2 Kasım 2023 Perşembe

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 219

Sevgili DeepTone tarafından organize edilen Ağaç Ev Sohbetleri etkinliğimiz devam ediyorÖnceki haftaların sohbet konularını ve konu başlıklarını öneren arkadaşlarımızın isim listesini burada bulabilirsiniz. Ağaç Ev Sohbetlerinde bu haftanın konusu sevgili DeepTone'dan.   

"İnsanın insana yaptığı şiddetin psikolojik etkileri nelerdir?"

Geçenlerde bir video izlemiştim: Başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere, "Kadın ve çocuk şiddetine hayır" gibi sloganlar eleştiriliyordu. Önce garipsedim, hatta İstanbul Sözleşmesine karşı çıkan birini niye izliyorsun diye kendime kızmaya da başlamıştım fakat biraz düşününce dile getirilen konulara hak verir gibi oldum. Esasen şiddeti sadece bir insan cinsiyle ya da belli bir yaş grubuyla sınırlandırmak doğru değildi gerçekten. Şiddet şiddetti, ister kadına ister erkeğe, ister yetişkine ister çocuğa, isterse başka herhangi bir canlıya yapılsın, kategorilere ayırmadan alayına birden karşı çıkmak gerekirdi. Evet, şiddet her zaman savunmasız kişilere yapılıyor, ancak olayı kadın, çocuk ve erkek diye ayırdığımızda farkında olmadan ayrımcılık yapmış olmuyor muyuz? Eğer bir şiddet varsa kadın erkek demeden hep birlikte, omuz omuza karşı çıkmalıyız. Sadece etkisini yitirmiş, kanıksanmış sloganlar atarak soruna çare üretmekten uzaklaşırız. Bu bakımdan yazıma başlarken, soruyu şeklen doğru bulduğumu belirtmek isterim.

İnsana yapılan şiddetin türlü çeşitleri vardır. Fiziksel olsun, psikolojik olsun şiddetin her türlüsü insan ruhunda derin yaralar açar. Hatta bazı durumlarda psikolojik şiddetin insan üzerinde bıraktığı etki, fiziksel şiddeti aratabilecek seviyededir. Sözgelimi kırsal bölgede adam karısına hiçbir fiziki şiddet uygulamamakla beraber eve kuma getirir. Bu tavır karşısınd sesini çıkartamayan karısı, yaşadığı travmayla şiddet görmekten beter bir durumda hisseder kendini. Unutmayalım ki, kocam her akşam beni dövseydi de üstüme kuma getirmeseydi diyerek dertlenen kadınların ülkesinde yaşıyoruz.

Şimdi yine lâfı getirip getirip dine bağlıyorsun diyeceksiniz. Ne yapayım lâf o yöne doğru bir seyir izliyorsa? Ben sadece olanları yazmakla mükellef bir kulunuzum. Elinizi vicdanınıza koyun, en büyük şiddet dinler yüzünden uygulanmıyor mu? Kültürümüze işleyen namus cinayetleri, din adına yapılan en acımasız savaşlar, kadının ganimet olarak görülmesi, köleliğin, cariyeliğin ve çok eşliliğin normal karşılanması, kadının sadece erkeklere hizmet etmekle görevli bir cins olarak empoze edilmesi, cennette erkekler tomurcuk memeli 33 huriyle onurlandırılırken, kadınlara fikirleri sorulmaksızın şehitler verilmesinin kadınlar üzerinde yaratacağı psikolojik etkileri göz ardı etmemi mi bekliyorsunuz benden?     

