15 Kasım 2022 Salı

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 169

Sevgili DeepTone tarafından organize edilen Ağaç Ev Sohbetleri etkinliğimiz tüm heyecanıyla devam ediyorÖnceki haftaların sohbet konularını ve konu başlıklarını öneren arkadaşlarımızın isim listesini burada bulabilirsiniz. Bu haftanın konusunu ben belirledim.

"İnsan yaptığı kötülüklerden ne kadar sorumlu?"

İnsana has bir davranış biçimi olan kötülük konusunu internet üzerinden biraz araştırmak istediğimde tuhaf bir şekilde karşıma sadece dini ve felsefi yorumlar çıktı. Kötülük, tanımı, sebepleri ve sonuçlarının yanı sıra kaynağının belirlenmesine ilişkin çok sayıda farklı görüş olmasına karşın hâlâ yoğun bir şekilde tartışılmaya devam eden bir kavram. Dini açıdan mezhepler arasında önemli farklar olmakla birlikte tek Tanrılı dinlerde genel olarak iyilik ve kötülüğün Tanrıdan geldiği ve kader konusu öne çıkıyor. Ayrıca insanın kaza ve kader sınırları çerçevesinde kendisine özgürlük imkânı veren cüzi bir iradeye sahip olduğu ifade ediliyor. Verilen bu sınırlı özgür iradeyle insanların yeryüzünde Tanrıya bağlılık, iyilik ve kötülükten sakınma hususlarında sınava tabi tutulacağı belirtilirken sınavı geçenlere ödül, kalanlara ise ceza verileceğinin altı çizilmekte. Kötülüğün Tanrıya mal edilmesi Tanrının iyiliğine ters bir durum arz ettiği için ateistler bu hususu Tanrı kavramına itirazlarının merkezine oturtmuşlardır. Zira hem güçlü, hem iyi, hem de merhametli bir Tanrı nasıl oluyor da varlıkların en yücesi olduğunu söylediği insana bunca kötülüğü reva görmektedir. 

Kötülük sorununu ilk defa formülleştiren ilk çağ filozoflarından Epikuros (M.Ö 341- M.Ö 270), "Eğer Tanrı kötülükleri ortadan kaldırmak istiyor da kaldıramıyorsa, o güçsüzdür; bu durum Tanrının karakteriyle uyuşmaz. Eğer kötülüğü ortadan kaldırabiliyor, fakat kaldırmak istemiyorsa, o kıskançtır, ki bu da aynı şekilde Tanrıyla uyuşmaz. Eğer o kötülüğü ne ortadan kaldırmak istiyor, ne de kaldıramıyorsa, hem kıskanç hem de güçsüzdür, bu durumda da Tanrı değildir. Eğer hem ortadan kaldırmak istiyor, hem de kaldırabiliyorsa ki, yalnızca bu Tanrıya uygundur, o zaman kötülüklerin kaynağı nedir? Ya da kötülükler niçin ortadan kaldırılmamaktadır?" diyerek yıllar önce güzel bir akıl yürütmüş.      

Bana göre kötülüğün en güzel tanımı; doğadan gelen ya da bilinçli insan eyleminin sonucu olan ve insan varlığına, bu dünyadaki yaşamına büyük zarar veren durum, oluşum ya da şeydir. 

Doğa kaynaklı ve insan eylemleri dışında meydana gelen kötülüklerden (deprem, sel, fırtına, tsunami, kuraklık, salgın hastalık, sakat doğum gibi) insan sorumlu değildir. İnsanların yaralanmasına ve ölümüne yol açabilecek zararlara karşı önlem almak icap eder. Doğadan gelen kötülüklerden sakınmak, olası zararları tamamen ortadan kaldıramasak bile asgari seviyeye düşürmek mümkün. Deprem bölgelerinde sağlam yapılar yapmak, dere yataklarına yerleşimden kaçınmak, tsunami olayında erken uyarı sistemleri, kuraklığa karşı gerekli tedbirleri almak, salgın hastalıkları önlemek için düzenli sağlık taraması yaparak hijyen, aşı gibi önleyici faaliyetleri yürütmek, akraba evliliklerine müsaade etmemek, genetik uyuşmazlıkları önceden tespit etmek bunlardan bazıları. Bu tür kötülüklerde insan yaşamına gelecek zararların sorumlusu başta denetleme görevi olan devlet olmak üzere kısmen bireyin bizzat kendisidir. 

İnsan bilmeden ya da istemeden kötülük yapabilir. Sözgelimi trafik kurallarına uygun bir şekilde araba kullanan sürücü bir çocuğun aniden yola fırlaması neticesinde onun ölümüne sebep olabilir. Burada sorumluluk sürücünün değil, çocuğa göz kulak olması gereken büyüğündür. Dikkatsizlik, ihmal kötülüğe sebep olabilir ve meydana gelen zararın sorumlusu, üzerine aldığı işi hakkını vererek yapmayandır. Sözgelimi madende grizu patlaması, her türlü iş kazaları, yol kusurları ve trafik işaretlerindeki eksiklik ya da hatalardan dolayı meydana gelecek kazalar pek çok insanın ölümüne ya da yararlanmasına sebep olmaktadır. Bunların nedeni görevi ihmal ya da dikkatsizliktir. Bu tür kazaların baş sorumlusu yine denetleme görevi olan devletin yöneticileridir. 

