14 Temmuz 2016 Perşembe

ORMAN YOLU

13/07/2016 Çarşamba, Tire

Kahvaltıdan henüz kalkmıştım. Sabah ilk arayan Ahmet Usta oldu. Birazdan yola çıkacaklarmış. Onları kapıda bekletmemek için tıraş bile olamayacağım. Vakit kaybetmeden yaylaya doğru basıyorum gaza. Önümden giden bir motosiklete yaklaşıyorum. Bana yol vermek bir tarafa o daha da hızlanıyor. Kaplanın yılankavi yokuşlarında o kaçıyor ben kovalıyorum. Kovalamaca Kaplan Köyü meydanında son buluyor. Yanından geçerken kim bu benle yarış eden genç diye bakıyorum. Bekçi Ahmet'in oğlu Soner. Saat onda babasını arayacaktım, beni onunla görüştürecekti. Bu tesadüfi karşılaşma çok iyi oldu. Onu fark eder etmez durdum. Biraz geri gelip arabanın camını indirdim. Beni görür görmez gözleri ışıldadı. Durumu anlattım ona. Zeytinliği sulama konusunda yardımcı olup olamayacağını sordum. Haftada bir bu işi üstlenmesi iyi olacak. Hortumu uzatınca suyu bahçeye getirmek mümkün ancak geçen sene diktiğim fidanların kovayla taşınarak sulanması gerekiyor.

Soner teklifimi kabul ediyor. Daha önce birkaç sefer söz verdiği halde akşam içkiyi kaçırdığından sabah kalkamamış, bizi boşuna bekletmişti. Sicili pek de temiz değil yani. Ama hangisinin sicili temiz ki. "Yarın sabah erkenden sularız" diyor. Erken dediği saat sekiz buçuk, dokuz. Buraların erkeni bu. Yerse...

Ben köyde Soner'le sohbet ederken Ahmet Usta ekibiyle kapıya gelmiş beni bekliyor. Yanlarına varır varmaz açıyorum kapıları. Hemen işe koyuluyorlar. Bu kadar işleri olacağını beklemiyordum doğrusu. Pencere kolları çok zor çalışıyor, panjur kanatları iyi kapanmıyor, kapıların sürgüleri deliklerine denk gelmiyor, ahşap döşeme çalışmış, ek yerleri açılmış... Hepsini teker teker elden geçirmeye başlıyorlar.

Üst kattaki salona çıkıyorum. Döşemenin sadece boyasını yenilemişler. Ek yerlerindeki açılmalar aynen duruyor. Elimle göstererek, "Niçin buraları macunla doldurmadınız?" diye soruyorum. "Daha kötü olur, yine çatlar çalışınca ahşap" diyorlar. Selim Usta ile konuşmuşlar, o da aynı şeyi söylemiş. Kabul etmiyorum. Bütün açılan yerler macunlanacak ve sonra boyanacak diyorum. Çaresiz rıza gösterip başlıyorlar macunlamaya. Salonun bütün masa ve sandalyeleri daha da zorlaştırıyor işlerini tabii. Çaresiz yapacaklar ne gerekiyorsa.

Armut, erik, kızılcık toplamak üzere elime bir sepet alıp yukarı yaylaya çıkıyorum. Genelde tercih ettiğim güzergah orman içinden geçen dar patika. Çocukluğum şehirde geçtiği için küçüklüğümden beri merak ederdim ormanları, köy hayatını... Şimdi hergün iç içeyim. Pelit ağaçları, eğrelti otları ve isimlerini bilmediğim türlü nebatat. Patika boyunca tırmanırken birkaç yerden su şırıltıları duyuyorum. Yüzlük borularla taşınan bu hat ilçenin önemli su kaynaklarından biri. Sadece bitki çeşitliliği değil. Envaitürlü böcek görüyorum ilerlerken. Bazıları arsız başımın etrafında vızıldayıp duruyor. Az ileride güzel bir kelebek, kanatlarını titreterek mor renkli bir çiçeğin üzerine ilişmeye çalışıyor. Zaman zaman güneşi kaybediyorum ağaç tünelinin içinde. Sonra yeniden buluyorum. Kuru bir sıcak bunaltıyor yokuşu tırmanırken. Bir an önce havuz başına varıp kana kana su içmenin hayalini kuruyorum, sanki vakit daha çabuk geçiyor.

Geçen sene diktiğim şeftali, kayısı, elma ve asma fidanlarının önünden geçiyorum. Hepsi benden su bekliyor. Merakla havuz başına gidiyorum. Havuz ağzına kadar dolmuş. Bu güzel haber. Güneşin altında sulama yapılamayacağına göre akşam yeniden çıkıp meyveleri sulamam gerekecek. Bahçe girişine yakın yerde üzeri meyve dolu yeni erik ağaçları keşfediyorum. Bu cinsin adını bilmiyorum ama tatları çok harika. Üstelik çekirdeklerinden kolayca ayrılıyorlar. Sadece iki ağaç görmüştüm daha önce. Hemen devamında üç ağaç daha var. Dallar meyve dolu. Sepeti doldurmaya başlıyorum. Bu gidişle ne armuda ne kızılcığa yer kalacak. Ağaçların tepe dalları meyve dolu. Sadece yetişebildiğim yerlerden topluyorum. Sepet dolmak üzereyken bugünlük erik toplama işine son noktayı koyuyorum.