Genel olarak ayrımcılık, adaletsizlik ve eşitsizlik şiddeti getirir. Hemen hemen her ülke, kâğıt üstünde bütün vatandaşlarının doğdukları andan itibaren eşit haklara sahip olduklarını kabul eder. Birleşmiş Milletlerde, İkinci Dünya Savaşının yıkıcı etkilerinin görülmesinden sonra 10 Aralık 1948'de imzalanan İnsan Hakları Bildirisine çekinser oy kullanan Suudi Arabistan, en azından dürüst davranarak metni, şeriat ve İslâm kurallarıyla bağdaşmadığı gerekçesiyle imzalamadığını açıklamış. Bizim gibi az gelişmiş ülkelerde yaşayan insanlar kâğıt üstünde eşit haklara sahip birer vatandaş olarak gösterilirken inancına, milliyetine ve siyasi kimliğine göre farklı muamele görüp dururlar, bu uygulamalar, yani ayrımcılık, adaletsizlik ve eşitsizlik her biri birer şiddet değil mi? KPSS de en yüksek puanı almasına rağmen yandaş olmadığı için sözde mülâkat sırasında elenen genç bir insanın yaşadığı hayal kırıklığını tahmin etmek zor olmasa gerek.  

Gelirdeki adaletsizlik ayrı bir şiddet olarak karşımıza çıkar ama çoğu insan bu durumu kadere bağlayıp şükretmekle! yetiniyor maalesef. Bugün dünyamızda her geçen gün artarak devam eden gelir dağılımındaki uçurum, toplumda ruhsal bunalıma yol açarken intihar vakaları ülkemizin gündeminden düşmüyor. Günde on iki saatten fazla çalışmasına rağmen evde çocuklarının temel ihtiyaçlarını karşılayamayan bir babanın yaşadığı çaresizliği düşünün.  

İşyerlerinde yapılan mobbing, tarikat ve kuran kurslarında yapılan cinsel tacizler, yeterli pedagojik eğitim almadan okullarda görev yapan eğitim kadrosunun çocuklar üzerindeki hatalı davranışları, siyasi davaların sonucunda uydurma gerekçelerle yıllarca hapislerde çürütülen insanların yaşadıkları ve daha nice şiddet türü sayabiliriz. Hepsi de insanlar ve hatta onların yakınları üzerinde olumsuz etkiler bırakır. Bazen şiddete uğrayanlar yaşadıklarını hazmedemeyerek canlarına dahi kıyabilirler. Pek çoğu ruhsal yönden arızalı ve topluma zarar verebilecek düzeyde tehlikeli bir hale gelebilir. Seri katillerin yaşam öykülerini dinlediğinizde hayatının bir döneminde mutlaka şiddet görmüş olduklarına şahit olursunuz. 

Ne yazık ki şiddeti tamamen ortadan kaldırmak mümkün değil. Diğer taraftan eğitimin şiddete karşı azami ölçüde koruma sağladığını düşünüyorum. Şiddete uğrayan insanların çoğu çocuk ve cahil bırakılmış halk kesimleridir.    

16 yorum:

  1. Ben de hep aynı şeyi düşünmüşümdür, kadına ya da çocuğa şiddet diye yaftalamaktansa insana şiddet olarak bakmak lazım. İnsanın insana şiddeti. Güçlünün zayıfa, zenginin fakire uyguladığı şiddet, fiziksel ya da psikolojik. Bence dinle de pek ilgili değil insanlığın varlığından beri savaşlar var demek ki şiddet göstermek yapımız tıynetimizde var.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şiddet insanın doğuştan gelen bir özelliğidir. Din ise şiddetin en çok kullanıldığı bir aparattır. Kur'anın Türkçe mealini okuyup öğrenene kadar İslam dininin ne kadar barışçı olduğunu düşünürdüm. Lâkin karılarınızı lâf dinlemediklerinde dövün gibi bazı ayetlerin büyük yaratıcıya yakışmadığını ve kesinlikle bunların Allah'ın sözleri olmayacağına inandım. Savaşlar hep olmuştur fakat bunların önemli bir kısmı dini temele dayanır. Hitler İkinci Dünya Savaşında Yahudileri sadece dini inançlarından dolayı fırınlarda yakarak sabun yapmıştır. Bugün İsrail ile Filistin arasında süregelen acımasız savaşın temelinde yine din vardır. Haçlı seferleri din adına yapılan savaşlardır. Bu konuda o kadar çok örnek sayılabilir ki. Orta Çağda engizisyon cadı avına çıkarak kiliseye gitmeyen kadınların içine şeytan girdi diyerek en büyük işkenceleri yapmadılar mı?
      Kutsal kitapta kölelik nasıl kabul edilebilir, kısas konusu kan davalarının temeli değil mi?
      "Bakara Suresi, 178. ayet: Ey iman edenler, öldürülenler hakkında size kısas yazıldı (farz kılındı). Özgüre karşı özgür, köleye karşı köle ve dişiye karşı dişi.
      Şiddetin dinle doğrudan ilişkisi olduğuna ve bunun sadece yorumdan kaynaklanmadığına dair sayısız ayet ve hadis mevcut. Sömürü ve şiddeti ortadan kaldırmak ya da en azından azaltmak istiyorsak öncelikle dinin siyaset ve ticaretten arındırılarak kendi mecrasına çekilmesi gerektiğini düşünüyorum.

