20 Şubat 2023 Pazartesi

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 183

Sevgili DeepTone tarafından organize edilen Ağaç Ev Sohbetleri etkinliğimiz devam ediyorÖnceki haftaların sohbet konularını ve konu başlıklarını öneren arkadaşlarımızın isim listesini burada bulabilirsiniz. Bu haftanın konusu benden.

Ülkemiz her felâkete uğradığında sebepleri ve sorumluları hakkında saatlerce, günlerce konuşur, dururuz. Bu konuda alınması hayati önem taşıyan hususları göz ardı ederken sorumlularını cezalandırmaktan yana tavır almayız. Olayın sıcaklığı geçer geçmez konuşulanların tümünü unutur ve günlük hayatımıza döneriz. Ta ki, yeni bir felâketle karşılaşana kadar... Özellikle son büyük depremde "liyakat" sözcüğü üzerinde sıkça duruldu. Bu nedenle "liyakat", haftanın konusunu belirlememde etkili oldu. 

"Yozlaşmanın en büyük sebeplerinden biri olan "liyakat" sorununun ülkemiz şartlarında çözümü mümkün mü? Gelişmişlik düzeyimizin artmasında liyakat tek başına yeterli midir? Özellikle kamuda liyakate esas kadrolara görev verilmesi için sizce neler yapılmalı?"

Liyakat ilkesi belli bir göreve atanacak kişilerde, yeterlik ve yeteneklerinin temel alınmasını gerektirir. Ülkemizde liyakat yerine sadakate önem verilmesi yozlaşmanın başlıca sebebi olmuştur. Toplumun bilinçli olarak cahil bırakılması nedeniyle mevcut demokratik sistemimizin liyakat sorununa çözüm bulacağına inanmıyorum. Liyakatin esas alındığı "meritokrasi" sisteminin, yani ülke idaresinin yetkin ve yetenekli kişilere verilmesinin, ülkemizdeki demokrasi anlayışına kıyasla daha iyi olmasına karşılık sorunun adil biçimde ve evrensel etik kuralları dahilinde çözümlenmesi esas alınmalıdır. Bu bağlamda liyakatin yanı sıra fırsat eşitliği ve adaletin tesisi ideal yönetim tarzında aranılan ölçülerdir. Ülkemizde uygulanan sözde demokrasi sistemiyle liyakat sorununun çözümü mümkün değil bana göre. Tek çözüm rejimin yıkılıp sistemin kökten değiştirilmesidir. 

Özel sektörde yönetimin liyakatsiz kişilere devri şirketlerin zarar edip kapanmasıyla sonuçlanır. Oysa devletlerin siyaset ve bürokraside yetersiz, yeteneksiz kişilerin eline bırakılması çoğu zaman devletin sonunu getirmez ama vatandaşların türlü acılar ve sıkıntılar çekmesine, küçük bir yandaş topluluğu zenginleşirken halkın büyük çoğunluğunun yoksulluk içinde kıvranmasına sebep olur. Bu bakımdan halkın refahı için kamu sektöründe liyakat çok daha büyük önem arz eder. Ülkede fırsat eşitliği ve adalet sağlanmaksızın liyakat tek başına yeterli olmaz. Söz gelimi parası olanlar iyi okullarda eğitim görüp iyi birer meslek sahibi, başarılı bir iş adamı ya da kamuda yetkin bir yönetici, bürokrat, sanayici olurken aynı yeteneklere hatta daha üstün yeteneklere sahip başkaları yoksulluk nedeniyle eğitim yapamıyor, din, mezhep, ırk ve bölgesel ayrımcılık nedeniyle ayrımcılığa uğruyorsa toplumda huzur sağlanamaz.

