söylese karşısındakine niyetini, bence kimse kırılmayacak incinmeyecek.. Beklenti meselesi dediğiniz gibi, önemli.

      Sil
    2. yapısı itibarıyla ben hastalık diyorum, güzelliğinden yana lafım yok :). bitişi de öyle mesela, iyileşme gibi, attı vücut, bitti gitti. sevgi gibi değil. ne düşündüğümü anlatabilmem için epey yazmam gerek ama o zaman da anlatabilir miyim, emin değilim.

      bir de şu sürpriz konusu var ya, yani çok iradi bir şey değil bu yüzden aşk, dolayısıyla da bir istikrar olsun huzur olsun, olmuyor bence. kendisi zaten fırtınalı bir şey.

      tutkulu evlilik gördüm ben, "ne zaman bitecek sizin aşkınız" diyordum arkadaşıma çünkü çekilmez görünüyordu. o kadar sağlıksız o kadar hastalıklıydı ki gerçekten allah korusun :))

      Sil
    3. :))) 1. sorum: kaç senedir evliler? 2. sorum: sadece göstermelik olmadığından yani etrafta insan varken bu şekilde olmadığından nasıl bu kadar eminsin?
      Genel kanaatim bir insan sürekli ay hayatım balım aşkım modundaysa ya da sürekli eşiyle nassssıl mutlu olduklarını anlatıyorsa o ortamda bir munzurluk vardır, kaç derim. Çünkü bence aşk gösterilenden çok gösterilmeyende, ayrıntıda, iki kişi arasında.. Aşk ya, mahrem bir şey.. Aşk mektupları yayınlanmasına da çok karşıyım bu nedenle, insan tanıdığı sevdiği yere göğe koyamadığı yazarın aşkından ne hallere düştüğünü ay resmen "insan" seviyesine indiğini görünce bir ruh bunalımı yaşamıyor mu? :)

      Sil
    4. canım c., tam tersi, aralarındaki -yanlarında biz varken bile- yaşanan gerilimler, bir anda buz gibi bir anda ateş gibi olmalar, arkadaşımın anlattığı kavgalar, sonra feci barışmalar... öyle ki çift halinde buluşmamak için kaçmaya başladım bir süre sonra.

      Sil
    5. Aaaa :)) ters anlamışım! Offf gerilim filmini yaşamak gibi, iyi yapmışsın.
      Benim teyzemle eniştem de biraz öyleydi ama 55 sene evli kaldılar, akıl mantık almıyor bazı ilişkileri. Neden ayrılmıyorsunuz? demiştim bir defasında, biz bu didişme halini ve tutkuyu seviyoruz demişlerdi. Ama didişme dedikleri vallahi bazen cam bardaklar uçuşuyor havada. Teyzem 18 eniştem 20'ymiş evlendiklerinde.. Bence alışkanlıktı, tutku değil. Ama insan sevgiyle alışkanlığı çok sık karıştırabiliyor birbirine..
      Yine de dediğin gibi karşıdan izlemesi bile zordu.

      Sil
    6. Tembelliğim sohbete katılmamı geciktirdiği için üzgünüm:( Fakat şimdi sırasıyla yorumlarınızı cevaplandırmaya başlayayım:
      Elisabeth Vogler (1)
      Bu ilk yorumunuzun çoğuna katıldığımı söyleyebilirim. Evet sanırım benim de bağışıklığım var bu aşk konusunda. Çünkü aşk güzel duygular bırakıyor insanda ama insanın aklını da başından alıyor. Mümkün olduğunca aklımı kullanmaya özen gösterdiğimi söyleyebilirim. Buraya kadar tamam ama yine de özellikle aşk konusunda her şeyin insanın elinde olduğunu sanmıyor ve açık bir kapı bırakıyorum. Allah aklımızı korusun:))

      Sil
    7. Sadece C;
      İlk yazınızı da okumuştum, sorun değil:)
      Yesss:))) Biz ne kadar kaçmaya çalışsak, fiilen olmasa bile sözcük olarak çıkıyor bu meret karşımıza:) Peki hastalık demeyelim, ne diyelim siz söyleyin o zaman, zira konu sizin alanınıza giriyor:)) Önce teşhisi doğru yapmak gerek, öyle değil mi? Sevgi farklı bir duygu, insan aklıyla, bazen merhamet duygusuyla, bazen iyilik gördüğü için, bazen de ihtiyaç duyduğu için sever, sevilir. Yani bir alışveriş, bir mantık, bir hesap vardır temelinde. Oysa aşk bütün bu kavramları yıkar geçer. Çünkü akıl geçici olarak kullanılmaz hale gelmiştir. Hesapsız, kitapsız, nereye varacağını bilmeksizin, karşılık beklemeden, üstelik her türlü eziyete katlanmak pahasına sürdürülmeye çalışan körü körüne bir bağlılık, bir tutkudur aşk. Elbette fiziki değil ama geçici mental bir rahatsızlıktır bana göre:)
      Evet, aşk ve sevgi birbiriyle sık karıştırılan tamamen farklı kavramlar. Ne yazık ki ikisi de anlamını yitirmiş durumda günümüzde. Daha dün tanışmış iki insan birbirine "aşkım" diyor, sahtekârlık bu:)