İnsan bilerek de kötülük yapabilir. Özellikle tartışmak istediğim durum bu aslında. Önce aklı başında bir insanın neden kötülük yapmak isteyeceğini irdeleyelim. Bence bunun iki ana nedeni var:

1. Akıl sahibi olmasından dolayı canlı varlıkların en gelişmiş türü kabul edilen insan, diğer canlılardan farklı olarak yaradılıştan gelen bir takım olumsuz duygu ve özellikler taşır. Söz gelimi yalan söyleyen, dedikodu yapan tek canlı türüdür insan. Bunun yanı sıra kıskançlık, nefret, hırs, gurur, öç alma, nispet yapma, kandırma, bencillik, duyarsızlık, zalimlik, çıkarcılık, sabırsızlık, alay etme, asabiyet vb. daha pek çok olumsuz duygunun esareti altında kalan insan bu özellikleri genleri aracılığıyla nesilden nesile aktarır. Bütün insanlarda vardır bu duygular, az ya da çok. Şükürler olsun kişiden kişiye değişmekle birlikte bu olumsuz duyguları bastırıp kontrol altında tutabilecek bir de iradeye, vicdan denilen içsel güce sahibiz. Aklımızı kullanır, sonuçta geri dönüp kendimize zarar getirebilecek bu tür davranışların büyük kısmından sakınırız kendimizi. O veya bu şekilde mecbur kalıp yalan söyleyebiliriz, fakat yalanımız ortaya çıkmasın diye elimizden geldiğince tedbirini alırız. Birine öyle kızarız ki, en ağır işkenceler altında öldürmek isteriz. Kendimize zarar gelmesin diye susarız, düşüncelerimizde saklı kalır bu arzu. Abartıyorsun demeyin. Savaş sırasında insanın neler yapabileceğini filmlerde izlemişsinizdir mutlaka. Hitlerin Nazi Almanya'sında yaptıklarını düşünün. İnsan gücü ele geçirince ne kadar zalim bir canavar haline geliyor! Padişahlar sırf tahtlarını garantiye alsınlar diye kardeşlerini nasıl katlettiklerini biliyorsunuz. Tüm bu cani insanların hepsi sizin bizim gibi. Her insan bu kadar canileşebilir mi? Elbette hayır. Dediğim gibi iradesi güçlü vicdan sahibi insanlar şartlar ne olursa olsun mümkün mertebe kötülüğe meyletmezler.

2. İnsanın kötülük yapmasında ikinci neden çevre koşullarıdır. Doğduğu yer, bulunduğu coğrafya, sosyo-kültürel ortam, aile ve arkadaş çevresi, yaşadığı toplum, aldığı eğitim, siyasal ve ekonomik durum vs. Hırsızlık kötüdür. Fakat baba hırsız ise onu gören çocuk için hırsızlık o kadar kötü bir şey değildir meselâ. İnsanın doğuştan gelen olumsuz özellikleriyle ilgili yukarıda saydıklarım, çevre şartlarına bağlı olarak kendini gösterir ya da irade gücüyle baskılanır. 

Şimdi sorumuza dönelim. İnsanın bilinçli olarak kötülük yapmasının ilk nedeni, onun bu özellikte yaratılmış olması ise, başka bir deyişle kötülüğün insanın mayasında olduğunu kabul edersek eğer, o zaman bütün sorumluluğu insana yüklemek ne kadar adildir? Aynı şekilde ikinci olarak saydığımız çevre koşulları kötülüğün diğer bir nedeni ise, yaptığı kötülüklerden dolayı bütün sorumluluğu sadece insana yüklemek haksızlık değil mi? 

Doğal olarak şöyle denilebilir bu durumda. Madem insan, doğası gereği ve elinde olmayan çevre koşulları nedeniyle yapacağı kötülüklerden sorumlu değil, o zaman birini yaralayıp öldürenler, hırsızlık yapanlar, başkasının malını gasp edenler, hak yiyenler, adaletsiz davrananlar, başkalarının malına zarar verenler cezasız mı kalacak?

Peki insan sorumlu tutulmadığı bir eylemden dolayı suçlanabilir mi? O zaman yapanın yanına kâr mı kalacak bu kötülükler? Hayır, elbette cezasız kalmaması gerekir ancak böyle bir çözüm bana yine de adil gelmiyor. Çünkü insanın bilinçli olarak yaptığı her kötülüğün esas sorumlusu yine devlettir bana göre.

Birkaç örnek vererek açıklamaya çalışayım. Hırsızlık kötü bir şey. Adam hırsızlık yaptı diyelim. Mevcut düzende birine zarar verdiği için yakalandığı takdirde hapse atılacak. Birkaç ay, belki bir iki yıl yatıp çıkacak sonra sabıkalı damgasını yediği için yine hırsızlık yapacak. Devletin görevi sadece bu mu? Bu adam niye hırsızlık yapıyor? Açlıktan mı? Hastalıktan mı? Çevresi mi buna ortam hazırlıyor? Ruhsal problemi mi var? Kendisine ücretsiz eğitim ve sağlık hizmeti verilebilmiş mi? Ülkede adalete güven mi yok? Fırsat eşitliği sağlanıyor mu, adam kayırmacılığı var mı, liyakate önem veriliyor mu? Çalışabileceği iş imkanları var mı? Geçimini normal yollardan sağlama imkânına sahip mi? Ülke kaynakları gerektiği yerlerde kullanılıyor mu, yoksa devletin malı deniz yemeyen domuz düşüncesi mi hakim? Devlet kurumları lâyıkıyla denetleme yapıyor mu? Bunun gibi pek çok soru gelebilir akla. Hepsi devletin görevi ve devletin sorumluluğunda. Eğer bu sorular olumlu olarak cevaplanır ve sorunlar mutlak bir çözüme kavuşabilirse inanıyorum ki hırsızlığa tevessül eden kalmayacaktır. Her türlü kötülüğün baş sorumlusu devleti yönetenlerdir. Devlet görevlerini lâyıkıyla yapmadığı takdirde ülkede kötülük kol gezecek, kötülüklerin sorumlusu olarak gösterdiği bireylerden gücü yettiğine ya da gariban bulduklarına ceza kesmeye devam edecektir.      

