7 Aralık 2022 Çarşamba

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 172

Sevgili DeepTone tarafından organize edilen Ağaç Ev Sohbetleri etkinliğimiz tüm heyecanıyla devam ediyorÖnceki haftaların sohbet konularını ve konu başlıklarını öneren arkadaşlarımızın isim listesini burada bulabilirsiniz. Bu haftanın konusu, Sade ve Derin / DeepTone'dan geliyor:

"Eskiden anlamadığınız ama şimdi anladığınız bir şey var mı?"

Mesleki bilgilerim dışında bir şey gelmiyor aklıma. Fakat soruyu eskiden anladığınızı sandığınız ama şimdi "gerçekten" anladığınız bir şey var mı şekline getirirsek muhtemelen epey şey çıkar. Zira insan her şeyi anladığını sanır fakat gerçeklerle yüzleşmediği takdirde yanıldığını anlayamaz. Aldanmaya müsait varlıklarız. Bazen tesadüfen bazen öğrenerek, bazen de zamanla ne kadar yanıldığımızın farkına varır ve gerçeklerle tanışırız. Kuşkusuz hepimiz gerçeğin peşindeyiz fakat gerçeğin ne olduğunu bile anlamış değiliz. Sadece ben değil, tüm insanlık varoluş nedenini, uzayın ve zamanın sonsuzluğunu anlama seviyesinde değil. Bunlara kendince cevap bulanlar arasında dahi bir fikir birliği yok. İnanç sahipleri, her şeyin sahibi, kudretli bir yaratıcının varlığı konusunda birleşirler ancak kafalarındaki tanrı hayali birbirini tutmaz. Tanrı mefhumunun insanın idrak kapasitesi üzerinde olduğunu iddia ederler ki bu onu anlamayı daha da güçleştirir.

Bilmek herhangi bir konu hakkında başlangıç, anlamak ise o konuda uzmanlaşmaktır. Anlamak, bilmekten çok daha derin bir seviye gerektirir. Bir şeyi anlamak uzun zaman alabilir; oysa bilgi daha erken edinilebilir. Anlama konusu beyinde işlenir, bir kişinin, nesnenin, olayın ya da başa çıkılması gereken kavramların üzerinde düşünme gerektiren bir süreçtir. İşte yukarıda bahsettiğim anlaşıldığı sanılan pek çok şey bilmek şeklinde tezahür eder çoğu zaman. Ben burada size eskiden anladığımı sandığım (aslında anlamadığım) ve bir zamanlar küstah bir tavırla bildiğimi iddia ettiğim ancak daha sonra okuyarak, öğrenerek, tecrübe ederek ve aklımı kullanarak anladığım kanaatine vardığım bazı örnekler verebilirim. Bu yanılgılardan çoğunun aileden, okuldan ve çevreden edindiğimiz bilgilerden kaynaklandığı aşikâr.

Ancak bu vereceğim ilk örnek ne aileden, ne okuldan ne de çevreden kaynaklı. Üniversitenin son yılına kadar patlıcan sebzesinin dahil olduğu hiçbir yemeği ağzıma koymazdım. Bugün patlıcanın girdiği tüm yemeklerin muhteşemliğini geç de olsa anladığım için bahtiyarım. 

"Demokrasi halkın egemenliğine dayanan, halkın kendi kendisini yönettiği bir yönetim sistemidir." Evet, düzenin nasıl işlediğini öğrenene dek demokrasinin halkın egemenliği olduğu safsatasına inanıyordum. Şimdi demokrasinin eğitimsiz toplumlarda büyük bir kandırmacadan ibaret olduğunu anlamış bulunuyorum. Yaklaşık 2500 yıl önce antik Yunan filozofu Platon'un "eğitimsiz kitleler demokrasiyle diktatörlerini seçer" sözünün yanı sıra Hitler'in iktidara gelişi ve bugün ülkemizde yaşadığımız durum bu kanaate varmam için yeterli sanırım.

Yobaz olmayan ancak dinine bağlı bir ailede büyüdüm. Din, vatan, bayrak, ezan, şehit gibi kavramların bir anlamı vardı çocukluk hatta gençlik yıllarımda, her birinin kutsallığına inanır, saygı gösterirdim. Bugün bütün bunların birer sömürü aracı olarak kullanıldığını ve içlerinin boşaltıldığını anlamış bulunuyorum.

İnsanların dış görünüşüne bakıp sözlerine inanırdım, bu kadar egoist, çıkarcı, yalancı olabileceklerine ihtimal vermezdim. Artık şeytanın, insanın yaptığı kötülükler karşısında, daha beterini yapamam diyerek dünyayı terk ettiğini düşünüyorum. Anladığım kadarıyla bu böyle...      