      Sil
  2. Bu çok karmaşık bir konu bence. İnsanlar masum birer bebek olarak dünyaya gözlerini açmıyor demek istiyorum. O bebeklerden mesela nasıl Hitler falan oluyor sonra... Yani Sevgili Kaystros, ne diyeceğimi bilemiyorum, Sezen şarkısında olduğu gibi; "Masum değiliz, hiçbirimiz, tırınınnn tırınınn"
    🌺

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız genlerimizle taşıdığımız ve zaman içinde evrimleşen özelliklere sahibiz. Bunların içinde kötü olanlar da var. Yaratıcı her nasıl düşündüyse bir fayda görmüş ki eklemiş! Bu kabule dayanarak dünyada şiddetin asla yok edilemeyeceği saptaması yapılabilir. Bununla birlikte iyi yöneticilerle ve adil uygulamalarla toplumda şiddetin azaltılabileceğini düşünenlerdenim. Oysa yapılanlar tam aksi; ehil olmayan yöneticilerin idareyi ele aldığı adaletin olmadığı bir ülkede yaşıyoruz. Bu ortamda şiddet olayları tavan yapıyor haliyle.
      Sezen "masum değiliz hiçbirimiz" derken, ben ne yaptım diye soruyorum kendime? Evet, Sezen masum değil bence de ama sade vatandaş olarak bizlerin masum olduğuna inanıyorum. Her ne kadar genlerimize kötülük işlenmiş olsa da irademizle kötü davranışlarımıza gem vurabiliyoruz elimizden geldiğince:))