Ne yapmak lâzım? Öncelikle kreşler ve ana okulları dahil üniversite seviyesine kadar tüm özel okullar ve eğitim kurumları özelleştirilmelidir. Yetkin öğretmenler tarafından bilimsel eğitim verilecek okullarda öğrencileri yaşamları boyunca başarılı kılacak her türlü donanım, barınma ihtiyacı, ve eğitim gereçleri ücretsiz olarak devlet tarafından temin edilmelidir. Bu kurumları bitiren gençler ülkenin ihtiyacı olan mesleki branşlara yönlendirilmeli, üniversite eğitimleri için başarılı olanlara karşılıksız eğitim bursları verilmelidir. Böylelikle eşitlik büyük ölçüde sağlanabilir. Bu noktada bir örnek vereyim. Cumhurbaşkanının damadı, iyi eğitim görmüş ve yetenekli bir genç. İHA'lar, SİHA'larla ülke savunmasına katkıda bulunduğu ve ülkeye belli ölçüde döviz kazandırdığı söyleniyor. Eğer sözü edilen kişi sıradan bir vatandaş olsaydı, acaba ne kadar başarılı olur, ülkeye ne kadar faydası dokunurdu? İktidarla bağı olmayan ve en az onun kadar hatta ondan daha zeki gençler ülkeden kaçıp kendilerini kurtarma telâşındalar. Eski başbakanlardan birinin oğlu, görünüş itibarıyla pek de zeki görünmüyor. Ancak daha önce ulaştırma bakanlığı yapan babası sayesinde kullandığı kamu bankası kredileriyle gemi filosu satın almış, yine iktidarın nimetlerinden yararlanıp gemilerini yürütmeyi bilmiştir. Dolayısıyla liyakatin yanında fırsat eşitliği ve adalet, ülkenin refaha ulaşabilmesi için vazgeçilmez kriterlerdir.

Kamuda görevli personelin performans değerlendirilmesi yapılmalı, başarılarına göre ödüllendirilmeli, görevini suistimal eden ya da suça karışan kişileri cezalandırıp bir daha benzer görevlere getirmemeli. Eşit iş eşit maaş düzeninden vazgeçilerek işinde başarı gösterenlere cazip koşullar sunarak özendirilmelidir. Siyaset ile bürokrasi kesinlikle birbirinden ayrılmalıdır. İktidara gelen her parti kamuda başarılı yöneticileri ücra köşelere sürerek ya da türlü oyunlarla istifaya zorlamak suretiyle yerlerine yeterliklerine bakmaksızın kendi yandaşlarını oturtmamalıdır. 

Liyakate sahip olan herkes ahlâklı mıdır? Ahlâk göreceli bir kavram olduğu için namus kavramından bahsetmiyorum. Başkalarına zarar vermediği ölçüde herkesin namus anlayışı kendine. Ben burada evrensel ahlâktan söz ediyorum. Yani, görevini kaytarmadan doğru dürüst yapan, yalan söylemeyen, hatalarını başkalarının üzerine atmayan, başkalarının sırtından yükselmeye çalışmayan, haklıyı haksızı, doğruyu yanlışı ayırt etmesini bilen, çalışkan insanların sahip olduğu güzel ahlâktan. Adam işinin ehlidir, liyakat sahibidir fakat devleti zarara uğratıp rüşvet alır, rüşvet verir. Bu tür düşük ahlâk sahipleri ivedilikle kamu görevinden uzaklaştırılmalıdır. 

Her devlet kurumunun başında atamaları yapan, memurların özlük haklarını düzenleyen en fazla iki yılda bir değişen, özerk yapıya sahip komisyonlar kurulmalı, böylelikle siyaset devletin bürokrasisinden uzak tutulmalıdır. Elbette bağımsız yargı bu komisyonları denetlemelidir. Bu şekilde eğitim mensupları, hukuk ve sağlık personeli ve diğer bütün devlet kurumları siyasi iktidarın baskısından kurtarılmalı, sadece milletin refahı için ülkede güzel bir geleceğin tesisi için çalışmalıdır.

Bakıldığında mevcut yasalarımızda fazla bir eksik bulamazsınız. Sorun uygulamada karşımıza çıkıyor. İki hafta önce büyük bir deprem felaketi yaşadık. Göstermelik birkaç müteahhit yakalayıp tutukladılar. Onları da delil yetersizliğinden salıvereceklerinden adım kadar eminim. İmar aflarıyla kaçak yapılara ruhsat veren, rant için tarım arazilerini, yapıya uygun olmayan alanları imara açan siyasiler, uygun zemin etüdü yapmayan, yapılan yetersiz zemin etüdüne onay veren, zemine göre uygun temel plânı hazırlamayan proje müellifleri, inşaat projesini hazırlayan, projeyi onaylayan belediye fen işleri mensupları, yapı denetim şirketleri, uygulamadan mesul şantiye şefleri, hazır beton tesisleri, kum çakıl ocakları, standart dışı üretim yapan yapı malzemesi üreticileri ve teker teker sayamadığım diğer sorumlulara hesap soran yok. Daha korkuncu artık bu işleyiş hepimize normal geliyor, böylelikle şansına yaşıyoruz. Bu durum asla kader değildir. Çözümü vardır fakat bu çözümün demokratik yollardan geleceğini hiç sanmıyorum. Ülke elimizden kayacak bu gidişle. Ya Mustafa Kemal Atatürk gibi cesur bir lider çıkıp masaya yumruğunu vuracak ve yukarıda anlattığım sistemi hayata geçirecek ya da ağlamaya devam edeceğiz.