Bir konu daha var ki, inanç sahiplerini üzmek istemem fakat düşüncemi saklarsam riyakârlık edeceğimi biliyorum. Üniversitenin ilk yıllarına kadar dinimi cansiperane savundum. Kutsal kitabı Arapça olarak okuyordum. Birileri çıktı karşıma, yahu dedi, senin kutsal bellediğin kitap kadınlarınızı dövün diyor. Yok dedim, vallahi inanmam! Aldım Türkçe mealini, tefsirini okudum. Yine inanmadım, dış güçler bana farklı bir kaynak vermiş olmalılar, dedim. Başkalarına baktım, üç aşağı beş yukarı aynı. Sadece bu mu daha başka neler neler okudum ve şaşkına döndüm. Yok dedim, olamaz dedim, bu kitabın her şeye gücü yeten bir yaratıcı elinden çıkmasının mümkün olmayacağını anladım. Elbette daha sonra bu anlayışım cennet, cehennem, erkeklere verilen huri tasvirleri, hadis ve menkıbelerden öğrendiklerimle perçinlendi.

Okul çağlarında edebiyat bana o kadar fuzuli bir uğraş gelirdi ki! Değerli eşimin edebiyatçı olması sayesinde kitap okumanın değerini anladım. Dünyaya, hayata bakış açım değişti.

17 yorum:

  1. Her kelimenizin altını çizip sonuna da imzamı eklemek istedim Mr. Kaplan. Bilmek başka, anlamak bambaşka!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İmzanız başım üstüne Mrs. Kedi. Teşekkürler:)

      Sil
  2. Yazıyı okurken olmasa da Manxcat'in yorumunu okurken Mr. diye hitap ettiğini fark ettim sonra acaba diğer yorumlarda bunu dikkate almadan yorum yapmış olabilir miyim diye düşündüm 🙈 Eskiden anlamamışım bak şimdi anladım🤭😂 İnsan her zaman eskiden anlamadığını sonradan anlayabilir iş bunu da anladım🤭

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet ben kendisine Mrs. o da bana Mr. diye hitap eder sağ olsun:) Buna öğrenmek de denilebilir sanırım. Öğrenmek, bilmek, anlamak hepsi üzerinde düşünülmesi gereken kavramlar. Bizler çoğu zaman karıştırıyoruz bunları:)

      Sil
  3. en iyisi edebiyatın değerini geç de olsa anlaman olmuş yaniii :) uğur mumcunun ünlü sözü, hep öğreniyorsun ne zaman bileceksin? :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Katılıyorum, aksi takdirde dile getirdiğim konuların pek çoğunu, dile getirmediklerimle birlikte anlamama imkân yoktu. Uğur Mumcu'ya cevabın "anlayınca" olurdu muhtemelen:)

      Sil
  4. Anlamanın sonu olabilir bence. Bazen yanlış anlayabilirsin, işte o zaman anlaman sona ermiş diyebiliriz. Her yanlış anlamanın sonunda yeni bir anlama meydana gelir. Bunun sık sık olması pek sağlıklı değil. Çok teşekkür ederim:)

    YanıtlaSil
  5. Aynı şeyleri söylüyoruz:) Biri biter diğeri başlar, birinin sonu, diğerinin başı. Diyelim ki adam öldürdüm ve hapse girip cezasını çektim. Gördüm ve tecrübe ettim ki adam öldürmek benim hayatımı mahvetti. O zaman adam öldürmenin iyi bir şey olmadığını anladım. To be or not to be. Olmamak olmanın devamı olabilir mi? Belki olabilir, belki de ayrı bir şeydir, kim bilebilir?:)

    YanıtlaSil
  6. Son paragraf tüm yazıya bedel bence. Eşinizi yürekten kutlarım, ne güzel bir değişim sağlamış. Ama siz de bu güzel değişimi daha önceki birkaç yazınızda da içtenlikle dile getirmiştiniz.
    Dini konular tabu niteliğinde. Tartışılamıyor, ön yargılı davranılıyor. Zaman değiştikçe, farklı yerlerden insan tanıdıkça bazı değerler de değer kaybına uğruyor. Gerçekle yapmacık olanı daha iyi algılıyor insan." Hayal kırıklığı" zamanla incitiyor insanı. Güvensizlik başlıyor, yalan ve riyaya tahammül edemiyor insan... Çok güzel bir yazıydı. Emeğinize sağlık.
    Sağlıklı günlere.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence de:) Çok teşekkür ederim.
      Ne yazık ki öyle. Sanki ayıp bir şey insanın neye inanıp inanmadığını söylemesi. Dinime bağlıyım demek prim yapıyor ama ben senin dinine şu nedenle inanmıyorum diyenin vay haline. Bu artık bana normal gelmiyor. Madem şeriatla yönetilmiyoruz, her vatandaş kendini her konuda ifade edebilir. İran ne hale geldi, ses çıkarmaya çıkarmaya. Eğer fikrimizi söylemezsek kendilerinden zannederler ve bu onlara güç verir. Hayır, bu ülkede dini bir yaşam şeklini kabul etmek istemiyoruz. Vergilerimizle diyanete bağlı bir sürü imama maaş verilmesine karşı durmalıyız. Çünkü o imamlar iktidarın borusunu öttürüyor. Bugün diyaneti kaldırır, camiler, Avrupa'da ve diğer bütün ülkelerdeki kiliseler gibi, devletten nemalanmayan özerk kurumlar haline getirilse ve bütün giderleri bağlı bulundukları cemaat tarafından karşılansa, o camilerden içeri kaç kişi girer, kim dindar kim dinci ortaya çıkacaktır. Bunu çok merak ediyorum.