      Sil
  3. Doğru, bir de "kadınlar günü", "kız çocuklar bayramı" falan gibi şeyler de bizim gibi ülkelerde kutlanıyor, medeni ve demokratik ülkelerde hiç böyle günler olmaması bana tuhaf gelmişti.. İşte bazen demek ki pozitif ayrımcılık da olmasa kadının çocuğun adı hiç geçmeyecek diye korkuyoruz sanırım.. Bu dini ve politik atmosferde de daha bir yüzyıl (türkiye yüzyılı!) farklı bir sonuç bekleyemiyorum maalesef, bir devrim olacaksa kadınların tarafından olması lazım, İran'daki gibi, tek tek öldürülüyorlar ama vazgeçmiyorlar. Biz de teee 1923'te bize verilmiş haklarımızı altın tepsiyle geri iade ediyoruz, aman bana dokunmasın mantığıyla.
    Bir anektod anlatmak istiyorum, benim için göz açtıran bir olaydı. İki üç sene evvel bir grup kadın arkadaşla oturuyoruz, konu tacize geldi, hepimiz farklı ülkelerdeniz, bir ben doğu taraftanım. Ben dedim ki, bizim ülkemizde büyürken, otobüste falan tacize uğramamak, sokakta laf atılmamak çok ender bir durumdur. Bana dediler ki peki ne yapıyorsunuz.. Dedim hiç, biz hepimiz biliriz büyürken otobüste böyle bir olay başımıza gelirse ne yapacağımızı; hemen bir sonraki durak kalabalıksa ineriz ya da kalabalık kadınların arasına sığınırız. Hatta sırf biz mi, erkek arkadaşlarımız otobüse biner binmez hemen bizim yanımızda önümüzde durur diğer erkeklerle aramıza girer bizi korurlar falan diyordum ki... "Ahhh ne kadar üzüldüm, nasıl etkilenmişsinizdir, psikolojiniz nasıl bozulmuştur kim bilir" dedi bir kadın. O an yokladım, yooo, hiç etkilenmemişim yani elbette çok utanmış çok öfkelenmiş çok üzülmüştüm ama hiçbir şey yapamamış, unutmaya çalışmış, nasılsa herkese oluyor bunlar daha ne ki millet tecavüze uğrayıp öldürülüyor diye düşünüp önemsizleştirmiş ve unutturmuştum kendime. Dedim yok pek etkilenmedim, bizde çok sık olur.. her kadına olur bu tip şeyler.. O zamanki bakışlarını, hayretlerini unutamıyorum.. İlk defa bakın 40 yaşıma gelmişim, o zaman ayılmıştım otobüste birinin sana dokunmasının normal olmadığına.. O zamana dek hep "taciz"i çok daha ağır örneklerle taciz saymışım.. Otobüste ya da sokakta laf atmadır vesairedir bunları evet rahatsızlık verici ve utandırıcı bulmuş ama normal sanmışım.. Erkekler böyledir, kendimi korumak benim görevimdir demişim.. Çok acı gerçekten. Bir tarafa "saldır sen erkeksin" diğer tarafa "sen kendini korumak zorundasın" demek nasıl bir kafadır? Ama normalleştirmek o kafadan bile daha acı tabii, çünkü "sürdüren mekanizma" tam olarak bu. Baş kaldırmamak, normalleştirmek...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İran kadınının efsane direnişini saygı ve hayranlıkla takip ediyorum. Çoğu zaman yanlarında erkek destekçileri olmaksızın canları pahasına yönetime karşı başkaldırılarını, onurlu bir şekilde özgürlüklerine sahip çıkma gayretlerini Türk kadınlarının örnek alması gerektiğini düşünüyorum. Korkarım bu tepkisizlikle bizim sonumuz da İran'a benzeyecek.

      Çok haklısınız, toplumumuzda dini, kültürel etkilerden dolayı kadın ve erkeğe biçilmiş roller var. Halkın ekseriyeti bazı kurallara katı bir şekilde bağlı hissediyor kendini. Sözgelimi yemek yapmak, çamaşır, bulaşık yıkamak, çocuğun bakımını üstlenmek kadının görevi! Kadın çalışıyor olsa bile bu görevlerden kendini kurtaramıyor. Bunun eğitimle de ilgisi yok. Kadın profesör de olsa evde kocasının önüne bir tabak yemek koymak zorunda hissediyor. Erkeklere biçilen rol ise evi geçindirmek için çalışıp para kazanmak. Evde çocuklarıyla ve ev işleriyle ilgilenip karısının parasıyla evi geçindirmek bir erkeğe ne de gurur kırıcı gelir. Hepsi yanlış ve kırılması gereken toplumsal kurallar bunlar.

      Taciz olayına gelince. Yazdıklarınız doğru. Bir algı yaratılmış ve kadın erkek rollerimizi oynuyoruz. Ben kadın ve erkeğin tamamen eşit hak ve sorumluluklara sahip olması gerektiğini düşünüyorum. Yalnız iki cins arasında bazı farklar da aklıma takılmıyor değil. Şöyle ki, verdiğiniz örnekten yola çıkarak, sözgelimi otobüsteki bir kadın erkeğe dokunduğunda taciz olmuyor. Ya da sokakta bir kadın erkeğin peşinden of yavrum şu omuzlara bak diye lâf atmaya kalksa erkek döner teşekkür eder, mutlu olur. Niçin kadının erkeğe tacizinden nadiren bahsedilirken erkeğin kadına tacizi bu kadar problem haline geliyor? Bunu da kadının kendini savunmadaki yetersizliğiyle mi açıklayabiliriz yoksa küçük yaştan itibaren ülkemizde erkek ve kadına biçilen rollerle mi alâkalı? Cinsel eğitimin yetersizliği, cinsler arasındaki geleneksel tabular bu tür tacizlerin nedeni olabilir mi? Medeni ülkelerde toplu taşım araçlarında kadına fiziki taciz ya da sokakta lâfla sarkıntılık, karşı cinse rahatsızlık vermek yaygın bir davranış mıdır? Sanırım medeniyet, cinsler arasındaki ayrımcılığı ve taciz olaylarını ortadan kaldırmada etkili bir araç:)