      Yorumunuzun ilerleyen bölümü tartışmaya açık fakat önemli kısmına katılıyorum. Aşkı tutku olarak tanımlamak daha doğru belki, tutulmak, kara sevda... Belirtiğim üzere aşk çiftlerden birinin kapısını çalar. Şimdi böyle bir evliliği ele alalım. Çöl Çiçeğini hatırladınız değil mi?:) Karşı taraf bırak git, düş yakamdan demesine rağmen kopamıyordu bir türlü Çöl Çiçeği. Ama artık o günler geride kaldı, aşkın süresi doldu. Çöl Çiçeği elde ettiği bu tecrübeyle yeni bir hayata başladı.

      Evet, sakin huzurlu bir aşk olmaz, olamaz. Sevgi bile sürekli değildir. Zaman zaman yanlış anlaşılmalardan dolayı sevgi nefrete bile dönüşebilir. Evlilik bunların üzerinde bir denge olayıdır bence. Beraber yaşamı paylaşmaya karar verdiğiniz insanla karşılaşmada şans faktörü önemli:) İnsanların samimi, saygılı ve dürüst olması şart sağlıklı bir ilişki için, ilişkinin şekli ne olursa olsun:)

      Sil
    8. Çöl çiçeği'ni hiç unutmadım, hâlâ sık sık aklıma geliyor, sevgiyle anıyorum kendisini :)
      Mental rahatsızlık diyemem, altta yatan psikolojik bir sorunla saplantılı bağımlılıklar gelişebilir, bunlara da aşk diyemem. Aşk bence fiziksel tutku ile bu tutkunun insanı olduğundan daha "uyarılmış" yani daha algısı açık, hayâl kurmaya meyilli, fizyolojik anlamda daha "hızlı", metabolik anlamda da "hazır" hale getirmesi. Yani aşk bir "hâl" yahu, her hâl gibi "iyi ya da kötü" damgasını veren yine biziz.. Meselâ siz demişsiniz karşılıksızdır ve bu nedenle bir süre sonra solmaya mahkumdur. Ben diyorum ki evet karşılıksızdır ama bir süre sonra ya sevgiye dönüşüp karşılığını bulur (kültürümüzde genelde bir taraf aşık olur diğer taraf zamanla uygun bulup evlenir ve sonunda 50 sene boyunca "sevgi"nin sürdüğü bir ilişki yaşanır) ya da evrimleşir halk ozanlarımız gibi ilahî bir sevgiye dönüşür (Mevlana, Yunus Emre, tüm halk aşk hikayelerimiz gibi sonunda yahu siz yanlış anladınız ben Aslıyı severken aslında Allahı seviyorum demek istemiştim'e dönmeler :))) Yani bir yolunu bulur ve devam eder aşk. Bir yerlerde yazmıştım; Tomris Uyar'ın dediği gibi "aşkı yaşamın tüm anlarına yaymak" olur vs vs.. Buna hastalık mı diyelim şimdi, bence gayet başarılı bir evrimleşme süreci bir duygu içinde.
      Ay o "aşkım" konusu çok komik, çocuklarına ve kedi köpeklerine de diyorlar :))
      Ben sevginin sürekli olduğunu düşünüyorum. Hoşlanma kelimesini kullanırdım o tip yanlış anlaşılma, kırılma, sinirlenme duygularının hakim olduğu ilişkiler için. Sevmek daha "uzun bir kelime" :) Emek ister, vakit ister, hemen gelişmez, bazen yıllar alır; gibime geliyor. Vallahi insan kendisi neyse karşısına da aynen kendi gibiler çıkıyor ben en çok da buna inanıyorum; yoksa "karşımıza çıkan insanlar mı bizi olduğumuz kişiye dönüştürüyor" :))))) Çıkılmaz bu işin içinden.