21 yorum:

  1. Konuya bayıldım Mr. Kaplan. Az önce uzuuuuun bir yorum yazmıştım ama bir anda silindi :( Bir kez daha deniyeyim.

    Benim inandığım tek bir kötülük var gerisi insan doğası. Doğuştan gelen özellikşerimizle savaşmak, içimizden gelenleri zorla bastırmak zorunda değiliz bence. Kabul ettiğim tek kötülüğe gelirsek, herhangi bir canlıya kendi isteği dışında en ufak bir müdahale, en ufak bir zarar verme girişimi dahi kötülük. Ama bunun dışında kalanlar insanoğlunun yaradılışı ile ilgili.

    Her birimiz başka bir mizaçla geliyoruz dünyaya. Hepimizin, toplumun(?!) belirlediği iyi - kötü kavramları ile tek tip bir ideal insana dönüşmesini çok saçma buluyorum.

    Ben insanları oldukları gibi kabul ediyorum uzun zamandır. İyi ya da kötü değil, yaratıldığı gibi. Topluma göre kötü olan çoğu şeyin de kötü olduğunu düşünmüyorum çünkü bir toplumda kötü olan bir şey başka bir toplumda normal olabiliyor. Bunu toplum boyutundan çıkarıp insan boyutuna indirmeliyiz. Size "kötü" gelen bana gelmiyor olabilir. Yukarıda da dediğim gibi bir canlının kendi rızası dışında yapılan en ufak bir müdahale bile kötülük iken bunun dışında kalan bir çok şey göreceli olduğu için bey olarak "iyi" ya da "kötü" diye etikenlenemez bence.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazen oluyor bu silinmeler, son derece sinir bozucu Mrs. Kedi.
      Kötülüğün kapsamı çok geniş, sayfalarca yazmak mümkün. Lise yıllarımda devrimci özentisi arkadaşlarımdan bazıları sıraları çakıyla çiziyordu. Merak edip bunu neden yaptığını sorduğumda, süreci hızlandırıyorum diye cevap vermişti. Efendim, bu şekilde kapitalist sistemin çöküşünü hızlandırıp bir an önce devrime zemin hazırlayacaklarmış! Şimdi düşünüyorum da, o eylem de kötülüğün bir başka çeşidi. Zira sıra kullanılmaz hale geldiğinde yenisi yine babalarımızın vergisi ile alınacak. Bu şekilde davranarak hem kendine hem de diğer insanlara zarar vermiş oldu. Bu işte zarar görmeyen sadece kapitalist sistemden faydalanan kişiler, yoksullar zarar görürken zenginlere bir etkisi olmaz.

      Dediğiniz gibi herhangi bir canlıya zarar vermek, ekosistemi bozacak eylemlerde bulunmak, çarpık yapılaşma hepsi birer kötülük olup nihayetinde hepsi dönüp insanın bizzat kendisine zarar vermekte.
      Kısaca insana zarar veren her şey kötüdür. Herhangi bir canlıya zarar vermek de, etik yanını bir kenara bıraksak bile insanın kendisine zarar vermesidir.

      Benim üzerinde durduğum bireye ya da topluma göre değişen kötülük değil. Söz gelimi bilerek insan öldürmek kötüdür dediğimde buna karşı çıkacak aklı başında bir insanın varlığına inanmıyorum. Ayrıca katilin (eğer ruh hastası değilse) bunda cüzi sorumluluğu olduğunu ama ana sorumlunun devleti yönetenler olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden kötülüğün ortadan kaldırılması için devlet liyakatli insanlar tarafından yönetilmeli:)

      Sil
  2. Yorumum yine silinmesin diye ilk kısmı yayınladım. Sorunuzun cevabına gelirsek, yaptığımız "kötülük"lerden(?) ne kadar sorumluyuz diye düşününce cevabım net: %100 sorumluyuz ama bu bizi kötü biri yapmaz. Çünkü iyi ile kötü arasındaki çizgi çoğu zaman belirsiz. Yaptığım bir şey topluma göre "kötü" diye ben ne kadar da kötü biriyim deyip üzmem kendimi. Zaten kimse de öyle yapmıyor. Kötü olan kimse - Neye göre, kime göre, neden kötü? Kim karar veriyor? - kalkıp da ben kötüyüm diye dolaşmıyor ortada. Herkesin yaptıkları için geçerli sebepleri var. Başkasının canına ve malına kasten zarar vermedikçe yapılan şeyin iyi ya da kötü olmasıkolullara bağlı ve hayli göreceli bence.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Mrs. Kedi; ben kötülük konusunu dini yönden ve kutsal değerler üzerinden değerlendirmedim. Sözgelimi bayrağımızın yakılmasını ya da dini değerlere saygısızlık etmeyi özellikle kapsam dışı bıraktım. Aslında bu konularda da söyleyebileceğim çok şey var fakat kendimi bir noktaya odakladım. Son okuduğum kitap, John Steinbeck'in Cennetin Doğusu bana ilham verdi. Orada alt metinde kutsal metinlerde geçen ilk kötülük, Habil-Kabil olayı anlatılıyordu. Ben konuyu sadece sosyo psikolojik ve bilimsel açıdan ele alarak kendimce akıl yürüttüm. Kötülüğü insana sadece bedensel ve ruhsal yönden verilen zarar olarak niteledim.

