10 Ekim 2016 Pazartesi

YAYLADA YAĞMUR

08/10/2016 Cumartesi, Tire
Dün geceden başlayan fırtına sabaha kadar devam etti. Hatta sabah saat ona kadar etkili oldu diyebilirim. Kapıları korkarak açıyoruz; zira ne kadar kuru yaprak varsa içeri hücum etmek için hazır bekliyor. Bu rüzgarda dışarıda oturmak mümkün değil. Rezervasyon yaptırıp dışarıda oturmak isteyenlere salonda yer ayırdık.

Bu havada kimse evinden dışarı çıkmaz diye aklımdan geçirdiğim anda masalar birer birer  dolmaya başlıyor. Gelenlerin anlattıklarına göre herkes Taş Ev'i konuşuyormuş. Taş Ev'in ününü duyan da yaylada alıyor soluğu.

Öğlene doğru Aşkın Şef, geçen hafta yarıcıya verdiğimiz şahsın gelemeyeceği söyledi. Canım sıkıldı tabii. Yine verilen sözleri tutmayan, aradığında telefonu açmayan birileri çıktı karşıma. Kestane işi bu sene de yattı.

Sonunda rüzgar beklenen yağmuru getirdi. Kötü havaya aldırmayıp Taş Ev'in yolunu tutanlar kazandı. Bir başka olur yaylada yağmuru yağışı. Beş duyu birden çalışır Önce hava kararır, arkasından Bayındır daha sonra Tire gümüş renkli bulutların arkasına gizlenir. Yağmur taneleri yaprakların üzerine düştüğünde çıkarttığı ses bambaşka yerlere götürür insanı. Çok değil yarım saat bile yağsa da havanın bütün kiri pasını yıkar, tertemiz bir toprak kokusu dolar ciğerlerinize.

Bu anın tadını çıkaranlar olmadı değil. Yağmurla birlikte rüzgar hızını kestiğinde veranda kıymete bindi. Taş Ev motosiklet tutkunlarının da uğrak yeri haline geldi. Yağmur sağanak haline dönüşünce sundurmanın altı motosikletler için korunabilecek tek yerdi.

Taş Ev'in önündeki süs havuzunun fıskiyesini açıyorum. Hüseyin içini güzelce temizlemiş bugün. "Birkaç tane de balık atarız içine." diyor. Güneşin kendini göstermesiyle birlikte kalabalıklaşmaya başlıyor bahçe. Gelen hayran kalıyor. Kimi iş arkadaşlarını toplayıp gelmek istiyor, kimi nişanını ya da yaş günü partisini yapmak istiyor burada.

Kadının biri yanaşıyor yanıma. "Bizim toplantılarımız oluyor arada. Burası elli altmış kişi alabilir değil mi?" diye soruyor. "Salonumuz kırk kişilik, özel toplantılar için altmış kişiye kadar hizmet verebiliriz. Masaları manzara cephesinin dikine uzatırız ki kimse manzaraya arkasını dönmesin." diyorum. Teyzem tecrübeli. "Yok, yok..." diyor. "Şöyle U şeklinde döneriz masaları ortası boşluk kalır. Bize oynayacak alan lazım. Manzaraya sırtını dönecek olanlar erkekler olur zaten.

Kestanecilerden sonra beni kızdıran olay da şu: Girişte bir anda eşiyle karşıma çıkan adamın biri veranda kapısından dışarı baktıktan sonra bana dönüp "Aile yeri var mı acaba? diye sordu. Ben anlayamadım, ya da anlamak istemedim. "Durun durun, siz az önce bana ne sordunuz?"  Adam şaşırdı. "Aile için yeriniz var mı diye soracak oldum." Evet doğru duymuşum. "Bakın beyefendi." dedim. "Burada aile yeri, aile olmayanların yeri diye farklı mekanlar bulamayacaksınız. Buraya gelenlerin hepsinin ailesi var. Benim de eşim burada, birlikte çalışıyoruz. Burası ailelerin rahatsızlık duyacağı bir yer değildir, olmayacaktır." dedim. Adam üst kat merdivenlerine yöneldi, sonra ne aradım ne gördüm. Büyük bir ihtimal yukarıda yer buldular kendilerine. Ama ben hala "Aile için yeriniz var mı sorusuna takılıp kalmışım."     

4 yorum:

  1. Çalışanından müşterisine her türlü insanı tanıtacak bir imlan da sağlıyor böylece yayla...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız. Memleketimden insan manzaraları:)

      Sil
  2. Yazıyı okuyunca googleye bile baktım aile yeri ne demek diye çok ilgimi çekti. Acaba bar gibi bir yermi sandı 😊 esnaflıkta her çeşit insanla karşılaşılıyor malesef. Zamanla daha sakin hatta vurduymaz bile olabilirsiniz demedi demeyin. Kestaneciye çok kızın hak ediyor.:/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Memlekete has gerici bir uygulama bu "Aile Yeri" ayrımcılığı. Yani "Tahsis edilen bu alan dışına oturan aileye yapılacak her türlü saldırı ve edepsizlikten müessesemiz sorumlu değildir." demek mi bu? Ülkenin durumu bu işte (!) Çok kızdım çook...
      Kestaneciye güvenerek bir kez daha hata ettim:(

      Sil