      Sil
    9. Elisabeth Vogler (2)
      Aşkın bir hastalık olduğu ve yaşanan süreç devam ederken yaşanan duyguların fevkalâde güzel, aynı zamanda son derece acı verici olduğunu düşünüyorum ki sanırım benzer düşüncelerdeyiz. Bitişi de farklı ve ilginç. Leylâ Mecnun'a kavuşsaydı devam eder miydi bu aşk? Kavuşamayan aşıklarda aşkın mutlaka izi kalmıştır. Aradan yıllar geçse de yeri gelir o küller kora döner, kor alevlenir. Kötü bir hastalıktır aşk, evlerden ırak:)

      Sil
    10. Sadece C. (2)
      Bahsettiğiniz kayıkçı kavgası gibi bir şey olmalı. Bir iyi, bir kötü. Yahu bunların arası iyi mi kötü mü anlamak mümkün değil. Yoksa bize gösteriş mi yapıyorlar hissine kapılıyor bazen insan. Dediğinize katılıyorum, aşk ortaya saçılacak bir şey değil, döken varsa aşık değil. Olsa olsa ikinci şahıs olabilir, yani aşık olunan. Zavallı aşıklar:))

      Sil
    11. Elisabeth Vogler (3)
      Sadece C. ye söylediğim gibi bahsettiğiniz ilişki kayıkçı kavgası. Bunun amacı ne olabilir kesin bir şey söyleyemem, belki ilgi çekmek! Fakat bu ilişki aralarında ne aşkın, ne sevginin ne de saygının olmadığını gösterir. Muhtemelen çok uzun sürmez:)

      Sil
    12. Sadece C. (3)
      Şimdi tuş ettiniz beni teyze ve eniştenizin 55 yıldır evliliğin sürdüğünü yazarak. Hemen yukarıda muhtemelen çok uzun sürmez demiştim Elisabeth'e oysa:) Demek olabiliyormuş. Fakat yine de bunun adına sevgi ya da aşk denmemeli bence. Alışkanlık mı, belki. Ya da alışkanlıklarımıza olan bağlılığımız:)

      Sil
    13. Sadece C. (4)
      Sanırım ilkokul son sınıftaydım ya da orta bir. Bir ahbabımıza ziyarete gitmiştik. Evde misafir bir kız vardı benden bir ya da iki yaş küçük. Ne işim var ne gücüm. Anneme söylesem evlendirirler miydi bizi? Söylesem ne derlerdi? Gece yatağa girdiğimde ateşler basmış, sabaha kadar uyuyamamıştım. Geçmiş zaman, bir hafta belki bir ay sürmüştü bu mücadelem. Yahu yaşın ne başın ne nasıl bunları geçirirsin aklından? İçeri girer girmez ayağıma terlik vermişti. Hadi kızım demişti evin yaşlı sahibi kahveleri sen yap. Kahve yapıp getirmişti deniz manzaralı balkonda otururken. Gemilere bakıp hayaller kurmuştuk. Çocuk aklı, çocukluk aşkı işte. Çok güzeldi ama akıl bir karış havada:))) Çok teşekkürler sohbet harikaydı:)

      Sil
    14. (3) için sadece şunu söyleyebilirim. çok didişir çok kavga ederlerdi hattâ dediğim gibi bardaklar falan uçuşurdu havada ama asla saygı sınırlarının dışına çıkmazlardı. Psikolojik ya da fiziksel değildi tartışmaları. Tartışma da değil, kavga sanatını sanırım çok iyi başarırlardı :) Tuhaftı gerçekten..

      Sil
    15. Çok enteresan. Bir nevi sinirleri boşaltma yöntemi. Hani çok kızıp yumruğunu duvara vurmak gibi. Saygısızlık olmadığı takdirde muhteşem bir yöntem. O zaman sinirler yatışınca birbirlerinden özür dileyip hayatlarına devam ediyor olmalılar. Bu büyük bir başarı bence:)

      Sil
  3. Dediklerinize katılıyorum Mr.Kaplan :) Hiç huzurla aşk aynı yerde buluşabilir mi? Huzur ancak karşılıklı sevgi ve saygı olan yerde olur. Ayrıca öyle seçmece karpuz gibi olmuyor ki bu işler :)) "Huzurlu aşk mı alırdınız yoksa fırtınalı aşk mı?" diye soran bir garson falan yok ortada :D Böyle kokteyl yapsalar fena olmazmış gerçi :)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mrs. Kedi, sizinle derinlemesine tartışamayacağım için üzgünüm:) Çünkü farklı bir şey düşünmüyorum sizin düşündüklerinizden. Aynı fikirde olmak da güzel:) Benimki huzur üzeri az fırtınalı bir aşk olsun lütfen:)))