      Yorumunuzda güzel bir tartışmanın fitilini ateşlemeniz sevindirdi beni. Psikolojik sorunu olmadıktan sonra bence normal her insan neyin kötü, neyin iyi olduğunu bilir ve bu, yaşanılan yere, kültüre ya da ırka göre değişim göstermez. Sözgelimi bir genç kızın mini etek giymesinin ya da başını örtmesinin başka bir insana zarar vermesi mümkün olmadığı için kötülük değildir. Fakat dışarıdan birinin onlara sataşması, ruhen ya da bedenen zarar vermesi kötülüktür. Sizinle benim iyilik ve kötülük konusunda ayrı düşeceğimizi sanmıyorum. Bakın karıştırmayalım; diyebilirsiniz ki yoğurt iyidir, faydalıdır, ben de size derim hayır kötüdür, zararı daha fazla. Bundan bahsetmiyorum. Fakat siz bana ya da ben size bile isteye içine zehir katılmış bir yoğurt yedirirsem bu kötülüktür.
      Bana öyle bir şey söyleyin ki siz kötülük olarak değerlendirin ben iyilik, ya da tam tersi! O zaman tamam bu kötülük konusu göreceli diyeyim.
      Son cümlenizde "başkasının canına ve malına kasten zarar vermedikçe" diyerek zaten cevabı vermişsiniz. Ben kötülüğü salt bu anlamda kullanıyorum. Kişiye bilerek bedenen ya da ruhen zarar vermek; elbette kişinin malına zarar vermeyi de kapsıyor bu tanım.

      Sil
  3. Kötülük olgusunun konusunun dinden ve felsefeden bağımsız ele alınmasını mümkün görmüyorum açıkçası :)

    Kötülük tanrısal bir güç değilse yaratılmış olmalı ki kötülüğü bir güç değil olgu olarak ele alıyorsak, kötülüğün sebebini yaşananlar ve sorumlu taraflarda değil de tanrıda aramak asıl kötülüktür ve gücü kıskanmaktır zannımca... kötülüğü tanrısal güç olarak değerlendiriyorsak iyiliği de bir diğer ilahi güç olarak ele almalıyız, bu ikisini ortaya çıkarma ve hükmetme, dilediğimizce şekillendirme gücüne sahipsek insana ilahlık atfediyoruz anlamına gelmiyor mu bu?

    Burası dünya cennet değil, kötülük imtihan için var... aslanın geyiği yemesi ne kadar adilse yaşadığımız kötü olaylar da o kadar adildir, denge içerir, kötü gördüğümüz çoğu şeyin iyiye varması denge ve düzenin işleyişi ile alakalı bana göre... dünyanın düzenini bozan insandan başkası değil ne yazık ki... misal her bebek masum doğar ama 'Sineklerin Tanrısı'ndaki gibi çocuklar kötü-iyi ayrımını yapabilecek akıl gelişimine bile sahip olmadıkları halde zalim olabiliyorlar çünkü yetişkinler o bebeklerin ayarını bozuyor, içindeki kötü olma potansiyeliyle yüzleşmesi için yeterince sağduyu verilmemişse... ocaklardan ırak...

    "Her şey zıddıyla var olur" ve "hiçbir şey sebepsiz yaratılmaz", kötülüğün de işlevi var iyilik de gökten zenbille inmiyor... ölüm dünyadaki en kötü şey fakat zalimler için iyi ki var.

    Birinin yahut bir şeylerin kölesi olmuşsan sorumlu tutulmazsın, modern kölelerin yolsuzluklar için patronlarını suçlaması abes sayılmaz; yanında bir tecavüz olayı gerçekleştiyse şahit olman seni suçlu yapmaz ama susup görmezden geliyorsan suça yardım ve yataklık yapıyorsundur; savaşta adam öldürdün diye katil olmazsın ama karşı tarafa yok yere işkence ediyorsan cesedine etmediğini koymuyorsan insanlık dışıdır, zalimliktir; yalanların başkasının canına ve malına zarar vermiyor olabilir ama dilinle elde ettiğin her şey dolandırıcılıktır, iyi niyeti kötüye kullanmak kazanç değil güç sağlıyorsa bu da en büyük kötülüklerden, bir kişinin diğerine şiddet uygulaması yanlış ama şiddet gören bunu talep ediyorsa rıza söz konusuysa kötü olmaktan çıkıveriyor, benim açımdan bu muğlak kısımda dini bakış açısını tercih etmek beni daha huzurlu hissettirdiği için iyi...

