14 Ekim 2016 Cuma

BENİM MESKENİM DAĞLARDIR DAĞLAR

13/10/2016 Perşembe, Tire

Uyumaya ihtiyacımız olmasa ne güzel olurdu. Buna itiraz edecek yoktur sanırım. Kahvede oyun oynayan daha fazla oynayacak, öğrenci daha çok çalışacak... Dükkanlar en az çift vardiya çalışacak, işsizlik sorunu büyük ölçüde çözülmüş olacak... Daha fazla kitap okuyacak bazıları, daha fazla yazacak diğerleri. Sıkılan da olacak içlerinde, bu fırsatı değerlendiren de. Uyku geliyor işte, sinsice çöküyor gözkapaklarımın üzerine.

Sabah eşimin sesine uyandım. "Saatten haberin var mı?" diyordu. Saate baktım. Kestaneciler güya saat sekiz buçukta geleceklerdi. Telefonuma göz gezdirdim. Arayan kimse yok. Büyük çöp torbasını el arabasına yükledim. Tekerleğin havası sönünce el arabasını taşımak Hüseyin için daha zor oluyordu. "Haklı çocuk." dedi eşim. Ben götürmeyi denedim. İki sefer yapınca çöpler atılmış oldu. İkinci seferde beyaz bir pikabın içinde yollarını gözlediğim kestaneciler belirdi kapıda. İçeri girmediler önce. Yok efendim taneler azmış da, kuruyan ağaçlar kesilecekmiş de. Yani "Ortaklıktan vazgeçtik, yevmiye usulü çalışalım." Cumartesi günü başlayıp bir sonraki cumartesi gününe bitireceklerini söylüyorlar. O zamana kadar bütün kestane dökülür gider. "O vakit başkalarını da bulur, bir an önce silkeletip, toplatırız."

Erken saatlerde telefonum çalıyor. Düzgün cümlelerle akşam için rezervasyon yaptırmak istediğini söylüyor genç bir kadın sesi. Dışarıda oturmak istediklerini söylüyor. İlk kez geleceklermiş. Üşürsünüz diyorum. Üşümeyeceklerini söylüyor. Yine de ceketlerinizi alın yanınıza diyorum.

Eşim Yaşar'ı sıkıştırıyor. O da ekibi ile birlikte pazar günü gelmeye söz veriyor. Hüseyin'in aradığı Çukurköylü İbrahim de pazar günü başlayabilirim demiş.

Fonda ilk kez Fransızca parçalar çalıyor. Misafirlerden birinin ilgisini çekiyor. "Sizin seçiminiz mi?" diye soruyor. "Evet, oğlumun" diyorum. Sonra öğreniyorum ki adamcağız kırk dört yıldır Paris'te yaşıyor. Memleket topraklarına gelmiş ama Fransızca peşini bırakmamış.

Akşama doğru pek hareket olmuyor. Ceviz ağaçlarının altı meyve dolu. Doğru dürüst silkmemiş, toplamamışlar. Bir ara Zeytin'i serbest bırakıyoruz, Hüseyin ile oynuyor. Akşam saatlerinde hareket başlıyor. Bir biri arkasına masalar dolmaya başlıyoruz. Sabah rezervasyon yaptıran kişiler verandada bir numaralı masaya oturuyorlar. Genç insanlar. İçlerinden biri inanılmaz özelliklere sahip. "Ben Kaplan kayalıklarından çöp toplarım." diyor. "İşim bu, zevk alıyorum bu işten. Millet yiyip atıyor, her taraf kırık cam şişeleriyle dolu. Ben onları teker teker toplayıp atıyorum. Herkes deli diyor bana ama ben bu işten büyük haz duyuyorum. Benim meskenim dağlar." diyor. "Çadır kurup dağlarda yatarım. Benim yaşadığım yerler buraları, yani Kaplan kayalıkları. Bir ihtiyacın olursa buralardayım."

Salonumuz doluyor yine. Yüzlerde gülümseme. Gelen misafirlerin tamamı hoşnut ayrılıyorlar bugün. Önemli olan da bu zaten.

4 yorum:

  1. Bayram arefesinden düne kadar Tire Kırtepe köyünde, yani köyümüzde hasret giderdim. Dolunayın eşliğinde bu yaşlarda hayal kurabildiğime şükürler olsun. Kendimi sıfırladım diyebilirim. Kötü düşüncelerden, vesveseden kurtulmak için doğal yaşamın insan ruhu üzerindeki etkilerini üzerimde gördüm diyebilirim. Tek eksiğimiz bize sunulan nimetlere karşı şükretmiyor oluşumuz. Elbette şükür bir anlamda doğayı korumak ve temiz tutmakla mümkün olacaktır. "Temizlik imandandır" sözünü hatırlıyorum. Doğal olarak temizlik kalpte başlıyor. İşte o zaman adalet ve ahlak duygusu ve duyarlılık artıyor. Epeydir sayfanızı takip edemedim, yeniden İstanbul'dayım, takibbinizde kalacağım. Tire'den döndüm, sanki masal kitabından fırlayarak metropolün metal yorgunluğunun içine düşüvermiş gibiyim. bizim oraların kışı bile güzel. Ocak başında, yanan kütüğü seyretmek de hoş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hoşgeldin Prof:) Güzel sözlerinize katılmamak mümkün değil. Umarım siz de bir gün gelir memlekete dönüş yaparsınız.

      Sil
  2. Yağmur Yağar, -senbenvehickimse- blogunun sahibesi, bir yazısında kendisinin berede çöp, atık görse topladığını yazmıştı benim böyle bir konudaki yorumunda. Bu yorum üzerine bir yazı daha yazdım ve Yağmur Yağar'a ithaf ettim. Adı, "Çöpçü Balığı lOmak" yazımın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Alınlarından öpülecek bu tür insanlara toplum deli gözüyle bakıyor ne yazık ki...

      Sil