      Sil
  4. sevgililer gününü kutlamak ne hoş bişey wadzap gurubunda, anneler günü kutlamak gibi, hoş bahaneler, mutlu olmak için, ilk anda aşka düşmek isteyerek, bilerek de olabilir, bilmeden, istem dışı da olabilir tabii, aşk elbette tercihe dayalı, huzursuz huzurlu aşk kişinin seçimi, aşık olacağın kişi de insanın seçimi, aşkı belki hastalık olarak yaşayanlar olabilir, ama onlar aşk yüzünden değil belki kendileri psikolojik olarak sıkıntılıdır, onsan aşkları sıkıntılıdır, kendilerinden dolayı, aşk güzel huzurlu keyifli bir duygu şüphesiz :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya günlerin de suyunu çıkardılar artık. Geçen eşim anlatmıştı. Çok yakın bir arkadaşı eşime bozulmuş bir zamanlar. Sebep neden anneler gününü kutlamamış! Manyak bu insanlar, yahu sen mi doğurdun eşimi de kutlama bekliyorsun. Neymiş o bir anneymiş! Vay vay vayy.

      Mutluluk içten gelen bir şey, hadi bir bahane yaratalım da mutlu olalım mı diyoruz. Bahane neden mutluluk sonuç değildir. Bu yanlış teorilerle ekonomimiz battı, böyle giderse aşkımız da bitecek:)) Aşk'ın içine en tatlısından en acısına her şeyi koyabilirsin. Aşk olsun yani:)))

      Sil
  5. heey haftaya ağaç evi sen yaz tamam mıı, bir haftada konu bulabilirsin herhalde :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sen istedin de ben hayır mı dedim Deep:) Yüzüme vurma tembelliğimi:))

      Sil
  6. Aşkta huzur yoktur sanki. Bir iniş çıkışı gerektirir. Aşk fimleri de hep öyledir ya hatta şarkılar. Şu günler konusunda sizinle hemfikirim. Doğum günümü kendime hediye aldırmak (artık almak oldu) için bahane olarak kullanıyorum. Doğum günümde şubatta olduğundan eşim "geldi kutsal ay" der ama hediye hiç almaz orası başka. Belli günler değil de aklına geldikçe, hissettikçe o sevgiyi göstermek daha samimi sanki

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aşkın ne olup olmadığı konusunda farklı fikirler var. Bana göre sevgi ve hatta tutkudan farklı bir deneyim. Karşılık beklemede, her şeye rağmen bir teslimiyet durumu. Ve tuhaf bir şekilde çekilen acılardan bile mutlu olma hali. Müge Anlı'nın programında bir adam vardı, karısı kendisini aldatmış, evini ve çocuklarını terk etmiş, adam yine ne olur bırakma beni diye ağlıyordu. Sonra duydum ki intihar etmiş. Böyle bir şey aşk. İlâhi aşk da böyle. Dünya nimetlerinden elini ayağını çeker, sadece yaşayacak kadar bir lokma ekmek yersin. Başına gelen her türlü dertten dolayı en ufak bir sitem geçmez aklından. Bir de sokak röportajlarında görüyorum. Adamın kılığına kıyafetine bakıyorsun, aç, cebinde tek kuruşu yok. Sosyal yardım da alamıyor. Sakat, hastaneler kapı dışarı etmiş. Şükretmek lâzım diyor. Yönetim değil bizi bu hale getiren diyor. Reis suratına tükürse, Allah'ım şükürler olsun, bugünleri de gösterdin bana diyecek. Bu da cahillikten öte bir şey, aşk. Bu yüzden iflâh olmaz bir hastalık dedim zaten.

      Gün konusu tamamen ticari. İşin kötüsü beklenti içine giriyor insanlar. Bence sevgiyi göstermek için illâ özel bir gün olmasına gerek yok. Teşekkür ederim:)

      Sil
  7. Aşkın bir hastalık olduğu konusuna katılıyorum. Ve aşık hiç şifa dilemeden koşmaya devam ediyor :)))
    Her şeyden biraz, dengeli, saygı ve sevgiye dayalı sevgiler en güzeli.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, bence de öyle. Aşkın belli bir ömrü olduğunu düşünüyorum. Daha önce belirttiğim gibi ya nefrete ya da sevgiye dönüşüyor. Son cümlenizde değindiğiniz üzere saygı ve denge önemli:)

      Sil
  8. babylon berlin polisiye
    maid dram
    inventing anna internet ve dolandırıcılık
    peaky blinders suç
    the blacklist suç
    vis a vis suç
    how to get away with murder polisiye
    the sinner polisiye suç
    bodyguard politik suç polisiye
    young wallander polisiye
    the fall polisiye
    marcella polisiye
    line of duty polisiye
    borderliner polisiye
    deadwind polisiye
    paranoid polisiye
    mindhunter suç polisiye
    american crime story suç
    ozark suç


    bunların hepsi iyi, olmazsa söylerim yine :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oooo, epey varmış. Çok teşekkür ederim Deep:)

      Sil