    İyiyle kötüyü ayırt edebilecek aklımızı kullandığımız ölçüde ve seçimlerimiz doğrultusunda ortaya koyuyoruz insanlığımızı... hatalar da insancıl, kötü değil benim gözümde...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kötülük kavramının felsefi, dini ve bilimsel yönlerden ayrı ayrı ele alınabileceğini düşünüyorum. Ancak filozoflar, din alimleri ve bilim insanları bu konu üzerinde fikir birliği içinde değiller. İnanç sahiplerinin gözünden kötülük ve iyilik Tanrının insana bahşettiği özellikler. Doğal olarak kötülüğe uğrayanlar herhangi bir sorumluluk taşımazlar. Kanaatim odur ki, kötülüklerde sorumluluk sahibi, sırasıyla, insanın doğuştan gelen özellikleri (fıtrat), yöneticiler ve nihayetinde bireylerdir. İnsanın doğuştan gelen özelliklerinin sorumlusu inananlar tarafından Tanrı olarak kabul edilir. Bilindiği üzere imanın beşinci şartı hayır (iyilik) ve şerrin (kötülüğün) Tanrıdan geldiğine inanmaktır. (hayrihi ve şerrihi min allahu teala) Bu gücü kıskanan yok:) Evet, inanç sahipleri iyiliğin de Tanrıdan geldiğine inanır. İnsana cüzi irade verilmiştir Tanrı tarafından. Bu yüzden bilinçli olarak yapılan kötülüğün sorumlularından biri de insandır. Hayır, bu özelliğinden dolayı insana ilahlık atfetmiş olmuyoruz.

      Dünyanın bir sınav yeri olduğunu düşünenlerden değilim. Bu tartışmada dini konulara fazla girmek istemiyorum fakat başka bir zeminde memnuniyetle tartışmak isterim.

      Her şey zıddıyla var olur düşüncesine katılıyorum. "Dualite" denilen bu konuyu daha önceki yazılarımda ele almıştım. Kötülük olmasaydı, iyiliğin anlamını bilemezdik. Fakat bu durum yapılan kötülüklerin sorumlusunun belirlenmesinde faydası vermez. Kötülük ve iyilik üzerinde tartışılabilen birer olgudur. Yanında meydana gelen tecavüz olayına şahit olmak kişiyi suçlu durumuna düşürmez, ancak bunu engellemek iyiliktir. Suça yardım ve yataklık etmek kötülüktür, cezalandırmayı gerektiren bir suçtur o da. Ayrıca savaşta adam öldürmek suç yerine geçmediği ve cezası olmamasına rağmen kötülüktür. "Şiddet gören bunu talep ediyorsa, rıza söz konusuysa kötü olmaktan çıkıveriyor" görüşünüze katılmıyorum. Aklıma küçük yaştaki kız çocuğuna tecavüz eden meşhur bir zat geldi. Birileri de çıktı, kızın rızası var, zorlama olmadı demişti. Böyle bir yaklaşımı şiddetle reddediyorum. Diliyle ya da fiziksel şiddet uygulayan kişi her şart altında kötüdür ve cezalandırılmalıdır. Nasıl huzur buluyorsanız öyle yapmanız sizin için daha iyi:)

      Sil
    2. Üniversitede seçmeli olarak aldığım psikoloji dersinde "tabula rasa" yani "yoğrulmamış hamur" tezini öğrenmiştik. Buna göre insanın tüm iyi ve kötü özelliklerinin sadece çevre şartlarına göre şekillendiği iddia edilmekteydi. Ancak insanın iyi ve kötü vasıflarını kısmen doğuştan ve genetik yollardan elde ettiği bilimsel olarak tespit edilmiş. İnsanı var eden Tanrı olduğuna göre deprem, sel gibi cana ve mala zarar veren tabiat olaylarının sorumlusu da insana iyi özelliklerinin yanında kötü özellikleri veren de Tanrı olmakta. İnsan kusursuz yaratılmış bir varlık değil bence. Yine Tanrı tarafından bahşedilen irade bu kusurların bir kısmını örterken bazılarında nefisler iradeye üstün gelmekte. İnsana verilen irada cüzidir ve her insana eşit olarak dağıtılmadığını görüyoruz.
      Kötülüğü azaltmanın en iyi yolu insanları cehaletten kurtarmaktır. Eğitimli, sorgulamasını bilen insanlar kendilerini yönetecek olanlardan en liyakatlisini seçerler. Böylelikle devlet üzerine düşen sorumluluğu yerine getirerek görevini kusursuz ikmal eder. Bu yapıldığı takdirde vatandaş yaptığı kötülüklerin tek sorumlusu olur.

      Bence karşındaki insana yapılan sözlü ya da fiziki her türlü şiddet kötülüktür. Savaşta adam öldürmek hangi kutsal dava uğruna yapılıyor olursa olsun kötülüktür.

      Sil
    3. Katil genin var diyelim -kesinleşmiş bir bulgu değil bu, gen araştırması yapıp çocukları katletmemizi gerektiren durum yok- hadi var desek bile köpek uyutmayı, hükmü kesinleşmiş mahkumları infaz etmeyi, avcılıkla ilgilenmeyi veya kasap olmayı seçebilecekken insan öldürmeyi seçiyorsa bu onun tercihi, genlerimizde yer almasa da her birimiz kötünün kötüsü olma potansiyeline sahibiz, hayvanlardaki donanıma rağmen onlar yoldan çıkmıyor biz çıkıyoruz çünkü biz bunu tercih ediyoruz.

