9 Ocak 2017 Pazartesi

VEBAL: VİCDANİ YÜK

09/01/2017 Pazartesi, Tire

Bugün resmi kurumlar çalışıyor. Devlet memurlarının şansından mı yoksa bizim şanssızlığımızdan mı bilinmez ne zaman ki onlara ihtiyaç var o gün ya hafta sonudur ya da bayram tatili. Çoğu zaman bayramın ilk günü hastalandığımı hatırlarım. Acilde vurulan iğne o an için acıları dindirse de bayramın bitmesi beklenir tedavi için. Bekleyecek durumu olmayanların vay haline.

Belediyeye gittim, önce Fen İşleri Müdürü ile görüştüm. Belediyenin internet sitesine Kaplan yolunun durumunu anlatan bir dilekçe yazdığımı söyledim. Gençten bir çocuk. Bu işlere Muhtarlık İşleri Müdürlüğünün baktığını, dilekçemin de oraya gitmiş olabileceğini söyledi. Koridorun sonundaki odaya yönlendirdi. Teşekkür edip ayrıldım yanından.

Koridorun sonunda iki oda var. Kapısının açık ancak içinin boş olduğu odanın kapısında Muhtarlık İşleri Müdürlüğü yazıyor. Hemen yanında diğer bir odada yedi sekiz kişi var. Kapısında muhasebe yazıyor. Köşedeki masada oturan hanımefendi ilgili. Telefon edip müdürü arıyor. Müdire dersem daha doğru sanırım. Aradığı üç dört yerden sonuç alamıyor. İçeri buyur ederek oturmamı istiyor. Karşı masalardan birisi merakını yenemeyip konuyu soruyor. Kendimi tanıttıktan sonra Kaplan yollarının şiddetli yağıştan sonra tehlikeli bir duruma geldiğini, görüşme konusunun bu olduğunu anlatıyorum. Taş Ev lafını duyunca genç kızın yüzünde bir gülümseme beliriyor. "Şimdi hatırladım, biz gelmiştik Taş Ev'e" diyor.

Beş dakika sonra geliyor müdire hanım. Yolun durumu nedeniyle restoranı  kapatmak zorunda kaldığımızı söylüyorum. O da bana dağ köylerinde karla mücadele kapsamında bütün araçların seferber olduğunu anlatıyor. Belediyenin internet sayfasına yazdığım dilekçenin eline henüz geçmediğini, birkaç güne kadar kendisine ulaşabileceğini söylüyor. Şaşırıyorum. Şehir merkezine en yakın köylerden biri Kaplan. Dağ köylerine ihtimam gösterilmesine diyeceğim yok ama şehir merkezi sayılabilecek bir noktada hayati önem arz eden yol kusurlarını kulak arkası etmek de kabul edilemez. Çukurköy' deki ekibi arıyor. Dönüş yolunda Kaplan üzerinden gelip yolun fotoğraflarını çekmelerini istiyor. Ekip Başı "Dönüş yolumuz üstünde değil." diyor. En geç yarın konuya el atacağına söz verirken Belediye Başkan Yardımcısı ile konuşmamı öneriyor bir de.

Bir kat yukarı çıkıyorum. Beyefendi odasında yalnız. Kendimi tanıtıyorum. Hatırlıyor beni hemen. Konuşmayı seviyor ama ben çözüm için yanındayım. Büyükşehir Belediyesine bağlı Mahalli İdareler Müdürü ile görüşürsem daha kolay çözüm bulunabileceğini söylüyor. Telefon edip benden bahsedecek. Bir türlü olmuyor. Telefon geliyor. Bilmem ne köyünün yolu bozulmuş. Telefon biter bitmez kapıdan içeri doğu şiveli iki adam giriyor. Onların yolu da bozulmuş bu son yağışlarda. Yolları dere yatağına dönmüş. Karayollarının bir menfezi yola açılıyormuş. "Karayollarına müracaat edeceksiniz." diyor. "Sizin işe ancak onlar bakar." Adamlar "Başkanım müracaat etmez miyiz? Tam iki yıldır ha bugün, ha yarın geleceklerini söylüyorlar ama ne gelen var ne giden." Tam bana sıra gelecek diyorum, telefonu çalıyor yine. Falanca köyün elektrik direkleri devrilmiş, iki gündür köyün elektriği yokmuş. Neredeyse yanından kalkıp gidesim geliyor. Telefonda konuyu uzattıkça uzatıyor.

Nihayet benim telefonuma geliyor sıra. Mahalli İdareler Müdürünü arıyor. Benden ve yolun probleminden bahsediyor. Yanına gelip kendisine ayrıntılı bilgi vereceğimi söylüyor. İzmir yolundaymış müdür. Yarın saat dokuz için randevu veriyor. 

