26 Ocak 2017 Perşembe

DEMOKRAT DİKTATÖR

25/01/2017 Çarşamba, Tire

Sabah dalgınlıkla Alparslan'ı almaya gittiğimde jeton düştü. Doğru ya, onun "büt" ü vardı bugün. Evdeki hazırlıkları alıp çıktım yukarı. Hava oldukça mülayim, hafif yağmur atıştırıyor. Aşkın Şef biraz gecikince trileçenin karamelini dökme işi bana kaldı. Tam işe başlayacaktım ki verandada birilerinin dolaştığını fark ettim. Çalışma saatimizin başlamasına henüz on beş dakika kala gelip Taş Ev'in etrafında fotoğraf çekiyorlar. İçlerinden biri tanıdık geliyor gözüme. Daha önce defalarca konuk ettiğimiz bir hanım. Bu sefer Antalya'dan abilerini alıp gelmiş ve Taş Ev'i göstermek istemişler. Aşkın Şef çoktan gelmiş olmalıydı. Bu kez ben ve misafirler Taş Ev'de tek başımayım. Salona buyur ediyorum. Kahve içmek istiyorlar. O kadarsa sorun değil. Hemen trileçeyi dolaba kaldırıyorum. Kahve makinesini kullanmaya başladım artık ama yine de elim çok alışkın değil. Bütün kahvelerin sade olması işimi kolaylaştırıyor.

Kahveler içildikten sonra dışarı avluya çıkıyorlar. Fotoğraf çekimleri devam ediyor. Bütün ailenin fotoğrafını çekmek bana düşüyor. Arabalarına binip ayrılırlarken motosikletiyle Aşkın Şef görünüyor. Nerede kaldığını soruyorum. Bilemek için yanına aldığı bıçakları gelirken getirmeyi unutup geri dönmüş.

Öğleden sonra Alparslan arıyor. "Büt" ünden çıkmış. Onu almak üzere yeniden şehre iniyorum. Döndüğüm andan itibaren hava soğumaya başlıyor. Bu sefer soğuk havanın geldiği yer Balkanlar. Sibirya'dan gelen soğuk hava dalgasına kıyasla daha insaflı olacaktır mutlaka. Ben de kısaltma işine dahil olup Alparslan'a Alp demeye başlıyorum. Sabah temizlediğim şömine sobayı yakıyor hemen. Hava gittikçe soğumaya devam ediyor. Ateşi canlı tutmak ve salonu ısıtmak için mütemadiyen sobayı besliyoruz kestane ve ceviz odunlarıyla. Güme Dağını tamamen kaplayan sis akşama doğru dağılmaya başlıyor.

Akşam saatlerinde kadim dostlarımızla birlikteyiz yine. Memleketin halinden dem vuruyoruz. Ülke Evet'çiler, Hayır'cılar olarak karpuz gibi ortadan ikiye bölünmüş. Her tarafta her ortamda referandum konuşuluyor. Aklıma 12 Eylül darbesinden sonra eski siyasetçi yasaklarının kaldırılması üzerine yapılan referandum geliyor. Turgut Özal'ın bakanlarından Güneş Taner üzerinde "No" yazan tişört giymiş meydanlarda dolaşıyor. Tarafsız kalması gereken dönemimin darbeci Cumhur Reisi ise "Hayır'da hayır var." diyor. O zaman Demirel'in ya da Ecevit'in siyasete dönüp dönmemesi o kadar da önemli değildi belki. Ancak bu sefer ülkenin geleceği referandumun sonucuna bağlı. Bu adam Hitler'in yolundan gidiyor. Yasa kural tanımadan aklına geleni yapabildiği halde hâlâ yetkisinin artmasını istiyor. Türkiye demokratik yoldan bir diktatörü seçecek bu referandumda. Yandaş medya basit propaganda yöntemleriyle cahil halkı avlıyor. Berber koltuğunda oturan çocuk yaşta biri kafasını kazıtarak "Ülkem için Evet" diye yazdırmış. Kıyasıya eleştirdiğim bir yönetim sistemi olan demokrasinin bizim gibi eğitim seviyesi düşük, sorgulamaktan aciz toplumlarda seçimle diktatör seçeceğini hep söyler dururdum. 

8 yorum:

  1. Eskiden de iki blog vardı gençler arasında. Üniversitede bir grup anfiyi basar forum yapardı. Gelen grup devrimci gençlerden oluşurdu. Karşı grup ülkücü idi. Devrimciler ikna eder giderlerdi. Herkes birbirine bakarak haklılar derdi. Diğer taraftan ülkücü grup devrimcilerin olduğu karargaha basar forum yapardı bu sefer devrimciler ikna olurdu ve ülkücü forumcular gittiğinde de yav bunlar haklı derlerdi. Sizin anlıyacağınız o zaman da üst akıl vardı, sabote ederdi gençleri. Nasıl olsa bir ve bir de onlardan birer genci idam ettikleri gibi harcarlardı. O zaman oniki eylül öncesiyde ve bir de itidalli olan gruplar vardı. Belki İslamcı gruplar diyebiliriz onlara. Fakat o zaman fundamentalist bir hareket yoktu. Bildiğiniz gibi İran devriminden sonra kökten dinciler türedi ve onların da diğerlerinden farkı yoktu. Ki İslam adam öldürmeyi yasaklar. Bu Filistin Kurtuluş Örgütü de olsa, İran Devrim muhafızları da olsa bir masumun kanını akıtamazlar. Ama malesef bu örgütler o sınırı aşmışlardır. Tabi şimdi de evet ve hayırcılar var. Partiler ve sivil insiyatifler bir propoganda yürütecekler. Sonunda evetçiler bir blog, hayırcılar da bir blog oluşturacak. Her kimse anlayarak ve idrak ederek reyini belirtmeli. Bu demokratik hakkını zayi etmemeli. Bunun üzerine daha söylenecek bir söz bulamıyorum. Su akacak yerini bulacak. Millet memnun olmassa herşey değişebilir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bilmez miyim o eskileri... Devrimciler ülkücülere faşist, ülkücüler devrimcilere komünist dediği günlerdi o günler. Kardeş kardeşi vururken Amerika ellerini ovuşturuyor Evren'i darbeye hazırlıyordu. Ilımlı İslam yine bir Amerikan projesiydi. BOP kapsamında bir yeşil kuşak oluşturmayı düşlüyorlardı. Tayyip Bey kendini o projenin bir parçası olarak gördü iktidar ve para uğruna. İktidarı da parayı da kazandı ama olan bu güzel ülkeye oldu. İtidalli grup olarak tanımladığınız bence kendilerini saklayan bugünün fetöcüleriydi. Din ayrı siyaset ayrı ticaret ayrı olmalı. İslamcı grupların siyaset içinde bulunmasını yadırgarım.
      Halkı pozitif eğitimden uzak tutar biat eden bir topluma dönüştürülürse o halkın kararı ülkeyi kaosa götürür. Hele baştaki iyi bir hatip ise. Bakınız: Hitler faşizmi.

      Sil
    2. Ben 68 'de geldim İstanbul'a o zamanları fetocular yoktu. sonradan Yeniasya'cılardan ayrılarak proje içine girdiler. Fakat siyaseten asıl İslamcılar Milli Görüşçler idi. Ben de o zaman MTTB Basın yayın kulübü başkanı idim. Milli Görüşçüler saklanmadılar sadece kavgaya girmediler. Ama bu fetocular bukelamün gibiydi. Zaman herşeyi ortaya çıkartacak. Din siyaset üstü olmalıdır zaten. Din vicdan olmalı. Vicdan da kurala bağlanmalı. Yani hukuk ve adalet. 2002'den sonra Ak Parti ABD ile işbirliğine girdi. Bilemiyoruz belki de zaruriydi. Politika zaman zaman içinde zıtlıkları da barındırıyor. Benim hiçbir yere kydım yok. Sadece Gazeteciler derneği üyesiyim ki; o da benim mesleğim. Geçen gün Anayasa değişikliği ve yeni yönetim sistemleriyle ilgili özel bir toplantıya çağrıldım. Yüz civarında katılımcı vardı. Geneli hukukçu idi. Gazeteci birkaç kişiydi. Cumhurbaşkanı başdanışmanı önce bir sunum hazırladı ki gelecek sistem çok partili bir yapılanmayı yani koalisyon hükümetlerini eleştiriyordu. Açıkçası benim fikrim çok yapılı bir kooalisyondan yanaydı ki orda da belirttim. Öyle olunca da avrupadaki gibi siyaset üstü hukuk işlev görecekti ve siyaseti denetleyecekti. Neden olmasın!.. İşte o zaman tektipçilik olmazdı. Hiçbir konuda da tektipçilik olmamalı.

      Sil
    3. Keşke bütün Müslümanlar sizin gibi olsa. Açık fikirli, farklı görüşlere saygılı, sorgulayan... :)

      Sil
  2. ya bu siyasetçiler kendi aralarında eğlenseler de bizi rahat bıraksalar ya bizi yönetmesinler birbirlerini yönetsinler aralarında savaş filan yapsınlar halkı ellemesinler yaa biz normal normal yaşayalım :) zaten bi de trump da var artık başımızda :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. En güzeli senin dediğin de nasıl olacak bilmiyorum:)) Eskiden şövalyeler düello yapardı. Şimdiki liderler halkları birbirine kırdırıyor.

      Sil
  3. Ne yazık ki demokrasiyi tam anlamıyla sindirememiş olmanın bedellerini ödüyoruz, görünen o ki ödemeye de devam edeceğiz. "Seçimle diktatör seçmeye" doğru doludizgin gidiyoruz...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eee, demokrasiyi Atatürk bize bedelsiz hediye etti. O demokrasiyi ne canlar ne kanlar ödeyerek elde edenler var. Bir şeyi kolay elde edersen değerini bilemezsin. Seçimle diktatörümüzü seçiyoruz. Evet acı ama gerçek bu.

      Sil