5 Ocak 2023 Perşembe

DOKUZ ÖYKÜ - J.D SALINGER

Kitabın Adı: DOKUZ ÖYKÜ

Yazar: Jerome David SALINGER 

Sayfa Sayısı: 168

Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları

Çeviren: Coşkun Yerli 

Türü: Öykü

En çok satan kitaplar arasında sayılan Çavdar Tarlasında Çocuklar romanının Amerikalı yazarı J.D Salinger'le tanışmamı sağlayan ilk kitap oldu Dokuz Öykü. Geçen yıl okuduğum son kitaptı fakat yaklaşık bir haftadır yazar ve eserlerini araştırıyor, anlamaya çalışıyorum. Kitabı kısa süre içinde bitirmiştim fakat hiçbir öykü doğru dürüst bir etki bırakmamıştı üzerimde. Çavdar Tarlasında Çocuklar romanının yazarı J.D.Salinger'in büyük bir hayran kitlesi olduğunu biliyordum. Acaba neyi atlıyorum, herkesin göklere çıkardığı bu yazar bana niye hitap etmedi diyerek kitaptaki öykülerden bazılarını bir kez daha okudum. Yazdığı kitapları okuma sırasında mı yanlışlık yaptım diye sordum kendime. Gerek yazarın hayatı gerekse meşhur romanı hakkında çok sayıda yorum ve inceleme yazısı okudum. Yorumlar izledim, hatta kitabın ilk öyküsü için çekilen Muz Balığı için Mükemmel Bir Gün adlı kısa filmi izledim. Yazarın belgesel niteliğinde bir de biyografik bir filmi var, ilk fırsatta onu da izleyeceğim.

J.D Salinger (1919-2010) Newyork doğumlu, Amerikalı sıra dışı bir yazar. Dokuz Adından da anlaşıldığı üzere Dokuz Öykü kitabı, yazarın 1948-1953 yılları arasında kaleme aldığı dokuz öyküden oluşan bir eser. Lise yıllarından itibaren yazmaya başlayan Salinger'in okul hayatı başarısızlıklarla geçmiş. Bir ara oyunculuğa niyetlenmiş, daha sonra babasının gönderdiği askeri akademiden 1936 yılında mezun olmuş. Salinger, öykülerinin dergilerde yayımlanabilmesi için çaba gösteriyordu. 1941 yılında Amerikalı bir yazarın kızı olan Oona O'Neill ile çıkmaya başladı. 1942 yılında A.B.D'nin İkinci Dünya Savaşına katılmasından sonra askere alındı ve Normandiya Çıkartması dahil sıcak muharebelerin içinde bulundu. Bu sırada sevgilisi O'Neill'in ünlü sanatçı Charlie Chaplin ile evlendiğini gazetelerden öğrendi. Yazdığı çok sayıda öyküyü Amerikan The New Yorker dergisine gönderip yayımlattı. Paris'te bulunduğu sırada Ernest Hemingway'le tanışıp aralarında dostluk başladı. Savaşta yaşadıkları duygusal açıdan yazarı oldukça fazla etkilemişti. Sonraki yıllarda kızına bu döneme ilişkin şöyle diyecekti.

"Ne kadar yaşarsan yaşa, yanan etin kokusunu burnundan hiçbir zaman söküp atamıyorsun.

Kitabı tam olarak beğendiğimi söyleyemem. Bunun dışında yazarın popülerliği ve kitaplarına yapılan övgüler beni yazarı tanımaya yöneltti. Salinger'in yaşam öyküsü çok daha ilginç geldi bana. Bazıları öykülerin yavaş yavaş, sindire sindire okunmasını öneriyor. Ben üç gün içinde kitabı bitirmiştim oysa. Dönüp bazı öyküleri yeni baştan okudum. Özellikle de "Muz Balıkları için Mükemmel Bir Gün" ve "Teddy" adlı öykülere yoğunlaştım. Anlatım tarzı güzel fakat yine de bana bir şey kazandırmadığını düşünüyorum. Yazar yazdığı bazı öykülerden aldığı olumsuz eleştirilerden sonra hayata küsmüş. Daha sonra The New Yorker dergisine yazmış olduğu öyküler büyük beğeni kazanınca yazarla  röportaj yapmak isteyen, fotoğrafını çekmek isteyen birçok muhabir kapısına üşüşmüş. Gösterilen bu ilgiden bunalan yazar çareyi şehir dışında satın aldığı bir çiftlik evinde münzevi bir hayat sürmekte bulmuş. Yazdığı eserlerin sinemaya aktarılması teklifiyle gelen ünlü yönetmenleri geri çevirmiş. Öyle nevrotik bir kişiliğe bürünmüş ki, kapısına gelen muhabirleri yumruklamaya kadar vardırmış işi. Bu vakitten sonra hiçbir kitabını yayımlatmamış. Ölümüne kadar bir sandıkta topladığı çok sayıda yayımlanmamış kitabı olduğu söyleniyor. 

