Eşimle birlikte çıktık yaylaya bugün. Güneşli ve güzel bir gün. Bazı ağaçlar çiçekli, bir kısmı dökmüş artık çiçeklerini. Bahçede ustalar çalışıyor. Çatı kapanmış. Taş fırını yakmışlar yine. İçinde pişecek güveçleri, pideleri hayal ediyoruz.
Şöyle bir dolaşıyorum. Gözüme çocukken avronez dediğimiz sarmaşık takılır mı acaba diye. Birkaç dal bulduysam da işime yaramayacak. Bolca nane var kendiliğinden bitmiş. Yakup usta sabah topladıklarımızı ver abine diyor Kadir'e. Kadir koca bir demet çıkarıp uzatıyor. Şaşırıp soruyorum, "Nereden buldunuz bunları?" diye. "Aşağıda çok var" diyorlar, teşekkür edip ayrılıyoruz.
Yolda elektrikçi Ali'yi arıyorum yine. İki gündür uğramamışlar bahçeye. Cevap vermiyor telefonu. Bir daha arıyorum, yine cevap yok. Bir kez daha aradığımda oğlu çıkıyor karşıma. "Ne zaman bir şey soracak olsam baban telefona bile cevap vermiyor." diyorum. Dükkanına gidip baskın yapmak istiyoruz. Dükkanında da yok. TEDAŞ'ta diyor çalışanı.
Bugün küçük pazar günü. Pazar'dan ot alıyoruz. Bir de çamaşır makinesi için servise uğrayacağız. Son bir haftadır sıkma başladığında pistten kalkış yapan uçağın çıkardığı sese benzer bir uğultu kopuyor. Garanti süresi yeni dolmuş, zaten burada yetkili servisi de yok.
Eve döndüğümüzde servis geliyor. Kazanın bilyeleri dağılmış. Açıp bakıyor servis yetkilisi gençten bir çocuk, "Kazan pres kazanmış" diyor. İyi mi kötü mü yani? "Yani kazan değişecek komple ya da..." "Ya da", diyorum cümlesinin tamamlamasını bekleyerek. "Yeni, makine alacaksınız." "Kazanın fiyatı çamaşır makinesinin fiyatına yakındır" diyor. "Hem bizden değil yetkili servisten isteyebilirsiniz bunu" diye devam ediyor.
Canımız sıkılıyor ama yapacak bir şey yok. Eşimle yeni makine alsak daha iyi olacak galiba diyoruz. İzmir'de yetkili servisi arıyoruz. Bize 850 ile başlayan başka bir numara veriyorlar. Bu numaradan Ödemiş'te bir yetkili servis olduğunu öğreniyoruz. Numarasını çevirdiğimizde yardımcı olmak isteyen biri, yeni makine almamızın bizim için daha mantıklı olacağını söylüyor. Artık makineler ancak üç dört yıl dayanacak şekilde yapılıyormuş, yenisi satılsın ekonomiye canlılık gelsin diye. Ahlaksızlık bu.
Bugün 18 Mart'tı. Herkes bugüne özel yazılar yazıyor, postlar bırakıyor. Benim aynısını yapmak gelmedi içimden. İşin kolaycılığına kaçmak sanki bu. Şehitlerin anısına saygısızlık gibi. Basit geldi bana nedense. Belki de psikolojim bozuldu son yaşadıklarımızdan sonra. O günlerle ilgili fıkra niyetine kahramanlık hikayeleri anlatmak yerine, gözlerimi kapayıp savaşı düşündüm, zavallı insanların yerine koydum kendimi, hayal ettim o zor günleri.
Birinci Dünya Savaşını anlatırlarken Çanakkale Zaferinden hiç bahsetmiyormuş İngiliz ders kitapları. Savaşla ilgili sadece birkaç satırdan ibaretmiş yazdıkları. Türklerin kahramanlıklarından ziyade kendi hatalarını anlatıyorlarmış. Birilerinin hatası diğerinin zaferi oluyor. Her iki taraftan bir sürü insan ölüyor, bir sürü insan acı çekiyor. Savaş kötü bir şey.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder