27 Ocak 2017 Cuma

SOĞUK

27/01/2017 Cuma, Tire
Soğuk, soğuk, soğuk. Hayatımda hiçbir dönem soğuktan bu kadar şikayet ettiğimi hatırlamıyorum. Ankara'dayken elbisemin üzerine mont, kaban, palto türünden hiçbir şey giymiyordum. Evet, dışarıda, otobüs kuyruklarında falan beklediğim de yoktu. Evden işe, işten eve. Ev sıcak, iş yeri sıcak. İş görüşmeleri için gittiğim yerler haliyle sıcak oluyordu. Aslına bakarsanız Ankara havası üşütmezdi beni. Bu bakımdan özlüyorum Ankara'yı. Erzurum'da eksi 25 santigrat derecede bile ceketim elimde dolaşırdım. Hoş, deli derlerdi bana. Eee, deliler üşümezmiş. Ben de üşümediğime göre deli olabilirdim. Hem delilik öyle sandığınız kadar kötü bir şey değil ki. Mesela deli olsaydım memleketin diktatörlüğe geçiş referandumu beni hiç ilgilendirmeyecekti. Hatta gidip "Evet" oyu bile kullanabilirdim. Sahi, oy kullanan seçmenlerin zeka seviyesini kontrol ediyorlar mı? Bildiğim kadarıyla nüfus kaydına göre 18 yaşını dolduran herkes oy kullanabiliyor. O zaman ülkenin durumu vahim. Delilerin sayısı bayağı artmış son yıllarda. Önümüzdeki referandum memlekette akıllıların mı delilerin mi daha fazla olduğunu gösterecek.

Ankara'dan İzmir'e göçeli beri ben de akıllandım maalesef. Çünkü üşümeye başladım. Hatta donuyorum. Dışarısı soğuk, buz gibi. Sular bile donuyor. Şömine sobaya kocaman kocaman kütükler atıp salonu ancak ısıtıyoruz. Yeni garsonumuz Fırat işe başladı bugün. Sabah onunla birlikte çıkıyoruz yaylaya. İlk işimiz sobayı yakmak. Şehirde ev tutmuş. Ev dayalı döşeli ama temizlik yapması gerekiyormuş. Elektrik, su bağlayacak ayrıca. Sobayı yaktıktan sonra işlerini görsün diye onu şehre bırakıyorum. Sabahın kör saatinde aradılar bugün de. Kahvaltı etmek için kapıya gelmişler, kapı duvar tabii. Kahvaltı servisimiz sadece hafta sonları diyorum telefondaki beyefendiye.

Çok geçmeden Aşkın Şef geliyor. Şömine sobaya devamlı odun atmasını tembihleyip Fırat'ı aşağı bırakıyorum. Dün onardığımız yollar iyi görünüyor. Yol kenarlarındaki su birikintileri donmuş. Yolun en kritik yerlerini onardık ama daha çok yer var yapılacak. Köy muhtarına telefon ediyorum. Sıcacık evinden çıkmak istemiyor. Hava soğuk çünkü. Nezleyim, soğuk algınlığım var diyor. Taş Ev'e henüz ayak basmadı daha. Israr ediyorum, seni gelip alacağım şöminenin başında sana çay ısmarlayacağım diyorum. Başka zaman diyor. Israrım bitecek gibi değil. Sonunda teslim oluyor. Ben gelirim diyor. İşi şansa bırakmak istemiyorum. "Yok, sen çık köy meydanına ben seni gelir arabamla alır, daha sonra geri götürürüm." diyorum.

Salı günleri kaymakam muhtarları topluyor, köylerin sorunlarını dinliyormuş. Hiç olmazsa yolların durumunu muhtara gösterir kaymakama iletmiş olurum. Hemen yola çıkıyorum. Köy meydanı bir kilometre aşağıda zaten. Muhtarı alıp yola çıkıyorum. Her adımda yoldaki tahribatı, risk oluşturan yerleri, dün onardıklarımı teker teker gösteriyorum. Bu köy Tire'nin en meşhur, en turistik köyü. Bütün şehrin kuş bakışı görüldüğü bir yer. Hem manzarası, hem havası hem de restoranları ile ünlü. Muhtara Taş Ev'i gezdiriyorum. Şaşırıyor mekanı görünce. Geç bir ziyaret. "Köye değer katmış burası." diyor. "Yazın daha da güzel olur." diyor. Şömine ateşinin karşısında çaylarımızı içiyoruz. Eşimin hazırladığı kurabiyelerden ikram ediyorum. Camdan şehre bakıyoruz. Eşimin dedesi Tayyar Bey'den bahsediyor. Yol yapılmadan önce at sırtında av tüfeği ile yukarı çıkışını, çocuklara simit dağıtışını anlatıyor. Havada hiç pus yok. Şehrin bütün ayrıntıları gözler önünde. Şehri temaşa edip sohbet ediyoruz uzun uzun.

Muhtarı köye bırakıp Fırat'ı almak üzere şehre iniyorum. Dönüş yolunda önce soğuğun sonra yeni inşa edilen rüzgar tribünlerinin resmini çekiyorum. Köye geldiğimde sıcaklık göstergesi eksi iki dereceyi gösteriyor. Rezervasyonlar başlıyor. Sobaya bir odun daha atıyoruz.  

5 yorum:

  1. Üstad Necip Fazıl Kısakürek; "Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak." diyor. Hani "Kral çıplak!.." der gibi. Yol kalabalıkların değil, kalabalıkların sayısal bir değeri yok. Önemli olan daha ufki bakabilmek. Taşev'den Tire'yi nasıl net olarak görebiliyorsak, bayındırı da aynı netlikte görebilmek. Eğer Bozdağın arkasındaki Salihli'yi de görebiliyorsak, kalp gözü açıldı demektir o zaman. Kimi insanda düşünce gücü vardır, kimi insanın da hisleri güçlüdür. Öyle kelimeler ve cümleler vardır ki üşütür.Bazen bir tebessüm insanın içini ısıtır. Bir haberde muhalefetin pozitif bir propagarqnda yapacağını duymuştum. Eleştiri erdemdir. Fakat muhalefet yenilenmemiz için neler yapmamız gerektiğiyle ilgili de bir şeyler sunması gerekir. Emeklilerle ilgili hak arayışları dikkat çekici ve isabetliydi. Velhasıl fareli köyün kavalcısının peşinden giden çocuklar gibiyiz. Oysa çocukluk devrimiz çoktan geçti yoksa bz deli miyiz!...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Necip Fazıl'ın şiirlerini edebi açıdan beğendiğini söylerdi eşim. Bu, siyasi görüşü farklı olsa bile hakkını vererek yapılan işin takdir görmesi anlamını taşır. Aslında aynı şeyleri konuşuyor, benzer hedefleri paylaşıyoruz. Ben hissediyorum, siz kalp gözüyle görüyorsunuz. Eleştiriye tahammül etmek ve haklı, haksız taraflarını adil bir şekilde analiz etmektir bence erdem olan. Dahası haklı taraflardan dersler çıkarıp hatalarımızı düzeltmek daha da iyidir.
      Sizi bilmem ama ben deli olmak istiyorum. Çünkü kötülük yapanların yanına kar kaldığı bir düzene aklımla tanıklık etmek istemiyorum.

      Sil
    2. Kesinlikle, aynı frekanstayız...

      Sil
  2. Bahsettiğiniz gibi bir ölçüm niye yapsınlar ki tam da ihtiyaç duydukları kitle işte. İnadına evet, şu hayır diyor o yüzden evet, yol yaptı evet, beraber yürüdük yollarda evet vesaire vesaire. Ne kadar da ikna edici, etkileyici gerekçeler :) Ne kadar akıllı insanlar. İmrenmekten alamıyorum kendimi. Çok mutlular, hem de her durumda mutlular ne güzel.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ahh, Aysun Kayacı, ne güzel dökülmüş ağzından o veciz sözler... Dağdaki çoban belki de hiç geçmediği yollar, köprüler için evet diyecek. Bilmem neresinin nesi olanlarla benim oyum nasıl bir olur. Yok, yok onlar mutlu olsunlar, ben delireyim.

      Sil