      Sil
    2. Güldürdünüz beni, sokakta hiç erkeğe laf atan kadına şahit olmadım da. Ama olabilir tabii, olursa da bence çok çirkin bir durum. Ama kadının erkeğe tacizi genellikle yaşı büyükçe kadınlardan genç erkeklere karşı oluyor, bir de işyerlerinde çok fazla patron kadın ile yükselmek istediği için herşeye tahammül eden erkek çalışan konusu var o da mobbing'e giriyor. Ama evet yani otobüste de bile isteye bilemiyorum hangi kadın yapar öyle birşey bilemedim... Sanırım erkek fiziksel gücümle nasılsa tacizci kadını altederim diye düşündüğünden olsa gerek, çünkü biz kadınlardaki onur korkusunun da yanında can korkusu çoğu zaman :(
      Cinsel eğitimin yetersizliği ve tabular mutlaka parçasıdır sorunun ama sanırım daha derinde sizin dediğiniz "neden şiddete eğilim var"ı anlamak lazım.. Şiddet engellenmekten de gelir dersek, sanırım neden sonuç ilişkisi de kurabiliriz.. Fakat bu engellenmeyi ve toplumsal kuralları yaratan kadınlar mı, erkekler mi onu merak ediyorum ben de :) Bana sanki erkeklerin buluşu gibi geliyordu bu kapanma / kapatma durumları ama sanırım kadınlar da bunu bir "silah" olarak kullanabildiklerini keşfettiler ve durum karmaşık bir hal aldı. Emin değilim..

      Sil
    3. Gerçekten komik bir durum:) Bence kadın ve erkeğe giydirilmiş ayrı roller var. Erkek yaparsa çapkınlık, hovardalık oluyor ama kadın yaparsa namussuzluk! Çapkınlık ve hovardalık bir erkek için gurur vesilesiyken söz konusu kadın olunca aşağılanıyor. Çocukluktan ergenliğe geçtiğimiz yıllarda erkek çocuk olarak bir kıza lâf atmamış olmak ne kadar zor bir durumdu. O zamanları hatırlıyorum. Bir keresinde mahalle bakkalımızın köşesinde dikilirken karşı apartmanın giriş kapısındaki merdivenlerde oturan iki kızı kesiyordum. Lâf atmak şöyle dursun kızlara bakarken bile kızarıyordum. Gel gelelim serde erkeklik var ya, kendimi aşmam gerekiyordu. Gözlerimi dikerek benden gözlerini kaçırmaları için bekliyordum. Kızlardan biri bana doğru dönüp "ne bakıyorsun be?" deyince yerin dibine girdiğimi hissetmiş, hemen arkamı dönüp kaçmıştım:))
      Bir erkek gücüne güvenerek bir kadını rahatsız ediyorsa o erkekte ciddi bir sorun olduğunu düşünüyorum. Eğer kötülük genlerinde varsa tecavüz de eder, her türlü sapıklığı yapar. Toplum bu tür olaylarda her zaman kadını suçluyor maalesef. Kuyruk sallamıştır, açık giyinmiştir, vs. Kadının belli düzeyde eğitim görerek ekonomik özgürlüğünü eline alması aile içi şiddeti önemli ölçüde azalttığını düşünüyorum. Türk aile yapısını bozmayalım diyerek evde kadını köleleştiren ve şiddete katlanmaya zorlayan muhafazakâr kesim boşanmaların artmasından şikayetçi. Şiddetin olduğu yerde evlilik de olmasın.
      Şiddetin baş sorumlusu erkekler mi kadınlar mı? Bence her iki cinsin de sorumluluk payı aynı. Biyolojik ve toplumsal faktörler sebebiyle erkeklerin kadınlara oranla daha saldırgan ve şiddete yatkın olması gerçeğini kabul etmek durumundayız. Bununla birlikte erkeğin kötü ve şiddet içeren davranışlarını önlemek ya da hiç olmazsa azaltmak bence kadınların elinde:)