13 yorum:

  1. Liyakatin yanı sıra ahlâk da önemli. İşi çok iyi bilir ancak bilgisini, tecrübesini ve aklını kendi menfaati için kötüye kullanır. Bu yüzden özellikle seçilen ve atanan yöneticiler hem liyakat sahibi hem de adil, halkı düşünen, güzel ahlâk sahibi olmalıdır.

    YanıtlaSil
  2. Dün bir plan yapmalarını gördüm ağzım açık kaldı....
    Ne zemin çalışması ne beton çalışması, oraya bunu yapalım buraya bunu yapalım gibi...
    Şirkette birkaç proje çalışmam olmuştu ama hiç böyle beyin fırtınası görmedim,
    Yel olupta esip gitmediler ona yanarım...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, ben de gördüm. Şipşak şehri kurdular! Ne bileyim, ders almıyor bu zihniyet. İşimiz imamlara kaldı, mühendise gerek görmüyorlar. Cahil halk da bunları görmüyor. Bu yüzden demokrasi bizim ülkemiz için iyi bir rejim değil. Cesur, vatanını, milletini düşünen bir kahraman gerek. Darbeci mi diyecekler? Desinler varsın...

      Sil
  3. Günümüzde bazı sözcükleri daha az kullanır olduk. Artık kullanmaya ihtiyaç mı duymuyoruz yoksa bazı değerlerimiz gibi kayıp gittiler mi elimizden?
    Özellikle eğitim kurumlarında liyakat çok önemli sayılırdı. İlkokulda öğrenciyken Başöğretmenimiz olduğunu hatırlıyorum. Diğer öğretmenlerden daha yaşlı, daha deneyimli, bazen öğretmenleri derste denetleyen yetkili bir kişi. Orta dereceli okullarda okula yeni atanan her branş öğretmenine aynı branştan deneyimli, liyakat sahibi bir öğretmen Rehberlik eder, birlikte derse girerlerdi. Saygınlık, kendini geliştirme esastı, rehberlik süresi uzatılabilirdi.
    Uzmanlık her meslekte kabul görürdü, "Fark yaratmak" önemliydi. Adlarını hiç unutamadığım her meslekten kişi var. Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in yanındaki görevlilere nezaketi , fikir alışverişi hala dillere destandır.
    En güvenilir kurum ve kişiler sıralaması yıllara göre incelense asıl depremleri "insan" seçiminde, liyakatsiz adamları işe yerleştirmelerde yaşadığımız ortaya çıkar. Temel taşları yerinden alındığında sistem de çöküntüye uğruyor. Ödül ve cezalar hakkıyla verilmezse kuşaktan kuşağa olumsuz izler bırakıyor.
    Yanlışların üzerine doğruları inşa etmek çok zor elbette. Daha uzun zaman ve emek istiyor.
    Ama neden olmasın? El birliğiyle, gönül ve yürek işbirliğiyle...

    YanıtlaSil
  4. Radyoda "İstanbul' un Nazım Planı" diye bir yayın yapmıştım bir gün önce. Orda hem liyakatli, hem de halkın menfaatini gözeten ahlaklı kimseye örnek birisini gördük. 1960 larda da şaibeli davranan vali, belediye başkanı gibi kimseler varmış, vardı ve belki de hep olacak, iş ki saydığımız hasletlere sahip insanların bu gibi kimseleri giderek yok olacakları bir duruma getirmeleri. Yoğun bir eğitime tabii tutulmalıyız, sadece çocuklardan başlamıyor bu elbette, biz emeklileri bile her alan ve koşulda kullanabilecekleri bir sistem yaratırlarsa seve seve koşarım. Çünkü artık bir dakikayı bile boş geçirmemiz, ülke için lüks olur.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hemen dönüp yayınınızı dinledim. Bütün yayınlarınız güzel fakat çoğunu kaçırıyorum maalesef. Evet, Angel, soyadı gibi liyakat timsali bir melekmiş. Hikâyeyi daha önce bilmiyordum. Toplum o kadar kirlendi ve yaşam koşulları o kadar zorlaştı ki savaş sonrası bir dönemde o kıymetli zat kadar liyakatli, şerefli tek insana rastlamıyoruz artık. Muazzam bir baskı altında yaşam mücadelesi veriyoruz. Arada tek tük namuslu insan çıkıp iki kelam etse hapse atılıyor, işini kaybediyor, ailesiyle birlikte sürülüyor, yoksulluğa mahkum ediliyor.
      Maalesef görünürde güvenebileceğim bir lider göremiyorum. Bu ülke nasıl bu hale geldi?