Çiftlik evinde, toplumdan uzak bir hayat sürerken yazar, Glass ailesi adında kurgusal 9 üyeli bir aile yaratmış. Öykülerinde bu aile fertlerine yer veriyor. Dokuz Öykü kitabında da bu karakterlerden bazılarını buluyoruz karşımızda. Ailenin büyük çocuğu Seymour Glass otelin plâjında dokuz yaşlarındaki bir kız çocuğuna anlatıyor.

"Muz dolu bir delikten içeri girerler. Deliğe dalmadan önce basbayağı bir balıktırlar. Ama delikten içeri girdiler mi, domuza dönerler. Neden mi? Öyle muz balıkları bilirim ki delikten içeri girdikten sonra yetmiş seksen muz yediler ondan... Tabii bu kadar muzla öyle şişko olurlar ki delikten çıkamazlar. Kapıdan geçemezler."

Elbette bu muz balığı metaforundan bir şeyler çıkarılabilir. Fakat Seymour'un daha sonra, plâjdan çıkıp otel odasına gitmesi ve yanındaki yatakta karısı uyurken kendi (?) kafasına sıkması karşısında insan şaşırıyor. Kendi kafasına sıktı diyenler olduğu gibi karısının kafasına da sıktı kurşunu diyenler var. Her ne kadar savaşın yol açtığı travmalar nedeniyle kendisine böyle bir son hazırladığı akla gelse de öncesini bilmeden bazı şeyler eksik kalıyor. Teddy adlı son öyküde ise yazar on yaşlarındaki bir çocuğun Uzak Doğu dinlerinden yola çıkıp reenkarnasyon ve felsefe üzerine yaptığı konuşmalardan bahsediliyor. Mevcut eğitim sistemini kıyasıya eleştiriyor bu zeki çocuk. Sözgelimi okullardan filin büyük ve hortumu olan bir hayvan olduğunu öğretmenin yanlış olacağını anlatıyor. Çocuğu filin yanına götüreceksin, fil çocuk hakkında ne biliyorsa çocuk da en çok onun hakkında o kadar bilecek ve kendisi tanıyacak sonunda diyor. Buna benzer sözler her ne kadar doğru olsa da on yaşında bir çocuğun bu sözleri sarf etmesi pek olağan gelmiyor bana. Diğer öyküleri, bir romanın başı ve sonunu ayırıp ortasından birkaç sayfasının alınmış gibi. Sabun köpüğü adeta, akılda pek kalıcı değil. Çeviri fena değil. 

Salinger'in kendisini toplumdan soyutlaması, beraberinde ona daha çok ilgi gösterilmesi, popülerliğinin artması sonucunu getirmiş. Amerika'da en çok satılan on kitaptan biri "Çavdar Tarlasında Çocuklar" Ne olursa olsun ilginç bir yazar J.D Salinger, hâlâ çok seveni var. Kendisi hakkında kesin fikir sahibi olabilmem için "Çavdar Tarlasında Çocuklar" romanını okuyacağım en yakın zamanda. 

12 yorum:

  1. Zavallı adam kaçtıkça kovaladılar evet :/
    Çavdar tarlasında çocuklar (İlk çevirisindeki ismi çok severim: Gönülçelen) kesinlikle okunması gereken 50 kitaptan biri bence..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitabın Türkçe adıyla ilgili tartışmalar olmuş. Elimdeki kitabı bitirdikten sonra Çavdar Tarlasında Çocuklar'a başlıyorum. Kitabı okuduktan sonra kitabın adına ilişkin bir şeyler söyleyebilirim. Yazarın kaçması onu bu kadar ünlü olmasına sebep belki. Bir youtube yorumcusu Mona Lisa çalınmış ve on yıl ortaya çıkarılmamış olduğunu hatırlatarak, bu tablonun ün kazanmasını buna bağlıyordu. Salinger de ortaya çıksaydı belki o kadar meşhur olmayacaktı, kim bilebilir?