      Sil
    2. Biz Evrim'le Deistiz. Hiçbir dine inanmıyoruz. Arya bu sene okulda din dersi görüyor. Kafası karışıyor, bize soruyor. Okulda dışlanmaması, öğretmeni ile sorun yaşamaması için kendi fikirlerimizi onunla paylaşırken çok dikkatli olmaya çalışıyoruz. Evrim muaf olsun diye başvuralım diyor ama ben şimdilik yapmayalım diyorum. Büyüdüğünde kendi kararını kendi vermeli bu konuda. Okulda "öğrendiklerini" kendi süzgecinden geçirip "anlamasını" beklememiz gerekiyor. Biz bunları düşünürken dindar olduğunu iddia eden bir adam 6 yaşındaki kızını evlendiriyor, yine dindar olduğunu iddia eden başka bir adam o çocukla evleniyor. Diyecek söz bulamıyorum.

      Sil
  7. Patlıcan ve edebiyat konusu ne güzel olmuş öyle:) Patlıcan gibi enfes bir şeye hiçbir faydalı değeri yok diyorlar bir de..Edebiyat konusunda 20'li yaşlarda bir kızla ayak üstü ettiğimiz sohbeti anımsadım.Pek hoşlanmadığından bahsediyordu, şiiri de ekliyordu içeriğine.Ona biraz daha yaş alınca seversin demiştim de benle akran olan başka biri tebessüm etmişti.Sahiden öyle ama , o yaşlarda edebiyattan alınan lezzet soğuk yemek yemek gibi bir şey :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, öyle diyorlar. Yine de belli olmaz, neler demediler ki? Yumurta kolesterol deposu deyip yasakladılar ve bir sürü ilaçla milleti zehirlediler. Ispanak demir deposu dediler, sonra hata yapılmış deyip Temel Reis'i açığa düşürdüler. Bakarsınız bir gün patlıcanın ne kadar faydalı bir yiyecek olduğunu söylerler! İlginçtir, ortaokulda Türkçe, lisede Edebiyat derslerini sevmediğim bir tarafa pek de başarılı sayılmazdım fakat herkesin sapır sapır döküldüğü lise kompozisyon dersinde en yüksek notu ben alırdım! Bunu açıklamak zor olsa gerek:) Şiir konusuna hâlâ uzağım. Sevdiğim şairler, şiirler var fakat yine de bir şiir kitabı alıp okumak gelmez içimden.

      Sil
  8. Bilmekle anlamak arasında farkın anlatışılı muazzam. Patlıcanı bende geç keşfettim, fakat ne muhteşem bir sebzeymiş. :)
    Demokroasi konusundaki çıkarımınız da çarpıcı, Platon'un sözü beni gerçekten etkiledi, ilk kez denk geldim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pek çok kelimeyi tam olarak anlamını bilmeden konuşuyor, yazıyor, ya da yanlış yerde kullanıyoruz. Bildiğimi sandığım bazı kelimeler sözlüğe baktığımda beni şaşırtıyor bazen. Patlıcan yemediğim yirmi dört yılıma yanarım:)) Demokrasi konusunda Platon'un sözünü epeydir biliyordum ve yeri geldiğinde blogta bahsederim. Teşekkürler:)

      Sil
  9. Hocam bizde okuyoruz namaz kılmayın da yazıyor oralarda bir yerde :) sorunun yeni hali güzel olmuş

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Namaz kılmayın diye bir şey yok Kur'anda. Fakat namaz kılın diye bir şey de yok. Kur'anda "salat" sözcüğü yanlış olarak dilimize namaz olarak çevrilmiş. Namaz Zerdüşt temelli Farsça bir kelimdedir. Salatın dilimizde karşılığı, destek olma, yardım etmedir. Eğer salat namaz olarak anlaşılsaydı Ahzab 43 nolu ayette "Allah ve melekleri, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size salat etmektedir." dediğinde Allah'ın ve meleklerinin insana namaz kıldıkları anlamı çıkar ki, ne Allah ne de melekler insana secde edecek kadar akıllarını yitirmemişlerdir:)

      Sil