4 Nisan 2022 Pazartesi

Ruhumu Öpmeyi Unuttun - İNCİ ARAL

Kitabın Adı: Ruhumu Öpmeyi Unuttun

Yazar: İnci ARAL

Sayfa Sayısı: 189

Yayınevi: Epsilon Yayınevi 

Türü: Öykü

İnci Aral'ın on öyküsünün yer aldığı Ruhumu Öpmeyi Unuttun adlı kitabında yer yer fantastik boyuta geçen ölüm ve yalnızlık temaları işleniyor. Basit bir dille yazılan öykülerin okunması kolay. 1944 doğumlu Aral, henüz ilkokul yıllarında önce babasını, iki yıl sonra da annesini kaybettikten sonra halasının yanında yaşamaya başlamış. Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş bölümü mezunu. Okulu bitirdikten sonra değişik yerlerde öğretmenlik yapan yazar, küçük bir şehirde mesleğini yaparken evli bir erkek öğretmen arkadaşıyla bir dostluk başlıyor aralarında. Küçük yerlerde bu durum dedikodu çıkarmaya hayli müsait. Oysa onların dostluğu aşk meşk ilişkisi değil, normal bir arkadaşlık. Yanlış anlaşılmaları önlemek için hemen hergün birbirlerini gördükleri halde düşünce ve duygularını mektuplaşarak aktarırlar birbirlerine. Bir süre sonra arkadaşı, mektuplarında kalemini çok beğendiği Aral'ın, yazdığı öyküleri edebiyat dergilerine göndermesini tavsiye eder. Yayınevlerinden olumlu yanıt gecikmez ve yazar böylelikle edebiyat dünyasına adımını atar.

Bir dönem yazmış olduğu öykü ve romanlarla popüler olan Aral, kitabının başında hayal gücünün soyutlamayla kurmacaya dönüştüğüne ve gerçeğin görme ve algılama biçimimizi genişletme gücü olan sözcüklerle yeniden yaratılabileceğine inanmasam, bu öyküleri yazamayacağını söylüyor. Hayal gücünün soyutlamayla kurmacaya dönüşmesi nasıl bir şey acaba? Yani cümledeki (bana göre gereksiz ve de anlamsız) "soyutlama" sözcüğünü hiç kullanmasa daha iyi olmaz mıydı? Hadi bu neyse de, "ruhumu öpmeyi unutma" nasıl bir mesaj veriyor okura, hangi hisleri uyandırıyor? Hani evin hanımı kocasını kapıdan uğurlarken arkasından seslenip "Aşkitom bir şey unutmadın mı?" diye sorar sözgelimi. Adam elindeki bond çantasını savurarak ani bir dönüşle, ceplerini yoklar, cüzdanını telefonunu kontrol ettikten sonra karşısında muzipçe gülümseyen karısının gözlerine bakar ve "Yoo, unuttuğum bir şey yok." der ya. Bunun üzerine kadın gücenmiş bir ifade takınarak, küt küt atan kalbini ellerinin arasına alıp kocasına gösterirken şuh bir ses tonuyla, "ruhumu öpmeyi unuttun" der. Adam sonra ne der, artık onu da siz tahmin edin.

Yok, haksızlık etmeyeyim, kötü bir kitap değil. Fakat blog dünyasında okuduğum, bazı öyküler, doğrusunu söylemek gerekirse Aral'ın öykülerinden aşağı kalmaz. Cümle içinde kullanılan bazı yanlış sözcük seçimleri dışında öykülerin çoğu bilinen sorunlardan yola çıkılarak kurgulanmış, fazla kafa yormayı gerektirmeyen türden. Ancak edebi açıdan ve yazım tekniği bakımından öne çıkan bir özellik göremediğimi söylemek zorundayım. Kurgusal açıdan on öyküden üç bilemedim dört tanesini beğendim. Özellikle "Gelecek" diğer öyküler arasında en fazla hoşuma gideni oldu.

Son okuduğum iki öykü kitapta ortak konunun ölüm olması tesadüften başka bir şey değil. Edgar Allan Poe'dan sonra İnci Aral'ın öyküleri bana çerez gibi geldi. On yıldır kitabı çıkmayan yazarın romanlarına ve diğer öykülerine bir şans daha vermeyi düşünüyorum.       

18 yorum:

  1. Valla hangi kadın ne der ne kasteder bilmem Üstat, çünkü ben bazı hallerde kullanırım, alanı bence geniştir de; yazınızı okuyunca bu ifadeyi kullandığım bir yazım aklıma geldi ve o yazımı buldum, paragrafı da aşağıya bırakıyorum; ne sonuç çıkar, ne ifade eder onu da okuyanlara bırakıyorum:)) İnci Aral'ın okuduğum tek kitabı 90'larda çıkan Ölü Erkek Kuşlar, ve son kitabı oldu bende:)

    "İkinci yarıda bütün dağınık parçaları bir araya getiriyor izleyici ki bu çok zevkli. Filmin içinde, ona dahil bir karaktermişiz de haberimiz yokmuş sanki. Çok eğlendim, merak ettim, dikkat kesildim, güldüm, heyecanlandım, Bükreş'e gitmeyi hayal ettim ve final sahnesi ve finaldeki bildik müziklere, ustalara saygı göndermeli klişelere ise bayıldım. Tebessüm ettim ve ruhundan öperim Sayın Yönetmenim, dedim, son isim de geçene kadar bekledim ve salondan çıktım."

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öncelikle sizin hafızanıza olan hayranlığımı belirtmek isterim. Pek çok yazınızda yıllar önce yazmış olduğunuz bir başka yazınıza atıfta bulunuyorsunuz. Bense eski yazılarıma dönüp baktığımda, vay be bu yazıyı ben mi yazmışım deyip kendimle gurur duyuyorum:))

      Bazı sözcüklere takıntım var sanırım. Pek çok kişinin yüksek anlam yüklediği sözcükler bunlar. Sözgelimi, ruh, gönül, yürek... Son zamanlarda bu konuda düşüncelerimi etraflıca yansıtan bir yazı kaleme almak istiyordum aslında. Ne var ki, uzun zamandır şeytanın bacağını kırmakta zorlanıyorum:) Romantik biri değilim, sanırım hiçbir zaman da olamadım ama çelişki gibi görünse de duygusallık seviyemin arşa çıktığını söyleyebilirim.

      Ruhun öpülme konusunu sanırım başka sözcüklerle ifade ederdim. O duyguyu tahmin edebiliyorum ama açıkçası bana biraz tuhaf geliyor. Bu biraz ruha ne anlamlar yüklediğimizle alakalı olabilir. Mesela ruh deyince benim ilk aklıma gelen Casper, sevimli hayalet. Böyle olunca cümlenin bütün duygusallığı kalkıyor tabiatıyla:)

      Romanda inişli çıkışlı normal bir karı koca ilişkisi var. Derken İspanya'da kaldıkları bir otelde kıskançlık yüzünden tartışıyorlar ve kadın kendini arkasında bir mektup bırakarak altıncı kattan aşağı atıyor. Mektupta yaşamak istemediğini, ölümünden kimseyi sorumlu tutmadığını falan yazmış. Bu satırların altında doğrudan kocasına hitaben yazdığı bir not göze çarpıyor. Neymiş! "Ruhumu öpmeyi unuttun!" Hoppala, oldu mu şimdi yani? Bu sözcüğün yersiz kullanımı da tepkimi çekmiş olabilir.

      Sizin yukarıda alıntıladığınız paragraf bana hiç yabancı gelmedi. Okumuş olabilirim. Altına yorum bile yazmışımdır belki. Sizin yönetmeni ruhundan öpmeniz beni rahatsız etmedi. Bu söz samimiyetle söylendiğinde belki bir karşılığını bulur. Yoksa edebiyat parçalamak için son derece yapay kalıyor bence:)

      Sil
  2. Bunu değil ama başka kitaplarını okudum yazarın. Dediğiniz gibi orta karardı genelde yazıları. Beni de çok çarptığını söyleyemem.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazar hakkında pek olumsuz yorum okumadım. Bu sebeple yapacağım tenkitler beni biraz germiş, acaba hakkını mı yiyorum yazarın diye düşündürmüştü. Yer yer güzel ifadeler, düşünceler var öykülerinde. Fakat genel anlamda ele aldığı konular ve kullandığı üslûp lise seviyesinde okurlar için cezbedici olabilir. Belli bir yaşa geldikten sonra insan, orijinal, yaratıcı ve hatta biraz da zorlayıcı kitaplar arıyor belki de. Teşekkürler:)

      Sil
  3. Başlığı okuyunca aklımda bir serzeniş, sitem belirdi. Görünürde her şey tamamdır da ama yine de içeride bir şeyler eksiktir; insan sevildiğini, değer verildiğini hissetmiyordur hatta bariz yalnız kalmıştır. "Her şeyi yaptın da ruhumu doyurmadın; beni sevgisiz, ilgisiz bıraktın." isyanı sarar insanın benliğini... Ama aslında son noktaya kadar beklememek gerek isyan etmek için. Yolun başındayken halletmek daha kolay her şeyi, sırtımıza yükle yürümeye devam etmeye çalışmak gereksiz bence :) Kitabı pek merak etmedim ama başlığın çağrıştırdıkları uçsuz bucaksız geldi bana :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tam olarak anlatılan da bu aslında Mrs. Kedi. Bence önce ruhtan ne anladığımıza bakmak gerekir sanırım. Ruhun ölümsüzlüğü fikrine pek katılmıyorum. Ruhsal sorun, düşünceler, hatta duygular sadece beyin ve sinir sistemi ile ilgili kavramlar. Kalp ve beyin işlevini yitirdiğinde, yani ölümün ertesinde ruh uçup bir yerlere gitmez. En azından bugün itibarıyla bilim bunu gösteriyor. Düşüncemin arka plânında bu gerçek var oldukça "ruhun öpülmesi" işi bana beynin ya da sinirlerin öpülmesi şeklinde algılıyorum. Sizin bahsettiğiniz serzeniş, sitem, umduğunu bulamama, değersizlik hissi, sevgi ve ilgi yoksunluğu karşısında verilmesi beklenen tepkiler, benliği saran isyan çok daha güzel sözcüklerle ifade edilebilirmiş gibi geliyor bana. Elbette her insanda farklı sözcükler farklı duyguları harekete geçirebilir. Bu konuya Buraneros'a verdiğim yanıtta biraz değinmiştim. Fakat olayın bir de başka yönü var. Şöyle ki;

      Buraneros, yazısında izleyip etkilendiği bir filmin yönetmenine duyduğu hayranlığı ve saygıyı en üst noktaya taşımak için "ruhundan öperim" demiş. Bunu anlayabilirim. Fakat bu ifadenin karşı tarafa bir sitem olarak, isyan edercesine ya da karşı tarafı suçlayacak bir şekilde kullanılmasını yadırgardım. Sözgelimi yönetmen, Buraneros'tan beklediği ilgiyi görmediğinde "ruhumu öpmeyi unuttun." ya da "ruhumu neden öpmedin?" diyebilir mi?