      Sil
  4. Derin arkadaşımız güzel bir konu belirlemiş. "İnsanın insana yaptığı şiddetin psikolojik etkileri nelerdir? " İnsanın insana yaptığı şiddet diyoruz. Tabii bir de insanın hayvanlara uyguladığı şiddet var. Düşününce şiddetin psikolojik etkileri, şiddet uygulanan insan için mi yoksa tanık olan yakınları için mi diye de sorguluyor insan.
    Bir de "şiddet" nedir diye geçiyor aklımdan. Bazı insanlar sokak ortasında bir kadın tartaklanırken kimisi "kocasıdır, döver" diyerek saldırganı savunuyor. Bir öğretmen bazen öğrencilerine şiddet uygulayabiliyor. Anne baba "eti senin kemiği benim" diyebiliyor. Hiç tanımadığım bir insana dünyanın herhangi bir yerinde yapılan haksızlık duyarlı bir insanı rahatsız edebiliyor. Toplu kıyımlar insan olan herkesi derinden yaralayabiliyor. Sadist insanlar zayıf, güçsüz gördüğü insanlara şiddet uygularken bundan haz alıyor. Bazı ülkelerde idamlar topluca insanların bulundukları pazar yerlerinde yapılıyor ve günlerce teşhir ediliyor.
    Sadece kaba kuvvet, saldırganlık değil, aşağılama, hakaret, yalan, iftira, küfür de duyarlı insanlar için şiddet uygulaması sayılır. Sevdiğiniz, saydığınız, çok değer verdiğiniz bir insanın gerçek dışı sözleri, açıklamaları da içteki kinin, öfkenin dışa vurumu değil midir?
    Birikimler, inkârlar, bastırmalar gün gelir patlama noktasına gelebilir. Şiddet şiddeti doğurabilir. Bazen de farklı kişiliklerde içe dönüş, depresyon, sosyal çevreden uzaklaşma gibi durumları yaratabilir. Aldatma, yalan, uzun süreli kırgınlıklar da psikolojik şiddet uygulaması sayılır. Kimi insan kısasa kısas yöntemi uygularken kimi umursamayabilir ya da "yok sayma" davranışını benimseyebilir. Bireysel şiddetlerin normal sayılması toplumsal şiddete de yol açabilir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet Derin, derin konulara girince sohbete de doyum olmuyor:) Doğru, şiddet kime ne maksatla yapılırsa yapılsın karşı durulması gereken bir davranış. Dediğiniz gibi şiddetin hem şiddete maruz kalan üzerinde hem de yakınları ve toplum üzerinde olumsuz etkiler bıraktığı açık. Konuyu derinlemesine düşününce farkına varamadığımız pek çok şiddet olayını yaşadığımızı anladım. Sözgelimi memur ve emekli maaşlarındaki artışı düşük seviyede tutmak için TUİK kurumuna baskıyla ilân ettirilen ve enflasyon oranının çok altında fiyat artış endeksleri toplumun geniş kesimleri üzerinde etkili, devletin eliyle uygulanan bir şiddet değil mi?
      O da bir şey mi? Sokak ortasında kadını kocası döverken kadını kurtarmaya kalktığında, kadın dönüp "sana ne oluyor kardeşim o benim kocam, sever de döver de" demiyor mu? Evet eskiden öyleydi, "eti senin, kemiği benim" eğitimimizin temel pedagojik formasyon anlayışıydı. İşin garibi şimdi o eski günleri arar durumdayız.
      Fiziksel şiddetin dışında insanda psikolojik bakımdan son derece olumsuz etkiler bırakan şiddet türlerini anlatmak kitaplara sığmaz. Şiddeti önlenmek yasalarla değil, eğitimin çağdaş ve bilimsel düzeye çıkarılmasıyla mümkündür.