Havuz yönünde biraz ilerleyince bu sene iyi meyve veren armut ağacı çıkıyor karşıma. Üzerinde olgunlaşan meyveleri toplayıp sepetin kalan kısmını dolduruyorum. Yürürken bir kaplumbağa ilişiyor gözüme. Daha önce de görmüştüm aynısını sanki. Eskiden olduğu gibi benden korkup başını bağasına sokmuyor artık. Yarısını kuşların yediği bir armut ikram ediyorum. Çok nazlı davranıyor. Belki önümde yemesi saygısızlıktır kültürlerinde. Ayrılıyorum yanından.

Eşim telefon ediyor. Bugün yine yalnız bıraktı beni. Sinekliklerin montajı yapılıyor. Kızılcık toplayamayacağımı söylüyorum. "Elma da topla." diyor. Her taraf elma dolu ama ben tekim. Ancak bir sepet indirebilirim aşağıya. Geçen sene olsaydı onu da yapamazdım zaten. Hem kilo verdim hem ağır çalışmaya alıştım. Gençliğimde bile ağır işler bana göre değildi. Çok bir hanım evladı yetiştiğimden zor işe gelemezdim. Şimdi sepeti kaldırıp omuzuma vursam bile ne sırtım ne belim ağrıyor. Başka türlü taşımaya kalksam sabaha kadar bel ağrısından duramam. Sadece ayağın bastığı yere dikkat etmek lazım. Yoksa kuru bir yaprağın altından kayması ya da oynak bir taşın azizliğine uğramak mümkün. Düşmesini de öğrendim aslında. Düşmesini bilince düşmek problem değil ama düşerken sepettekilerin yardan aşağı yuvarlanmasını önlemek marifet.

Patika yolun ortasında verdiğim moladan sonra sepeti düşmeden ve içindekileri düşürmeden Taş Ev'in önüne kadar getiriyorum. Ustalar çalışıyor. Onlara büyükçe bir kase içine yıkadığım erik, armut ve elmalardan ikram ediyorum. Az sonra öğlen yemeği için arabalarına binip şehre iniyorlar.

Aşağı yaylanın havuzu henüz dolmamış. Akşama kadar biriken su sadece alt tarafın ceviz fidanlarını ve kestane ağaçlarına yeter. Unutmayım diye hortumu uzatıp kızımın sebze bahçesini suluyorum. Domates ve ıspanak ektiği bölümde filiz vermiş yeşillikler var ama bu işi ilk kez yaptığımdan yabani ot mu yoksa fide mi anlayamıyorum. Sebze bahçesinde bir hata yaparsam tohumları kendi elleriyle eken ve ilk can sularını veren kızıma hesap vermek durumundayım. Bugün veranda keyfi yapamadım istediğim gibi. Resmini çekmekle yetiniyorum.

Ustalar yemeklerini yedikten sonra işlerinin başına dönüyorlar. Canım bugün onlara çay yapmak istemiyor. Başlarını kurtarsınlar artık. Su bidonunu alıp kaynağa doğru gidiyorum. Kaynağın bulunduğu yere vardığımda ayağımın ucunda bir hışırtı sesiyle irkiliyorum. Beni fark eder etmez panik halinde yanımdan uzaklaşan bir yılan. Arabayla giderken yol üzerinde rastladığımızı saymazsam bahçede bu yıl gördüğüm ilk yılan bu. Az kalsın kuyruğuna basacaktım. Tedirginliğimi üzerimden atar atmaz bidonu doldurduktan sonra kana kana buz gibi suyumu içiyorum.

Soğutucu servisi gelecekti bir de. Telefon ediyorum. Henüz parça ellerine ulaşmamış. Yarın parçayı alıp erkenden geleceğini söylüyor servis yetkilisi. Taş Ev'in üst kat salonuna çıkıyorum teftiş için. Bütün açıklıklar macunlanmış neredeyse. Terasa açılan kapının eşiğine ahşap bir parça monte ediyorlar. Bugün de işi tamamlamaları zor görünüyor. Bütün boya işleri yarına kaldı.

Artık güneş çekilmeye başladı. Aşağı yayladaki havuzun vanasını açıyorum. Yine koluma sepeti takıp patika yoldan yukarı yaylaya tırmanıyorum. Eşimin "Ne kadar armut varsa hepsini topla getir." talimatı vermesi üzerine öncelik armutlarda. Alt taraftaki cevizler iyi kötü sulanmıştı iki gün önce. O tarafın vanasının kapalı konumda olduğunu kontrol ediyor, bahçe girişinde meyve fidanlarına giden bütün vanaları açıyorum. Bu bölgeyi ağaç ağaç dolaşıyor, suyun geldiğinden emin oluyorum.

Fidan ve ağaçlar sularını aldıkça ben de en az onlar kadar ferahlıyorum. Sabaha kadar damla damla ihtiyacı olan suyu alırlar artık bir damlasını zayi etmeden. İçim rahat bir şekilde dönüp armut ağacından sepeti dolduruyor, sırtıma vurup kazasız belasız aşağı indiriyorum.

Ustalar yeni gitmiş. Taş Ev'in kapı ve pencerelerini kapatıyorum. Eşim su getirmemi istiyor. Artık Erikli suyuna para vermiyoruz. Bizimkisi ondan iyi... 

12 yorum:

  1. :) Yorucu ama keyifli bir gün daha..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşler yolunda gittiğinde inanın hiç yorulmuyorum. Keyifli günlerden biriydi evet:)

      Sil
  2. Yollar, pervasızva motor süren Sonerler ile dolu. Bir dönüş yolunda öndeki motorlu genç,- nasıl hissediyorsa kendini artık, nasıl havalardaysa başı, motorda akrobasi yapmıştı. Yüzüstü uzanıp sürerken bacaklarını bile kaldırmıştı. Bir amuda kalkmadığı kalmıştı şehirler arası o yolda herkes yüz bilmem kaç kilometre hızla gi,derken. Ben hızı sevmem. Yüz otuz en fazla :)

    Kaplumbağanın ziyafetine çok sevindim. Zaten oralarda aç kalmaz.

    Oraların yılanları hakkında bilgim yok; ama bu taraf, Çeşme yılanları zehirsiz. Ve onlar çok faydalı. Tarlalar fare dolu olduğundan onlarla beslendikleri için dengeyi de sağlıyorlar.

    Bizim sitede de sık sık rastlanıyor o sürüngene. Kıvrılmış halde fesleğenler arasında mesela. Hoş kokuları seviyorlar galiba.

    Kolay gelsin işlerinizde. Eşinize çok selamlar memleketi Çeşme'den :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kaplan yolu tehlikelidir, hatayı affetmez. İşin ilginç yanı bu dar, yokuş ve virajlı yolda kayıtlara geçmiş bir kazanın olmaması. Hem de acemi, ehliyetsiz ve deli sürücülere rağmen (!) Sürat yapmayı ben de hiç sevmem. En fazla iki yüz otuz:)) O da Çeşme yolunda. Ama gençlikte kaldı o zamanlar, yani bir kaç sene öncesinde:) Artık ben de hız sınırlarına uyuyorum.
      Kaplumbağayı nüfusuma geçirmek istiyorum ama ben ölünce öksüz kalacak diye korkuyorum:)
      Yılanlardan yana çok endişenmiyorum. Kuyruğuna basmayım yeter. Onlardan korksam araziye çıkamam zaten.
      Çok teşekkür ederim. Çeşme'ye bizden de selam olsun. :)

      Sil
  3. Mis gibi doğada ne güzel zamanlar....

    YanıtlaSil
  4. =Allah daim etttirsin mutluluğunuzu ve huzurunuzu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağ olun, var olun. Sizin de tüm dilekleriniz gerçekleşsin inşallah.

      Sil
  5. Ne güzel seviyorsunuz doğayla yaşamı herşey iyi hoş güzel ama korkarım yılandan falan inemem öyle kuş uçmaz kervan geçmez ormana falan. Ama insan neyden keyif alıyorsa elbette onu yapmalı hele de bu emeklilik ikramiyesi ise...
    Saygılarımla...

    YanıtlaSil
  6. Doğa içinde yaşam şehir yaşantısından çok daha güzel ve çok daha az riskli kanımca:) Yılana dokunmayınca zaten sizden korkup kaçıyor. Fakat şehirdeki AVM'lerde canlı bomba sizi gördüğünde korkup kaçmıyor, pimi çekiveriyor. Öyle kuş uçmaz kervan geçmez yerler değil hem buraları:) Bir kere uçan kuşlarımız, börtü böceğimiz çok. Kervan konusunda haklısınız. Orman yolu biraz dar ve dik. Muhtemelen develer sığmaz bu yola. Ama artık şehirden de pek kervan geçmiyor bu aralar benim bildiğim:)

    Keyif alıyorum almasına ama aldığım keyif sadece şezlonga uzanıp manzara seyrettiğimiz cinsten değil her zaman. İşi de çok buraların. Faydası var çok işin hem, aşağı yayla, yukarı yayla arasında mekik dokumaktan güzel spor yapmış oluyorum. Hem de orman havasında :)))
    Sevgilerle...

    YanıtlaSil
  7. macera romanı gibi sanki camel trophy hayat buuu :)

    YanıtlaSil
  8. Yippee (!) Romanın baş kahramanı benim :))

    YanıtlaSil