      Aynı konuda devam edeyim: Sevgi konusunda karşı tarafın sitemini de anlamsız buluyorum. Çünkü sevgi, karşındaki insana göstermek zorunda olunan bir duygu değil bana göre. Birini seversin ya da sevmezsin. Yani İbrahim Tatlıses'in şarkı sözlerinde, olduğu gibi "bir kulunu çok sevdim, o beni hiç sevmiyor. seven garip olsa da sevilmeye değmez mi?" diye ne sevgiliye ne de Tanrı'ya sitem etme hakkına sahip değiliz. Eğer beklediğimiz sevgiyi karşı taraftan göremediğimizi düşünüyorsak, nerede hata yaptık, neyi eksik bıraktık diye önce kendimizi sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum. Yani özetle, "ruhumu öpmeyi unuttun" diyen birine cevabı kendinde aramasını öneririm. Konunun geçtiği öyküdeki kadının yazdığı intihar mektubunda bu ifadenin kullanılması ona hak vermez, in my opinion:))

      Sil
  4. Heyy nasılsın.. Geri geldim beni hatırladın mı? :) Kitap çok güzelmiş yalnız :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eyvallah:)) Hatırlamaz olur muyum, hoş gelmişsen:)

      Sil
    2. Hoşbuldum :) Blogları dolanmayı özlemişim :)

      Sil
  5. Bazı ünlü yazarların eserleri ünlerinden geri kalıyor. Okudukça fark ediyor insan. Bunu söylemeye bazen insan çekiniyor, ama doğrusu bu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru diyorsunuz. Evet, ben de kitap hakkında gerçek düşüncemi yazarken, olumsuz yorum göremeyince acaba ben mi yanlış değerlendiriyorum diyerek geriliyorum. Bu kitap da onlardan biri oldu. Bazen de tam tersi oluyor. Kitap çok hoşuma gidiyor ama bir sürü olumsuz eleştiri almış. Böyle durumda fikrimi daha rahat paylaşıyorum. Velhasıl kitap hakkında farklı düşünenler olsa da duygu ve düşüncelerimizi çekinmeden ve içtenlikle yazmak en iyisi. Teşekkürler:)

      Sil
  6. İnci Aral hiç okumadım ama başlık sanki içerikle de pek alakalı durmuyor gibi geldi. Yorumunuzu da çok dürüstçe buldum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Başlık, kitapta geçen öykülerden birinin adı. Ben öykü içeriğiyle da bağdaştıramadım aslında. Çok teşekkür ederim:)

      Sil
  7. inci aral romanlarını okudum, severim, iyi edebiyatçılarımızdan, öykülerini okumadım :) sen genelde eski kitapları okuyon, yani 2020'lerde yazılmamış kitapları okuyon, on yirmi otuz yıl önce yazılmış eski kitapları okuyon :) kitapçıya gidip kitap almıyon herhalde :) eşinden kızından oğlundan aldığını demiştin kitapları. eskileri seçiyon herhalde :) bir zamir yeni idi, bir de nesbo :) diğerleri naftalinli kitaplar :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitabın eski olması değerinden bir şey yitirmez bence. Fakat tespitin doğru. Genellikle eşimin, oğlumun, kızımın kitaplarını okuyorum. Kendi aldıklarım da var ama devede kulak kalır. Elimizdekileri bitirdikten sonra kitapçıdan ya da internetten alırım. Daha okunmayı bekleyen çok kitap var. Farklı türden kitap okumak iyi oluyor. Sevdiysem sevdim, hoşlanmadıysam sevmedim diyorum. Elbette hepsi kişisel değerlendirmelerim:) İnci Aral'ın okuduğum ölüm temalı öyküleri pek ilgimi çekmedi. İçlerinde güzel olan birkaç tanesi var ama beni rahatsız eden ortak bir tema üzerinden gitmesi. Bu durum yazarı sınırlamış olurken benim gibi bazı okurları da sıkıyor işte:)

      Sil
    2. Bu arada Deep, she is the man'in yazıları yoruma kapalı. Bu kendi tercihi mi yoksa farkında değil mi? Bu konuda bir bilgin var mı?

      Sil
    3. onun bloguna girince, yazının başlığına tıklıycan, yorum kutusunu görcen :)

      Sil