      Sil
  5. Açıkcası bu ülkede bu sorunun gerçek anlamda çözüleceğine inanmıyorum. Bu dönemde suyu çıktı işin kabul ama daha önceki hükümetlerde de vardı torpil olayı. Anlayış böyle. Çok çok temelden düzenlemeler gerekli: onu da yapan olur mu sanmam. Bugün radyoda bir yorum güzeldi "Kartal İmam Hatim Lisesi mezunlarının ODTÜ mezunlarından daha iyi yerlere gelmesinden bıktım"

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mevcut şartlar altında ileriye dönük bir umudum yok benim de. Bu boyutta olmasa da önceki hükümetlerde de vardı, evet. Muhtemelen bundan sonra da olacak. İşte bunun için kökten bir değişim gerekiyor. Sistemin yeniden kurulması şart. Sorun şu ki, değişim Erbakan'ın bir zamanlar dediği gibi kanlı mı olacak, kansız mı? Başımıza ne gelecekse, endişeyle bekliyoruz. Sonunda eğer sömürü aracı olan halkın dini ve milli duygularını kullanmayan bir kadro iş başına gelirse belki biraz umudum artar. Yine de insan tabiatına pek güvenim yok. İktidar insanı canavarlaştırabiliyor.

      Sil
    2. Espri gibi söylendi ama gerçekti aslında "depreme dayanıklı konutlar yapamamışız ama en şiddetli depreme dayanıklı koltuklarımız var"

      Sil
  6. Bugün bir müteahhittin serbest kaldığını okudum... yalnızca gerçek olmaması için dua ediyorum. Yok diyorum bu kadar da kötü olamazlar bir ülke bu kadar yolsuzlaşmış olamaz. Etimle kemiğimle nefret ettirdiler her şeyden. Artık yorum yapacak güç dahi bulamıyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dear Monarosa, müteahhitlere sıra gelene kadar o kadar fazla kişinin suiistimali, sorumsuzluğu, çıkarı için göz yumması, görevini ihmal etmesi, iş bilmezliği, amirlerine karşı korkusundan ses çıkaramaması vs. nedenler var ki, size anlatamam. İşin içinde olduğum için biliyorum, sorun bugünün sorunu değil. % 70 tenzilatla hastane ihaleleri yapılıyordu bir zamanlar. Müteahhittin işi o paraya bitirmesi mümkün değil. Bu ne demek? Bile bile tamam, kardeşim git sen de malzemeden çal, kalitesiz malzeme kullan demek değil mi? Şimdi bu ihaleye onay veren mi suçlu yoksa o işi mümkün olmayan bir fiyatla üstlenen yüklenici, yani müteahhit mi? Bence devletin denetleme yetkisi var, bu tür şeyleri ister ihale öncesinden ister uygulama esnasında önleyebilir. Bir sürü can ve mal kaybına sebep olan herhangi bir iş ilkokul mezunu bir müteahhidin insafına terk edilemez. Tek sorumlu devlettir. Devleti kutsal gösterenler aslında kendi kabahatlerini devlet kavramına gizleyenlerdir. Devlet seçimle gelen siyasi yöneticilerden oluşur. Eğer bu yöneticiler iyiyse devlet iyi, kötüyse devlet kötüdür. Devletimiz büyüktür, her badirenin altından kalkmayı bilir gibi söylemleri vatandaşı kandırmak için dillerden düşürmez politikacılar. Eğer sorumlu arıyorsak bence sıralama şöyle yapılmalı. 1. Siyasiler (Cumhurbaşkanı, bakanlar vs) 2. Bürokratlar (ihale, kontrol teşkilatları ve yargı başta olmak üzere) 3. Müteahhitler 4. Uygulamadaki teknik kadro. 5. Vatandaş (liyakatsiz siyasetçileri iktidara taşıyan oyu verenler başta olmak üzere olan bitene sessiz kalan diğer vatandaşlar)

      Sil
  7. Devlet kurumlarında bir performans değerlendirmesi yapılıyor mu yapılıyorsa da nasıl yapılıyor allah bilir bir haldeyiz gerçekten.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hiç sanmıyorum. Performansa göre değil akrabalık, torpil ve yandaşlık bağına göre değerlendirme yapılıyor.

      Sil