      Sil
    2. Vallahi şimdi eğitimde gelinen nokta: öğretmenin eti de kemiği de velinin.
      Sohbete ek oldum ama böylesi daha güzel oluyor sanki :)
      Şiddetin tanımı gerçekten çok geniş ve kişisel ama sonuçları hep aynı kapıya çıkıyor: şiddet eninde sonunda şiddeti doğuruyor.. Çocukluğunda şiddete maruz kalan bir insanın sanıyorum sağlıklı bir birey olarak toplumsal hayatına devam etmesi pek mümkün değildir bana göre. Kendisi şiddet uygular hale gelmediyse depresyon, anksiyete hastasıdır. Çok genelledim farkındayım ama farklı bir sonuç hiç gelmedi önüme şu yaşıma dek, mesleki hayatımda da özel hayatımda da.. O nedenle belki de bu şiddet sorununun çözümü çocuklarımızı şiddete karşı güçlendirmekte yatıyor, çocuk olarak insan olarak haklarını bilmelerini ve gerektiğinde kimden ve nereden yardım isteyebileceklerini öğrenmeleri sanıyorum veli ve eğitimci olarak en büyük görevlerimizden biri... Dede olarak da sevgili Kaystros :)

      Sil
    3. Sadece C. kapımız sohbete her daim açık efendim:)
      Doğru, eskiden öğretmenler kralmış, şimdi özellikle özel okullarda yönetimin ve velilerin psikolojik şiddeti altında mücadele ediyor.
      Şiddet gören bir çocuk ya da yetişkin bu durumu bir şekilde ileriki yaşamında yansıttığına inanıyorum. Bu insanların kendilerine olduğu kadar çevrelerine ve topluma zarar verme olasılıkları yüksek. Çocuklarımızı, torunlarımızı şiddete karşı korumak için ilk yapmamız gereken üzerimize büyük görevler düşüyor. Özellikle sapıkların kol gezdiği günümüzde üzerlerinden gözümüzü ayırmamak gibi bir sorumluluğumuz var. Onları en iyi şekilde hayatın zorluklarına ve karşılaşabilecekleri kötülüklere karşı tahkim etmek zorundayız. Yaşamın bile zorlaştığı bu dönemde akıl sağlığımızı korumak bile bir başarı. Umarım daha güzel günler görür çocuklarımız:)

      Sil
    4. Sohbetlerin kalıcılığı da böylesi yorumlarla sağlanıyor. "Sadece C " blog arkadaşımız da katkılarıyla söyleşilere anlam yüklüyor. Ben de ek düşüncemi aktarmak istedim. Dileğimiz o ki; dünyanın hiçbir yerinde kimse kimsenin (maddi ya da manevi olarak) etine-kemiğine talip olmasın, canına kastetmesin. Yamyamlara özgü durumlar onlar.
      Ama gene de düşünmekten kendini alamıyor insan. Dilimizde onca güzel deyiş arasında "Başının etini yemek" ., "Kafasını gözünü yarmak" deyişlerimiz halâ o kadar sık kullanılıyor ki. Genç kuşaklar farklılık yaratmalılar elbet.
      Esen kalın.

      Sil
    5. Kimse kimseye zarar vermesin istiyoruz fakat teknolojideki ilerlemeler topluma huzur getirmedi. Silahların geliştirilmesine, bilimsel araştırmalara hatcanan emek ve paranın birazı da toplumun huzurunu sağlamak için neler yapılabileceğine ayrılabilse keşke. Ama biliyoruz ki bu mümkün değil. Bencilliğimiz ve gücü ele geçirince canavara dönüşen benliğimiz genlerimize işlenmiş. Teşekkürler.

      Sil
  5. en azından kanada, kuzey avrupa gibi olabilsek de biraz azalsa şiddt bizim ülkede :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şiddetin olduğu ülkeler medeniyetten nasibini almamış ülkelerdir. Şiddetin azalması için medenileşmek gerekir. Yukarıda saydığın ülkeler dünyanın en medeni ülkeleri. Bulunduğumuz coğrafyada biraz zor gibi:)

      Sil