8 Mayıs 2016 Pazar

DÖNÜŞ

07/05/2016 Cumartesi, Salzburg-Viyana-İstanbul

Her güzelliğin başı olduğu gibi bir de sonu var. Yeni yerler görüp eğlendiğimiz, yeni şeyler öğrendiğimiz, kafamızı dinlendirdiğimiz bir gezinin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Otelde eşyalarımızı toplarken burukluk çöküyor üzerime. Bu şehirden ayrılmak sevilen bir tatlının ağızda eriyen son parçasını yutmak gibi bir his uyandırıyor içimde...

Tarihi, doğal güzellikleri, kültürü ile bir hafta boyunca yaşadığımız en güzel anları yerleştiriyoruz hafızamızın en mutena köşelerine. Bu zevk sarhoşluğu içinde beni kendime getiren otelden ayrılırken yaşadığımız Salzburg-Viyana biletlerini arama telaşıydı. Muhafaza edilmesi gereken önemli belgeleri daima ulaşılması güç yerlere koyar, lazım olduğu vakit bulmakta güçlük çekeriz. Eğer bir de zamana karşı yarışıyorsak, panik kaçınılmaz olur. Treni kaçırırsak, uçak da kaçacak... Acaba yeni bilet bulabilecek miyiz? Tam umutların tükendiği andı eşimin çantamdan çıkan biletleri gösterdiği an... Nasıl olduysa her şart altında sükunetini muhafaza etme becerisini gösteren ben bile fena halde paniklemiş iken her daim panik halindeki eşim son derece sakin bir şekilde davranmış ve sonuca ulaşmıştı.

Bu badireyi kazasız belasız atlattıktan sonra tren yolculuğumuz başladı. Gelirken ÖBB'nin  ücretsiz internet erişimi sağlayan Railjet treni ile ekspres kalitesinde bir yolculuk yapmış iken dönüşte aynı şirketin IC (InterCity) treni ile seyahatte internet bağlantısı yoktu ve yolumuz üstündeki birçok yerde iki dakikalık duruşlar oldu. Diğer taraftan koltuklar rahat pencereler daha ferahtı. Elimizde kitaplarımız olduğu halde yemyeşil doğa manzaralarını seyredebilmek için okumayı bıraktık. Yol boyunca akarsular, göller, köy ve ormanlar birbiri ardına gözümüzün önünde sıralandılar. Üç saat süren bu yolculukla ilgili rahatsızlık veren tek şey, her istasyona yaklaşma esnasında kötü sesli bir kadın tarafından yapılan bilgi amaçlı anonslardı. 

Biletimiz Viyana şehir garına kadar geçerli olduğundan kondüktöre fark ödeyip havalimanına kadar aktarmasız gittik. Viyana Havalimanı oldukça geniş bir alana yayıldığı için yoğunluk yaşanmıyor. Online check-in yaptırdığım için sıraya girmeden valizimizi verip bir kafede karnımızı doyurduk. 

Uçağımız zamanında kalktı. Anadolu Üniversitesi konservatuvar öğrencilerinden seksen kişilik bir grup dışında yolcuların çoğu işçi aileleri ve öğrencilerden oluşuyor. Oldukça az sayıda yabancı var uçakta. Benim solumda oturan orta yaşı geçmiş kadın, küçük dünyaları ben yarattım edasıyla çevresini süzüyor. Öğrencilerden birine laf atıp sohbet başlatması sayesinde kendi hayatını anlatma imkanı buluyor. Sohbeti kısa kesmemek için gençlerin ilgi alanından dem vuruyor önce. "Geçen geldiğimde Fazıl Say'ı dinlemiştim." Çocuklar "Ya öylemi? nerede?" falan diye ilgi gösterir gibi olunca, "Benim damadım Avusturyalı, eşimin kız kardeşi de  doktor otuz beş yıldır Viyana'da oturuyor. Ben yılda üç beş sefer mutlaka gelirim konser dinlemeye buraya..."

Teyzemi bırakıp kitabımı okumaya başlıyorum. Franz Kafka'nın "Dönüşüm" üne başlamıştım. Yolculuk esnasında uyumaz, okuyabilirsem bitecek gibi görünüyor. Kitabın kahramanı Gregor, bir sabah uyandığında hamam böceğine dönüşüyor. Gregor'un bu dönüşümden sonra yaşadıklarını ilgiyle okusam da arada uykuya yenik düşüyor ve gözlerim kapanıyor. Kısa bir süre geçtikten sonra yanımdaki kadına bakıyor onu Gregor olarak hayal ediyorum. Bu benim uykulu halimden sıyrılmama yetiyor. Kesintiler halindeki uyku ve okuma seanslarından sonra uçağın anonsu duyuluyor. "Sayın yolcularımız İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı için alçalmaya başlıyoruz..." Birkaç sayfa kalmış geriye. Onu da İzmir uçağında okurum nasıl olsa.

Uçağın tekerlekleri piste değer değmez bir alkış kopuyor. İşçi ailelerinin geliştirdiği eşi benzeri olmayan bir kültür bu. Kanlarına işlemiş, nesiller boyunca. Dillerini unutsalar bile yere konduklarında alkışlamayı asla unutmayacaklar. 

İstanbul'a indikten sonra pasaport kontrolünden geçiyoruz. İzmir uçağımız önce yirmi dakika rötar yapıyor. Sonra otuz dakika pistte sıramızı bekliyoruz. İzmir'e vardığımızda saat 02.00 yi geçiyor. Kızım karşılıyor bizi. Tatlı bir yorgunluk içinde evin yolunu tutuyoruz.        

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder