30 Ağustos 2016 Salı

İLK GÜN, İLK HEYECAN


14/08/2016 Pazar, Tire

Çok özel bir günün sabahında erkenden kalkıyoruz. Daha doğrusu eşimin gürültüsüne uyanıyorum. Günün özel bir gün olmasının nedeni Taş Ev Cafe & Restaurant’ın bugün hizmete girecek olması. Sabaha bıraktığımız işler var dünkü hazırlıkların dışında. Peynirler, salatalık, domates sabah kesilecek mesela. Bu işleri ve taze ekmek alma işini üzerime alıyorum. Eşim pişi hamurunu hazırlayıp yumurtaları haşlayacak. Heyecanımız had safhada.

Kızımın destek için yanımızda olması büyük şans. En azından mutfağa bir kadın yardımcı bulabilseydik bu kadar sıkılmazdık. Mükemmeliyetçi şahsiyeti eşimi daha fazla strese sokuyor. Her zaman olma olasılığı çok düşük olan şeylere “ya olursa” tarzında yaklaşan bir insan. Esasen söylediği şeyler teorik olarak mümkün. Gel gelelim olasılık hesaplarına göre çıkan netice imkânsıza yakın. Örneğin aynı anda kırk kişi geldi. “Biz resmi açılış yapmadık, açılacağımızı bile söylemedik, duyurmadık.” diyorum. “Soranlara pazar günü başlayacağız demedik mi?” diye soruyor. “Evet, söyledim.” diyorum.  “Ancak kırk kişinin hepsi de aynı anda menemen mi isteyecek?” diye soruyorum. Verdiği cevap beni susturuyor. “Ya isterlerse (!)” Hocanın cevabına benzetiyorum bu çıkışı “Ya tutarsa (!)”

Ben ise tam tersine oldukça rahatım. En iyisini elde etmek için elimden geleni yaparım ama her türlü sonuca kendimi hazır ederim. Avluya çıkıyorum. Hava henüz aydınlanmamış. Üzerime düşenleri yapıyorum. Tuvaletlere kâğıt yerleştirilecek. Dispenserlere kağıt havlu, peynirlerin kesilmesi, domates ve salatalık söğüşlerin hazırlanması teker teker tamamlanıyor. Hüseyin’in gelmesi lazımdı şimdiye kadar. Yoksa o da mı sattı bizi. Artık hiçbir şey şaşırtmaz beni. Şimdi gidip taze ekmek alma zamanı.

Ekmekleri alıp dönüyorum, Hüseyin hala yok ortada. Kızım da kalkmış annesine yardımcı oluyor. Az sonra Hüseyin’in motosikletinin sesi duyuluyor. Gecikmesinin nedenini soruyorum. Lastiğinin patladığını söylüyor. Sabah saat ondan öğleden sonra ikiye kadar kahvaltı, ondan sonra akşam yediye kadar cafe tarzında çalışmaya karar veriyoruz. Hüseyin saat onda George ve eşi Caroline’in kahvaltıya gelmek istediklerini söylüyor. Kaplan köyünde bir taş ev alıp restore etmiş ve iki yıldır orada yaşayan bir İngiliz çift. Ne güzel… İlk misafirimiz denizaşırı memleketten. Geçen sene George ile tanışmıştım ama daha sonra kendisini bir kez dahi görmemiştim.

Dedikleri saatte geliyorlar. Verandadan güneş tam olarak çekilmemiş. Havuz başında bir masaya oturmayı tercih ediyorlar. Samimi bir sohbete başlıyoruz. İki senede Türkçeyi bayağı ilerletmişler. Farkında olmadan sanki birbirimize jest yaparcasına ben İngilizce konuşurken onlar Türkçe konuşuyorlar. Kahvaltılıklar geliyor. Her şey mükemmel görünüyor. Eşim işaret edip beni çağırıyor. “Belki insanlar kafa dinlemeye geldiler, sessiz bir ortamda karı koca kahvaltı etmek istiyorlar, o kadar burunlarına girme istersen.” deyip uyarıyor. Haklı olabilir. Ama benim kafamda gelen misafirlerle hep sohbet etme fikri var. Çocuğun elinden oyuncağı alınmışçasına bozuluyorum. Kendimi gizliyorum. Bahçeden Caroline’in kahkaha sesleri yükseliyor. Bizim Hüseyin onların bahçelerine bakmış önceden. Yarım yamalak Türkçeleriyle birbirlerine bir şeyler anlatmaya çalışıyorlar.

İngiliz çift kahvaltıdan sonra kahvelerini içip kalkıyorlar. Eşimin korktuğu kırk kişi aynı anda gelmiyor ama akşam saatlerine kadar birileri gidiyor birileri geliyor, hiç duyuru yapmadığımız halde. Gelenlerin bir kısmı Tire’den bir kısmı İzmir’den çıkıp gelmiş. Kapı girişindeki levhada yön işareti olmadığı için ileriye geçtiklerinden yakınıyor bazıları.

Gelen misafirlerden bazıları Selanik, bazıları Girit göçmeni. Durum böyle olunca daha ısınıyor sohbet. Ortak görüş burada alkolün olması gerektiği yönünde.

Yücel Ustayı arıyorum akşama doğru. Cevap vermiyor. Oysa dün ne zaman müsait olursanız beni arayın demişti. Çay ocağı bizden tam not aldı. Kaç bardak çay verdik bilmiyorum. Şimdi bunun üzerinde davlumbaz bağlantısını yapmak bizim işimizi engelleyecek.

Veranda hep rüzgârlıydı bugün. Kapıda rüzgar estikçe ses çıkaran metal borular devamlı şangırdadı gün boyunca. İlk gün güzel geçti. Yarın kızımız işinin başında olacak. Acemiliğimizin ilk günü. Ben kendi adıma zevk aldım bu işten.

Hüseyin’i gönderiyoruz. Onun arkasından kızımızı uğurluyoruz. Televizyonlarda Fetö konuşulmaya devam ediyor.      

4 yorum:

  1. Hayatı planlayıp, içten gelen bir istek ve heyecanla böyle koşturmak ne güzel. Bu arada yazma uğraşınız da büyük bir enerjiyle devam ediyor. Kutluyorum. Sanırım eşiniz en özverili baş yardımcınız. Böylesi eşlerin varlığı, planlananların kısa zamanda gerçekleşmesini sağlıyor.
    Kolay gelsin, her şey en iyi biçimde gerçekleşsin diliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaşama anlam yüklemek amacımız. Bir şeyler üretmek elbette heyecan verici. Yazma konusuna gelince; Uzun zamandır istiyordum yazmayı. Şimdi ise bir tutku haline dönüştü. Belirttiğiniz üzere Emekli edebiyat öğretmeni olan eşim benim baş yardımcım. Her kararımız, üzüntümüz, sevincimiz, başarımız, başarısızlığımız ortak. Güzel dilekleriniz için çok teşekkür ederim.

      Sil
  2. Hayırlı uğurlu olsun. Yüze yüze kuyruğa gelmek... Ve sonunda okuduk açılışı. Çok selamlar size ve eşinize. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Evet, yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik :) İşler oturana kadar biraz daha işimiz olacak sanırım. Size da yayladan selamlar.

      Sil