      Sil
  2. Öyküleri ayrı seviyorum, merak ettim ben de bakayım güzele benziyor

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Salinger'in öykülerini okuyacaksanız, size önerim önce Glass ailesini tanımanız. Wikipedia dan bakabilirsiniz. Teşekkürler:)

      Sil
  3. Çavdar tarlasında çocuklar ilk sayfalarda dikkat çekiyordu hatta bu çocuk neler neler diyecek diye merak ettiriyordu fakat sonra sabır da merak da bir yere kadar, sıkmaya başladı, bitir be çocuğum moduna girdim.Yazarın diğer kitaplarına dair merak uyandırmadı üstelik.Onca övgüyü alıyor olmasına anlam veremeyenlerdenim ben de :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Muhtemelen ben de sizinle aynı değerlendirmeyi yapacağım. Bir dönem Amerika halkı tarafından şişirilmiş bir yazar gibi geliyor bana. Tabii, sürekli olarak toplumdan kaçıp gizlenmesi ona olan ilgiyi arttırmış. Yazım dili fena değil, ne var ki her öykünün sonunda bir bilinmezlik var. Yine de Çavdar Tarlasında Çocuklar romanını okuyacağım. Teşekkürler:)

      Sil
  4. Kitabı incelerken bu yazarı nerden tanıyorum diye düşündüm. Yazını okuyunca Çavdar Tarlasındaki Çocuklar kitabını yarım bıraktığımı hatırladım. Kitabı okurken bu kitap neden ödül almış ki dediğimi hatırlıyorum. Bazen kitapları kendi anadillerinde okumak gerek kim bilir belki de o zaman anlam kazanır. Pek bana hitap eden bir yazar değil o yüzden kitaplarını okumadım. Bu aralar Puşkin okuyorum belki tekrardan bu yazara da şans verebilirim. Sanırım kitaplar konusunda biraz ön yargılıyım kötü kitap okumaya tahammülüm yok. Okuduğum kitabın beni içine alması lazım. Çavdar Tarlasını okurken hadi be adam gir konuya diye diye ilerliyordum sanırım pek hatırlamasam da. Bu hikayeyi de okumadım merakta uyandırmadı açıkcası.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kötü kitap okumak istemez kimse elbette. Fakat herkesin beğeni tarzı farklı. Salinger'in Dokuz Öykü kitabını ben çok beğenmedim fakat hem yazar hem kitap hakkında hayli olumlu yorum görünce kendimden şüphelendim, acaba ben mi bir şeyler kaçırıyorum dedim. Salinger'in yaşam öyküsü yazdığı kurmaca öykülerden daha ilginç geldi bana. En meşhur romanı Çavdar Tarlasında Çocuklar romanını yarından itibaren okumaya başlayacağım. Sizin yarım bıraktığınızı öğrenince biraz daha ön yargılı olacağımı düşünmeye başladım. Sanırım yazar hakkında nihai kararımı şu meşhur romanını okuduktan sonra verebilirim. Teşekkürler:)

      Sil
  5. Yazarın tek eserinin Çavdar Tarlasında Çocuklar olduğunu sanıyordum, öykü kitabı beni şaşırttı ama ilginçmiş, sanırım es geçilebilir bir kitap:) elinize sağlık keyifli okumalar:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Muhtemelen Çavdar Tarlasında Çocuklar'ı da bugün bitiririm. Bence gereksiz yere abartılan bir yazar. Sevenleri çok fazla fakat ben onlardan biri olmayacağım sanırım. Teşekkür ederim, size de keyifli okumalar:)

      Sil
  6. Çavdar Tarlasında Çocuklar'ı çok duydum ama yazarın adı hiç aklımda kalmamış niyeyse. Bilgilendirici bir yazı olmuş, söylediklerinizden sonra pek ilgimi çekmedi kitap. Hak ettiği değeri göremeyen eserler olduğu gibi tam tersi de olabiliyor. Ben o yüzden kendim nasıl buldum onu önemserim. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Amerikan kültürüyle yetişmiş haylaz bir veledin üç gününü anlatıyor kitap. Vereceği bir şey yok. Fakat yazarın o veledin ağzından yaşadıklarını, duygu ve düşüncelerini gerçekçi bir dille aktarması ilgimi çekti. Size katılıyorum, ben de öyle:)

      Sil