      Kimsenin yaşadığı kimseyle aynı değil ama denge doğada ve yaratılmışların tümünde var, kimse kimseyle eşit yaşam koşullarında değil, eşitlik değil adalet var aramızda...

      Doğal felaketleri bir ceza veya kötülük olarak değerlendirmek bambaşka mevzu... şahsım adına bunlarda kasıt veya tercih söz konusu olmadığı için kötülük konusuna dahil olmadığını düşünüyorum, deprem kısa vadede bir çok insana zarar verebiliyor ama uzun vadede dünyamızın ekolojik dengesini koruması insan ırkı dahil canlıların yeryüzünde yaşayabilmemiz için gerekli, seller insan için zararlı görünse de taşıdığı alüvyonlar nedeniyle toprak verimliliği için yararlı, dengeyi bozmak insan eliyle yapılıyor, insanların doğaya kötülüğü... sen vahşi hayvanlara gidecek alan bırakma, gördüğün yerde zarar ver sonra "tanrım nasıl yaparsın, ayı insanı öldürdü" de... Allah bize karşı hak etmediğimiz kadar merhametli, şükür... zaten hiçbir dinde kontrol edemediği mevzular için insan sorumlu tutulmuyor, depremde öldün diye Allah sana merhamet eder ama canını kendi elinle aldıysan o da bir tür katillik, kötülük...

      İnsan kusursuz yaratılmadı, kusursuz olan sadece Allah, hatasız/günahsız olan melekler... bizi meleklerden üstün kılan yanımız kusurlarımız, kötülüğümüz, biz kötüye rağmen iyiyiz, iyilikten ibaret değiliz, kötülükle mücadelemiz takdire şayan... biz hatalarımızla güzeliz, o elmayı yediğimizde hatamızı kabul ettiğimiz için şeytandan farklıyız.

      Tekelcilik ve tek tipleştirme bir ülke politikası olarak en zalim olanlardan, insanın farklı güzelliklerini ustura gibi kesip atıyor, okul eleştirilerinin günümüzde ayyuka çıkma nedeni tektipleştirme değil mi? Allah muhteşem bir dengeyle bize farklı güzelliklerde ömürler verirken mi kötü? yapmayın lütfen, eşit politikalarda bile pozitif ayrımcılık var engellilere ve dezavantajlılara karşı... aynı aile koşullarında yetişmiş aynı genlere ve görünüşe sahip tek yumurta ikizlerinde bile işler aynı yürümüyor... filin de taşıdığı can karıncanın da, eşit mi bunlar ama muhteşem bir dengenin parçası ikisi de...

      Savaş esnasında canım, malım, özgürlüğüm, sevdiklerim, değerlerim ve değer verdiklerim tehlikedeyse düşmanın silahına silahla cevap vermeyi gereklilik olarak görüyorum, kötülük içerdiğini düşünmüyorum, ben şiddet görürken öteki yanağını çevirebilecek biri değilim, beni öldürmeye çalışan olursa nefsi müdafaada bulunurum mücadele etmeden ölemem, yaşamayı seviyorum.

      Sil
    4. Olaylara farklı pencerelerden bakıyoruz fakat sizinle tartışmak güzel:)
      "Genlerimizde yer almasa da her birimiz kötünün kötüsü olma potansiyeline sahibiz" diyorsunuz. Peki bu potansiyel nereden geliyor? Ben dini karıştırmadan, bilimsel temele dayanarak iddialarımı ortaya koymayı tercih ediyorum fakat gördüğüm kadarıyla siz dini yönden bakıyorsunuz olaya. Böyle olunca ortak noktayı bulmamız hayli zor. Bize kötü olma potansiyelini veren yaratıcı diyeceksiniz, ben de doğuştan diyeceğim bu aynı kapıya çıkıyor zaten. Sonuçta bu özellikler genetik yoldan aktarılıyor, iyi ya da kötü Ancak herhangi bir kötülük yapma potansiyelini taşıması illa katil olacağını göstermez. Ceza alan mahkumlar arasında yapılan bir araştırmaya göre mahkumların % 40'ı psikopat sınıfına giriyormuş, psikopatlık ise genlerle gelen bir rahatsızlık. Hayvanlardan farklı olarak aklımız var. İrade insan türüne mahsus. Fakat hayvanlarda olmayan hırs, öfke, kıskançlık, bencillik vb. bizi yoldan çıkaran pek çok negatif duyguya da sahibiz. Bu bizim kötülük yapma nedenlerimizden sadece biri.

      Doğanın dengesi olduğuna şüphe yok ancak camlılar, özellikle insanlar arasında adalet var diyemem. Yaşadığımız dünyada kötüler daha rahat, daha az acı çekiyorlar. Dünyada adalet sağlanamadığı için insanların ahirette hesap vereceğinden bahsedilir. Bu bence makul değil. Kötülük yapanın ilâhi güç tarafından anında cezalandırılmaması için hiçbir neden bulamıyorum.

      Kötülüğü yazımda tanımladım. En basit şekliyle başkasının canına ya da malına verilen zarardır kötülük. Bu tanıma göre kaynağı ne olursa olsun deprem, sel gibi afetler can kaybına, birilerinin malına zarar veriyorsa bu kötülüktür. Ceza değil, ama kötülüktür.