Kaplan yoluna çıkıyorum. Bu sefer birkaç fotoğraf çeksem iyi olacak. Yolun kenarındaki ilk çukurda duruyorum. Telefonum çalıyor. Arayan belediyenin Muhtarlık İşleri Müdürlüğünden bir yetkili. Taş Ev'in önündeymiş. Bekleyin hemen geliyorum diyorum. Bu ekip "Yolumuzun üstünde değil, gelemeyiz." diyen ekip olmalı. İsteyince geliniyor, yeter ki niyet olsun.

Birkaç dakika sonra ekibin yanına varıyorum. Dağ köylerindeki sıkıntılı durumları anlatıyor ekibin başındaki arkadaş. Belediye meclisi üyesi görevinde bulunduğunu söylüyor. İşin içine siyaset girince bazı işler daha kolay halloluyormuş. Ama ben siyaseti daha farklı biliyorum. Çok söz az icraat. Dağ köylerinin birinden çektiği fotoğrafı gösteriyor telefonundan. "Yani sizin bu yol da bir şey mi?" dercesine. Gelin size göstereyim riskli yerleri diyor, önlerine geçiyorum. Yamaçlardaki hendeklerin greyderle açılması lazım. Yoksa yolu ne kadar onarırsan onar ilk yağışta yine aynı tahribat olacaktır. Menfez dolgularının yarısı açılmış. Korkuluk diye bir şey yok. Vatandaş cılız çalılarla işaret koymuş geçen vasıtalar düşmesin diye. Öyle bir yer ki burası eğer buradan bir araç düşerse kaç metre aşağı yuvarlanacağı bilinmez. "Büyük iş bu" diyor baş yetkili. "İhale edilmesi lazım burasının. Mevsim de müsait değil. Bak iki gün sonra kar geliyor yine."

"Şimdi siz bu tehlikeleri gördünüz ya, artık vebali üzerinizde." diyorum. "Ben görevimi yaptım. Hemen mi harekete geçersiniz sıraya mı koyarsınız size kalmış." Onlar bir yere yetişmek peşinde diğer çukurları görmüyorlar bile. Yanımdan geçip uzaklaşıyor arabaları. Bense geri dönüp bahçeye giriyorum. Zeytine yemeğini veriyorum. Taş Ev'i kapatalı beri o da kuru ekmeğe talim. Su kabı buz tutmuş. Buzu kırıyorum. Kana kana su içiyor. Genel tuvaletlerin dışarıda kalan lavabo çeşmeleri donmuş. İçeridekiler çalışıyor neyse ki.

Rezervasyon telefonlarından ve onlara verdiğim cevaplardan bahsetmeyeyim bugün. Yazımı okuyan eşim yine başlamasın söylenmeye.  

6 yorum:

  1. Ad meselesi... İyi ad yapabilmek. Sadece çok iyi tanınmak değil iyi tanınmak. İngilizce de "well known" dedikleri :)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Vebalin karşılığı TDK da günah olarak geçiyor. Günah, sevap kulların elinde anlamını yitirdiği için ben bu sözcüklerden uzak duruyorum. Bunlardan daha da güzeline ekşi sözlükte rastladım. Hatta aynı sayfada bir yazar öyle güzel işlemiş ki vebal konusunu alıp sayfama yapıştırmamak için kendimi zor tuttum.
      Keşke idareciler veballerinin idraki içinde iyi ad yapabilseler:)

      Sil
  2. Herkes işinde liyakat sahibi olması gerekir. Liyakat sahibi olmak demek; vatandaşın işini hakkıyal yerine getirmesi demektir. Hele kamuyu ilgilendiren konuarda dediğiniz gibi vebal kelimesiyle işi kişinin vicdanına bağlamak doğru değil. Yasal olarak sorumluluk duymak ve ihmal varsa da acımasız cezai müeyyideyi uygulamak gerekir. Belediyedeki ordan oraya sizi yönlendirmeleri de hoş değil. Daha müracaattaki görevlinin sizir doğrudan sorumlu kişiye götürerek refakat etmesi gerekirdi. Ne diyeyim Allah işlerinizi kolaylaştırsın. O kadar işin gücün arasında sinir harbi de yapmak varmış. İnşallah kısa zamanda işler hallolur.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bütün insanlar vicdan sahibi olsalar dünya cennete dönerdi. Teşekkür ederim. Sağ olun:)

      Sil
  3. Günah-sevap sözcüklerinden ben de uzak duruyorum :) Farkında olmadan tüm hayatım boyunca da uzak durmuşum zaten. Yani bir şeyi karşılığında bana ödül ya da ceza verilip verilmemesine göre mi yapacağım veya yapmayacağım? Ne çirkin... Dönüp dolaşıp yine vicdan, akıl noktasına geliyoruz gördüğünüz gibi :) Bu biraz yazıya değil yoruma yorum gibi oldu kusuruma bakmayın. Siz üzerinize düşeni yapmışsınız. Aklınızın ve vicdanınızın sesini dinlemiş, insani bir gerekliliği yerine getirmişsiniz. Artık sizden çıktı :) Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tam da kafama göre bir yorum oldu bu şimdi:) Teşekkür ederim.

      Sil