      Fikirler tartışmaya müsait ama inanç buna imkân vermiyor. Şeytan, melekler, elma bilimsel temeli olmayan inanç figürleri. Dünyada günümüze kadar pek çok inanç hüküm sürmüş. İbrahimi dinler birbirinin benzeri. Doğu dinleri onlardan çok farklı. Tartışmaya açık bir konu değil bence.

      Konu tam olarak eşitlik değil. Toplum adil bir şekilde yönetilmeli ki kötülükler azalabilsin. Kötülük yapan elbette cezalandırılmalı ama önce devlet vatandaşlarına karşı adil olmalı. Adil olması eşit davranması değil, hak edene hakkını vermesi, kaynakları adaletli bir şekilde dağıtılması, sosyal devlet olarak dengeyi sağlaması, insanların dil, din, cinsiyet ve ırkına bakmaksızın farklı davranmaması.

      Savaş eğer vatan topraklarını savunmak ise elbette canla başla üzerimize düşen görevi yaparız. Bunun dışında savaş en büyük kötülüktür. Binlerce km ötede Kore savaşına askerlerimizi gönderdik. PKK ile kırk yılı aşkın mücadele ediyoruz. Siyaseten çözülebilecek meseleleri kanımızı akıtarak sürdürüyoruz. Bu işten menfaat sağlayanlar var. Cenazelerin ardı arkası kesilmiyor. Hep yoksulların evlerinde bayraklar asılıyor. Meşru müdafaa amacıyla kazaen birine zarar veriyorsak bu kötülük değildir. Fakat Amerikalı polisin silahsız siyahın boynuna çökerek ölümüne neden olması kötülüktür.

      Sil
  4. Güzel bir yorum:) Çocuklara yönelik cinsel istismar ve pedofili davranışı kötülüktür. Çünkü çocuğa ruhsal yönden ve bedenen zarar veren bir olaydan bahsediyoruz. Bu eylemi bilinçli olarak mı yapıyorlar yoksa konu patolojik bir sorun mu? Bu konuda uzman değilim fakat birkaç makaleye göz atıp kendi düşüncelerimle birleştirdim. Bence psikolojik bir rahatsızlık. fMRI beyin görüntüleme gibi bazı teknikler büyük oranda söz konusu rahatsızlık tespit edilebiliyor ancak kesin bir tedavi yöntemi henüz yok. Eğer kalıcı çözümü yoksa, kısırlaştırmak ve hastanın cinsel dürtülerini ortadan kaldırmak en uygun çözüm sanırım. Üstelik caydırıcı da olur. Başkalarına zarar verdiği düşünüldüğünde hastanın temel insan hakları yönünden mağduriyeti söz konusu edilemez. Bu davranışı cinsel yönelim olarak değerlendirmek asla doğru değil. LGBTİ+ bazı çevrelerce kötülük olarak görülse de başkalarına zarar vermedikleri sürece kötülük sınıfına girmez.
    Eğitim ve denetimle kötülüğü azaltmak mümkün fakat tamamen yok edilmesini beklemiyorum. Bu yüzden kuşkusuz cehennem boş kalmayacaktır:))
    Meselâ ensest ilişki de kötüdür. Çünkü doğacak çocuğun sakat kalma olasılığı yüksektir ve bu onun yaşamını olumsuz etkiler. Eğitimle bu tür ilişkileri asgari seviyelere çekebiliriz. Ayrıca yasal müeyyideler uygulamak ve bunu sıkı bir şekilde denetlemek mümkün. Oysa devletimiz bu konuyu kültür kapsamında değerlendirip hoş görmekte.
    Tanrının adaleti ahirete bırakmasını oldum olası yadırgamışımdır. Geciken adalet, adalet değildir:)) Ben olsam kötülük yapanı anında cezaya çarptırırdım. O zaman kötülükten eser kalmazdı:)))

    YanıtlaSil
  5. Zıt fikirler üzerinde tartışmayı severim:) Bu bakımdan size öncelikle teşekkür edeyim. Çevrenin insan üzerindeki etkisi konusunda hemfikiriz sanırım. Ayrı düştüğümüz kısım bireyin sorumluluğu. Siz çevre dışında tüm sorumluluğu kişiye yüklüyorsunuz. Bence toplumu yöneten kişilerin sorumluluğu çok daha fazla. Devleti yönetenler, üzerlerine düşen görevleri lâyıkıyla yerine getirseler ancak o zaman vuku bulacak kötülüklerden kişileri sorumlu tutabiliriz. Sözgelimi maden kazasında gerekli güvenlik önlemi almayan, denetimi aksatan yöneticileri bırakıp sadece vardiya mühendisini sorumlu tutmak ne kadar adil olabilir?

    İnsanın iyi ve kötü bir takım özelliklerinin genler aracılığıyla taşındığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bunun yanı sıra kutsal kitapta da insanın yapısında hem iyi hem kötü özelliklerin varlığı açıkça ifade edilir. (Şems,8) Doğası gereği içinde bulunan kötülüğü yok saymak ve sorumluluğu doğrudan insana yüklemek ne kadar doğru? Evet, taşıdığı kötülükleri (nefsi) özgür iradesiyle iyiliğe çevirmek insanın elinde ancak söz konusu mutlak irade gücünün bütün insanlara eşit olarak verildiğini söyleyebilir miyiz?. Dini açıdan bakıldığında insana verilen cüzi iradedir. Ayrıca kötülüğe her zaman meyillidir. İnternet yaratıcı olmadığı için ona bir sorumluluk yüklenemez elbette. Harfleri düzgün basmayan bir klavyeyi kullanan doğru yazı çıkartamaz. Burada niye yanlış yazdın diye kullanıcıyı suçlayamayız. Eğer klavye düzgün ancak kullanıcı hatalı yazıyorsa ancak o zaman kullanıcıyı sorumlu tutarız. Adalet bunu gerektirir...

    YanıtlaSil
  6. "Ben bilerek hiç kötülük yapmadım." Abartılı demeyelim ama iddialı bir cümle bence. Evet, bana da hayatım boyunca bilerek isteyerek hiç kötülük yapmamışım gibi geliyor fakat insanız neticede, herhangi bir nedenle mutlaka hata yapmış, birilerine zarar vermişizdir.

    Nefret, herhangi bir eyleme geçmezse kötülük olarak addedilmez sanırım. Kötülük olması için bir insana ama doğrudan ama dolaylı yoldan ruhen ya da bedenen zarar vermektir. Sözgelimi dedikodu eğer kapalı bir çevrede kalıyorsa kötülük değildir. Ancak lâf taşınarak adam gidip karısını vuruyorsa büyük bir kötülük haline dönüşür.

    İçimizdeki çocuğu kim yönlendirecek? İşte bütün mesele burada. Bana göre bunun cevabı çevre ve toplumu yönetenler.

    YanıtlaSil
  7. İnsanın sorumlu olduğuna inanıyorum. Çevre ya da yöneticilerin etkisinin arkasına sığınmak bana mantıklı gelmiyor. Yöneticiler de insan. Onlar da biz de bizden öncekilerden etkilendik suçsusuz derler. Çevre, yaşadığımız insanlar, bizi etkileyen yakınlarımız....illa bunlar etkili kimliğimizin oluşmasında ama insan sıyrılabilir. Benim inandığım ve çocuklarıma her zaman söylediğim bir şey var. "Ben bile söylesem duyduklarınızı mantık süzgecinden geçirin. Körü körüne inanmayın"
    (Bu arada böyle konuları yazdırıyorsunuz bana. En sonunda afaroz edileceğim. Bilimsel olarak hayvanlar aleminin bir üyesiyiz dedim diye pek hoşlanılmamış sanki. Ki ne zararı var hiç anlamıyorum)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet durum kesinlikle bir kısır döngü. En basitinden seneye olacak seçimlerde iyiyi mi seçeceğiz sanki? Kötünün iyisi olma ihtimali olan kişiyi mi?
      Afaroz yarı şaka yarı ciddi aslında. Ben en çok "elalem" örgütünden çektiğimizi düşünüyorum. Çok kişi bu örgütün kurallarına göre hayatını şekillendiriyor malesef. İnsanlar düşünmeye korkuyorlar sanki. Kalıplaşmış tabular var. Bunların dışına çıkamıyorlar. Siz ne kadar somut kanıtlarla çıksanız da cık olmayınca olmuyor. Hele işte o yöneticilerin 20 yıldır ilmek ilmek ördüğü bağnazlık, düşünmeme hali fena. Hadi düzelecek diyelim ama kaç yıl sürer kestiremiyorum ben

      Sil
    2. Seçimleri de geçtim, sanırım bizim de bir Rönesans'a ihtiyacımız var. Adamlar kilisenin gücünü elinden aldılar sömürecek bir şey kalmadı. Bizde her kurum yerlerde sürünüyor, milletin yiyecek ekmeği yok, alınları secdeye varıyor diye kendilerini bu hale getiren şahısları ölümüne destekliyorlar.
      Elalemi yok saymak mümkün değil fakat kontrollü olarak varlığımızı da göstermeliyiz, aksi takdirde bizi de kendilerine benzetmek zorunda kalacaklar. Bugün İran'da yaşananlar mevcut yönetime bakıldığında bize pek de uzak gelmiyor. Pragmatik liderlerin dünyayı ele geçirdiği bir dönemden geçiyoruz. Orası burası oynamayan, düzgün liderlere halk prim vermiyor maalesef. Umarım bu günler de geçecek ama biz görecek miyiz, bilemem.

      Sil
  8. kötülük evet herhalde genetik ya da kalıtsal olarak aileden de geliyordur. Toplum ve devlet de sorumlu tabisi kötülükten ama herhalde önce kötülüğü yapan sorumludur :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben bizim gibi geri kalmış toplumlarda kötülük sıralamasını devlet > genetik faktörler > birey olarak yapıyorum. Gelişmiş toplumlarda devlet bizimkine göre daha iyi yaptığından sıralama değişebilir. O zaman birey > genetik faktörler > devlet olabilir:) Çeviriyi yetiştirdin sanırım:)

      Sil
  9. Yaptığı kadar,yaptırdığı kadar sorumlu daha ötesi var mı:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben daha ötesine yoğunlaşmaya çalıştım. Sanırım işin kolayına kaçıyoruz. Evet, ben bunu yaptım, ama sorun bakalım neden yaptım. Eskiden nedenini öğrenmeden yaptığım davranışların bazılarından pişmanlık duydum. Bu nedenle kötülüğü kaldırmak için önce nedenlerinin ortadan kaldırılması gerektiğini düşünüyorum. Fakat yine de kötülüğün insanın yaratılış özellikleri arasında yer alması nedeniyle mutlak bir iyilik sağlanacağı beklentisi içinde değilim.

      Sil